Читать книгу Tarzan’ın Dönüşü (Эдгар Райс Берроуз) онлайн бесплатно на Bookz (4-ая страница книги)
bannerbanner
Tarzan’ın Dönüşü
Tarzan’ın Dönüşü
Оценить:
Tarzan’ın Dönüşü

3

Полная версия:

Tarzan’ın Dönüşü

“Maalesef, benden iyi bir yargıç olmaz, madam.” diye cevap verdi Tarzan. “Zira siz cinayet işlemiş olsaydınız ben, böylesine hoş bir katili olduğu için kurbanın şanslı olduğunu söylerdim.”

“Ah, yok, yok!” diye itiraz etti. “O kadar korkunç bir şey değil. Ama ilk önce size, Kont’un o adamları dava etmeme sebebini söyleyeyim. Ondan sonra, cesaretimi kaybetmezsem kendi asıl sebebimi anlatırım. İlki şu ki Nikolas Rokoff benim kardeşim. Biz Rus’uz. Ben kendimi bildim bileli Nikolas kötü biriydi. Yüzbaşı olarak görev yaptığı Rus ordusundan atıldı. O zamanlar bu epey bir skandal olmuştu ama sonra kısmen unutuldu ve babam da ona gizli serviste bir iş ayarladı.”

“Bir sürü korkunç suçla itham edildi Nikolas fakat her seferinde cezadan sıyrılmayı başardı. Son zamanlarda bunu, kurbanlarının Çar’a ihanet ettiklerine dair deliller uydurup onları mahkûm ettirerek başardı; bu mahiyetteki suçları herhangi birinin üzerine yıkmaya her daim fazlasıyla hazır ve nazır olan Rus polisi de Nikolas’ın anlattıklarını doğru kabul edip onu serbest bıraktı.”

“Size ve kocanıza karşı işlemeye teşebbüs ettiği suçlar, kan bağının ona verdiği hakları hükümsüz kılmadı mı?” diye sordu Tarzan. “Sizin onun kız kardeşi olmanız, onu sizin namusunuzu lekelemeye kalkışmaktan alıkoymadı. Ona sadakat borcunuz yok, madam.”

“Ahh ama işte bir de diğer sebep var. Kardeşim diye ona sadakat borçlu olmasam dahi, hayatımın belli bir döneminde olup bitenleri bildiğinden ona karşı duyduğum korkuyu kolaylıkla bir kenara atamam.”

“Bu kadar anlatmışken hepsini anlatayım gitsin.” diyerek devam etti bir müddet durduktan sonra. “Zira öyle görünüyor ki eninde sonunda size anlatacağım zaten. Ben bir manastırda eğitim gördüm. Oradayken beyefendi olduğunu zannettiğim bir adamla tanıştım. Erkekler hakkında pek bir şey bilmiyordum, aşk hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Ah, aptal kafam, o adama âşık olduğumu sandım ve ısrarı üzerine onunla kaçtım. Güya evlenecektik.”

“Onunla kaçalı daha üç saat olmuştu. Bu üç saatin tamamı gündüz vakti ve halka açık yerlerde, istasyonda, trende geçti. Nikâhımızı kıyacağımız yere ulaştığımızda, trenden inerken iki memur geldi ve onu tutukladı. Beni de götürdüler ama onlara hikâyemi anlatınca beni alıkoymadılar; onun yerine beni bir kadın memurun nezaretinde manastıra geri yolladılar. Meğer gönlümü çelen adam hiç de beyefendi değilmiş; hem asker kaçağı hem de adaletten kaçan bir suçluymuş. Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde sabıka kaydı varmış.”

“Manastırın yetkilileri meseleyi örtbas etti. Annemle babamın dahi haberi yok. Lakin, Nikolas daha sonra o adamla tanışmış ve ondan tüm hikâyeyi öğrenmiş. Şimdi onun istediklerini yapmazsam beni bunları Kont’a anlatmakla tehdit diyor.”

Tarzan güldü. “Hâlâ küçük bir kızsınız. Bana anlattığınız bu hikâye, hiçbir şekilde sizin adınızı lekeleyemez; özünüzde hâlâ küçük bir kız olmasaydınız, bunu bilirdiniz. Hemen bu gece gidip tüm hikâyeyi tıpkı bana anlattığınız gibi kocanıza da anlatın. Şayet yanılmıyorsam bu korkunuza gülüp geçecek ve o kıymetli kardeşinizi ait olduğu hapishaneye attırmak için gerekeni derhâl yapacaktır.”

“Keşke cesaret edebilsem.” dedi. “Ama korkuyorum. Tecrübelerim bana erkeklerden korkmayı öğretti. Önce babam, sonra Nikolas, sonra da manastırdaki papazlar. Neredeyse arkadaşlarımın da hepsi kocalarından korkuyor. Ben neden benimkinden korkmayayım?”

“Kadınların erkeklerden korkması bana doğru gelmiyor.” dedi Tarzan; aklının karıştığı yüz ifadesinden belliydi. “Ben insanlardan ziyade orman halkını bilirim; orada işler daha çok tam tersi yürüyor. Tabii siyah erkekler hariç ama onlar da benim gözümde birçok açıdan hayvanlardan daha aşağılar. Hayır, medeni kadınların niçin erkeklerden korkmaları gerektiğini anlayamıyorum; erkekler, kadınları korumak için yaratılmıştır. Bir kadının benden korktuğunu düşünmek dahi istemiyorum.”

“Kadınların senden korkacağını zannetmiyorum, arkadaşım.” dedi Olga de Coude, yumuşak bir sesle. “Seni tanıyalı henüz kısa bir zaman oldu fakat kulağa aptalca gelse de zannediyorum ki sen hayatım boyunca tanıdığım erkekler arasında korkmayacağım tek erkeksin. Tuhaf, çünkü çok da güçlüsün. O gece kamaramda Nikolas ile Paulvitch’in icabından o denli kolay gelmiş olman beni hayrete düşürdü. Muhteşemdi.” Kısa bir süre sonra Tarzan, Kontes’in evinden ayrılırken kadın Tarzan’ın elini biraz fazlaca tuttu ve yarın araması için ısrar edip söz verdirdi. Kadının bu davranışı, Tarzan’da merak uyandırdı.

Tarzan veda ederken karşısında durup gülümseyerek ona bakan kadının şuh bakışlarını ve mükemmel dudaklarını günün geri kalanı boyunca aklından çıkaramadı. Olga de Coude çok güzel bir kadındı ve Maymunların Tarzanı da yalnızca bir kadının alakasıyla iyileşebilecek yaralı bir kalbe sahip, çok yalnız, genç bir adamdı.

Tarzan gittikten sonra odaya geri dönen Kontes, kendisini Nikolas Rokoff’la karşı karşıya buldu.

“Ne zamandır buradaydın?” diye bağırdı, korkuyla geri çekilirken.

“Âşığın gelmeden önce geldim.” diye cevap verdi adam, pis pis sırıtarak.

“Kes şunu!” dedi buyurgan bir sesle. “Böyle bir şeyi bana, kız kardeşine nasıl söylersin!”

“Peki, sevgili Olgacığım, âşığın değilse af buyur ama âşığın olmaması senin suçun değil. Benim kadınlar hakkındaki tecrübemin onda biri bile onda olsaydı, şu an adamın kollarında olurdun. Aptalın teki o herif, Olga. Hayret bir şey! Her kelimen, her hareketin adama açık bir davetti âdeta ama onun bunu görebilecek zekâsı yoktu.”

Kadın elleriyle kulaklarını tıkadı.

“Dinlemiyorum. Bu nasıl bir fesatlık böyle, nasıl böyle şeyler söylersin! Beni neyle tehdit edersen et, namuslu bir kadın olduğumu biliyorsun. Bu geceden sonra bir daha beni rahatsız etmeye cesaret edemeyeceksin; çünkü Raoul’a her şeyi anlatacağım. Beni anlayacaktır, işte o zaman kork, Mösyö Nikolas!”

“Hiçbir şey anlatmayacaksın.” dedi Rokoff. “Şimdi elimde bir de bu var; uşaklarından güvenebileceğim bir tanesinin yardımı sayesinde, zamanı gelince bu kaçamağın tüm ayrıntıları kocanın kulağına gidecek. Gemideki mesele de böylelikle amacına ulaşmış oldu; şimdi elimizde elle tutulur bir şey var, Olga. Gerçek bir kaçamak. Güya sadık bir kadınsın. Yazıklar olsun sana, Olga.” dedi zorba adam, gülerek.

Böylece Kontes, Kont’a hiçbir şey anlatmadı ve işler olduğundan daha da kötü bir hâle geldi. İçindeki belli belirsiz korku büyüyüp somut bir hâl aldı. Elbette korkusunun gereğinden fazla büyümesinde vicdanın da etkisi olabilirdi.

5. BÖLÜM

SUYA DÜŞEN PLAN

Tarzan bir ay boyunca, güzel Kontes de Coude’un misafirhanesinin çok aranılan bir müdavimi hâline geldi. İkindi çayına gelen küçük seçkin grubun diğer mensupları ile sık sık bir araya geliyordu. Lakin Olga sık sık, Tarzan ile bir saat kadar baş başa kalmak için bahaneler buluyordu.

Bir müddet, Nikolas’ın ima ettikleri sebebiyle korku içerisindeydi. O, bu boylu boslu genç adamı bir arkadaştan öte görmüyordu fakat kardeşinin o şeytani sözlerinin telkiniyle, artık kendisini bu gri gözlü yabancıya çeken tuhaf gücün mahiyeti hakkında kafa yormaya başlamıştı. Ona âşık olmak istemiyordu, onun aşkını da keza.

Olga kocasından yaşça küçüktü ve kendisi fark etmemiş olsa da akranı olan biriyle kuracağı bir arkadaşlığa sığınmayı arzuluyordu. Yirmi yaşındaki birinin sırlarını kırk yaşındaki biriyle paylaşması zordur. Ama Tarzan ondan sadece iki yaş büyüktü. Onu anlayabiliyordu; anladığını hissediyordu Olga. Üstelik de temiz, onurlu ve centilmendi. Ondan korkmuyordu. Tanıştıkları ilk andan itibaren ona güvenebileceğini içgüdüsel olarak hissetmişti.

Gitgide büyüyen bu yakınlığı, şeytani bir neşe ile uzaktan seyrediyordu Rokoff. Tarzan’ın, onun bir Rus casusu olduğunu öğrendiğinden beri maymun adama duyduğu nefrete, bir de maymun adamın onu ifşa edebileceği korkusu eklenmişti. Şimdi, son vuruşunu yapmak için münasip bir an kolluyordu. Niyeti hem Tarzan’dan temelli kurtulmak hem de onun yüzünden maruz kaldığı aşağılanma ve mağlubiyetin intikamını bol bol almaktı.

Tarzan, ormanındaki huzur ve sükûnetin kıyıya terk edilen Porterlarla karşılaşmasıyla birlikte bozulmasından beri ilk kez kendisini gönül ferahlığına bu kadar yakın hissediyordu. Olga’nın arkadaşlarıyla sosyalleşmekten neşe duyarken güzel Kontes ile kendisi arasında yeşeren arkadaşlık da onun için bitmez tükenmez bir zevk kaynağıydı. Bu arkadaşlık, geldiği gibi kasvetli düşüncelerini dağıtmış; yaralı kalbine de merhem olmuştu.

De Coudeların evine yaptığı ziyaretlerde bazen D’Arnot da ona eşlik ediyordu; zira D’Arnot, hem Kont’u hem de Olga’yı uzun bir zamandır tanıyordu. Arada sırada Kont De Coude da yanlarına uğruyordu lakin nazırlıktaki vazifesi ve siyasetin bitmek tükenmek bilmeyen işleri, onu genellikle geç saatlere kadar evine gitmekten alıkoyuyordu.

Rokoff; Tarzan’ı neredeyse sürekli gözetliyor, De Coude sarayına geceleyin uğramak için münasip bir an kolluyor fakat bu hususta hep hüsrana uğruyordu. Birkaç seferinde Tarzan’ın, operadan sonra Kontes’e evine kadar eşlik ettiği olmuştu fakat her seferinde de onu girişte bırakıp geri dönmüştü; bu da Kontes’in sadık kardeşinin hiç hoşuna gitmemişti.

Tarzan’ı kendi eliyle tuzağa kıstırmanın imkânsız olduğunu idrak eden Rokoff ve Paulvitch, baş başa verip maymun adamı riskli bir pozisyonda yakalatmak için bir plan yapmaya koyuldular.

Günlerce hem gazeteleri taradılar hem de De Coude ile Tarzan’ın hareketlerini gözetlediler. Nihayetinde de muratlarına erdiler. Bir sabah gazetesinde ertesi akşam Alman sefir tarafından bir davet verileceğinden kısaca bahsediliyordu. Davetliler arasında De Coude’un adı da mevcuttu. Bu davete katılması, gece yarısından sonraya kadar evde olmayacağı anlamına geliyordu.

Davet yemeğinin verileceği gece Paulvitch, Alman sefirin malikânesinin önündeki kaldırımda bekliyordu. Oradan davete teşrif eden her bir davetlinin yüzünü görebiliyordu. Arabasından inip yanından geçip giden De Coude’un gelişini beklemesi uzun sürmedi. Bu kadarı kâfiydi. Paulvitch oradan hemen ayrılıp Rokoff’un kendisini beklediği dairesine döndü. Orada saat on bir olana kadar bekledikten sonra Paulvitch, telefonun ahizesini kaldırdı ve bir numara çevirdi.

“Teğmen D’Arnot’un evi mi?” diye sordu, karşı taraftan cevap gelince.

“Mösyö Tarzan için bir mesajım var, telefona gelebilir mi acaba?”

Bir an sessizlik oldu.

“Mösyö Tarzan?”

“Ah, evet, mösyö, ben François… Kontes de Coude’un hizmetinde çalışıyorum. Acaba mösyö, bu François kulunuz için bir iyilik yapıp onu geri arayabilir mi?”

“Evet, mösyö. Bir mesajım var, Kontes’ten acil bir mesaj. Hemen onun yanına gitmenizi istirham ediyor; başı dertte, mösyö.”

“Hayır, mösyö, François kulunuz ne olduğunu bilmiyor. Madama mösyönün birazdan geleceğini söyleyeyim mi?”

“Teşekkür ederim, mösyö. Tanrı sizden razı olsun.”

Paulvitch ahizeyi yerine koydu ve sırıtarak Rokoff’a döndü.

“Oraya varması otuz dakika sürer. Alman sefirin malikânesine on beş dakikada ulaşırsan De Coude’un evine varması kırk beş dakika alır. Tüm mesele o aptalın kendisine bir oyun oynandığını anladıktan sonra on beş dakika daha orada kalması ama yanılmıyorsam Olga onu o kadar kısa sürede bırakmak istemez. İşte, al bu notu, De Coude’a götür. Çabuk!”

Paulvitch hiç vakit kaybetmeden Alman sefirin malikânesine vardı. Notu kapıdaki uşağa verdi. “Bu not, Kont de Coude için. Çok acil. Bu notu derhâl ona kendi elinle teslim et.” dedi ve uşağın eline bir gümüş para bıraktı. Sonra da evine döndü.

Bir dakika sonra De Coude, ev sahibinden müsaade isteyerek zarfı açtı. Okudukları karşısında yüzü bembeyaz kesildi ve elleri titremeye başladı.

MÖSYÖ KONT DE COUDE,

Şerefinizi kurtarmak isteyen biri olarak, bu not vesilesiyle, tam şu anda yuvanızın kutsal varlığının tehlike altında olduğu hususunda sizi uyarmak istedim.

Bir aydır siz evde yokken evinizin müdavim bir ziyaretçisi olan malum bir adam, şu an karınızla birlikte. Derhâl Kontes’inizin yatak odasına giderseniz, onları birlikte göreceksiniz.

BİR DOST

Paulvitch Tarzan’ı aradıktan yirmi dakika sonra Rokoff, Olga’nın hususi hattını aradı. Kontes’in hususi yatak odasında bulunan telefonu hizmetçisi açtı.

“Ama madam yattı.” dedi hizmetçi, Rokoff’un onunla görüşmek istemesine cevaben.

“Sadece Kontes’e söyleyebileceğim çok acil bir mesajım var.” diye karşılık verdi Rokoff. “Söyle hemen kalksın, üstüne bir şeyler geçirip telefona gelsin. Beş dakika sonra tekrar arayacağım.” Ardından ahizeyi yerine bıraktı. Bir dakika sonra içeri Paulvitch girdi.

“Kont mesajı aldı mı?” diye sordu Rokoff.

“Şu an evine gidiyordur.” diye cevapladı Paulvitch.

“Güzel! Şimdilerde hanımefendi geceliğiyle odasında oturuyordur. Biraz sonra sadık adamım Jacques, Kontes’e hiç haber vermeden Mösyö Tarzan’ı onun huzuruna götürecek. Durumu açıklaması da birkaç dakika sürer. Olga o incecik geceliğinin içinde çok cazibeli görünecek; geceliği tüm çekiciliğini ortaya çıkarırken üzerine giydiği dar ropdöşambır ise sadece yarım yamalak kapatıyor bedenini. Olga şaşıracaktır ama memnun olmayacağını söyleyemem.”

“O adamda biraz erkeklik varsa şu andan itibaren on beş dakika sonra Kont geldiğinde, çok güzel bir aşk sahnesiyle karşılaşacak. Bence muhteşem bir plan yaptık, sevgili dostum Alexis. Kont de Coude’un Paris’teki en iyi silahşorlardan biri ve hatta tüm Fransa’daki açık ara en iyi nişancı olduğunu da hesaba katarsak; şimdi dışarı çıkıp kendimize Plancon’un eşsiz pelin otu liköründen ısmarlayıp Mösyö Tarzan’ın sağlığına içebiliriz.”

Tarzan, Olga’nın evine vardığında Jacques girişte onu bekliyordu.

“Bu taraftan, Mösyö.” dedi ve onu geniş, mermer merdivenlerden üst kata çıkardı. Çok geçmeden bir kapıyı açtı ve ağır bir perdeyi kenara çekti. Abartılı bir hürmetle eğilerek Tarzan’ı loş ışıklı odaya buyur etti. Tarzan girince Jacques hemen ortadan kayboldu.

Tarzan, odanın karşı ucunda Olga’yı üzerinde telefon olan küçük bir masanın önünde otururken gördü. Masanın cilalı yüzeyine parmaklarını sabırsızca vuruyordu. Tarzan’ın girdiğini duymamıştı.

“Olga, ne oldu?” dedi.

Korkudan ufak bir çığlık atarak ona doğru döndü.

“Jean!” diye bağırdı. “Burada ne işin var? Seni kim içeri aldı? Neler oluyor?”

Tarzan şaşkına dönmüştü ama hemen sonrasında hakikatin bir kısmını idrak etti.

“Öyleyse beni sen çağırtmadın mı, Olga?”

“Gecenin bu saatinde seni çağırtmak mı? Mon Dieu! Jean, o kadar deli miyim ben sence?”

“François bana telefon edip hemen gelmemi söyledi; başının dertte olduğunu ve beni çağırdığını söyledi.”

“François mı? François da kim?”

“Senin hizmetinde çalıştığını söyledi. Sanki onu hatırlamam gerekiyormuş gibi bahsetti kendisinden.”

“Benim için çalışan o isimde kimse yok. Birileri sana şaka yapmış, Jean.” diyerek güldü Olga.

“Korkarım ki bu çok kötü niyetli bir ‘şaka’, Olga.” diye karşılık verdi Tarzan. “Amacı esprinin ötesinde bir şey.”

“Ne demek istiyorsun? Yoksa sence…”

“Kont nerede?” diye araya girdi Tarzan.

“Alman elçinin malikânesinde.”

“Bu senin muhterem kardeşinin işlerinden biri. Yarın Kont’un haberi olacak. Uşakları sorguya çekecek. Tüm ipuçları da Rokoff, Kont’un ne düşünmesini istiyorsa onu gösterecek.”

“Pislik!” diye bağırdı Olga. Ayağa kalmış, Tarzan’a yaklaşmıştı; doğrudan onun yüzüne bakıyordu. Çok korkmuştu. Gözlerinde, bir avcının zavallı bir ceylanın gözlerine baktığında gördüğü ifade vardı: korkmuş, aklı karışmış, şaşkın… Titriyordu, dengesini sağlamak için ellerini adamın geniş omuzlarına koydu. “Ne yapacağız, Jean?” diye fısıldadı. “Berbat bir durum bu. Yarın tüm Paris bunu okuyacak; Nikolas ne yapıp eder, herkese duyurur.”

Bakışı, hâli, kelimeleri; asırlardır süregeldiği gibi savunmasız bir kadının, tabii koruyucusu olan erkeğe yakarışıydı. Kadının, göğsüne koyduğu sıcacık küçük ellerinden birini kendi güçlü elinin avucuna aldı Tarzan. Gayriihtiyari bir hareketti bu ve yine bir o kadar gayriihtiyari olan koruma içgüdüsüyle, kolunu genç kadının omuzlarına sardı.

Ortaya çıkan sonuç, müthiş bir çekimdi. Daha önce ona hiç bu kadar yakın olmamıştı. Birdenbire, şaşkınlık ve suçluluk içerisinde birbirlerinin gözlerine baktılar; Olga de Coude iradeli olması gereken yerde, zayıf düştü ve adamın kollarına daha da sokulup kendi kollarını adamın boynuna doladı. Peki ya Maymunların Tarzanı ne yaptı dersiniz? Nefes nefese kalan kadının bedenini, kuvvetli kollarının arasına aldı ve sıcak dudaklarını öpücüklere boğdu.

Raoul de Coude, elçinin uşağının eline tutuşturduğu notu okuduktan sonra alelacele bahaneler uydurup oradan ayrıldı. Sonrasında bu bahanelerin mahiyetini hiçbir zaman hatırlayamadı. Kendi evinin kapısının eşiğine gelene kadar her şey epey bulanıktı zihninde. O noktadan itibaren ise çok soğukkanlı bir hâle bürünüp sessiz ve dikkatlice ilerledi. Esrarengiz bir şekilde Jacques, o daha merdivenlerin yarısındayken kapıyı açmıştı. O an bu durumun tuhaflığı dikkatini çekmese de sonrasında fark etmişti.

Parmak uçlarında sessizce yürüyerek üst kata çıktı ve koridordan geçerek karısının hususi yatak odasının kapısına geldi. Elinde ağır bir baston vardı; niyetinde ise cinayet.

Onu ilk gören Olga oldu. Korkuyla çığlık atıp Tarzan’ın kollarından sıyrıldı. De Coude bastonu tüm gücüyle kafasına indirecekken Maymunların Tarzanı tam zamanında dönüp darbeden kurtuldu. Ağır sopa peş peşe üç kez yıldırım hızıyla indi ve her vuruş maymun adamı, ilkel hâline biraz daha döndürdü.

Erkek maymunların yaptığı kısık, boğazdan bir hırlamayla Fransız adamın üzerine atladı. Koca sopayı elinden kaptığı gibi sanki bir kibrit çöpüymüşçesine ikiye kırıp kenara fırlattı. Ardından, öfkeden gözü dönen vahşi mahluk, rakibinin boğazına saldırdı. Olga de Coude, sonrasında meydana gelen korkunç sahneye kısa bir an dehşet içerisinde bakakaldı. Ardından kendine gelip Tarzan’ın, kocasını öldürmek üzere olduğu yere fırladı. Tarzan; adamı kedinin fareyi tutup ağzında sarsması gibi sarsıyor, boğazını sıkıyordu.

Adamın koca ellerine çılgınlar gibi vurdu. “Tanrı aşkına!” diye bağırdı. “Onu öldüreceksin, öldüreceksin! Dur, Jean, öldüreceksin kocamı!”

Tarzan öfkeden sağır olmuştu. Aniden adamı yere fırlattı ve ayağını adamın göğsüne koyup başını yukarı kaldırdı. Sonra, Kont de Coude’u sarayından rakibini öldüren bir erkek maymunun dehşet verici haykırışı yankılandı. Korkunç ses kilerden tavan arasına kadar tüm uşakların kulaklarına ulaşıp onları korkudan beti benzi atmış ve titrer bir hâlde bıraktı. Odadaki kadın, kocasının başında diz çökmüş dua ediyordu.

Tarzan’ın gözlerinin önündeki kırmızı perde yavaş yavaş kalktı. Etrafını görmeye başladı; medeni insan bakış açısı ona dönüyordu. Gözleri, yerde diz çökmüş kadını buldu. “Olga!” diye fısıldadı. Kadın başını kaldırıp baktı. Kendisine bakan gözlerde manyak bir katilin ışıltısını görmeyi beklerken keder ve pişmanlık gördü.

“Ah, Jean!” dedi. “Ne yaptığını gördün mü? O benim kocamdı. Onu seviyordum ve sen onu öldürdün.”

Tarzan, Kont de Coude’un hareketsiz bedenini dikkatli bir şekilde kaldırıp kanepeye taşıdı. Ardından kulağını adamın göğsüne koyup dinledi.

“Biraz konyak getir, Olga.” dedi.

Kadın konyağı getirdi ve birlikte adamın dudaklarının arasından döktüler. Çok geçmeden adamın rengi atmış dudaklarından zayıf bir nefes sesi geldi. Başını çevirdi ve inledi.

“Ölmeyecek.” dedi Tarzan. “Tanrı’ya şükür!”

“Bunu neden yaptın, Jean?” diye sordu kadın.

“Bilmiyorum. Bana vurunca deliye döndüm. Kabilemdeki maymunların da aynı şeyi yaptıklarını defalarca gördüm. Sana hikâyemi hiç anlatmadım, Olga. Bilseydin daha iyi olurdu; o zaman belki bunlar olmazdı. Ben babamı hiç görmedim. Annem bildiğim tek mahluk ise vahşi bir maymundu. On beş yaşıma kadar hiç insan görmedim. Beyaz insan gördüğümde ise yirmi yaşımdaydım. Daha bir yıldan biraz fazla bir zaman öncesine kadar, Afrika ormanlarında yaşayan yarı çıplak, yırtıcı bir hayvandım.”

“Beni çok kınama. Beyaz ırkın on binlerce asırda başardığı değişimi, iki yılda başarabilmek pek mümkün değil.”

“Kınamıyorum, Jean. Hata bende. Şimdi gitmelisin; şuuru yerine geldiğinde seni burada görmesin. Hoşça kal.”

Kont de Coude’un sarayından başı önde çıkıp giderken Tarzan, epey üzgündü.

Dışarı çıkınca aklı tamamen yerine geldi; öyle ki yirmi dakika sonra Rue Maule’un yakınlarındaki polis karakolundan içeri giriyordu. Orada, birkaç hafta evvelki meseleden tanıdığı memurlardan birini buldu. Polis memuru, kendisini fena hâlde paralayan adamı gördüğüne hakikaten de memnun olmuştu. Kısa bir sohbetten sonra Tarzan, ona Nikolas Rokoff ya da Alexis Paulvitch diye birilerini duyup duymadığını sordu.

“Çok sık duyuyorum aslında, mösyö. İkisinin de sabıka kaydı var. Şu an haklarında herhangi bir şikâyet olmasa da olur da lazım olur diye yerlerini sürekli takip ediyoruz. Her malum suçlu için tatbik ettiğimiz bir tedbir bu. Siz neden sordunuz, mösyö?”

“Kendileriyle tanışıklığım var.” diye cevap verdi Tarzan. “Ufak bir iş meselesi sebebiyle Mösyö Rokoff’la görüşmek istiyorum. Bana kaldığı yeri tarif edebilirseniz çok makbule geçer.”

Birkaç dakika sonra polis memuruna hoşça kal deyip pek saygın olmayan bir mahalledeki adresin yazılı olduğu kâğıdı cebine atarak en yakındaki taksi durağına doğru hızlı adımlarla yürüdü.

Rokoff ve Paulvitch evlerine dönmüş, oturmuş, akşamki vukuatın muhtemel neticelerini tartışıyorlardı. Sabah gazetelerinden iki tanesinin bürosuna telefon etmiş, ertesi gün Paris sosyetesini karıştıracak skandalı nakledecekleri gazetecilerin gelmesini bekliyorlardı.

Merdivenlerden ayak sesleri duyuldu. “Oo, bu gazeteciler bayağı dakik çıktı.” dedi Rokoff heyecanla. Hemen ardından kapıya vuruldu. “Girin, mösyö!” diye seslendi Rokoff.

Ziyaretçinin ciddi, gri gözleriyle karşılaştığında Rus’un yüzündeki gülümseme donuverdi.

“Yok artık!” diye bağırdı, ayağa sıçrayarak. “Seni buraya hangi rüzgâr attı?”

“Otur!” dedi Tarzan; o kadar alçak bir sesle söylemişti ki adamlar ne dediğini zar zor anladılar. Fakat ses tonu, Rokoff’u sandalyesine geri oturtmaya; Paulvitch’in ise sandalyesinden hiç kalkamamasına yetmişti.

“Siz gayet iyi biliyorsunuz hangi rüzgâr olduğunu.” diye devam etti, aynı alçak ses tonuyla. “Senin ölümün olacak bir rüzgâr ama sırf Olga de Coude’un kardeşi olduğu için, bunu yapmayacağım. Şimdilik.”

“Yaşamanız için size bir şans vereceğim. Paulvitch zaten pek sayılmaz; aptal maşanın teki. O yüzden, senin yaşamana müsaade ettiğim sürece onu da öldürmeyeceğim. Sizi öldürmeden buradan ayrılmam için öncelikle iki şey yapacaksınız: Birincisi, bu geceki kumpasla bağlantınızı anlatan bir itiraf yazmak olacak; sonra da imzalayacaksınız.”

“İkincisi, gazetelerde bu meseleye dair tek bir kelimenin dahi çıkmayacağına dair kendi canınız üzerine yemin edeceksiniz. Bu ikisini yapmazsanız ben bu kapıdan çıkarken ikiniz de sağ olmayacaksınız. Anladınız mı?” Adamlardan bir cevap beklemeden devam etti: “Acele edin; mürekkep de kâğıt da kalem de önünüzde.”

Rokoff sert bir tavır takınarak Tarzan’ın tehditlerinden pek korkmadığını göstermeye çalıştı fakat hemen ardından maymun adamın çelik parmaklarını boğazında hissetti. Tarzan’ın elinden kaçıp kapıya ulaşmaya çalışan Paulvitch ise kendini bir anda havada asılı buldu ve ardından odanın köşesinde, fırlatıldığı yerde bayılıp kaldı. Rokoff’un suratı morarmaya başlayınca Tarzan adamın boğazını bıraktı ve sandalyesine geri itti. Bir dakika öksürdükten sonra Rokoff, somurtarak oturup karşısında duran adama dik dik baktı. O sırada Paulvitch de kendine geldi ve Tarzan’ın emriyle acı içinde topallaya topallaya sandalyesine döndü.

“Şimdi yaz.” dedi maymun adam. “Sizi bir kez daha paralamak zorunda kalırsam bu kez bu kadar yumuşak davranmam.”

Rokoff kalemi aldı ve yazmaya başladı.

“Hiçbir teferruatı atlama, herkesten ismiyle bahset.” diye ikaz etti Tarzan.

O sırada kapı çalındı. “Girin!” dedi Tarzan.

İki dirhem bir çekirdek giyinmiş genç bir adam içeri girdi. “Matin’den geliyorum.” dedi. “Anladığım kadarıyla Mösyö Rokoff bana bir hikâye anlatacakmış.”

“Öyleyse yanlış anlamışsınız, mösyö.” diye karşılık verdi Tarzan. “Anlatacak bir hikâyen falan yok, değil mi, sevgili Nikolas?”

Rokoff kâğıttan başını kaldırıp öfkeli öfkeli baktı.

“Yok.” diye homurdandı, “Hikâyem yok; şimdilik.”

“Ne şimdi ne de sonra, sevgili Nikolas.” dedi Tarzan. Bunu söylerken maymun adamın gözündeki korkunç parıltıyı muhabir fark etmedi fakat Nikolas Rokoff gördü.

“Ne de sonra.” diye tekrar etti hemen.

“Buraya kadar zahmet etmişsiniz, kusura bakmayın.” dedi Tarzan, gazeteciye dönerek. “İyi akşamlar, mösyö.” diyerek eğildi. Sonra genç adamı kapı dışarı edip kapıyı yüzüne kapattı.

Bir saat sonra Tarzan, paltosunun cebinde kalınca bir mektupla Rokoff’un evinden çıktı.

bannerbanner