Читать книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt (Ahmet Cevdet Paşa) онлайн бесплатно на Bookz (7-ая страница книги)
bannerbanner
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt
Оценить:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt

5

Полная версия:

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt

Tahir, bir gün sonra, erkenden Emin’in kesik başını bir bahçe duvarı üzerine koyarak insanlara gösterdi. Kesik baş ile beraber mühür, hırka ve asayı, Horasan’da bulunan Memun’a gönderdi ve fetih durumunu bildirdi. Bağdat ehline de aman verdi. Cuma günü şehre girerek minbere çıktı. Memun’un namına hutbe okudu ve Emin’i kötüledi. Emin’in annesi Seyyide Zübeyde ile oğulları Musa ve Abdullah’ı, Yukarı Zap Bölgesi tarafına gönderdi. Asker ise Emin’in öyle vahşi şekilde katli üzerine müteessir ve pişman oldu, pek çok mal isteyerek Tahir’in üzerine hücum etti. Tahir, bu isyanı kendi askerleriyle Bağdat askerinin ittifakına bağlayarak korkuya düşüp, bazı emirleri ile birlikte Bağdat’tan savuşup Akrakuf’a kaçtı ve hazırlıklara başladı. Diğer emir ve reisler onun yanına gelip, “Bu hadise bir grup sefihin işidir.” diyerek, özür dileyerek onu Bağdat’a götürdüler.

Memun’un Devri

Yukarıda olduğu gibi yüz doksan sekiz senesi muharreminin sonlarında Tahir’in Bağdat’ı istila etmesiyle Memun hilafet makamında istiklal buldu. Fakat kardeşi Emin’in tutulup hapsolunduktan sonra diri olarak kendisine gönderilmesi lazım gelirken öldürülmesinden dolayı pek dertli ve Tahir’e pek kırgın oldu. Baba ve ana tarafından Haşimi olan bir halifenin öyle vahşiyane boğazlanmasından dolayı bütün insanlar ve özellikle Abbasoğulları kederli ve mahzun oldu, bu yönüyle hükûmetin bağları çözüldü.

Hasanü’l-Hireşî adında bir şahıs bir grup serseri ile ortaya çıkıp insanları Âl-i Muhammed’de rızaya davet etti. Başına birçok halk toplandı ve Irak çevresinin emniyet ve asayişi bozuldu.

Musul’da da Yemaniyye ve Nezariyye arasında muharebe çıktı, nihayet Nezariyye hezimete uğradı. Ali İbnü’l-Hasanu Hamedani Musul’da galip gelerek hâkim oldu.

Beni Akil’den Nasır İbni Şît ki Halep’in kuzey tarafında olan Küksüm nahiyesinde oturuyordu. Emin’e eğilimliydi ve onu seviyordu, Emin’in katlinde hükûmete karşı gelerek etrafındaki yerleri alıp Simat’a sahip oldu.

Tahir’in fethettiği Cebel beldeleri; Irak, Fars, Ehvaz ile Yemen ve Hicaz’ı, Memun kendisinin veziriazamı olan Fadl İbni Sehl’in kardeşi Hasan İbni Sehl’e bıraktı. O da yüz doksan dokuz senesinde Bağdat’a gelip her tarafa emir ve memurlarını dağıttığı sırada Musul, El-Cezire ve Şam kısımlarını Tahir’e vererek onu Nasır İbni Şît-i Akilî üzerine memur etti. Tahir, hemen Rakka’ya gelip oradan Nasır üzerine hareket ettiyse de Küksüm yakınlarında meydana gelen muharebede mağlup olarak istediğine ulaşamayarak Rakka’ya geri döndü. O esnada halk arasında, “Fadl İbni Sehl, Memun’u hükümdarlığını kullanmaktan alıkoyarak onun adına dilediğini yapıyormuş, bu şekilde kardeşini de Irak bölgesine hâkim kılmış.” diye söylenti yayılmış olup Beni Haşim ve halkın ileri gelenleri hiddetlenerek, Hasan İbni Sehl’den yüz çevirir oldular. Bağdat’ın fethinde Tahir’in akıncısı olan Herseme adlı emir de Hasan İbni Sehl’e gücenip Horasan tarafına gitmişti. Fakat işlerin halledilmesi hep Fadl İbni Sehl’in elinde olduğundan, onun kardeşi aleyhinde kimse ağzını açamazdı.

Eşkıya grubundan Ebu’s-Serâya adında bir sergerde bu kargaşalığı fırsat sayarak, Hasan İbni Ali (r.a.) Hazretleri’nin torunlarından İbni Ebu Taba Taba diye tanınmış olan Ebu Ubeydullah Muhammed İbni İbrahim’e biat ederek onu Kûfe’ye götürdü. Yüz doksan dokuz senesi içinde İbni Ebu Taba Taba, Kûfe’de insanları kitap ve sünnet ile amel etmek üzere Âl-i Muhammed’de rızaya davet etti. Hasan İbni Sehl derhâl Kûfe üzerine on bin asker gönderdiyse de Ebu’s-Serâya ile muharebe sırasında hezimete uğrayıp darmadağın oldular. Ebu’s-Serâya bu suretle kuvvet kazandıysa da halk hep İbni Ebu Taba Taba’ya müteveccih olup o da işlerin idaresini eline aldı, o hayatta oldukça Ebu’s-Serâya, işlerinde başına buyruk olamayacağını anlayıp İbni Ebu Taba Taba’yı zehirledi. Adı geçen yılın recep ayının başında İbni Ebu Taba Taba ölünce Ebu’s-Serâya yine Alevilerden ve Zeyd İbni Ali’nin torunlarından Muhammed İbni Muhammed adında, sakalı bıyığı çıkmamış bir delikanlıyı onun makamına oturtarak, işlerin görülmesini tamamen kendi eline aldı. Ve o esnada Hasan İbni Sehl’in askerleri ile meydana gelen muharebelerde hep galip oldu. Kûfe’de para bastırdı ve Beni Ebu Talib’den Medayin, Ehvaz, Basra ve Yemen’e valiler gönderdiği sırada Hüseyn İbni Ali’nin (r.a.) torunlarından, Eftas diye bilinen Hüseyin İbni’l-Hasan’ı da Mekke emiri ve emirü’l-hac tayin etmişti. Ebu Talib’in çocukları ise o esnada vardıkları yerlerde insanları öldürerek, namuslara tecavüz ederek, mallara el koyarak, Beni Abbas’tan bazılarını ateşte yakarak, umumi nefrete mazhar olmuşlardır.

O sırada adı geçen Nasır İbni Şît Akilî, Fırat Nehri’ni geçerek Harran’ı muhasara etti. Çünkü Veziriazam Fadl İbni Sehl, Horasan Müslümanlarından olup, Irak, Şam ve batı diyarları onun kardeşi Hasan İbni Sehl’in zalimce idaresinde idi. Diğer yüksek makamların çoğunluğu Horasan ahalisinin nüfuz sahiplerinin ellerindeydi. Bu ise Arap’ın onur ve haysiyetine dokununca Türk ve Acem ile Arap arasına husumet girdi. Bunun üzerine El-Cezire’de bulunan çöl Arapları, hep Nasır-i Akilî’ye tabi olunca kuvvetleri çoğaldı. Beni Ebu Talib’den bazıları onun yanına gelip, “Sen Abbasoğullarına üstün geldin. Arap’ı onlardan ayırdın, bir halifeye biat etsen kuvvetin daha çok olur.” dediklerinde, “Halk hangisinin tarafında?” diye sormuş. “Evlad-ı Ali’den birinin tarafında.” dediklerinde, “Onlardan birine biat edeyim de ‘Seni ben yarattım, rızkını ben verdim.’ mi desin?” diye cevap vermiştir. “Öyleyse Beni Ümeyye’den birine…” dediklerinde “Onların üzerine talihsizlik çöktü. Artık yükselemezler. Bana bir düşmüş adam selam verse talihsizliği bana geçer diye korkarım. Benim meylim ve sevgim Abbasileredir. Fakat Arap olmayanları Arap üzerine takdim ettiklerinden onlar ile muharebeye kalktım.” demiş.

Hasan İbni Sehl, böyle yer yer başkaldıran asiler ile bilhassa Medayin’e kadar gelen Ebu’s-Serâya ile başa çıkamayacağını anlayıp Herseme’yi davet etti. Herseme ise yukarıda anlatıldığı şekilde kendisine gücenerek Horasan’a gitmiş olduğundan nazlandı. Sonra her nasılsa ikna oldu.

Herseme, Irak’a gelip Ebu’s-Serâya ile yapılan muharebelerde muzaffer olunca Ebu’s-Serâya Kûfe’ye çekildi. Kûfe’de Beni Ebu Talib, bu sırada Beni Abbas’ın mallarını almak ve evlerini yakmak gibi vahşi muameleler icra etti. Basra’da ise daha büyük fenalıklar yaptılar.

Herseme ise gelip Kûfe’yi muhasara ile zorlayınca Ebu’s-Serâya, iki yüz hicri yılının muharreminde sekiz yüz atlı ile Kûfe’den çıkıp Muhammed İbni Muhammed’i de beraber alarak kaçtı. Fakat Celûlâ’da ikisi de tutulup Hasan İbni Sehl’e getirildi. O da Ebu’s-Serâya’nın boynunu vurdu ve kesik başını Muhammed İbni Muhammed ile beraber Memun’a gönderdi.

Mekke’de bulunan İbrahim İbni Musa İbni Cafer-i Sadık, Ebu’s-Serâya’nın idam olunduğu haberini alınca Yemen’e gitti. Yemen ehli, evlad-ı Ali’ye meyilli olup onları sevdikleri için Beni Abbas’ın Yemen valisi bulunan İshak İbni Musa, İbrahim’in San’a’ya yaklaştığını işitince San’a’dan çıkıp Mekke’ye gitti. Yemen’de İbrahim, o kadar adam öldürmüştür ki kasap diye lakaplanmıştır.

Ebu’s-Serâya tarafından Mekke emiri atanan, adı geçen Eftas-ı Alevi ise Beyt-i Şerif’in örtüsünü çıkarıp Ebu’s-Serâya tarafından gönderilen ibrişimden yapılmış örtüyü giydirmiş ve adamları Harem-i Şerif’in şebekelerini ve sütunları üzerindeki altın kıtalarını sökmüştür. Kâbe’nin hazinesinde toplanmış olan malları almış, Eftas bunların tamamını Kâbe’nin örtüsü ile beraber kendi adamlarına taksim etmiş ve Beni Abbas’ın şunda bunda bırakılmış olan emanetini araştırarak almıştır. Diğer halkın da mallarını gasp etmiş olmasından dolayı insanlar kendisinden nefret etmiş, çoğu etrafa dağılmıştı. O zaman Cafer-i Sadık Hazretleri’nin oğlu Muhammed pek ihtiyar ve Mekke’de mukim olup, züht ve takva köşesine çekilmiş olduğu hâlde babasından öğrenmiş olduğu ilim ve bilgileri halka öğretmekte ve telkin etmekte idi. Halk arasında pek övülmüş, makbul, sülalesinin yukarıda bahsi geçen kötü işlerinden uzak duran ve ürken bir kimseydi.

Eftas, yukarıda geçtiği gibi halkın kendisinden ve arkadaşlarından nefret edip ayrılmış olduklarını görüp dururken Ebu’s-Serâya’nın katlolunduğu haberini alınca telaşa düşerek adı geçen amcası Muhammed İbni Cafer’in yanına gelmiş ve “Senin halkın indinde mertebeni biliriz. Gel sana biat edelim. Hilafeti kabul ettiğinde iki kişi muhalefet etmez.” demiştir. Muhammed İbni Cafer önce çekinmişse de oğlu Ali İbni Muhammed ile Eftas ısrar ile ona hilafeti kabul ettirdiler. Halkı toplayarak ister istemez biat ettirip emirü’l-müminin unvanıyla Muhammed İbni Cafer’in hilafetini ilan ettiler.

Muhammed İbni Cafer birkaç ay bu hâlde kaldı. Fakat elinde bir şey olmayıp emir ve nehiy hep oğlu Ali ile Eftas’ın ellerindeydi. Onların mensupları ise en çirkin iş ve hareketlerde bulunuyorlardı. Eftas bir kadına göz koymuş, kadın ise ona itaat etmediğinden Eftas onun evine hücum edip kapısını kırmış, kocasını kaçırmış ve kadını zorla evinden çıkarıp götürmüştü. Bir iki gün yanında alıkoyduktan sonra kadın fırsat bulup kaçtı. Ali bin Muhammed de Mekke kadısının henüz tüyü çıkmamış oğlunu zorla alıp kaçırdı. Mekke ehli ve dışarıdan oraya gelenler bunu görünce Harem-i Şerif’te toplandılar. Muhammed İbni Cafer’e gelip, “Ya bu çocuğu geri alıver yahut biz seni tahttan indiririz veya katlederiz!” dediklerinde, “Benim bundan haberim yoktur. Gidip oğlanı alayım.” diyerek oğlu Ali’nin yanına vardı ve oğlanı alıp salıverdi.

Hâl böyle iken yukarıda anlatıldığı üzere Yemen’den dönmüş olan eski Yemen Valisi İshak İbni Mûse’l Abbasi, Mekke civarına gelip Mü-şaş adlı mahalde ordusunu kurdu. Herseme tarafından gönderilmiş olan asker de Mekke’ye gelip İshak ile birleşti. Muharebede galip ve muzaffer olarak iki yüz senesi cemaziyelahirinde Mekke’ye girdiler. Talibiler bozguna uğrayıp perişan olarak kaçtılar. Muhammed İbni Cafer de savuşup Cüheyne beldesine gitti. Yine bir topluluk bularak defalarca Medine emiri ile muharebe etti. Fakat sonunda askeri kırıldı ve kendisi âciz kalıp aman dileyerek Mekke’ye vardı. Minbere çıktı, halka bir hutbe okudu ve “Memun vefat etmiş diye işitip, fitne de her tarafta baş gösterdiğinden insanların biatini kabul etmiştim. Sonra Memun’un sağ ve salim olduğu tahakkuk etti. Ben de nefsimi o biatten vazgeçirdim. Artık sizin boynunuzda benim biatim yoktur.” deyip minberden indi ve Hasan İbni Sehl’in yanına gitti, o da kendisini Horasan’a, Memun’un yanına götürdü.

Yukarıda geçtiği gibi Yemen’i zapt eden İbrahim, Musa El-Alevi, Akil İbni Ebu Talib’in evladından birini Emirü’l-hac atayarak Mekke’ye göndermişti. Bu sene hac mevsiminde Memun’un kardeşi Ebu İshak Mutasım emirü’l-hac olup birçok emir ve kumandan ile birlikte Mekke’ye gitmişti. Akilî ona mukabele edemeyeceğini anlayarak bir bostanda ikamet etmişti. Oradan geçen hac kafilesi ile beraber Kâbe’nin örtüsü de getirilirken Akilî kafileyi vurup Beyt-i Şerif’in örtüsünü aldı ve hacıları soyup çıplak bıraktı. Hacılar çırılçıplak Mekke’ye girdiler. Hemen Mutasım tarafından sevk olunan bir miktar asker varıp Akilî’yi bastılar. Topluluğunu vurup çoğunu katlettiler. Kâbe’nin örtüsünü ve ele geçirdikleri hacıların mallarını Mekke’ye götürdüler.

Hasan İbni Sehl’den halk nefret ettiği gibi Herseme de kırgın olduğu için, Ebu’s-Serâya gailesini bertaraf ettikten sonra Hasan ile görüşmeksizin Horasan’a döndü. Meramı, durumların hakikatlerini Memun’a bildirmekti. Veziriazam Fadl İbni Sehl ise bundan kuşkulanıp onu Şam ve Hicaz bölgelerine memur ettirerek emirnamesini kendisine gönderdi. Emirname Herseme’ye yolda ulaştığında, “Ben emirü’l-müminini görmeden bir tarafa gitmem.” deyip yoluna devam ederek Merv’e vardı. Fadl ise onun kötü niyetinden ve böyle başına buyruk hareketinin başkalarına örnek olacağından bahisle onu Memun’a kötüleyerek idam ettirdi.

O zaman Hasan İbni Sehl Medayin’de oturmakta olup Ali İbni Hişam onun tarafından Bağdat’a kaymakam atanmış iken bir büyük fitne çıkararak, İbni Hişam’ı Bağdat’tan kovdular. Musul’da da fitne çıkmış, memleket altüst olmuş iken Enbar’da da isyan çıktı. Hasan İbni Sehl, artık Medayin’de duramayıp iki yüz bir senesi başında Vâsıt’a kaçınca muhalif gruplar her taraftan onun üzerine hücum edince şiddetli muharebelere başlandı. Bağdat bu şekilde sahipsiz kalınca halkı Memun’u tahttan indirip, Mansur İbni Mehdi’ye biat etmek istedilerse de Mansur ondan çekinip, Memun tarafından vekil olmak üzere Irak emîrliğini kabul etti. Halk da bu şekilde ona tabi oldu. Fakat Bağdat’ın asayişine halel gelince bayağı ve rezil kimseler, meydanı boş buldular. Namuslu kadınları zorla kaldırıp götürmek, insanların mallarını gasp etmek, civar köyleri yağmalamak, yağmalanmış ve gasp edilmiş malları alenen Bağdat’ta satmak gibi çeşitli kötülükleri işlemeye cüret ettiler. Onları ıslah için her mahallenin salih kimseleri birbirleriyle haberleşerek müzakereye başladıkları sırada Halid Derpûş adında bir adam karşılıksız olarak, İslam’a göre iyiliği emir ve kötülüğü yasak etmek üzere mahallesinin namuslu kimselerini davet etti. Onlar da icabet edince, şaban ayı sonlarında Derpûş kendi mahallesinin haram işleyenlerini ve edepsizlerini ıslaha kalkıştı. Karşı gelenlerle savaşarak, ele geçenlerini döverek ve hapsederek hükûmete teslim eder oldu. Birkaç gün sonra Horasan ahalisinden Sehl İbni Selame adında biri de boynuna bir Kur’an astı, kitap ve sünnet ile amel ve emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker görevini yerine getirmek üzere insanları davet etmeye başladı. Birçok halk onunla birlikte kötülük ehli ile savaşmak üzere ittifak etti. O da ramazan başlarında, Bağdat çarşılarında dolaşarak, ahlaksızlara gereken cezayı fiilen vermeye başladı. Bu ise cumhuriyet yolunda bir cemiyet demek olduğundan, hükûmetin nüfuzu tamamen mahvoldu.

Yine iki yüz bir senesi içinde Taberistan Valisi Abdullah İbni Hardazbe, Deylem Bölgesi’nde, Belazür, Şîzer ve Taberistan bölgelerini fethederek, Deylem hükümdarı olan Ebu Leyla’yı esir almıştı. Fakat o yörede Cavidaniyye topluluğu içinde Babek-i Hürremî adında dinsiz biri ortaya çıkarak, Azerbaycan taraflarına saldırır oldu. Cavidaniyye Bezz beldesi hükümdarı olan Cavidan İbni Sehl’in arkadaşı olup, Mecusiler gibi tenasühe (ruhun bedenden bedene geçtiğine) inanırlardı ve onlardan biri anasını, kız kardeşini ve kızını nikâh edebilirdi. Babek-i Hürremî onların içinden çıkmış olduğundan onlara Hürremiyye de denilir.

İmam Ali Rıza’nın Veliahtlığı

Yukarıda açıklandığı üzere Abbasi davetçileri insanları Âl-i Muhammed’de rızaya davet ederek Abbasi Devleti’ni tesis ettiklerinde Beni Ebu Talib, Beni Abbas’tan ayrılınca Beni Haşim ikiye bölünmüştü. Bu defa Abbasi Devleti’nin durumu bozulunca Alevilerden bazıları da insanları Âl-i Muhammed’de rızaya davet ile Beni Abbas’ın aleyhine harekete çağırdıklarından, Beni Abbas ile Beni Ebu Talib arasındaki düşmanlığın giderilmesi en mühim işlerden sayıldı. O zaman Ali İbni Ebu Talib’in çocukları içinde en fazla ilim, fazilet ve takva sahibi olarak bilinen Ali İbni Mûse’l-Kâzım olduğundan, Fadl İbni Sehl’in uyarısıyla Memun hemen özel bir görevli gönderip Ali İbni Musa’yı Horasan’a getirtti. İki yüz bir senesinde, ramazan-ı mübareğin ikinci günü onu Âl-i Muhammed’de rıza gayesiyle veliaht ilan edip kendisinden sonra halife olmak üzere insanları ona biat ettirdi. Ve Beni Abbas’a mahsus olan siyah elbiseyi çıkarıp Ali Rıza gibi kendisi de yeşil elbise giydi. Emirlerine ve askerlerine yeşiller giydirdi. Bu şekilde amel ve hareket olunması için de her tarafa fermanlar gönderdi. Irak Valisi Hasan İbni Sehl, Memun, Beni Abbas ile Ali İbni Ebu Talib’in çocuklarına bakıp, ilim ve takvaca ondan daha efdal kimse bulamadığından onu “Âl-i Muhammed’de Rıza” diye lakaplandırdı, herkesin ona biat etmesi, bütün askerin ve Beni Haşim’in yeşiller giymesi için her tarafa emirnameler yazdı. Bu emirlerin Bağdat’a gelişinde bazıları uyduysa da bazıları, “Hilafet, Beni Abbas’tan çıkmaz. Bu ancak Fadl İbni Sehl’in işidir.” diyerek muhalefet ettiler. Bir müddet durduktan sonra Beni Abbas’tan bazıları, “Memun’u tahttan indirip içimizden birine biat edelim.” dediler. Bu konuda en ileri giden Mehdi’nin oğulları Mansur ile İbrahim idi.

Bağdat’ta İbrahim İbni Mehdi’ye Biat Edilmesi

İki yüz iki senesi muharreminin başında Bağdat halkı Memun’u tahttan indirip, İbrahim İbni Mehdi’ye biat edince İbrahim, Kûfe’yi ve bütün Irak muhitini istila etti. Medayin’de ordusunu kurup Bağdat’ın batı taraflarına Abbas İbni Mûse’l-Hâdî’yi ve şark taraflarına İshak İbni Mûse’l-Hâdî’yi muhafız tayin etti. Irak çevresinde ortaya çıkan Hariciler üzerine Harun Reşid’in oğlu Mutasım’ı bir grup asker ile gönderdi. Fakat Mutasım bozguna uğrayıp Havlâya mevkisine çekildi.

Hasan İbni Sehl’in adamları tarafından Mûse’l-Kâzım’ın oğlu Abbas’a yüz bin dirhem verilip, “Kalk kardeşine yardım et.” denildiğinden o da Kûfe ahalisini davet etmiş, bazıları muvafakat ettiyse de Gulât-ı Şia (çok aşırı Şiiler), “Eğer sen bizi yalnız kardeşine yardıma davet ediyorsan hep beraberiz. Ama Memun’a ihtiyacımız yoktur.” deyince, o da “Ben Memun’a, ondan sonra kardeşime davet ediyorum.” dedi. Gulât-ı Şia, yerinden kımıldamadı. Abbas’ın amcasının oğlu önce Mekke’de kendisine biat olunan Muhammed İbni Cafer-i Sadık’ın oğlu Ali ve öldürülen Ebu’s-Serâya’nın kardeşi kendi yanında bulunduğundan, Abbas onları bir miktar askerle Kûfe’ye sevk ettiyse de Abbasiler ile muharebede hezimete uğradılar. Bu suretle İbrahim’in askeri kuvvet kazanarak, Vâsıt’ta bulunan Hasan İbni Sehl üzerine hücum ettiklerinde onlar da bozguna uğrayarak döndüler.

İbrahim’in askeri siyah, Hasan İbni Sehl’in askeri yeşil elbise giymekte oldukları hâlde Irak etrafında birbirleriyle uğraşmaktayken, zikri geçen Sehl İbni Selame de emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’lmünker iddiasıyla Bağdat içinde dolaşıyordu. Hayli taraftarı olduğundan ele geçmesi güç idi. Nasılsa bir vesileyle ele geçirilerek Medayin’e gönderildi. İbrahim de onu hapsedince, ondan sonra Bağdat içinde hükûmetin nüfuzu işlemeye başladı.

Memun’un Bağdat’a Girişi

Yukarıda söylendiği üzere Irak bölgesi, çeşitli nifak ve bozuşmalarla ihtilale düçar olarak nihayet İbrahim İbni Mehdi’ye biat etti. Bunun başlıcası iki başkanlık sahibi, iki işin reisi unvanıyla veziriazam olan Fadl İbni Sehl ile kardeşi Hasan İbni Sehl’e insanların düşmanlığı var idi. Fakat Fadl İbni Sehl, gerçek durumu Memun’dan gizleyip, hatta “Bağdat halkı İbrahim’i valiliğe seçmiş.” diye arz etmişti. İşlerin çözümü kendi elinde olduğundan, kimse gerçek durumu Memun’a arz edemezdi. Bir gün İmam Ali Rıza, gerçek durumu Memun’a ihbar ettiğinde, “Komutanlardan bunlar hakkında kimin bilgisi vardır?” diye sordu. O da falan filan bilir diye haber verdi. Memun onları getirtip sorduğunda, Fadl’ın şerrinden kendilerini muhafaza edeceğini taahhüt ve temin etmedikçe söyleyemeyeceklerini beyan ettiler. Memun onlara teminat verdi. Onlar da gerçek durumu ve iş böyle giderse hilafetin kendi elinden çıkacağını söylediler ve “Bağdat ehli sizi görürse itaat eder.” diyerek Bağdat’a gitmesi lüzumunu arz ettiler. Onun üzerine Memun hemen Bağdat’a gitti ve harekât için emir verince Fadl işin nereden geldiğini anladı. Fakat halifenin gitmesine mâni olamadı. Serahs’a geldiklerinde Fadl İbni Sehl, iki yüz iki senesi şabanının ikinci günü hamamda iken askerinden dört nefer yanına girip onu öldürdüler. Memun bundan dolayı güya üzüntülü olmuşçasına birkaç kişiyi itham edip idamla cezalandırarak kesik başlarını Hasan İbni Sehl’e gönderdi ve onu kardeşinin yerine veziriazam yaptığını bildirdi. Hasan’ın kızı Bûran’ı kendisine, kendi kızı Ümmü Habib’i Ali Rıza’ya ve diğer kızı Ümmü Fadl’ı Ali Rıza’nın oğlu Muhammed’e nikâh etti. O esnada Fadl’ın babası Sehl de vefat etmiştir. Aradan çok geçmeden Hasan da delirmiştir.

Bu yıl hac mevsiminde Musa İbni Cafer-i Sadık’ın oğlu İbrahim, hacılar ile hac edip hutbede Memun’dan sonra kardeşi Ali Rıza’ya dua ettikten sonra Yemen’e gitmiştir. Memun, Serahs’tan hareket edip Tûs’a geldiğinde İmam Ali Rıza, fazla üzüm yediği için iki yüz üç yılı saferinin sonlarında aniden ölünce Memun onu babası Reşid’in kabri yanında defnetmiştir. Rahmetullahi aleyhi. Bu üzümlerin Memun tarafından zehirlenmiş olduğu da rivayet edilir.

İmam Ali Rıza, İmamiyye’ye göre on iki imamın sekizincisidir. Doğumu Medine’de, yüz kırk sekiz senesindeydi. Oğlu Muhammed Cevad onun yerine geçmiştir.

Memun, Bağdat ehline ve Abbasi emirlerine ferman gönderip Ali Rıza’nın vefatını bildirdi. Kendisine gücenmelerinin sebebi, onun veliahtlığı olup, bu sebep ise ortadan kalkınca kendisine itaat etmelerini emretti. Her merhalede bir, iki, üç gün ikamet ederek pek ağır yürüyüşle Bağdat’a doğru gelmekteydi. Hatta Cürcan’da bir ay kaldı. Önce kendisine Mekke’de biat edilmiş olan Muhammed İbni Cafer-i Sadık da birlikte bulunup Cürcan’da vefat etmiştir. Zilhicce sonlarında Memun, Hamedan’a ulaşmıştır. Memun böyle ağır ağır Bağdat’a doğru gelirken İbrahim İbni Mehdi onunla savaşmak üzere Bağdat’a gelip savaş hazırlıklarıyla meşgul oldu. Hâlbuki Bağdat halkının arasına ihtilaf düşüp husumet şiddetlenince muhalif grubu çoğaldı. İbrahim’in adamları dağıldı ve Bağdat halkı Memun’a biat edince İbrahim hayrette kaldı. Zilhiccenin ortalarında savuşup gizlendi. İktidar günleri bir sene, dokuz ay, küsur gündür.

Memun, Nehrevan’a gelip orada sekiz gün ikamet ettiği sırada, ehlibeyti, Bağdat’ın ileri gelenleri ve eşrafı çıkıp onunla görüştüler. Daha önce göndermiş olduğu emir üzerine Tahir İbni’l-Hüseyin de Rakka’dan Nehrevan’a gelip Memun’a kavuştu. Ondan sonra Memun, iki yüz dört senesi saferinin ortalarında gerek kendisi gerek vekilleri ve askeri yeşil elbiseler giymiş oldukları hâlde Nehrevan’dan hareket edip Bağdat’a girdiler. Sekiz gün sonra Beni Abbas ile Horasan ileri gelenleri, yeşil elbiseyi çıkarıp siyah elbiseyi giydi. Asker ve diğerleri de Beni Abbas’a mahsus olan siyah elbise giydiler.

Bazı Ölümler

Dört İmam’dan İmam Şafii Hazretleri, yüz yetmiş beş hicri yılında Bağdat’a gelince pek çok insan onun mezhebine girmişti. Ve o zaman İmam Ahmed İbni Hanbel de onun talebesi olup ondan ders almıştı. Ondan sonra Medine’ye dönüp arkasından, yüz yetmiş sekiz senesinde yine Bağdat’a geldi. Fakat çok durmayıp Mısır’a gitti. Orada talim ve tedris ile meşgulken iki yüz dört senesinde beka âlemine gitti. Rahimehullahü rahmeten vasi’an.

Yine bu sene İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin talebelerinden ve meşhur fakihlerden Hasan İbni Ziyad Hazretleri ve meşhur muhaddislerden, “Müsned”in meşhur müellifi olan Ebu Davud et-Teyalisî (r.a.) vefat ettiler.

Hicret’in İki Yüz Beşinci Yılındaki Olaylar

Memun iki yüz beş yılında Tahir İbni Hüseyin’i zaptiye nazırı ve oğlu Abdullah İbni Tahir’i Rakka valisi yaptı. Fakat Tahir, Emin’in katili olduğundan Memun onu gördüğünde kardeşi hatırına gelerek gözleri yaş ile doluyordu. Tahir de bunu hissederek muzdarip oluyordu. Bunun üzerine Memun onu Horasan valisi olarak atadı. O da zilkade ayı sonlarında Horasan’a gitti. Ondan sonra Memun, Abdullah İbni Tahir’i kardeşinin yerine zaptiye nazırı olarak atadıktan sonra iki yüz altı senesinde Rakka’dan Mısır’a kadar olan memleketleri Abdullah İbni Tahir’e vererek onu Nasır İbni Akilî üzerine memur etti.

Tahir gayet yiğit ve tedbirli bir adam olup doğu taraflarını emniyet altına aldı. Fakat icraatında istibdat ile işleri yürütürdü. Ondan sonra Horasan Eyaleti “evladiyet” yoluyla büyükten büyüğe geçen bir muhtariyetle idare olunan bir vilayet olup diğerlerine kötü örnek olmuştur.

Ebu Müslüm’in Horasan’da silah arkadaşlarından olup, yüz kırk sekiz senesinde İfrikiyye valisi olan Ağlebi Temîmi’nin evladı da daha sonraları ısrarla hücum ederek Sicilya Adası’nı da zapt etmişlerdir.

Memun iki yüz üç yılında Ziyad İbni Ebih evladından Muhammed İbni İbrahim’i Yemen tarafına memur etmiştir. Muhammed gidip çok savaşlar yaparak, Yemen’in Tehame kısmını fethederek, iki yüz dört senesinde Zebîd şehrini kurmuş ve iki yüz beş senesinde azatlısı Cafer’i birçok hediye ile Memun’a göndermişti. Cafer, işbu iki yüz altı senesinde Memun tarafından iki bin süvari ile Yemen’e geri gönderildi. Bu Cafer dâhilerden ve iktidar sahibi bir zat olup onun himmetiyle Yemen’de Beni Ziyad Devleti kurulmuş ve iki yüz seneden fazla devam etmiştir.

İki yüz yedi yılında Ali İbni Ebu Talib (r.a.) Hazretleri’nin oğlu Ömer’in torunlarından Abdurrahman adlı zat da Yemen’de bulunan Ak şehrinde ortaya çıkarak halkı, Âl-i Muhammed’de rızaya davet edip, Yemen’deki memurların kötü ahlaklarından bezmiş olan halk da ona biat ediverdiler. Fakat Memun bu keyfiyetten haberdar olunca Yemen’e bir büyük ordu gönderdi ve Abdurrahman çaresiz aman dileyerek Bağdat’a geldi. Bu yıl Horasan Valisi Tahir ölünce yerine oğlu Talha, Horasan valisi olmuştur.

Abdullah İbni Tahir, uzun zamandan beri Nasır-ı Akilî’yi Keyusum Kalesi’nde kuşatıp zorlayınca Nasır nihayet iki yüz dokuz senesinde aman diledi. Abdullah da ona aman verdi ve onu Bağdat’a gönderdi. Keyusum Kalesi’ni yıktı. Abdullah İbni Tahir, geçtiği gibi Nasır-ı Akilî işiyle meşgulken, Mısır’da Abdullah İbni Serrâ isyan etmiş ve Endülüs’ten deniz yoluyla bir grup gelip İskenderiye’yi zapt etmişti. Nasır’ın işi bertaraf olduktan sonra Abdullah İbni Tahir iki yüz on senesinde Mısır tarafına yöneldi. İbni Serrâ’ya üstün gelerek onu Mısır’da muhasara etti ve İbni Serrâ aman dileyerek teslim oldu. İbni Tahir onu Bağdat’a gönderdi. Daha sonra İskenderiye’ye vardı. Endülüslüleri kovarak İskenderiye’yi zapt etti ve Mısır’a gereği gibi nizam verdi. Batı bölgesi ise savaş ve boğazlaşmadan kurtulmuş değildi. Memun’un Bağdat’a gelişinden önce kaçıp saklanmış olan İbrahim İbni’l-Mehdi bu sene kadın kılığında, iki kadın ile birlikte giderken tutuldu. Memun’un huzuruna getirildi. Memun onu affederek ikramda bulundu.

1...56789...14
bannerbanner