
Полная версия:
Unuttuğun Yerdeyim

İsmayıl Memmed
Unuttuğun YerdeyimSeçilmiş Şiirler
ŞİİR PEŞİNDE BİR ÖMÜR: MEMMED İSMAYIL
Şiirin zirvesinde bir şairin kitabına takdim yazmak ne büyük mutluluk; bir de o şair sizin en yakın dostunuz, arkadaşınız, mısralar paylaştığınız biriyse…
Memmed İsmayıl’ın şiir dünyasına dalmak, mısralarının arka planındaki derinliği ve düşünceyi kavrayabilmek için, onun mücadelelerle dolu hayatına kısaca göz atmak gerekir…
Memmed İsmayıl, henüz dünyadan, dünyanın dertlerinden, kederlerinden habersiz bir bebekken babasından ayrılmış; babası cepheye giderken daha bir yaşında olduğu için, ne yazık ki, zihninde ölüme giden bir babanın sureti dahi kalmamıştır; ancak Memmed İsmayıl, “Baba Resmi” adlı şiirinde bu ayrılığı en ince renklerle resmeder ve adeta bir ressam titizliği ile tablolaştırır:
…Bu soğuk satırlar bir şeyler der mi?Sesi sonra çıktı yağan karın da…Bir ana düşünün, yaşı da yirmi,Bir oğul, çok olsa yaş yarımında.…Havada donarken söze ihtiyaçBabanın sözleri kırık kırıktır:“Gözümün ışığı! Gözlerini aç!Belki bu ayrılık, son ayrılıktır!”Bu hazin ayrılıkla alnına yetimlik mührü vurulan Memmed İsmayıl, aynı zamanda, daha çiçeği burnunda bir gelin iken, henüz elinin kınası bile solmadan eşini ikinci cihan harbinin kan ve barut kokan cephelerine gönderen ve bu savaşta kocasını kaybeden şahbaz bir ananın; Gülzar ninenin oğludur… O yiğit kadının oğlu olduğundan, ayağını yere daha sağlam basabilmiş, bir yetim olarak büyüse de hayata sımsıkı tutunmayı başarabilmiştir… Çilekeş bir Türk anası olan Gülzar nine, bir ana kurt gibi, adeta onun kundağını dişlerine takarak tehlikelerden uzaklaştırmış, kem gözlerden ırak kuytularda büyütmüştür…
Memmed İsmayıl, bu garipliği, arkasızlığı, çaresizliği ve yalnızlığı, Annesi Gülzar ninenin hatırasına ithaf ettiği “Mukaddes Kader” adlı şiiriyle ölümsüzleştirir:
Biz dört nefer idik.Tepel koyun idi,Gezel elma idi,Anamdı, bendim…Gelecek hayatın hatırasınaBizi atmışlardı yerküresine.Anam güzelliğin gelinliğiydi,Elma ormanların pöhreliğiydiBen ise beşerin körpeliğiydim.Vaktiniz olunca sıkın bir beni,Bir görün neyim?! Ana çöreğiyim,Elma şiresiyim, koyun sütüyüm…Memmed İsmayıl ile aynı kaderi paylaşan Kırgızistan’ın dev yazarı Cengiz Aytmatov ve Mar Bayciyev de Gülzar nine gibi çilekeş Türk anaların insanlığa birer armağanıdır. Bu analar ki, kocaları, Stalin tarafından sebepsiz yere ölüme gönderildiği için, yavrularını dünya çapında yazarlar ve şairler olarak büyüterek, Türk Dünyasını saran “kızıl âfet”ten öç almışlardır. Türk tarihinde böyle analar hiç de az değildir… Anadolu’da da seferberlikten sonra dul kalan ninelerimiz, saçlarını süpürge ederek yetimleri büyütmüş ve bir ba’sübâdelmevte vesile olmuşlardır. Bu özellik Türk analarına önceki kuşaklardan kalan genetik bir mirastır aslında. Memmed İsmayıl gibi zirve bir şairi yetiştiren Gülzar nine de o kadınlardan sadece biridir… O kadınlar ki, sadece yetimlerini değil, iffet ve namuslarını da koruyarak başarmışlardır bu işi… Dul kalan gelinler, yetim çocuklarını, iffetleriyle kadınlık duyguları arasına siper etmişlerdir. Memmed İsmayıl bu asil mücadeleyi;
“…Aklımız yenice yeterdi ondaBir hasret gezerdi dereyi, düzüBir ad dolaşırdı söz arasındaÜmide asılan kılıç gibiydikAnalar kınından sıyırıp biziKoymuştu nefsiyle öz arasında…” mısralarıyla anlatır.Onun, anasının duldasında geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yılları, aslında birkaç romanı besleyecek kadar yoğun, dramatik olaylarla doludur. Buna rağmen O, aynı yetim kaderi paylaştığı Cengiz Aytmatov gibi aklın sesine kulak veren nesre değil, duygulara seslenen “arı söz”e yönelmiştir ki, bu yüzden Memmed İsmayıl’ın şiirleri, ana sevgisi ve baba özlemi ile yoğrulmuştur… Fakat Memmed İsmayıl’ın şiirlerindeki ana sevgisi vatanla; baba özlemi ise Türklük şuuru ile özdeşleşir.
….Dersiniz, bilmedik ömür süreliVaktin söz sovunda, çat ha çatındaAtadan, anadan, yardan ireliSevgilisi varmış vatan adında…***…Hele istek, arzu şahtırÖmrün geçen yatırındaGönlüm bir yetim uşaktırKadim bir Türk çadırında…Memmed İsmayıl’ın dünyaya geldiği Toğuz bölgesi zengin bir folklorik hayatın yaşandığı, usta saz şairlerinin yetiştiği kadim bir Oğuz yurdudur. Memmed İsmayıl, daha çocukluk yıllarında, Koca Kartal namıyla anılan ve şairin komşusu olan Mikâyıl Azaplı’nın, saz nağmeleri eşliğinde söylediği eşsiz şiirler ve çevresinde anlatılan destan ve masallarla büyür. Ondaki bu folklorik birikim, Bakü’de kazandığı zengin edebî miras ve Moskova’da Gorki Enstitüsü’nde tedris ettiği sanat eğitimiyle birleşerek gelenek ve moderni birleştiren eşsiz bir lirizme dönüşür…
…Garip gecelerin uykusu servaht,Gurbet gündüzlere zulüm dolanır.Anam dolanırdı başımda bir vaht,Şimdi etrafımda ölüm dolanır…Memmed İsmayıl Azerbaycan edebiyat tarihinde önemli bir yer tutan, bir edebiyat ve sanat dergisi olan ve iki dilde yayın yapan “Gençlik Jurnali” nin de kurucu genel yayın yönetmenliğini yapar. Fikir çilesiyle yoğrulan bir sanatçının kaderi, elbette ülkesinin kaderinden soyutlanamaz. Bu yüzden onun kaderi de Azerbaycan’ın çalkantılı devirleri gibi inişler ve çıkışlarla doludur. Memmed İsmayıl Gençlik Jurnali’nde temsil ettiği milli uyanışın, 1990 yılında başlayan azatlık direnişine dönüşmesine de öncülük eden şairlerden biridir. Aşağıdaki mısralar azatlık inancının tezahürüdür:
Güneyle, kuzeyin Türk vadisindeUzun bir cümledir vatan toprağı!Batıdan doğuya yolu upuzun,Ortada virgüldür Hezer deniziİtil’dir, Fırat’tır kol budaklarıÖnünde mübteda Ege sularıSonunda nidadır Tanrı dağları…Okunsa uçuklar dili sonsuzun.Hiç kimse okuyup başa çıkamaz,Uzun bir cümledir vatan toprağıUzundur, dünyanın ömründen uzun……Memmed İsmayıl gibi milli şuurla donanmış nice şairin sözleriyle alevlenen ve gür bir ateşe dönüşen azatlığın önü, Azerbaycan’ın bağımsızlık yıllarının hemen başlarında Karabağ Savaşı ile kesilmeye çalışılmıştır ki, Karabağ hadiseleri Memmed İsmayıl’ın şiirlerinde mısra mısra kanar… Belki de kader Memmed İsmayıl gibi şairleri de Karabağ’ın, Hocalı’nın, Laçın’ın, Kerkük’ün ve belki bütün insanlığın derdine yansınlar ve milletin duygularına tercüman olsunlar diye tahrik etmektedir. O, bu duygularını böyle dile getirir:
Laçın’ım, Laçın’ım kesilen elim,Düşman pençesinde yetim güzelim.Yol mu var, yanına ne yandan gelim?! Laçın’ım, Laçın’ım, yaralı kuşum, Kimin var, halini kimden soruşum?!*****Şairleri susmayan Bir vatan basılmamış,Kalbimde can yerine Buna ümit besledim.Yolunda şehit olmak Bahtıma yazılmamış, Bayrağına sarılıp Defnedilmek hasretim…Memmed İsmayıl, bazen doğduğu köydeki Esrik çayı gibi delice akar, bazen de denize kavuşan sular gibi durularak Yunus ikliminden seslenir. Onun şiirlerinde epik, destânî eda ile romantik tavır iç içe geçer. Tabiatla ilgili pastoral şiirleri ise hayranlık uyandıracak kadar renkli ve tabiatı birebir temsil eden bir fotoğraf kadar canlıdır… Aşağıda dörtlükleri sizlerle paylaşmak için seçtim:
Tutup eteğinden Kân-ı Kerem’inGüz ormanındaki kış heyecanı.Orda öldürülen ümitleriminHer akşam sulara dökülür kanı.****Geldiğin gibi de gitmek güzeldirBedenden sıyrılıp ruh olmak güzel.Denize karışıp yitmek güzeldir,Tanrı’ya kavuşup yok olmak güzel.*****Nice muhabbete anadır gece,Gece sır yığını, sorgu yığını.Sevenler gönlünü açar gizliceKim görmüş goncanın açıldığını!****Nerdeyse, bir baykuş ölür acındanKalır karanlığın alt katlarında.Bir kuş havalanır koz ağacındanUyandırır tanı, kanatlarında.****Karışıp bir birineCan sesi, cihan sesi.Sayısız ses içindeYalnız bir insan sesi.Benim yerden göğe dekYayılan ezan sesi,Duama âmin deyin.****Her gonca şaire ilham perisiHer avuç toprakta yeşerir fidanUsulca seslenir gece yarısıSenin fikirlerin manyetik alan****Sorma hiç ne olur sonun, evvelinTaşta su, dilde söz, odunda ocakSenin şiirlerin hamile gelinHer okuyanda bir fikir doğacakMemmed İsmayıl’daki bu lirizmi, bu coşkuyu yakalayacak kaç şair vardır? Bilmiyorum. Ben, seçme zevkinize müdahale etmek istemiyorum. Amacım, sizleri şairle tanıştırmak, onun şiir dünyasına ait ipuçları vermekti, bunu başarabilmişsem ne mutlu… Görelim bu büyük şair, Unuttuğumuz Yerde mi?
Memmed İsmayıl’ın bu kitapta yer alan şiirlerini Türkiye Türkçesine uygunlaştıran İmdat Avşar’a ve bu kitabı şiir severlerle buluşturan Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na sonsuz teşekkürlerimle…
Ali AKBAŞHAKTAN GELEN ŞAİRİN SESİ GURBETTEN GELİR…
Tanrı Bilir
Şirinliği nerden alır Bal ne bilsinSorabilirsen, Git de sor,Arı bilir.Akşam nerde yattığını Sen bilirsinSabah nerde uyanırsınTanrı bilir.Dua
Dizimin kündesindeToprak nasır bağlamış.“Ya hu!” “Ya hu!” demektenDudağım sır bağlamış.İçimde pırıl pırılArzular yapraklamış,Benim dua okuyan.Güzelliği görürseGözünüze gün deyin.Gözünüz gün oluncaMüşküle mümkün deyin.Ben bir Allah bendesiNe dersem âmin deyin,Benim dua okuyan.Fikrinin en mukaddesMayasından doğmuşum.Taşından, toprağından,Kayasından doğmuşum.Ben anamın Tanrı’yaDuasından doğmuşum,Benim dua okuyan..Karışıp bir birineCan sesi, cihan sesi.Sayısız ses içindeYalnız bir insan sesi.Benim yerden göğe dekYayılan ezan sesi,Benim dua okuyan.Dört emelim dört elimDört elle tutar beni.Tan yeri umut yerimGurubu yutar beni.Okutana kurbanımHâlâ okutur beni,Benim dua okuyan.Kader böyle buyurduKederle gardaşlaştım.Ne kadar ki diriyimDizime dek taşlaştım.Yüz çevirir Tanrı’yaYarınlarda baş taşım,Benim dua okuyan.Biz
Gurbet nağmelerindeYeni mi, eski miyiz?Bu elin kaderindeİşte biz yaz gibiyiz.Bir gün çıkıp gideriz,Ayrılık dağlarından.Haberimiz duyulmazGurbet uzaklarından.Çekip elin gözündenBizi yasaklıyorlar.Bizi kovup bu gündenTarihe saklıyorlar.Unuttuğun Yerdeyim
-Bahar, nerden gelirsin?-Hakkı bulduğum yerden.-Yaz, ne yandan gelirsin?-Yaşa dolduğum yerden.-Güz, ne yandan gelirsin?-Hazan olduğum yerden.-Kış, ne yandan gelirsin?-Unutulduğum yerden.Geçen ömrün yasında,Kuzey yakasında ben.Gün bulut arkasındaGurbet arkasında ben.Var mı benden bir sorak1Nerdeyim ben, nerdeyim?Yaddaşına2 iyi bak,Unuttuğun yerdeyim.Unutulmak Nöbeti
Yerde su, gökte bulut,Tanrı’nın hayalleri,Bir şamın yaprağında sınavdan çıkar yaşam.Alıp kanatlarına cevapsız sualleriYüreğimin başına sessiz konmakta akşam.Yazı gönül yarası, kışı yüz karasıdır,Ne ele erkim çatar, ne de bir hahişim3 var.Ah bilseydim mezarım dünyanın harasıdırVe benim bu dünyada, bilseydim ne işim var?Nereye akarsa aksın,Su, yarınki buluttu(r).Bu günkü cada4 yoldur dünküyse akın5 yeri.Aldığı nefes gibi vatan beni unuttu,Kimin yâdına düşer yitik bulağın yeri?Unutulmak nöbeti…Benim de geldi sıram,Bizi ölüme çeken zaman arıdır belki.Onu sevmek var iken kimden ve neden korkam,Herkesin kalbindeki sevgi Tanrı’dır belki?O avcı, dert sürekçi…6Var mı bir ümit yeri?Nereye dek götürür ilahi vaatler beni?Sevmeye ne kaldı ki dünyada ondan geri,Ona doğru kovmakta verdiği dertler beni…Talih İle Yüz Yüze
Talih ile yüz yüzeTalih ile göz gözeTalih ile baş başaKalıp, yiğitsen yaşa.Gecenin gece derdi…Gündüz günü yaşıyor.O hangi behteverdi(r)7Öz ömrünü yaşıyor.Haçan8 düştük akınaÖnde varmış ah, neler…O selin gabağına9Birden düşen dehneler.10Gözümüz bahardadır,Göz nerde? Arzu nerde?Sel yatağı hardadır,11Arka akan su nerde?!Düşüp arka darıhar12O suyun yeğin ömrü.Bir bizim ömrümüz var,Bir de talihin ömrü.Geri dönmek gümanınArk ark parçalanır daAşkın, arzun, zamanınBaş yolundan kenarda.Aşabilir mi dağıSozalan13 arkın ömrü?!Nerdedir sel yatağı,Nerdedir halkın ömrü?!Talih ile göz gözeTalih ile yüz yüze,Talih ile baş başaKalıp yiğitsen yaşa!Dersiniz
Bakarsın ağarır gözün karası,Baksan da bakmasan da iz kalmaz suda.Bir ömür, akşamla sabah arası,Sabah hoş geldinmiş, akşam elveda.Ömrüm geçip gider dar bir boğazdan,Bu deniz gözümde büyütür gamı,Gözden yiteceğim, yoğum birazdan,Hasret sularında benim o gemi.Dersiniz, bilmedik ömür süreliVaktin söz sovunda, çat ha çatında 14Atadan, anadan, yardan ireliSevgilisi varmış vatan adında.Dersiniz, dert sürdü, ömür sürmedi,Sonunda menzile yetti dersiniz.O, bu zamaneden söz götürmedi ,Başını götürüp gitti15 dersiniz.Daha Hiç Kimsenin Yoktur Haberi
Daha hiç kimsenin yoktur haberiBeni bu yerlere sesleyen nedir?Kim bilir belki de gurbet elleriGarip mezarların hasretindedir.Gelir damağıma ölümün tadıTetikler düşecek, tiye16 çıkacak.O yerler dirime sahip olmadıGelip ölüme mi iye çıkacak.Garip gecelerin uykusu servaht 17,Gurbet gündüzlere zulüm dolanır.Anam dolanırdı başımda bir vaht,Şimdi etrafımda ölüm dolanır.Yok, daha içime benzemez çölüm,18Ömrün ak günleri karadan çıkar.Ölmenin zamanı geldi, gel, ölüm,Ben ölüm, gel beni aradan çıkar.Allah Unutmaz
Payızda19 baharın yolunu tuttun,Çiçekler bitecek içinden karın.Evvel arzuladın, sonra unuttunÇıkarlar karşına unuttukların.Sevilen, Tanrı’ya sevimli bende,Bakma ki şeytanlar taş atar sanaTanrı, istesen de, istemesen deBir şair talihi yaşatır sana.Her gonca gelecek aşk ilahesi,Her avuç toprak da ağaç yeridir.Senin fikirlerin magnit sahesi20İlahi vahiylerin saklaç yeridir.Göze görünecek kalbine daman,21Son uçta seheri getirir gece.Seni gurbetlerde çürüten zamanSözünün yanından yel olup geçer.Başından yükselen duman mı, çen mi?22Gönül ocağının odundan çıktı.Bu gurbet denilen sen isteyen mi?Bir düşün belki de yâdından çıktı.Sorma hiç, ne olur sonun evvelinTaşta su, dilde söz, odunda ocak.Senin şiirlerin, hamile gelin,Her okuduğunda fikir doğacak.Görürsün gül biter içinde karınBakma ki verdiğin söz sözü tutmaz:Çıkarlar karşına unuttuklarınİnsan unutur da Allah unutmaz.Sultanım
Getirdiler, isteyerek gelmedim,Ellerinle nura döndü zulmetim.Ne verdin ki, değerini bilmedim,Sepeledim nere geldi, sultanım.Bir kısmetin ben izinden yürüdüm,Civanlığı kocalığa bürüdüm.Nere gittim, sürüm sürüm sürüdümDert elimden zara geldi, sultanım.Menzil kestim, ümidimi kesmedim,Vakte küstüm, dönek bahta küsmedim.Ne gönderdin, ortak çıktı kısmetim,Her ne geldi, kara geldi, sultanım.Senden gayrı yüz tutmaya nere var?Boşa geçmez, her ak günde kara varNe bileydim yar sözünde yara var,Yardan bize, yara geldi, sultanım…Ömür yolu zaman içi var geldi,Vara, vara dünya bize dar geldi.Arzuların baharına kar geldi,“Bizim ki de kara geldi,” sultanım.Kabir yeri yara ise, yara ver,Yürek sudur, dinlenmeye ara ver.Çare sende, çar naçara çare verÖlüm bize çare geldi, sultanım…Başardım
Geçip geldim nice nice ölümdenYaşamadım, yaşatmayı başardım.Sözden gayri ne gelirdi elimdenYüreğimi boşaltmayı başardım.O dünyadan ne verdiler götürdümNeyi vardı bu dünyaya yetirdim.Bu yollarda ne buldum, ne yitirdimNe almıştım, ne satmayı başardım.Batan güneş yatan bahtın göğsü mü?!Gelip geçti hasetlerin mevsimi.Yele verdim, suya çektim nefsimiArkasından taş atmayı başardım.Ömür geçti kov ha kovda,23 akında.Ne tez gördüm uzaklığı yakında?!Kılıç idim, dünya adlı bu kındaYavaş yavaş pas tutmayı başardım.Görüşmeye adım atan değildim.Ninnisiyle uyku yatan değildim.Ben onsuz da bu dünyadan değildim,Ben kendimi aldatmayı başardımAdım
Adım anılmaz ki, vaht darlığındaYazsanız, tükenir kaleminiz de…Ama fikrinizin mezarlığındaTutun, gerek olur son deminizde…Olsun yatan bahtım size hediyeVakti oyatanlar24 bahtı oyatmaz.Adım listenizden silinmiş diyeBir tek elinizin kınası çatmaz25…Vakti yok, kendini gösterir saat,Vakti sorarsanız özünü söyler.Benim, dilinizin ucundaki ad,Bir gün dil yanılıp düzünü söyler.Ne kalır varlıktan yokluğa? Bir hiç,Geriye dönense sonun evveli…Batı hücumuyla batsa da Kiteç26Hâlâ yer altından çan sesi gelir…Kalacak, gelecek varise adım,Kıvılcım, kararan kara taştadır.Adımı unutan var ise, adımVakte yanık veren27 bir yaddaştadır.28Ben de tamamlasa ömrünü sürgün,Atlayıp yokluktan varlığa geçsem…Allah’ım son verse hicrete bir günBir gün Medine’den Mekke’ye göçsem,Çıksa yollarıma Kerbela, Kûfe,Tanrı kelamına ilk katılanlar…Ne kadar şaşardı bu tesadüfeAdım çekilince dik atılanlar.29Canım da adımın üvey veteni,30Tükenen günleri bu gün, sabah da…Benim içinizde suçunuz, beni,Unutmak da çetin, hatırlamak da…Çok Mu Önemli
Bu insanlar içindeSıradan bir insanımAzıcık zahmetim var,Bir az da şairliğim.Hiç istemem başımıKoltuk altta girleyim.31Bir dünyayım,Bozulmuştur bu dünyanınİktisadi haritasıMidem vardı bir vaht taşları eritesi.Geçip giden savaşlardan hatıraŞimdi savaş vardır orda.Yüreğim de bir güzele müstemlekeGünahlarım bana leke.Bir balaca ülkeyimBiraz mahkûmluğum var,Biraz da hâkimliğim.Söyle çok mu önemliNe olduğum, kimliğim…Eyfel Kulesi
Eyfel kulesi mi zirvesi vaktinBir vaht ki, bir asır ondan uzaksan…Ona aşağıdan yukarı baktın,Bir de yukarıdan aşağı baksan.İnsan zekâsına belki de sondur,Zirvesi nur alır gün batımından.Belki de ikinci bir Vavilon’dur32İnsanın Allah’a can atımından…Böyle mi olurmuş ruh yükselmesi?Eh, bu da aklıma gelen bir histir…Paris’te gizlidir varis kelimesiParis, varistir…Ona Fransız’ın gözüyle baksanDalanı, döngesi misale döner…Eyfel Kulesi’ne şayet bir çıksanParis ayakların altına iner…Bir gezen, istiyor gezsin bin kere,Ömrün gurubunda bu ne görüştü.33Ben ister idim ki gençliğim göre,Fırsat, kocalığın eline düştü…Çağlayan çağlarım erdi mi sona,Hiçbir şey ruhumu, artık oyatmaz.34Fikrimi yolundan çevirmez Sena35Hevesim Eyfel’in başına çatmaz.Dilim de varmaz ki kötüleyeyimTabiri caiz midir? Tabir caizdir…Ömrün önü kışa… Ben Paris’teyimYolda gazellerin rengi payızdır…36Boğaz
Zamanenin elinden çektiği az olmadı,Ama boğaz olmadıBir kimsenin önündeBahtı gibi kara saçları vardı bir vakit,Döküleni döküldü,Çallayanı çalladı.37Kendi yetirdiğini karşısında görünce,Tanrı da cığalladı…38Bahtına, ikbalineHiç kimsenin aklına bile getirmediğiAni bir kaza düştü.Ne yandan kaçıyorsaGidip oraya,İki arayaDar bir boğaza düştü.Bu boğazın toruna kızıl bir balık gibiGüneş de dalıp çıkar.Akşam battığı yeri, sabah aldatıp çıkar.Vuslatla ayrılığın taamını tadıp çıkar…Kanatlansa bu suyun altında, balıkları,Bu suyun aynasında martıları uçsalar.Gelip senden sorsalar her tür alçaklıklarıHer tür yücelikleri, gelip senden sorsalar……İki deniz arası bir boğaza düşmeler,Bir yandan ayrılmalar, bir yandan görüşmeler…Ayrılığın gözdağı;Ağzına su dolalı,Doğuşundan dünyanın açık kalan dudağı…HayalinEl çatmaz, ses de yetmez sonsuz ufuklarındaYolcu yolda, yol açık;Boğazdır ana karnı, ölüm de bir boğazdır,Çıkabilir isen çık,Doğum ölüm arası yolun da bir boğazdır…Ümidi boz bulanlık sulara yansıyan nur.Sen ey bizi var eden,Denizleri boğazdan geçmeye mecbur edenGözlerinin ucuyla bize de bak ne olur…Günlerini sayınca ayrılık gemileri,Gözden çıkanlarının ardından baka bakaKalbi taş olmalısın.Boğaz boydan ucadır,İki dünya arası açılan bir bacadır,Düştün mü, ezel ahir Ya bir yana çıkmalı,Ya harap olmalısın.Yılan
Kaderin nakışıdırSenin işin dürüsttü(r).Yılan! Hansı yahşıdır39Yerin altı, ya üstü?Her gün yer altı kındanAyrılıp çıkmak nasıl?Kendin öz kabuğundanSıyrılıp çıkmak nasıl?Ölümün bir parçasıAğzında zehir dişinYokluk varlık arasıNereden bu gelişin?İki arada kaldınBurnunda kan kokusu.İlk defa kimi çaldın40Saldın, yılan korkusu?Sürünüp yastı yastıTalihini çekerdin.Yuvanı su mu bastıGelip rüyama girdin?Ben de, lanet şeytanaŞirin dile inandım.Dünya kadar yalanaBile bile inandım.Dişinin altındadı(r)Ölümün memleketi.Ömrümün kaçtı tadıBana bir zehir geti(r).Kaderimin kışıdı(r)Çal beni isti isti.41Görüm hansı42 yahşıdı(r)Yerin altı, ya üstü?Uğur Beklersin
Sen uğur beklersin, sabır nehs43 gelir,Sen avand44 gidersin, işin ters gelir.Yol, kendi kıvrıla kıvrıla gider,Su kendi, burula burula gider.Çevrede ne kadar dere var, dik var,Dünyanın özünde bir eğrilik var.Nasıl düz diyelim bu yola, ize,Düz yolu düz yılan eğri giderse…Ey Güvercin
Ey güvercin ne gezersinPenceremin önünde? Burda garip gibiyimBen de senin gününde… Den gezersin?Yoksa sen getirdin mi den bana? Geldin, sevgi mektubunuHatırlattın sen bana. Ne yandaysa bir sineyiYarıp çıkan yüreksin. Ya talihin kısmetineUçup gelen meleksin?Susturulmaz, söndürülmez,Uyutulmaz duygusun.Ya vatanın bir parçası,Ya anamın ruhusun.Ey güvercin, neden böyleNarahatsın, narahat?45Ne bilirsin bir alıcıKuş gibidir bu hayat?Yüksek Binaların Kuşatmasında…
Yüksek binaların kuşatmasındaDarlanır, Kahırlanır, Yeri dar mescit.Kulağı göklerin imdat sesindeLeylek boğazını uzatır mescit.Ömrü uzun imiş sırlı yalanınAllah’a inam da o sırdan gelir.Sanırsın minberde öten mollanınSesi sekizinci asırdan gelir…Gör neye benziyor o minareler,Batmış gemilerin dor ağacına.Molla da minbere çıkıp her seherSesinden çekilir darağacına.Fikri de değişmiş yüreği gibiSözü sohbeti de dilinde kalmış.Bulut da Allah’ın eteği gibiYırtılıp mollanın elinde kalmış…Sınak 46
Tanrı’nın yaddaşından47Dünyanın o başındanAna rahmi tünelinSıcak karanlığındanGelip gurbete düşmek…Senin giydiğin bedenleAynadan sana bakan senli ve sensiz senleGölgen ile görüşmek!KalpteÖmür adlı galip deHavasına, suyuna,Hele alışmadığın bir dünyada yaşamakVe… Sonra ömür boyu nişanın yiter diyeGöbeğinde ananınVe geldiğin dünyanın mührünü taşımak, Sınak!Doğum- ölümBir düşünBir ömürlük yol geçerTire aralığındaBu iki zıt görüşün.Geçtiğin yollar boyu bazen izin yok iseDüşman bakışlar ile bakma sen ayağına.Hoş gününde kendin geldin, dar günündeAllah aldı kucağına…Rehberin, yol yoldaşınTanrı’dan ve anandan kalan yurt borcu sevgi.Yüreğinin içindedir, yüreğinden yakındır,Uzak, uzak yıldızlardanBiri kadar uzaktırSev ki,Sevmek: Yeni baştan doğmaktır…Çetini gözlerine bakmak, ellerine dokunmaktır,Ellerine dokundun, Gözlerine baktın,İçindeki şeytanı azatlığa bıraktın!Gözlerine bakmak, ellerine dokunmak, Sınak!Ve ömür…Sınaktır,İki taşın arasına koymak geçmişiniYılan gibi kabuğundan soyunmakÖnce değişmek, Sonra çektirebilmekAğrıyan dişini, Sınak!Gözünle güneşi içine tepmekHavayı havaylaYerküreye döndürmek ciğerlerini,Ölümü bile, bileBilmemek ölümün vaktini ve yeriniÖlmek,Hafızayı silmek,Ve her şeyi unutmak…Gittiğin hayat yolu değil, ölüm yoludurArayıp bulacağın ölümdür.Bu dünya yitik yeri, ister küselim,İsterse hayıfsınak.Yaşamak sınaktır, Ölüm, ondan da Sınak!Baba Resmi
Demiryol vağzalı48…Katar ayağı49Ortada sükûta serpelenen kar.Arkada arkasız civanlık çağıNerden bilecekti, önde neler var…Ayrılık… Yüreği sıkılan vahtmışUfukta bir kanı kararan akşam…Atam yanımdaymış, bahtım oyakmış.50Bahtım oyakmış da, ben yatırmışam.51Bu soğuk satırlar bir şeyler der mi?Sesi sonra çıktı yağan karın da…Bir ana düşünün, yaşı da yirmi,Bir oğul, çok olsa yaş yarımında.52Kulun görmediğini talih görürmüş,Geride ne olmuş, önde neler var.Buhar nefesiyle göğs ötürürmüş53Bizi ayırmaya ahdeden katar…Havada donarken söze ihtiyaçBabanın sözleri kırık kırıktır:“Gözümün ışığı, gözlerini açBelki bu ayrılık son ayrılıktır!Nedir iliğime işleyen soğuk:İçime doğanın başa gelmesi…İspata, izaha ihtiyacı yok,Hazır delildir ‘ata’ kelimesi…Gün geçer, ay geçer, yıl galaklanır54,Zaman da kemirir ömrümü az az…Gözümü yumarım bahtım bağlanır,Açarım, açsam da bahtım açılmaz.Ömrüme yoldaştır bir ‘ata’ adı,Çocuk hafızamın kanı soğuktur…Hatıra adına bir şey kalmadıBakıp ağlamaya resmi de yoktur……Aradan çıkmaya çalışır zaman,Havada burgusu burulur karın…Can candan ayrılır… Bu ayrılıktanDumanı başından çıkar katarın…Elinde Yusuf’un kesik kendiriBir şey düşünürdü vaht ese, ese:55Geri dönecekti yolların biri,Biri gidecekti ‘gider gelmez’e. 56Bakıp görmeyenin hoş o halınaÇekilmez dertleri çekerdi katar:Gün çoktan inmişti dağlar dalınaAy sevinirdi ki, gökte bulut var.O katar giderdi dert çeke çekeYatan körpenin de rüyası kardı…Açsaydı kör olası gözünü, belkiİçinde bir baba resmi kalırdı…Menzil Başında