Читать книгу Reşit Hanadan ve Romancılığı (Yasin Yavuz) онлайн бесплатно на Bookz (4-ая страница книги)
bannerbanner
Reşit Hanadan ve Romancılığı
Reşit Hanadan ve Romancılığı
Оценить:
Reşit Hanadan ve Romancılığı

5

Полная версия:

Reşit Hanadan ve Romancılığı

Reşit Hanadan Sel’de toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla çıkar ortaya. Roman, ana hatlarıyla, hem nesil hem de yenilik-gelenek çatışması ekseninde gelişir ve devam eder. Reşit Hanadan, Tanrısal bakış açısının sağladığı “her şeyi görme/bilme” hâkimiyetini karakterlerin söz konusu kutuplaşmalardaki fikrini okuyucuya aktarırken çok sık kullanır.

Romanın henüz başlarında Yakup Ağa’nın oğlu Salim, tarlasını sürerken çok yorulur. Yorulan sadece Salim değildir; tarlaya sürdüğü öküzler de çok yorulmuştur. Bu esnada Uzun Hasan’ın oğlu Rasim traktörüyle Salim’in yanından hava atarak geçer ve yazar/anlatıcı Salim’in hem tavırlarını hem de düşüncelerini şöyle ifade eder:

Hiddetten öküzlerin kıçlarını yine üvendireyle92 dürttükten sonra Rasim’e, içindeki kini dışa vuran okkalı bir küfür çekti. Bu arada da ‘ah bu babam yok mu!… Beni türlü piçlere rezil etti!…’ diye söylendi.”93

Yazar, burada, tanrısal bakış açısının sağladığı geniş olanakların da yardımıyla Salim’in hem karşılaştığı durum karşısındaki öfkesini ifade etmiş hem de babasıyla arasındaki çatışmanın da ilk izlenimini vermiştir. Bu noktada okur, Salim ile Yakup Ağa arasında bir traktör çatışması olduğunu hisseder.

Reşit Hanadan, hâkim bakış açısının verdiği sınırsız yetkiyi sonuna dek kullanır. Yazar/anlatıcı, romandaki çatışmanın geçmişini bildiği için konu hakkında açıklama yapar ve olayı değerlendirir:

İşte kendisi öküzlere çift sürüyor diye hor gören, tepeden bakan şu Rasim’e babası traktör alıvermişti bir avuç toprağa sahipken. Oysa kendilerinin toprakları boldu, verimliydi de. Evde, kendisinden başka çalışacak insan da yoktu. Böyleyken, babasını traktör almaya bir türlü razı ettirememişti.”94

Roman ya da hikâye gibi anlatmaya bağlı edebî metinlerde karakterin düşüncesi kimi zaman yazarın düşüncesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazar, olayları her zaman birinci ağızdan yani kendi ağzından açıklamaz, kendi düşüncelerini kimi zaman da karakterler aracılığıyla ifade eder. Reşit Hanadan, traktörün yenilik olduğunu ve öküzlerle çift sürmenin geride kaldığını ifade etmek için Rasim’in düşüncelerini kullanır:

Rasim tarlasını sürmüş, oradan ayrılmak üzereydi. Yanından geçerken traktöre gaz vererek süratini arttırdı. Bakışları yine küçümseyiciydi. ‘Aptalın teki… Hangi yüzyılda yaşıyoruz ki hâlâ öküzlerle çift sürüyorsun. Geçti o dönemler… Eski kafa, ne olacak!..’ demek ister gibiydi”95

Reşit Hanadan, Sel romanında anlattığı çevreye hâkimdir. Bu nedenle romanda mekân tasviri yaparken farazi bilgiler vermez ve çok net, kendinden emin bir anlatım örneği sergiler. Kullandığı bu anlatım onun roman içindeki rolünün bir göstergesidir. Reşit Hanadan yalnızca bu romanında değil, genel anlamda romanlarında ve hatta hikâyelerinde anlattığı çevrenin adamıdır. Bunun bir örneğine de Sel adlı romanında rastlıyoruz:

Savaşın sona erip özgürlüğün gelmesiyle Prizren –Ya-kova yolu asfalt döşenmiş, kente at arabalarıyla gidenler de artık Sırbiça yolunu kullanmaktan vazgeçmişlerdi. Ancak asfalta ulaşabilmek, asfalt yol üzerinden kente varabilmek için, asfalt yolun kıyısında yer alan Pirina köyüne kadar yedi kilometrelik bir şose üzerinden yolculuk yapılması gerekiyordu. Yol, özellikle yağmurlu günlerde ve kış mevsimi boyunca zaman zaman çamur içinde ve su gölekleriyle dolu olsa dahi, ötesinin asfalt oluşu yüzünden kente giden köylüler bu yolu Sırbiça yoluna tercih ederlerdi. Bu tercihte, biraz da, asfalt çarptıkça atların ayaklarından çıkan ‘tak… tak… tak…’ şeklindeki seslerin, asfalt yolla ömürlerinde belki de ilk kez karşılaşmış bulunan köylülere, tarif edilmesi olanaksız bir zevki oluşturmasının da rolü olmuştu kuşkusuz.”96

Yukarıda verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı gibi yazar romanın geçtiği çevrenin tasvirinde genellikle realist bir üslup kullanmıştır. Hatta bu tasvirin ardından romanın seyrini keserek açıklayıcı bilgiler de vermiştir:

Sırbiça yolu, yukarıda söylediğimiz nedenlerin dışında, bir de, öykümüzün yaşandığı dönemlerde kente gidebilmek veya kentten köye dönebilmek için hemşerilerine ait bir at arabası bulamamış köylülerin köye yaya olarak dönmek zorunda kaldıklarında, köylülere hizmet verir olmuştu”97

Roman içerisinde Tanrısal bakış açısıyla alakalı olarak dikkat çeken bir diğer unsur ise yazarın karakterlerin hareketlerinin, düşüncelerinin ve kaderlerinin geleceğini biliyor olmasıdır. Yani yazar/anlatıcı, bir karakterin birkaç sayfa sonra bir olay yaşayacaksa bunu biliyordur. Çünkü o, kurmaca dünyaya münhasır olarak her şeyi bilir konumdadır:

Esma, aslında Salim’le buluşamayacağına yanıyordu. Mektupla haber salmıştı üstelik. Oğlan boşuna bekleyecekti kendisini. Bunun dışında Hülya’yı da getireceğim diye Cemil’i aldatmış oluyordu. Küçük düşecekti nişanlısının gözünde.”98

Yazar/anlatıcı karakterlerin düşüncelerine hâkimdir. Çoğu zaman bir iç monolog ve iç çözümleme tekniklerinden faydalanarak bunu sağlar. Reşit Hanadan, Tanrısal anlatıcının bu yönünü ve iç monolog ile iç çözümleme tekniklerini anlatı süreci boyunca kullanır. Bu, romana psikolojik derinlik katarak okuyucuyu karaktere daha da yakınlaştırmaktadır:

Salim’in ‘nişanlımın yüzüne bakamaz oldum’ demesiyle Remziye kendine gelir gibi oldu. Görünüşüyle yüreğini parçalayan oğlunun bu sözlerinden bir mana çıkarmaya çalıştı. Traktör belasını unutmuş, düşünceleri bu sözlere takılmıştı. ‘Yoksa oğlu nişanlısıyla gizlice buluşuyor muydu?’ Beynini bu kuşku kemirmeye başladı şimdi de. Ancak oğluna belli etmedi kuşkusunu.”99

Reşit Hanadan, bu romanında yazar/anlatıcıyı kimi zaman kişisel anlatım konumuna oturtmaktadır. “Bu yöntemde; kişi, çevre veya nesneyi gören roman kahramanıdır; ancak görüleni anlatıp aktaran anlatıcıdır.”100 Reşit Handan da, traktörün sürdüğü tarlaya giden Salim’in düşüncelerini ifade ederken kişisel (personal) anlatım konumundan faydalanır:

Sağ elini alnına siper edip güneşe baktı delikanlı tekrar. Canı sıkkındı. Oturacağına Rasim’in sürülü tarlasını görmeye gitti. Toprağın altını üstüne getirmişti traktör. Karnını yarmıştı sanki toprağın. Tazeydi, ıpıslaktı. Sürülmüş taze toprağa batıyordu ayakları yürürken. Hoş bir koku yayılıyordu topraktan. Yuvaları bozulmuş böcekler, karıncalar oraya buraya koşturup duruyorlardı şaşkınlıkla. Bir süre onları izledi. Elini, avucunu taze sürülmüş toprağa soktu. Bir avuç toprak aldı. Burnuna götürdü sonra. Toprağın kokusuyla bir hoş oldu. Kendi kendine mırıldanır gibi ‘ah, babam bir razı olsa!…’ diye iç çekti.”101

Yukarıdaki alıntıda “anlatıcı, kahramanın zihin perspektifinden çevreye bakmış ve yine o zihin kavrama gücüne denk düşen bir bakışla gördüklerini anlatmıştır.”102 Tarlayı, tarlada traktörün izlerini gören Salim olsa da onu gördüklerini, ancak gördüğü kadarıyla anlatan da kişisel konumdaki anlatıcıdır.

4.1.2. Anlatım Teknikleri

4.1.2.1. Tasvir Tekniği

Tasvir tekniği roman sanatı için oldukça önemlidir. Çünkü yazar, görünmeyeni görünür kılmada, en azından anlatılanın tahayyül edilmesinde tasvir tekniğinin olanaklarından faydalanmaktadır. Reşit Hanadan da Sel romanında bu tekniğe, özellikle mekânların ve kişilerin tanıtılmasında sıkça başvurmuştur. Romanda Yugoslavya döneminde Mamuşa’daki Türklerin ekonomik ve siyasal durumları üzerinde durulmuş ve bu ilişkilerin kişi, durum ve olanaklar üzerinden yansıtılmasında tasvir tekniği kullanılmıştır.

Reşit Hanadan Sel romanında kişilerin tasvirini yaparken dinamik tanıtmayı kullanır ve romandaki kişilerin fiziksel, ruhsal ve ekonomik yönlerini anlatı süreci içerisinde parça parça verir. Dolayısıyla anlatının akışı durmamış, estetik yapısı bozulmamış olur. Hanadan’ın parça parça verdiği kişi tasvirlerine örnek olarak şunları göstermek mümkündür:

Yakup Ağa, kalın dudaklarını şapurdata şapurdata derdini döktükten sonra tespihlerini şakırdatmaya ara vermiş, sağ elinin avucuyla ak sakalını sıvazlarken…”103

Bakışlarını kaldırıp kocasına baktı Züheyla. Gözleri büyük, yeşildi. Kirpikleri uzun, kaşları ipinceydi. Kırkbeşine girdiği halde hâlâ genç ve güzel görünüyordu. Burnu kartalın gagasına benziyordu. Dudakları ince ve alımlıydı.”104

Aşağı yukarı elli yaşlarında, ince, zayıf, narin yüzlü bir kadın olan Remziye…”105

Reşit Hanadan, yukarıda verdiğimiz örneklerde olduğu gibi, karakterlerinin tasvirini bir anda yapıp bitirmez; onların fiziksel, psikolojik ve ekonomik yönlerinin tasvirini anlatı boyunca devam ettirir.

Sel, genel yapısı itibariyle köy realizmi çevresinde ele alınabilecek türden bir romandır. Bu nedenle mekân ve tabiat tasviri de önemlidir. Romanda, köy halkı geçimini çiftçilikle sağladığı için tüm köy yağmurun yağmasını beklemektedir. Beklenilen olur ve yağmur yağar. Üçüncü bölümün başındaki bu nesnel tasvir hem yağmurun etkisini hem de sevincini gösterir niteliktedir:

Yağmur sadece toprağın değil, köylünün de yüzünü güldürdü. Doğadaki bitkiler sevindiler yağmura. Dere kıyısındaki söğüt ağaçları daha canlı, iç açıcı bir yeşile büründüler. Çaylardaki otlar gözle fark edilir bir şekilde boy saldılar bir-iki gün içerisinde. Çiçekler rengarenk açtılar. Kıra çocuklar tarafından salıverilen hayvanlar akşam üzerleri köye doygun, karınları şiş bir şekilde dönüyorlardı.

İlkin, sokaklardaki tozlar kalktı ortalıktan yağmurun yağmasıyla. Ama, sabahın erken saatlerinde bardaktan boşanırcasına yağmaya başlayan yağmur sularından aynı günün ikindi sularında sokaklarda, avlularda su birikintileri, gölekler oluşmaya başladı. Çocuklar yalınayak bir halde, göleklerde oynamaya başladılar. Çamur içinde kaldıkları oluyordu bazen. Uzun zamandır çamur yüzü görmeyen giysileriyle evlerine çamur içinde döndüklerinde analarından dayak yiyenler de oldu.

Lâkin, yağmura başka bir açıdan çocuklar kadar sevinen büyükler, çocukları korudular kızgın, öfkeli analar karşısında. Aylardır yağmur için dua etmemişler miydi Tanrı’ya? Hatta köyün Yaşlı İmam’ını yağmur duasına çıkılması için sıkıştırmaya da başlamışlardı bir ara. Yaşlı İmam’ın ‘hele biraz daha sabredelim. Sabreden derviş muradına ermiş. Şimdi ilkyaz ayları, yağar…’ demesi üzerine susup beklemeyi yeğlemişlerdi.

İstekleri gerçekleşmiş, yağmur toprağı doyuruncaya kadar yağmışken, varsın çocuklar çamur içinde kalsınlardı. Buğdaylara yaramıştı en çok yağmur. Sonra kimisi bahçesini ekmişti. (…) Bağlardaki asmaların filizleri daha da sürmüştü yağmur sayesinde.”106

Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, yazar, yağmuru hem çocuklar hem de yetişkinler perspektifinde ele alarak, onun sevincinin her iki kesime de yansıdığını ifade etmiştir. Yazar, yağmurun yağmasıyla ilgili yaptığı öznel tasvir de yağmurun getirdiği tazelikten, canlılıktan bahsetmektedir:

Tek sözle yağmurla birlikte doğaya canlı bir tazelik, bir yeşillik gelmiş, her yeri yaşamla dolmuştu. Kuşların, bülbüllerin ötüşleri de başkaydı artık. Çayırlarda leyleklere, evlerin çatılarında kırlangıçlara rastlanır olmuştu.”107

4.1.2.2. İç Çözümleme Tekniği

Bilindiği üzere ‘anlatma’ yönteminde her şey, anlatıcının –veya ‘yazar-anlatıcının’– tasarrufuyla ve yine onun bakış açısından okuyucuya yansıtılıyor, anlatılıyordu. Yazar, bu görevi, roman sanatının kendisine sağladığı imkânlarla gerçekleştiriyordu. Bu imkânlardan birisi de, kuşkusuz ‘iç çözümleme’ yöntemidir. O, bu yöntemden yararlanırken, doğal olarak, okuyucu ile roman kahramanının –bir başka deyişle okuyucu ile ‘anlatı’nın– arasına girer ve kahramanın psikolojisini, zihinden geçenleri dışa aktarmaya çalışır.108

Reşit Hanadan, Sel romanında karakterlerinin psikolojik yönünü okura açmakta oldukça cömerttir. Hemen hemen her karakterin iç çözümlemesini yaparak onların düşüncelerini, kaygılarını, arzularını ve öfkelerini okura yansıtmakta, karakterlerini tüm yönleriyle ele almaktadır. Ayrıca romanın Tanrısal bakış açısıyla yazılması, yazarın iç çözümleme yöntemini sıkça kullanmasında da etkili olmuş, ona kolaylık sağlamıştır.

Romanın önemli kişilerinden biri olan Salim’in traktör istemesi, roman için önemli bir denge unsurudur, başka bir deyişle, romandaki kompozisyonu sağlamaktadır. Hanadan, ilkin, Salim’in traktörü zaman kazandırması ve tarlayı daha etkili sürdüğü için istediğini belirtir. Daha sonra da iç çözümleme yöntemi ile yalnızca bu nedenden kaynaklanmadığını, altında farklı nedenlerin de olduğunu gösterir:

İçindeki acı daha da büyüdü. Her önüne gelen alay mı edecekti kendisiyle(?) Öküzler hemen durdular. Ellerini pulluğun kollarından bırakıp sürülü toprağın üzerine çömeldi. Düşünmeye başladı. Nişanlısı Esma bile yüzüne bakmaz olmuştu artık. Akşamları eve dönerken arabayı ağır ağır çeken öküzlerle birlikte Esma’ya görünmemek için yolunu değiştirmeye, eve dere kenarındaki yoldan dönmeye başlamıştı. Oysa, köyün diğer delikanlıları, altlarında traktörleriyle nişanlılarının önlerinde çalım satıyorlardı. Özeniyordu arkadaşlarının bu davranışlarına, gıpta duyuyordu. Yatağa girdiğinde, kendisini de, traktör üzerinde çalım satarak Esma’nın evleri önünden geçerken düşlüyordu”109

Yazar, bir yandan Salim’in arzusunun gerekçelerini okurla paylaşırken diğer yandan da bu isteğin gerçekleşmesindeki engel üzerinde durur: Yakup Ağa. Salim, babasıyla bu konuyu konuşmaya bile çekinir. Çünkü Yakup Ağa sert mizaçlı bir kişidir. Bunun üzerine annesi Remziye’ye açar konuyu ve traktör meselesi üzerine diretir. Remziye, konuyu Yakup Ağa’ya açar ve o da bu durumdan hiç hoşlanmaz, huzursuz olur. Yazar/anlatıcı, Yakup Ağa’nın iç dünyasında traktör meselesini şu şekilde ifade eder:

Yakup Ağa, sabah namazını kılar kılmaz eve dönmüştü. Üzerinde tüm bedenine yayılmış bir huzursuzluk vardı. Köydeki her eve giren, babalarla oğulların arasını açan, yok edilmesi olanaksız bir gerginliğin belirmesine neden olan bela kendi evine, öz ocağına da musallat olmuştu sonunda. Huzursuzluğu bundandı.

(…) Yakup Ağa, karısının söylediklerini dinlerken yüreğinin sıkıştığını, soluğunun kesilir gibi olduğunu hissetmişti karısı anlattığı sürece. Demek ki, yıllardır biriktirdiği paralar demirden oluşan cansız, duygusuz, görmekten, duymaktan, okşanmaktan yoksun traktör denen o belaya harcanaraktı. Hem alsalar sanki selamete mi erişmişlerdi. Bir gün çalışırsa on gün çalışmazdı. Dünyayı altüst eden petrol bunalımı yüzünden tarla işlerinin en yoğun olduğu sırada ya mazot, ya da bir yerleri arızalanır yedek parça bulunmazdı. O zaman, dünyanın parası harcanarak satın alınan bu meretler örtüler arasında cansız canavarlar gibi yatarlardı.”110

Yakup Ağa’nın bilincindeki traktör imajı çok açıktır; onun bilincinde traktör “canavar” ve “bela” gibi olumsuz bir biçimde konumlanmıştır. Ayrıca traktörle yapılan “hızlı işlem” Yakup Ağa’nın bilincinde bir “zaman tasarrufu” olarak değil, “tembellik” olarak belirmektedir. Yakup Ağa, traktörün on günlük işi bir günde yapacağını bilse de, kalan dokuz gün için de farklı bir iş yapmak yerine yatılacağını, o günlerin boş geçeceğini düşünür. Yazar, Yakup Ağa’nın tüm bu menfi düşünlerini açıklarken, kimi zaman da açıkça taraf tutarak yenilikçi tarafta olduğunu gösterir. Ancak bunu, iç çözümlemeyi yaparken yapmaz.

Reşit Hanadan, iç çözümleme yöntemini kullanarak karakterlerin bir durum ya da başka bir kişi üzerine düşüncelerini de açıklar. Bunun en güzel örneği, Hülya’nın Cemil ile buluştuğu ve buluşacağı için duyduğu pişmanlık ile Esma’yı babasının okumuş bir aydın olduğu için kendisine anlayış göstermesi bakımından kıskanmasıdır:

(…) karamsarlığı arttı Cemil’le buluştuğu için. Babası duysa ne yapardı? Ya öldürür ya da evden kovardı hiç düşünmeden. Buna karşın tekrar görüşmeyi kabullenmişti nişanlısıyla. Hem de Esma’ya, aracı olması için yalvarıp yakararak. Bir pişmanlık duygusu beliriverdi içerisinde. O anda, avluya inip Esma’yı bulmayı, Cemil’le buluşmasını sağlamak için Salim’e bu konu üzerinde hiçbir şey söylememesi rica etmek istedi, ama beceremedi düşündüğünü gerçekleştirmeye. İçgüdüsü buna engel oldu. Esma, ah Esma… Mutluydu o…

Okumuş adamdı babası, köyün koskoca öğretmeniydi. Dağlar kadar kitap okumuştu. Odasında üst üste kitaplar vardı raflarda. Onların tümünü nasıl da okuduğuna şaşardı. Esma söylerdi de inanası gelmezdi. Esma’nın talihi vardı bu konuda. Anlayışlı adamdı teyzesinin kocası Kızı gece yarısı evden kaçıp nişanlısına gitse bile kılı kılını kıpırdatmaz, ertesi sabah erkenden kızını görebilmek, halini hatırını sorabilmek için kaçtığı eve giderdi belki de. Esma bu gerçeğin bilincinde olduğu için bildiğince hareket ediyor, duygularına gem vurmayıp nişanlısıyla istediği an, istediği kadar görüşebiliyordu.”111

4.1.2.3. Montaj Tekniği

Yazar, kendi eserinde öz kültürünü, değerlerini yansıtan ya da yansıtmayan bir metinden alıntı yapabilir, farklı metin türlerini nesir içerisinde kullanabilir. “Montaj tekniğinde amaç, asıl esere derinlik, çağrışım zenginliği, üslup çeşitliliği sağlamaktır. Fakat montajın zaman zaman başka amaçlar için de kullanıldığını görmek mümkündür. Montaj tekniğinde sanatkârdan beklenecek en önemli husus, eserin bütünüyle montaj metni arasındaki uyum ve bütünlüktür.”112

Reşit Hanadan, Sel romanında kullandığı dörtlükler ve atasözleri ile bu bütünlüğü sağlamış; esere hem derinlik katmış hem de çağrışım zenginliği oluşturmuştur. Aşağıdaki örnekte köyün genç kızları Hıdırellez üzerine söylediği dörtlük montaj tekniğinin bir örneğidir:

Avlimız doli çirezBahar çeldi bak ne tezSen bizımlen deysın canımNasıl ceçer hedırlez…”113

Sel’de Hıdırellez’in gelişi, diğer tüm Türk dünyasında olduğu gibi coşkuyla kutlanmaktadır. Genç kızların Hıdırellez için söylediği bir başka şarkı da şöyledir:

Oglan oğlanBoynuma dolanOglan çikmiş çarşiyaCece yarısıNe cüzel oğlanHovarda çoban.Oglan oğlan Boynuma dolan Oglan çikmiş çüpriye Şapka elındeNe cüzel oğlan Hovarda çoban.Oglana yaptırdımBeşli biryerdeHaçın kavktum sabahlenYokti bir yerdeNe cüzel oğlanHovarda çoban.”114

Türk milletinin karakterinde bağımsızlık vardır. Çağlar boyu süren savaşlar, yıkılan fakat yeniden kurulan birçok Türk devletleri bunun en büyük göstergesidir. Türk milleti güçlü, karakterli ve kahramanlıklarla dolu bir tarihi geçmişe sahiptir. Bunun bir örneği de Çanakkale Savaşı’dır. Reşit Ha-nadan, eserinde Çanakkale Savaşı’na katılmış olan Kosova Türklerinden yola çıkarak oluşturduğu Rüstem Dayı karakterine şu dizeleri söyletir:

…Çanakkale içinde sıra sıra kavaklarToplanmış zabitlar askeri bakarAh, gençliğim, ah, aman…”115

Daha önce, edebiyatın disiplinlerarası ilişkiye açık bir sanat dalı olduğu belirtilmişti, burada da edebiyatın müzik ile kurmuş olduğu birleşik bütünselliğin bir örneğini görmekteyiz. Bu dizeler, Anadolu’da söylenen “Çanakkale İçinde” adlı türkünün Kosova varyantıdır. Hanadan, montaj tekniğinden faydalanarak eserinde bu türküye ait dizeleri kullanmıştır.

4.1.2.4. Leitmotiv Tekniği

Zaman içinde roman sanatında da kullanılan “leitmotiv” yöntemi, edebiyata müziğin armağanıdır. Müzikte, belli aralıklarla tekrarlanan seslerle, hem ritim hem de süreklilik elde edilir.116 Reşit Hanadan da Sel’de leitmotiv tekniğini kullanarak süreklilik ve ritim elde eder. Romanda leitmotiv tekniği, köylülerin dedikoduları olarak kullanılmıştır. Romanda toplam otuz üç defa dedikodu yapılmıştır. Bu dedikoduların sebebini yapılış sırasına göre şu şekilde kategorize edebîliriz:

Sayfa 73-74-75’teki dedikodular: Bu sayfalarda toplamda on iki dedikodu vardır. Bunların bir kısmı Yakup Ağa’nın traktöre karşıyken nasıl olup da traktör almaya razı olduğuyla alakalıyken bir kısmı da Yakup Ağa’nın yaşlandığıyla alakalıdır. Dedikoduların diğer bir kısmı ise pozitif bir dönüşüm ile traktörün güzelliğiyle alakalıdır. Buradaki dedikodulara birkaç örnek olarak şunları verebiliriz:

Makinelere, traktöre, yeni buluşlara düşman olan, düğün dernekte bunlar üzerine ağzına geleni söylemekten çekinmeyen Yakup Ağa nasıl da razı olmuştu öküzlerini satıp traktör almaya?…”117

Ne olacak? Yaşlandı gayri… Sözünü geçiremez oldu karısıyla oğluna! İnsan sözünü geçiremediği kişiler karşısında yavaş yavaş gerilir, siner… Yakup Ağa’nın bu beklenmedik gerilemesine ne demeli?…”118

Maşallah pek de güzelmiş. Hem de boğa gibi güçlü-kuvvetli. Köydeki üç traktör bunun yanında boğanın yanındaki kuzuya benziyor.”119

Sayfa 95’teki dedikodular: Bu kısımdaki dedikodular ise beklenen yağmurun dinmeyişi üzerine yakınan köylüler tarafından yapılmıştır. Bu yakarış yedi farklı dedikodu ile tekrarlanmıştır. Bunların beşi yağmur hakkındayken kalan iki dedikodu ise Yakup Ağa’nın aldığı traktörün uğursuz olduğu ve bu şiddetli yağmura sebebiyet verdiğiyle alakalıdır. Son iki dedikoduda köylüler hem yağmurdan yakınır, hem de bu sağanağı Yakup Ağa’dan bilirler:

Mübarek dinmeyecek daha. Ekinlere hastalık yayılır gayri. Tarlalar su içinde kaldı. Şimdiden böyle yağarsa ne olur halimiz!?”120

Boşuna dememiş eskiler kuraklık aç komaz yağalık aç kor diye. Nah gör işte bu sözlerin gerçek olduğunu.”121

Keyifle alınmayan maldan hayır mı olurmuş. Zararı kendisine dokunsa bari… Bizim, çoluk çocuğun kabahati ne bunda?”122

Küçüklerinden yetmiyormuş gibi en büyüklerinden aldı hem de. Gitsin şimdi tarlasında çamurları sürsün Yakup Ağa.”123

Sayfa 269-270’teki dedikodular: Bu sayfa aralıklarında da Yakup Ağa’nın bozulan traktörü üzerine köylülerin çıkarmış olduğu dedikodular bulunmaktadır. Yakup Ağa, traktörü alırken “bozulursa parçalarım” şartını koymuş ve oğlunu da öküzleri asla kasaba satmaması konusunda uyarmıştır. Aslında oğlu Salim de hayvanları kasaba değil, babasının bir tanıdığına satmıştır. Köylüler, bu iki durum üzerinden Yakup Ağa’nın keyfini kaçıracak dedikodular çıkarmışlardır. Romanda bu konular toplamda sekiz defa tekrarlanmıştır:

Hani bir yeri arızalansın, hele bir mazot bulunmasın, paramparça ederim demiş, Kur’an-ı Kerim’e el basıp yemin etmişti… Niye susuyor şimdi?…”124

Hem de kasaba satmış duyduğuma göre!…”125

Din-iman kalmadı insanlarda kardeşler. Ama hayvanların da bir ahları vardır ki, inim inim inletir adamı vallahi!…”126

280-281’deki dedikodular: Bu kısımdaki altı dedikodu, anlatının son leitmotivleridir. Bu kez de, köylü, traktörü bozulan Yakup Ağa’nın gidip öküzleri geri alması ve tarlada çalışması üzerine üzülürler ve yapıcı, yani pozitif bir söylenti çıkartır. Ona üzülür ve traktörü bozulsa bile daha iyisini alacağını, rahata alıştığını söylerler:

Günaha girdik be… Öküzleri yaşlandı diye kasaplara sattığını zannetmiştik. Helal olsun adama, baksana öküzlerini güvenilir insanlara satmış meğerse. Nasıl da gidip aldı hasretlerine dayanamadığında…”127

Sapına kadar erkek adamdır Yakup Ağa. Önceden de söylemiştim böyle olduğunu. Yeminini yerine getirdi. Traktörü uçurumdan aşağıya yuvarlarken gözünü bile kırpmamış. Dediğini yaptı, sözünü yerine getirdi.”128

Alacak tabii. Bir kez alıştı traktöre. Gördü, ne demek olduğunu… Alışan kudurmuştan beterdir. Dayanamaz traktörsüz gayri. Yarın yeni bir traktör görürsek avluda hiç şaşırmayalım.”129

Görüldüğü üzere Reşit Hanadan, leitmotiv tekniğinden faydalanmak için aynı cümle, mimik ya da sözcüğün değil de, aynı davranışın tekrarını kullanmıştır. Ayrıca kategorize edilen bu kolektif tutum da her kategoride kendine özgü bir temayı tekrar ederek kendi içinde dahi bir leitmotiv örneği sergilemektedir.

4.1.2.5. Özetleme Tekniği

Roman, anlatma esasına bağlı olduğu için anlatımda canlılık da oldukça önemlidir. Özetleme tekniği bir konuyu, olayı ya da durumu uzun uzadıya anlatmak yerine kısaltarak anlatılmasıyla uygulanır. Roman sanatında özetleme tekniğinin kullanımı yazar için oldukça önemlidir. Yazar, kimi zaman bazı olayları tümüyle anlatmaz, özet geçer. Bu sayede okur eserden kopmaz, ayrıntılar içinde boğulmaz.

Reşit Hanadan da Sel’de özetleme tekniğinden faydalanmıştır. Hanadan’ın bu kullanımına örnek olarak Yakup Ağa’nın Smaylo ile yıllar sonra tekrar karşılaştığı bölümü vermek mümkündür. Yazar/anlatıcı, Smaylo’nun kendi ailesiyle alakalı Yakup Ağa ile arasında geçen kısmı diyalog olarak vermek yerine özetlemiştir:

Smaylo hanımdan, çocuklardan bahsetmişti. Yakup Ağa’nın merakı artmıştı. Nerede oturduğunu, ne iş yaptığını, kiminle evlendiğini ve kaç çocuk sahibi olduğunu sordu. Bir bir anlattı Smaylo.”130

bannerbanner