
Полная версия:
Safahat
Benim on beş yıl evvelinden beri yapacağım işler hâlâ durmaktadır ki, onlar için, az önce «yarın başlayıp yapsam» demiştim. Müsevvifler, yani bugünün işini yarına bırakanlar için mahvolmak tabiî bir şeydir. Bu, bir yaradılış kanunudur, hem de hiç tevil götürmez.
431
Dinî, Felsefî Musâhabeler, sayfa: 121.
432
Ta'zib-i nigâh eyleme: Gözlerini yorma, bakışlarını işkenceye uğratma.
433
Yeni Câmi
434
Gehvâre-i emvaç: Dalgalar beşiği.
435
Şeh-dâne: Büyük ve kıymetli inci.
436
Leb-ı derya: Deniz kıyısı; Hande-i nûr: Nûr gülümsemesi.
437
Umman-ı bekâ: Bekâ, ebediyet okyanusu.
438
Eb'ad-ı semâvîsinde: Semâvî eb'adında, sema gibi sonsuz uzaklıklarında.
439
Süleymaniye Camii’nin temellerinden bir kısmını da medreseler teşkil eder.
440
Serapa iman: Baştan başa iman
441
Uruc et: Yüksel.
442
İ'lâ eden: Yükselten.
443
Kitabın 1928 den önceki ilk baskılarında, bu ve sonraki mısralar farklıdır:
Yerin üstünde duran velveleler haykırsın;Hakkı son sadme-i kahrıyla devirsin butlan;444
Sadme-i kahr: Kahır çarpması.
445
İlhad: Dinsizlik.
446
Hufre-i tarih: Tarih çukuru, tarih mezarı; Meâli: Yüksek hâtıralar
447
Hudâ İanesi: Allah evi.
448
Seyyal: Akıp giden.
449
Sivâ: Allahtan başkası; Zılâl: Gölgeler.
450
Âlem-i kesret: Çokluk âlemi.
451
Sâni: Yaratan; Masnu': Yaratılan.
452
Mahv-ı temaşa: Temaşa içinde, seyir içinde kendinden geçmek.
453
Perde-i seyyal: Seyyal, su gibi akıcı bir perde.
454
Mahşer-i iman: îman mahşeri, bir mahşer ki orada yalnız imanlar toplanmış.
455
Vahdet-zâr: Birlik âlemi.
456
Nefha-i rahmet: Rahmet nefesi.
457
Taayyün veriyor: Şekil ve suret veriyor.
458
Zerrat-ı vücut: Vücudun zerreleri.
459
Deyyâr: Evin içinde oturan; dâr: Ev.
460
Bitâb-ı tecelli: Tecelliden bitap, yorgun kalan.
461
Cibâh: Cepheler, alınlar.
462
1928 baskısındaki bir matbaa hatası yüzünden, bu mısradaki «bilmediğim» kelimesi, «bildiğim» veya «bildiğimizi şeklinde, yanlış olarak yeni harfli 9. baskıya kadar devâm etmiştir.
463
Lihye-i pak: Tertemiz sakal.
464
Huzme: Demet.
465
Târ: Tel.
466
Fukahâ: Din bilginleri, dinin fıkhını bilen ulema, bilginler.
467
Şark-ı Aksa: Uzak Doğu; Magrib-i Aksa: Uzak Batı. Fas.
468
İlk baskılarda bu beytin yerinde şu mısralar vardır:
Şarktan başlayarak Mağrib-i Aksâ'ya kadar,Asya'nın, Avrupa'nın, Afrika'nın nerde ki varMüslüman sâkin olan bir yeri, mutlak gittim;Hepsinin hâlini, mâzîsini tetkîk ettim.469
Âram etmek: Durmak, dinlenmek.
470
A'mak: Derinlikler.
471
Tayy-i merâtib: Mertebeleri, rütbeleri aşarak.
472
İnkılâb eyledi: Döndü, çevrildi.
473
«Din garib olarak başladı ve başladığı gibi olacak…» meâlindeki hadîs-i şerif.
474
Seng-i mezar: Mezar taşı.
475
Hazele: Aşağılık gürûhu.
476
Hûn: Kan.
477
Ağniyâ: Zenginler; Bezletti: Bol bol verdi.
478
Tamim: Umumîleştirmek.
479
Bu mısra ilk baskılarda:
«En cömerd zengin iken şöyle cevap verdi bana:» şeklinde iken, son baskıda bu şekle sokulmuştur. «Yüz dürdü» ifâdesi «Yüz dürmek: Surat asmak» tabiriyle ilgili olmalı.
480
Ta'dâda mahal yok: Saymağa lüzum yok.
481
Temkin: Metanet.
482
Akîm: Kısır.
483
Teaddî: Tecavüz.
484
Nefs-i emmâre: İnsana her şeyi buyuran, her arzusunu yaptırmak isteyen, her tecavüzü ve her ihtirası teşvik eden nefis.
485
İbâhiyye: Her şeyi mubah gören ve her yasağı yapma mesleği.
486
Kitabü’l-fetvâ: Fetva kitabı.
487
Arş-ı amal: Emeller, ümitler tahtı.
488
Musab: Musibete uğramış, malûl.
489
Nâmahdud: Hudutsuz.
490
Muhkem: Sağlam.
491
Ayin-i mecûsîye karîb: Mecûsîlerin âyinine yakın.
492
Terk-i hayat: Hayatı terk etmek, canı feda etmek.
493
İhtirasat-ı hususiye: Şahsî ihtiraslar.
494
Nef-i şahsî: Şahsî menfaat.
495
Ruh-i edyân: Dinlerin ruhu.
496
Hiss-i milliyet: Millî duygu.
497
Son mısralar, ilk baskılarda şöyledir:
Öyle maymun gibi taklîd-i zevahir tanımaz.Dîni irfanı yeter; başka mefahir tanımaz.Beyni var, şapkası yok; san'atı var, tırnağı yok;Şer'-i ma'sûma olan hürmeti benden bile çok.498
Meyl-i meali: Yüce duygulara meyil.
499
Kanûn-i Esâsî: Anayasa; Havâtır: Hatıralar.
500
Yedu’llah: Allahın kudret eli; Nihan: Gizli.
501
Havsala-çâk: Anlayışı parçalayan.
502
Nâfi' âsâr: Faydalı eserler.
503
Muzmer: İnsanın içinde gizlediği şey.
504
Kasâid: Kasideler.
505
Hakka tefvîz: Allah’a havâle.
506
Hüsran-ı mübîn: Apaçık hüsrân.
507
Haybet: Mahrum ve meyûs olma.
508
Bu mısraın ilk baskılardaki şekli : Son siyaset ise Türklük, o siyaset yürümez!
509
Lem’a-i ümmid: Ümit pırıltısı.
510
Bu mısraın ilk baskılardaki şekli: Saltanat devrilecek olsa, iyâzen billâh.
511
Bir zamandan beri için için ağlayan cemaat bu levhanın karşısında feryadını zaptedemedi. Mabedin içi bir mahşer hâlini aldı. O hay ü huy arasında ihtiyarın ne söylediği bir müddet işitilemedi. Nihâyet, o da beş on dakika beklemeğe mecbur oldu.
512
Udvan: Düşmanlık.
513
Fünûn Fenler.
514
Pâye-i tahkik: Tahkik payesi, bir ilme hakim olduktan sonra o ilme yeni ufuklar açacak olgunluğa varmak.
515
Mündemiç: İçinde mevcut.
516
Mütedenni: Geri.
517
Nâ-mahsur: Hudutsuz, pek çok.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов