
Полная версия:
Safahat
Geçinme Belâsı
«Ömr-i giranmâye der in sarf şüd
Tâ çiherom sayf, çipûşem şitâ!» 130
SâdîDoksan senelik ömre, İlâhî, bu mu gâyet?Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-i maîşet!Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,Sa'dî gibi bir asr-ı fazîletten işitmek.Sa'dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,Fikrindeki hürriyet-i fevk-al-beşeriyleEsbâb-ı maîşet denilen kayda girerse,Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.İnsan ki çıkar perde-i mektûm-i ademden,Tâ sahne-i hestîde zuhûr ettiği demden,İkmâle kadar fâciâ-i devr-i hayâtı,Atlatmaya mahkûm ne mühlik akabâtı!Zannetme ölüm şahsına bir kerre muhâcim…Bin kerre olur günde o düşmenle müzâhim.Âvâre beşer sâha-i gabrâya düşünceEtrafına binlerce devâhî üşüşünceMeydan mı bulur râhâtı esbabını celbe?Başlar o cılız kolları dünya ile harbe!Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde:Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;Sahilden uzansam der, eder tayy-i merâhil;Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:131Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,Emvâc-i serâbıyla, vuhûşuyle bevâdî.Her hatve-i azminde olur ye'sine bâdî.Fevkınde, semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;Pîşinde, zemînin o temâsîl-i acîbi;Bîçâreyi medhûş ederek her nefesinde,Muztar bırakır mün'adim olmak hevesinde.Lâkin bu heves bir heves-i dîğere mağlûb:İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb.Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!Ömr olsa da binlerce tekâlîf ile meşhûn,İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!Artık neye mevkûf ise te'mîn-i bekâsı,Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı.Durmaz boğuşur bunca mühâcimlere rağmen,Düşmez, o mesâî denilen seyfi elinden.Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;Bir dam çatarak her gece altında barınsın.İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey…Bin türlü havâic daha var bunlara der-pey.Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır…Lâkin bunun altında ne maksad olacaktır?Heyhat, onu idrâk için i'mâl-i hayâleYok vakti: bütün demleri mevkûf cidâle!İnsan ki, onun rûh ile insanlığı kaaim,Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim;Gelseydi eğer rûhunu i'lâya da nevbet,Anlardı nedir, belki, hayatındaki gâyet.Bir anladığım varsa şudur: Hâlik-i âlem,Hilkat kalıversin, diye, bir ukde-i mübhem,Daldırmada insanları hâcât-i hayâta,Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.Ömrün öteden, berk-süvârâne şitâbı,Iyşin beriden lâzım-ı bîhadd ü hesâbı,Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik…«Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!»132Meyhâne
Hurûşan bâd-ı süfliyyet derûnundan, kenârından;Girîzan ruh-i ulviyyet harîminden, civârından.133Çıkar bin nâle-i nevmîd hâk-i ra'şe-dârından,İner bin zulmet-i makber fezâ-yı şeb-nisârından.134Gelir feryâdlar ebkem duran her seng-zârından:Yıkılmış hünümanlar sanki çıkmış da mezârından,135Dehân-ı hasret açmış rahnedâr olmuş cidârından!Çöker bir dûd-i mâtem titreyen kandîl-i târından:136Sönüp gitmiş ocaklar yükselir gûyâ gubârından!Giren bir kerre nâdimdir hayât-ı müsteârından;Çıkan âvâredir artık cihânın kâr ü bârından.137Dökülmüş âb-rûlar bâde-i pesmande hâlinde…Emel bir münkesir peymânedir saff-ı niâlinde!138Boğulmuş rûh-i insanî şarâbın mevc-i âlinde.Nümâyan mel'anet sâkîsinin çirkin cemâlinde!139Ne mâzî var, ne âtî, bak şu ayyâşın hayâlinde…Tutup bir zehr-i âteşnâk dest-i bî-mecâlinde,Zevâl-i ömrü bekler hem şebâbın tâ kemâlinde!140Merâret intıbâ’ etmiş cebîn-i infiâlinde…Derin bir iltivânın sîne-i zerd-i melâlindeOdur ancak hüveydâ ser-nüvişt-i bî-meâlinde,Müebbed bir de nisyan nazra-i sengîn-i lâlinde.141Canım sıkıldı dün akşam, sokak sokak gezdim;Sonunda bir yere saptım ki, önce bilmezdim.Bitince bir sıra ev, sonra bir de vîrâne,Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhâne:Basık tavanlı, karanlık, sefîl bir dükkân;İçinde bir masa, yahut civar tabutluktanAtılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir!Yanında hurdası çıkmış bir eski püskü sedir.Sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle,Kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle,Beş on kadeh, iki üç testi… Sonra, tezgâhlıkEden yan üstüne devrilme kirli bir sandık.Sönük sönük yanıyor rafta isli bir lamba…Önünde bir küme: fes, takke, hırka, salta, abaKımıldanıp duruyorken, sefîl bir sohbet,Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahşet:– Kuzum Dimitri, bu akşam biraz ziyâdece ver…– Ziyâde, anladık amma ya içtiğin şişeler?– Çizersin… – Öyle mi? Lâkin silinmiyor çetele!Bakın tavan tebeşirden görünmez oldu… – Hele!– Bizim peşin paramız… Almadın mı dün kuruşu?– Ayol, tükendi mezem… Bari koy biraz turşu.Arattı kendini ustan… Dinince dinlensin!– Hasan be, sen de nasıl nazlı nazlı söylersin!Nedir o türkü… Aman başka yok mu?… Hah, şöyle!– Ömer, ne nazlanıyorsun? Biraz da sen söyle.– Nevâzil olmuşum, Ahmed, bırak sesim yok hiç…– Sesin mi yok? Açılır şimdi: Bir imam suyu iç!Yarın ne iştesin Osman? – Ne işteyim… Burada!– Dimitri çorbacı, doldur! Ne durmuşun orada?– O kim gelen? – Baba Ârif. – Sakallı, gel bakalım…Yanaş. – Selâmünaleyküm. – Otur biraz çakalım…– Dimitri, hey, parasız geldi sanma, işte para!– Ey anladık a kuzum… – Sar be yoldaşım cıgara…– Aman bizim Baba Ârif susuz musuz içiyor!– Onun bi dalgası olmak gerek: Tünel geçiyor.– Moruk, kaçıncı kadeh ? Şimdicik sızarsın ha!– Sızarsa mis gibi yer, yatmamış adam değil a.Yavaş yavaş kafalar, kelleler kızışmıştı,Ağız, burun, hele sesler bütün karışmıştı;Dikildi ağzına baktım, açık duran kapının,Fener elinde bir erkek, yanında bir de kadın.Beş on dakika süren bir düşünceden sonra,Kadın da girdi o zulmet-serâ-yı menfûra.Gözünde ebr-i teessür, yüzünde hûn-i hicâb,Vücûdu ra'şe-i nâ-çâr-ı ye's içinde harâb,Teveccüh eyleyerek sonradan gelen Baba’ya:– Demek taşınmalı artık çoluk çocuk buraya!Ayol, nedir bu senin yaptığın? Utan azıcık…Anan da, ben de, yumurcakların da aç kaldık!Ne iş, ne güç, gece gündüz içip zıbar sâde;Sakın düşünme çocuklar aceb ne yer evde?Evet, sen el kapısında sürün işin yoksa!Getir bu sarhoşa yutsun, getir paran çoksa!Zavallı ben… Çamaşır, tahta, her gün uğraş da,Sonunda bir paralar yok, el elde baş başta!O tahtalar, çamaşırlar da geçti; yok hâlim…Ayakta sallanışım zorladır Hudâ âlim!Çalışmadın, beni hep bunca yıl çalıştırdın;O yavrucakları çıplak, sefîl alıştırdın;Bilir mahalleli kim, aldığın zamanda beni,Çeyiz çimenle donatmıştı beybabam evini.Ne oldu şimdi o eşya? Satıp kumarda yedin!Evet, kumarda yedin, hem de Karşılar’da yedin!Kızın yetişti, alan yok, nasıl olur ki? Soran«Şu sarhoşun kızı İffet değil mi? Vazgeç aman!»Diyen kadınlara; «Pek doğru, pek» deyip gidiyor.Bu söz zavallıyı bilsen ne türlü incitiyor!Benim güzel meleğim, hiç de tâli'in yokmuş:Anan benim gibi sersem, babansa bir sarhoş!Necip de minderi koltukta geldi mektepten…Demiş ki kalfa: «Sekiz aydır almadım hele benNe haftalık, ne de aylık… Senin baban olacakKumarcı, oğlu için az yesin de tutsun uşak!»Koğuldum anne! deyip ağlıyor zavallı çocuk…Ne yapsın annesi ? Dünyâda bir güvendiği yok!O bâri bir adam olsun da kalmasın câhilDemiştim olmadı… Lâkin kabâhat onda değil:O her sabah okuyordu gürül gürül cüz'ünü;Ayırmıyordu kitaptan ne olsa hiç gözünü.Üç akşam oldu ki yoksun. Necip: Babam nerde?Ben isterim onu mutlak demez mi? Bak derde!Sular karardı; bu sâatte hiç gezer mi kadın ?O, sarhoşun biri, tut kim sokak sokak aradın…Nasıl bulursun a yavrum? Yarın gelir belkiDedim. Fakat çocuğun durmuyordu. Baktım kiAvutmanın yolu yok; komşunun Hüseyin AğayıAlıp dolaşmadayım yatsı vakti dünyâyı.Anam benim gibi evlâd doğurmaz olsaydı,Bu hâli görmeden evvel gözüm yumulsaydı!Herif! Şu hâlime bak, merhametli ol azıcık…Bırak o zıkkımı, içtiklerin yeter artık.Efendiler, ağalar, siz de bir nasîhat edin,Sizin de belki var evlâdınız… – Hasan, ne dedin?– Bırak, köpoğlu kadın amma çalçeneymiş hâ!– Benimki çok daha fazlaydı. – Etme! – Elbet ya!Onun için boşadım. Sen işitmedin mi Halim?– Kadın lâkırdısı girmez kulağıma zâti benim.Senin kadın dediğin âdetâ pabuç gibidir:Biraz vakit taşınır, sonradan değiştirilir.Kadın bu sözleri duymaz, tazallüm eylerdi;Herif mezar taşı tavrıyle sâde dinlerdi;Açıldı ağzı nihâyet, açılmaz olsa idi!Taşıp döküldü, içinden şu lâ'net-i ebedî:– Cehennem ol seni hınzır orospu, git: Boşsun!– Ben anladım işi: sen komşu, iyice sarhoşsun;Ayıltınız şunu yahu! – İlişmeyin! – Bırakın!Herif ayıldı mı, bilmem, düşüp bayıldı kadın!Mezarlık
Bakma kabristânın ancak sâha-i medhûşuna,Dur da bir müddet kulak ver nâle-i hâmûşuna!Kalbi hiç benzer mi bak sîmâ-yı heybet-pûşuna!Kim ki dalmıştır hayâtın seyl-i çûşâ-çûşuna,Can atar, bir gün gelir, yorgun düşüp âgûşuna!142Ey mezâristan, ne âlemsin, ne yüksek fıtratin!Sende pinhân en güzîn evlâdı insâniyyetin;Senden istimdâd eder feryâdı ye'sin, haybetin.Bir yığın göz nûrusun, yahut muhammer tıynetinRûh-i pâkinden coşan gözyaşlarından milletin!143Şanlı bir târîhsin: mâzî-i millet sendedir.Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir;Devr-i istîlâ durur yâdında, devlet sendedir!Çünkü hürriyyet, hamâset sende, gayret sendedir,Zindegî zillettir artık, bence izzet sendedir!144Ey ademle varlığın ser-haddi, iklîm-i salâh!Başlarında sermedî bir sâye, bir müşfik cenâhOlmasan, bî-vâyeler nerden bulurlar inşirâh?Zıll-i memdûdunda var âsûde bir reng-i felâh.Leyl-i dûrâ-dûruna olsun fedâ yüz bin sabâh !145Cevherin toprak değil, pek başka bir ma'den senin.Âh bilmezler ki üstünden geçerlerken senin,Bin dimâğın lübbüdür her zerre hâkinden senin.Öyle feyyâz, ey zemîn-i ma'rifet, mâyen senin:Sâye-gâhından çıkarken rûh olur her ten senin!146Ey mezâristan, nihan ka'rında yüz binlerce mâh,Fışkıran hâk-i remîminden bütün nûr-i nigâh!Nâzeninler yâl ü bâlinden nişandır her kiyâh…Serviler Mevlâ'ya yükselmiş birer berceste âh,Hufreler Mevlâ'dan inmiş en emin bir hâb-gâh.147Ey şebistan, ey adem, ey perde perde kibriyâ,Sendedir ümmîdler: senden doğar fecr-i bekâ,Her hacer-pâren okur bin şi'r-i lâhûtî edâ;Her neşîden rûhu eyler sermediyyet-âşinâ.Ey semâvî hâk, benden bin selâm olsun sana.148***Sıkınca rûhumu ba'zen metâlibiyle hayât,Olur yegâne mesîrem mahalle-i emvât.Muhît-i velvele-dârında zindegânînin,Ferâğ-ı dâimi yoktur hayât-ı sânînin.Ne levs-i hırs ü mezellet zemîn-i pâkinde,Ne hây ü hûy-i maîşet harîm-i hâkinde,Bu kâinât-ı huzûrun fezâ-yı sâmitiniGörünce, ömr-i perîşânımın merâretini,Velev bir an için olsun atıp hayâlimden,Uzaklaşır giderim mâsivâya artık ben.Su mâsivâ denilen kayd-ı ukde ber-ukdeKırılmadan olamaz rûh bir dem âsûde.Fakat kırılmak için böyle bir zemîn ister…Zemîn değil yalınız, kalb-i âhenîn ister!149Geçen sabah idi Eyyûb'a doğru çıkmıştım.Aşıp da sûrunu şehrin atınca birkaç adım,Ufuk değişti, önümden çekildi eski cihan;Göründü karşıda füshat-serâ-yı kabristan.Fakat o bir koca deryâ-yı sermediyyet idi,Ki her haziyre-i sengîni mevc-i müncemidi!Kenarda durmayarak girdim en derin yerine,Oturdum arkamı verdim de taşların birine.Ridâ-yı samte bürünmüş bütün yesâr ü yemîn,Huzûr içinde ağaçlar, sükûn içinde zemîn.Bütün o yükselen emvâc, o bî-nihâye deniz,Derin bir uykuya dalmıştı, her taraf sessiz.Yavaş yavaş açılıp perde-i likâ-yi muhit;Harîm-i rûhumu doldurdu kibriyâ-yı muhit.150Fakat bu beste-i lâhût nerden aksediyor,Ki «Ellezî halâka’l-mevte vel-hayâte…» diyor?Nedir samîm-i sükûnette böyle bir feryâd?Neşîde Hâlik'ın, amma kim eyliyor inşâd?Zaman zaman ederek yükselen terâne hurûş,Enîne başladı nâgâh kâinât-ı hamûş!O serviler müteheyyiç cemâat-i kübrâKesildi… Her birisinden duyuldu aynı sadâ.Mekâbir inledi, taşlar birer lisân oldu;Kitâbeler de o taşlarla hem-zebân oldu.Görünce zinde bütün mahşer-i heyûlâyı,Mezâra rûh veren nefh-i pâk-i Mevlâ’yı,Hayâle daldım; o füshat-serâ-yı dûrâ-dûrGöründü dîde-i medhûşa bir cihân-ı nüşûr!Kefen be-dûş-i bekâ bî-nihâye ecsâdın,O, dehri hîçe sayan, kârbân-ı ecdâdınAkın akın geçerek pîşgâh-i izzette,-Muhît-i havf ü recâdan makâm-ı hayretteKıyâm-ı aczini seyreyledim… Ne dehşetmişSücûd-i hilkati görmek huzûr-i kudrette!151Bu here ü merc-i kıyâmet-nümûna hâkim olanHatîb-i âlem-i ulvî nihâyet oldu ıyan:Gözüm, uzaktaki bir medfenin ayak ucunaÇöküp ziyaret eden, bir çocukla bir kadınaİlişti. Sonra biraz yaklaşınca, iyden iyiTezâhür eyledi: baktım, çocuk «Tebâreke» yiKemâl-i vecd ile ezber tilâvet eylemede;Yanında annesi gözyaşlarıyle dinlemede.Zemîne ra'şe verirken neşâid-i melekût,Ne manzaraydı, İlâhî, o makber-i mebhût?Çocuk hayâta, o makber de mevte bir levha.Tezâd-ı kudreti gör: bak şu levh-i zîrûha!152***Biraz geçince o sesler bütün hamûş oldu.Deminki mahşer-i pür-cûş sâye-pûş oldu.Çocuk kadınla beraber çekildi âlemine,Gömüldü gitti mezarlık sükûn-i dâimine.153Bayram
Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır;Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!Bayramda güler çehre-i mâsûm-ı sabâvet,Ümmîd, çocuk sûret-i sâfında iyandır.Her cephede bir nûr-i mücerred lemeânda;Her dîdede bir rûh demâ-dem cevelândır.Âlâm-ı hayâtın iki kat büktüğü ecsâdFeyzindeki te'sîr ile âsûde revandır.Ferdâ-yı sükûn-perveridir sâl-i cidâlin,Nevmîd düşen kalbe ümîd-âver-i candır.Heycâ-yı maîşetteki feryâd-ı mehîbinDünyâda biraz dindiği an varsa bu andır.Subhunda bahârın şu sabâhat bulunur mu?Bak çehre-i gabrâya: Nasıl şen, ne civandır!Her sînede bir kalb-i meserret darabanda,Her kalbde bir âlem-i eşvâk nihandır.Raksân oluyor cünbüş-i dûşiyle anâsır,Gûya ki bütün sadr-ı zemin pür-galeyandır.Eşbâhı da cûşan ediyor feyz-i mübîni,Yâ Rab bu nasıl rûh-i avâlim-sereyandır!Bayramda gelir yâda ne hoş hâtıralar ki:Bir ömre verilmez, o kadar kadri girandır.Iydin bana dâim görünür levh-i kerîmi:Mâzî-i tufûliyyetimin yâd-ı besîmi.***Birinci gün hava bir parça nâ-müsâiddi;İkinci gün açılıp, sonra pek güzel gitti.Dedim ki: «Fâtih'e çıksam yavaşça, bir yandaDurup o âlemi seyreylesem de meydanda,Ziyâret etsem ehibbâyı sonradan… Hoş olur.Bütün gün evde oturmak ne olsa pek boş olur.»Bu arzû-yi tenezzüh gelince, artık benDurur muyum? Ne gezer! Fırladım hemen evden.Gelin de bayramı Fâtih'te seyredin, zirâHayâle, hâtıra sığmaz o herc ü merc-i safâ,Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardanTutun da, tâ dedemiz demlerinden arta kalan,Asırlar ölçüsü boy boy asâlı nesle kadar,Büyük küçük bütün efrâd-ı belde, hepsi de var!Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,İçinde darbuka, deflerle zilli şakşaklar.Biraz gidin: Kocaman bir çadır… Önünde bütün,Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek içinNöbetle bekleşiyorlar. Aceb içinde ne var?«Caponya'dan gelen, insan suratlı bir canavar!»Geçin: Sırayla çadırlar. Önünde her birininDiyor: «Kuzum, girecek varsa, durmasın girsin.»Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir îlân.«Alın gözüm buna derler…» sadâsı her yandan.Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:Gelen yapışmada bir mutlaka o saplı tele.Terazilerden adam eksik olmuyor; birisiİnince binmede artık onun da hemşerisi:“Hak okka çünkü bu kantar… Firenk icâdı gıramDeğil! Dirhemleri dört yüz, hesapta şaşmaz adam.”– Muhallebim ne de kaymak! – Şifâlıdır mâcûn!– Simid mi istedin ağa? – Yokmuş onluğum, dursun.O başta: Kuskunu kopmuş eyerli düldüller,Bu başta: Paldımı düşmüş semerli bülbüller!Baloncular, hacıyatmazcılar, fırıldaklar,Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan,Önünde bir sürü çekçek, tepende çiftekolan.Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer…Ferâğ-ı bâl ile birden geviş getirmedeler.Koşan, gezen, oturan, mâniler düzüp çağıran,Davullu zurnalı «dans!» eyleyen, coşup bağıranBu kâinat-ı sürûrun içinde gezdikçe,Çocukların tarafındaydı en çok eğlence.Güzelce süslenerek dest-i nâz-ı mâderle;Birer çiçek gibi nevvâr olan bebeklerleGelirdi safha-i mevvâc-ı ıyde başka hayat…Bütün sürûr ü şetâretti gördüğüm harekât!Onar parayla biraz salanırdılar… Derken,Dururdu «Yandı!» sadâsıyle türküler birden.– Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de…– Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de. «Deniz dalgasız olmaz, Gönül sevdasız olmaz, Yâri güzel olanın Başı belâsız olmaz! Haydindi mini mini mâşallah Kavuşuruz inşallah…»Fakat bu levha-i handâna karşı, pek yaşlıBir ihtiyar kadının koltuğunda, gür kaşlı,Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.Gelen geçen, «Bu niçin ağlıyor?» deyip soruyor.– Yetim ayol… Bana evlâd belâsıdır bu acı.Çocuk değil mi? «Salıncak!» diyor… – Salıncakçı!Kuzum, biraz bu da binsin… Ne var sevâbına say…Yetim sevindirenin ömrü çok olur… – Hay hay!Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine,Katıldı ağlamayan kızların şetâretine.Hasbihâl
Ey bülbül-i ter-zebân-ı irfan,Dem-beste nevâlarınla vicdanHem-safvet-i rûh olan o âvâzOldukça harîm-i canda dem-sâz,Pâmâlim olur bütün avâlim;Lâhûta kadar çıkar hayâlim.Eşvâkıma dar gelir de eb'âd,Eyler fikrim fezâlar îcâd!Ey nûr-i mübîni Kibriyâ’nın,Sînem olamaz mı âsümânın?Gökler mi bütün karârgâhın?Hiç yerlere uğramaz mı râhın?Ey tâir-i nâz-ı sidre-pervâz,Kalbimde olaydın âşiyan-sâz;Bir başka terâne gûş ederdin,Rûhum gibi sen de cûş ederdin.Yâdımda duran neşâidindenDâim cezebât içindeyim ben.Verdikçe derûna vecd o âhenk,Dünya nazarımda teng olur teng!Âzâdesi büsbütün kuyûdun,Bir şi'r-i semâ-zemîn sürûdun!Bir şi'r-i revân ki: Cûy-i cârîFeyziyle bahâr-ı ömre sârî.Bir nağme ki: Rûhtur, ledündür;Kur'an gibi râsihîn içindir.Bir nâle ki: Şevk-sûz-i idrâkHavlinde nidâ-yı «mâ-arafnâk!»Ey şâir-i râzdân-ı mülhem,Ben râzına olmasam da mahrem,Hayrân-ı kemâlinim… BeyânınGûyâ ki hitâbıdır Hudâ’nın!Ey subh-i ezel cebîn-i sâfı,Envârının olmaz inkisâfı.Yeldâ-yı adem cihânı alsa,Eşbâh bütün zalâma dalsa,Hâlâ görünür o rûhü’l-ervâhBir cevv-i münîr içinde sebbâh!Ey safha-i vechi âyet-i nûr,Cephende meâl-i kevn mestûr;Çeşminde ziyâ-yı sermediyyet;Sönmez ebedî sirâc-ı kudret,Lâhût ile âşinâ nigâhın,Ecrâm şühûd-i intibâhın!Her dem lemeân eder o merdüm,Mihrakı da zâhirât-ı encüm!Her subh gelir nesîm-i dilcûDûşunda şemîm-i nâz-ı gîysû.Eyler yeniden hevâ-yı dîdâr!Bir nefha ile beni hevâ-dâr!Sevdâ kesilir bütün süveydâ,Gûya açılır nikâb-ı Leylâ.Kehvâre-i dilde nâim ümmîdEyler uyanıp figânı teşdîd.Susturmak için o tıfl-ı zârı,Kalkar ararım leyâl-i târı!Ey leyl, vekârının misâli,Yâhud bana karşı infiâli!Vaktâ ki eder revâk-ı deycûrAltında yatan cihânı mahmur;Etrafta kalmayınca bir ferd,Hem-râhım olur hayâl-i şeb-gerd,Kalkar, gezerim garîb ü tenhâ,Bir yer bulurum sükûnet-ârâ.Fevkimde semâ-yı encüm-âlûd;Pîşimde ridâ-yı leyl-i memdûd;Yâdımda neşâid-i kemâlin;Karşımda hayâl-i yâl ü bâlin;Âzâde kuyûd-i mâsivâdan,Bîgâile havftan, recâdan;Bir bezm-i fütûh açar ki vicdan:Lebrîz-i safâ-yı aşk olur can.Tasvîr değil o zevki, hattâMümkün olamaz tasavvur aslâ!Yâ Rab o ne feyz-i cûş ber-cûş!Yâ Rab o ne leyle-i ziyâ-pûş!Yâ Rab o ne cilve cilve envâr!Yâ Rab o ne lem'a lem'a dîdâr!Yâ Rab o ne encümen, ne âlem!Yâ Rab o ne mahfil-i muazzam!Ey leyl, nehârın olmasaydı…Ey neşve, humârın olmasaydı!Bîdârın iken uyanmasaydım;Dünya var imiş inanmasaydım!Ey yâr-i vefâ-güzîn-i cânım,Verdiyse melâl dâstânım,Mu'tadın olan inâyetinleSusturma bu rûh-i zârı, dinle!Hep velvele-i hayât dinse,Düşmez bu zavallı rûh, ye'se.Olmazsa zemîn, zaman müsâid;Feryâdına âsüman müsâid!Gönder bana sen de neyse derdin…Yâdında mı bir zaman ne derdin?Müstakbeli almayıp hayâle!Gel biz dalalım bu hasbihâle!Edvâr-ı hayât perde perde…Allah bilir ne var ilerde.Selmâ
«Hemşirezâdemdir. Dört yaşında öldü.»
«Bütün gün işte boğuştum, içim sıkıldı. Yeter!Yarın da aynı mezâhimle uğraşıp duracakDeğil miyim? Bana öyleyse, şimdilik ister,Ferâğ içinde düşünmek, vücûdu yormayarak.Hayât, ceng-i maîşet; cihansa ma'rekedir;Zaman zaman bu sükûnlar birer mütârekedir.»Dedim, zemîne uzandım. Fakat huzûr o ne zor!Dakika sürmedi hattâ benim bu yaslanmam…Bir eski komşu gelip: «Vâliden selâm ediyor,Diyor ki: Hasta ağırlaştı, durmasın, akşamHemen bizim eve gelsin.» deyince davrandım,O âşiyân-ı perîşâna doğru yollandım.Sarıldı boynuma annem, girince ben içeri.Diyordu ağlayarak: – Görme, Âkif'im çocuğu!Senin değil yedi kat ellerin yanar ciğeri,Ölüm döşekleri üstünde görse yavrucuğu.Şükür, bugün azıcık farklıdır diyorduk dün…O pembe pembe yanaklar kireç kesildi bugün!Filân hekim, dediler. Geldi, baktı, anlamadı.Hayır, filân daha bir anlayışlıdır, dediler;Meğer yalan yere çıkmış o sersemin de adı!Bırak ki anlasalar var mı çare hiç? Ne gezer!Hekim ilâçları, oğlum, bütün tesellidir.İlâç yiyip iyi olmak, o bir tecellîdir.Kesildi kardeşin artık yemekten, içmekten;Lâkırdı dinlemiyor, kendini helâk ediyor.O, hastadan daha şâyân-ı merhamet… Görsen…Dedikçe «Anne, çocuktan ümîdi kes… Gidiyor!»Telâş içinde kalıp büsbütün şaşırmadayım.Eğer yetişmese imdâda yok mu komşu hanım…– Görünmüyor, hani hemşîre nerdedir? Gelsin.Benim sözüm ne kadar olsa başkadır, belkiBiraz bulurdu teselli… – Nasıl da söylersin!Lâkırdı kâr edecek kim? Duyar mı hiç beriki?Kolay bir iş mi? Senin anne olduğun var mı?Çocuk o hâlde iken anne sözden anlar mı?Bu hem kaçıncı felâket? Beşinci! Yâ Rabbi,Tamam beşinci seferdir ki kız ölüm görecek!Bu son ümîdi de şâyed giderse dördü gibi,Zavallı kendini vaktinden evvel öldürecek.Çıkıp da gör hele bir kerre şimdi Selmâ'yı…Ne hâle koydu felek, git de bak, o sîmâyı!Sabahleyin dili, baktım, biraz ağırlaşıyor…Melil melil bakıyor şimdi bülbül evlâdım!Ne zâlim illet imiş: Bir çocukla uğraşıyor…O olmasaydı da ben keşke hasta olsaydım.Şikâyet olmasın amma tahammülüm bitti…Günâha girmedeyim durmuşum da bak şimdi!Ne manzaraydı ki bir kuş kadar uçan o melekDururdu bî-hareket, kol kanad kımıldamıyor!Gözünde nûr-i nazar titriyor, hemen sönecek…Dudakta nâtıka donmuş; kulak söz anlamıyor!Türâb rengine girmiş cebîn-i sîmîni;Ölüm merâreti duydum, öpünce leblerini!Başında annesi -mâtem tecessüm etmiş deKadın kıyâfeti almış gibi- durur mebhût;Yanında komşu kadınlar hurûşa âmâde,Eğerçi ortada dönmekte bir mehîb sükût.Girince ben odadan hepsi kalktılar ayağa,Kızıyle annesi mıhlıydılar fakat yatağa!Dedim: Nedir bu senin yaptığın düşünsene bir.Bırak şu hastayı artık biraz da kendisine.Ne çâre, hükm-i kader âkıbet zuhûra gelir,Cenâze şekline girmekte böyle fâide ne?Senin bu yaptığın Allah'a karşı isyandır;Asıl felâkete sabreyleyenler insandır…Şu yolda başlayan âvâre bir talâkatle,Devâm edip gidiyordum ben ictihâdımda…Ne oldu, hastaya bir şey mi oldu, anlamadım…O beht içindeki kızdan kemâl-i şiddetle,Şu sayha koptu ki hâlâ enîni yâdımda:«Ne taş yüreklisiniz… Âh gitti evlâdım!..»Merhum İbrahim Bey
(İbrahim Bey merhum ki tabâbet-i baytariyye ulemasındandır, hâk-i pâk-i şarkın yetiştirdiği nevâdır-i irfân ü faziletin biridir. Merhumu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa-i irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ', hükûmet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde tereddüt etmezler. Şarkın, garbın bedâyi-i ilm ü fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş; mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân-ı hayret bir surette tevsî' etmiş; şarkın her tarafını defeât ile dolaşmış; garbın en medenî memâlikini görmüş, gezmiş; elsine-i şarkıyyeyi edebiyâtiyle bilir; Fransız, Rus lisanlarını hakkıyle öğrenmiş olan bu büyük adam fıtraten mahviyyete âşık, iştihâra düşman olmasaydı, eminim ki, hükûmet-i sâbıkanın o sâbıkalı ricâli yüzünden gureba hastahanelerinde ölen öyle bir hakîm-ı zû-fünûnu tanımak için kariîn-i kirâm benim gibi bir âcizin delâletine müftakir kalmazdı!)
Dönen muhît-i nigâhımda yâl ü bâlindir,Bütün hayâlim o fevka’l-hayâl hâlindir.Zalâm-ı hayrete düşmüş, batar çıkarken ümid,Önünde rehber olan meş'alem hayâlindir.Semâ-güzîn olarak gittin ey İlâhî nûr,Peyinde şimdi ufuktan geçen zılâlindir.Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz:Zemin, zaman bana yâd-âver-i cemâlindir.Bütün cihâtta akseyleyen hemâlindir,Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir!Nücûm-i lâmia-zâ bârikât-ı irfânın,Leyâl, ihâta-i eşyâdaki kemâlindir.Seher o nâsiyeden bir nişân-ı feyzâ-feyz,Şafakta dalgalanan renk, reng-i âlindir,Ulüvv-i kâ'bını tasvîr eder nigâhımdaSemâ, olanca vuzûhuyle bir misâlindir.Cibâl, heykel-i sâhib-vekâr-ı azmindir,Suhûr, hiffete düşman olan hisâlindir.Bulut yemîn-i leâlî-nisâr-i cûdundur,Güneş müfekkire-i herdem-iştiâlindir.Tulû', levha-i rengîn-i ibtisâmındır,Gurûb, safha-i gamkîn-ı infiâlindir.Havâda mevcelenir sânihât-ı kudsiyyen,Riyâh, rûhumu pür-cûş eden mekâlindir.Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın,Sabâ, nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir.Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmet-i kübrâ,Rebi', hâtıra-i şi'r-i lâ-yezâlindir.Hulâsa, nazra-i im'ânımın önünde cihanSenin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir.Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr,Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr;Kıyâs ederdim açılmış sabâh-ı istikbâl-Bugün bulutların altında eylemekte karâr!Garib, şâm-ı garîban kadar hazîn oluyor,Nigâh-ı rikkatimin karşısında fecr-i bahâr.Birer bürehne kadîd-i mehîbi andırıyorHayat hulle-i sebzinde cilveger eşcâr.Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemenYeşil bir örtünün altında bir amîk mezâr!Sımâh-ı cânıma bir uhrevî sadâ geliyorNeşîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr.Temevvüc eyleyerek gözlerimde jale-i nûrŞükûfe-zârda gûyâ ki ağlıyor ezhâr.Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlin ikenBütün cihân-ı bedâyi'de müncelî âsâr,Samîm-i rûhumu pür-çûş ü bîkarâr ediyorBugün o sîne-i hilkatte inleyen eş'âr!Muhît şimdi şebistân-ı iğtirâbındır:Bugün uyanmıyor artık o nâzenîn eshâr!Sen ey semâları işrâk eden ziyâ-yı ezel,Bu hâkdânı bıraktın peyinde zulmet-zâr!Gerildi bir ebedî perde beynimizde, seninAçıldı pîş-i celâlinde âlem-i dîdâr.Cihan cihan dolaşırsın fezâ-yı lâhûtu,Nasıl ki yâd-ı hazînin gezer diyar diyar!Hayât varsa senin sermedî hayâtındır,Azâb, yoksa, bu fânî hayât-ı velveledâr.Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum?Derûn-i sînede bir herc ü merc-i dâim var!Demek, görünmeyeceksin ilelebed bana sen,Demek, uzaktasın ey yâr-ı mihribân benden!Hayâta sen beni rabteylemiş iken, şimdiAceb nasıl yaşarım, söyle, âh sensiz ben?«Günün birinde gelirsin de eski âlemlerDevâm eder yine birlikte öyle şâtır, şen…Bu gîrûdar-ı maîşetten el çeker, ararızSeninle sîne-i uzlette gizli bir me'men…Karışmayız şu cihanın nebûd ü bûduna hiç,Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zaten!Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb…Sükûn içinde biz, ey dost, yek-revan, yek-ten,Devâm eder gideriz her zamanki âhenge,Döner muhîtimiz üstünde hep senin nağmen…Beyân-ı ukde-güdâzınla mübhemât-ı şu’ûnYavaş yavaş açılıp bir vuzûh olur rûşen.Verâ-yi perde-i kudrette gizlenen râzınÖnünde feyz-i beyânın açar da bin revzen,İyân olur o zaman karşımızda âlem-i rûh,Düşüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden!Birer terâne-i ilhâm olan neşâidiniKemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim…» derken,Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu…Meğerse olmayacakmış ne bir gelen, ne giden!Meğer açılmayacakmış müebbeden artıkO perde perde hakâik, o ukdeler, o dehen!Yazık ki yükselerek matla’ında etti kararO lem'a lem'a sünûhât… Hem de pek erken!Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i şark,Henüz kemâlini derk etmeden zavallı vatan?Şu son zamanda ziyâ’ın kadar zıyâ’ı elîmİsâbet etmedi âfâk-ı şarka, İbrâhîm!Eğerçi milletin ümmîd-gâh-ı ikbâliOlan beş on büyük âdem, beş on vücûd-i kerîmBirer birer heder olmuştu senden evvelce…Senin peyinde fakat kaldı bin ümîd-i akîm.Yarım asırda uyanmış çerâğ-ı feyze bakın:Bir anda oldu sönüp perde-pûş-i hâk-i remîm!Tasavvur eyleyemezdim ki ansızın dursunFelâh-ı ümmet için çarpınan o kalb-i rahîm.Tahayyül eyliyemezdim ki seyrden kalsınMuhît-i şarkta cevlân eden o fikr-i hakîm.Ridâ-yı hâke büründün sen ey sirâc-ı edeb,Fakat o lem'a ki yâdımdadır… Zevâli adîm,Durup mezârının üstünde ağladıkça sehâb;Gelip başında enîn eyledikçe rûh-i nesîm;İnip melâik-i rahmet cihân-ı bâlâdan,Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta'zîm;Bahâr vakti çiçeklerde yâd-ı enfâsınMeşâm-ı câna duyurdukça bin lâtîf şemîm;Döner hayâlimin en muhterem harîmindeSenin o tayf-ı lâtifin ey âşinâ-yı kadîm!Musâb olan yalnız âilen midir? Heyhât,Bıraktın arkada binlerce hânümânı yetîm!Olurdu dest-i tesellî-medâr-ı lûtfunlaSirişk içinde yüzen çehreler bir anda besîm;Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâzınHazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm.O bir cihân-ı fezâildi, mahvolup gitti…Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâb-ı azîm?Ey yâd-ı güzîn-i ihtirâmı,Rûhumda hayâtının devâmı;Ey lem'a-i feyzinin tamâmı,Subh-i ezelînin ihtişâmı;Âmâline dar gelince nâsût,İkbâline sîne açtı lâhût.Bakmaz da bu dâr-ı iptilâya,Rûhun can atardı i'tilâya;En sonra o nûr-i arş-pâyeYükseldi civâr-ı Kibriyâ'ya…Dem şimdi dem-i saâdetindir:Ervâh, nedîm-i hazretindir.Tevfîk olarak yolunda hem-râh,Aştın şu fezâ-yı târı nâgâh;Tâ fecr-i bekâda oldun âgâh…Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!Pervâzına yok mudur tenâhî?Ey tâir-i gülşen-i İlâhî!Her gül dibi medfen-i hayâlin,Her gonce kitâbe-i kemâlin;Her yerde nihân olan cemâlin,Her yerde iyân olan meâlin;Bir yerde görünmüyorsun ammâ:Her yerde bedâyi’in hüveydâ!Ey sen ki harîm-i Hakk'a mahremOldun da yabancın oldu âlem;Yâd eyleyecek misin ki bilmem?Dünya denilen bu sicn-i mâtemHâlâ bana dâr-i imtihandır…Kurtulmadım işte an bu andır!Ey yâr-i azîz-i gam-küsârım,Mahvoldu, Hudâ bilir, karârım,Sarsıldı olanca ıstıbârım;Bî-zâr peyinde rûh-i zârım!Gittin, beni kimsesiz bıraktın,Yaktın beni hasretinle, yaktın!