Читать книгу Ölü Canlar (Николай Васильевич Гоголь) онлайн бесплатно на Bookz (8-ая страница книги)
bannerbanner
Ölü Canlar
Ölü Canlar
Оценить:
Ölü Canlar

4

Полная версия:

Ölü Canlar

Hiç kimsenin bir konuşma başlatmaya niyeti olmadığını gören Çiçikov:

“Geçtiğimiz perşembe meclis başkanı İvan Grigoryeviç’le sizden bahsettik. Çok güzel zaman geçirdik doğrusu.” dedi.

“Evet, o zamanlar onun evine gitmemiştim.” diye cevapladı Sobakeviç.

“Ne şahane bir adam!”

“Kim şahane?” dedi Sobakeviç sobanın köşesine bakarak.

“Başkan.”

“Size öyle gelmiş olabilir. Daha yeni mason olmuş, eşine rastlanmadık bir aptaldır o.”

Çiçikov böylesine sert laflara biraz şaşırsa da toparlandıktan sonra konuşmaya devam etti:

“Tabii ki her insanın bir kusuru vardır ama yine de vali harika biri!”

“Vali mi harika biri?”

“Evet, öyle değil mi?”

“Dünyada ondan daha büyük bir haydut yoktur!”

“Nasıl yani? Vali mi haydut?” dedi Çiçikov. Valinin nasıl haydut olabileceğini bir türlü anlayamamıştı. “İtiraf edeyim, böyle bir şey aklımın ucuna dahi gelmemişti.” diye devam etti Çiçikov. “Ancak izin verin şunu belirteyim, davranışları hiç de haydut gibi değildir, hatta tam tersine onu çok yumuşak bile bulabilirsiniz.”

Tam o sırada kanıt olması için valinin kendi elleriyle diktiği para kesesini bile gösterdi ve yüzünün şefkatli ifadesinden övgüyle söz etti.

“Tam da bir haydudun yüzü!” dedi Sobakeviç. “Eline bir bıçak tutuşturup yola bırakın da görün bakalım, tek bir kapik için nasıl da bıçaklıyor insanları! Yardımcısı da ona benziyor aynı, Ye’cüc ve Me’cüc38 gibiler.”

Çiçikov içinden “Hayır, birbirleriyle geçinemiyorlar.” diye düşündü. “Onunla emniyet müdürü hakkında konuşayım, sanırım arkadaşıydı.”

“Ne var ki benim en çok hoşlandığım emniyet müdürü oldu. Ne kadar da doğru, dürüst bir adam; yüzünden bile iyi kalpli bir insan olduğu anlaşılıyor.”

“Dolandırıcı!” dedi Sobakeviç oldukça soğukkanlılıkla. “Bir şeyler satar, sizi dolandırır, sonra da oturur sizinle yemek yer! Onların hepsini bilirim ben. Bütün şehir onlar gibi dolandırıcılarla dolu. Bir dolandırıcı diğeriyle oturur, bir diğer dolandırıcıyı çekiştirirler. Hepsi haindir onların! Düzgün tek bir kişi var aralarında, o da savcı; gerçi doğrusunu söylemek gerekirse domuzun tekidir.”

Böylesine övgü dolu birkaç kısa sözün ardından Çiçikov, diğer memurlar hakkında hiçbir şey söylememesi gerektiğini fark etti; Sobakeviç’in hiç kimseyi sevmediğini ve onlardan iyi bir şekilde bahsetmeyeceğini anladı.

“Haydi canım, yemeğe geçelim.” dedi karısı Sobakeviç’e.

“Buyurun!” dedi Sobakeviç.

Misafir ve ev sahipleri mezelerin bulunduğu masaya geçip olması gerektiği gibi birer kadeh votka içtiler, Rus diyarının enginliğinde her bir şehir ve köyde yaptıkları gibi çeşit çeşit salamuralar ve başka nimetlerden de atıştırdılar. Sonra tıpkı bir kaz gibi kıvrıla kıvrıla yürüyen ev sahibesinin ardından yemek odasına geçtiler. Küçük masaya dört servis açılmıştı. Dördüncü servisin sahibi kısa sürede ortaya çıktı; bir kadın mı, kız mı, akraba mı, evin bir çalışanı mı yoksa yalnızca evde yaşayan biri miydi; söylemesi zordu. Yaklaşık otuzlu yaşlarında, başı açık, üzerine alacalı bir kıyafet giymiş bir kadındı. Bu dünyada bir nesne gibi, cismin üzerindeki yabancı bir benek ya da leke gibi yaşayan insanlar vardır. Hep aynı yerde oturur, başlarını hep aynı biçimde tutarlar, onları neredeyse bir mobilya olarak saymaya hazırsınızdır ve ömürlerinde ağızlarından tek bir söz bile çıkmadığını düşünürsünüz; hizmetçi kızların odasında ya da kilerde görün bir de onları. Of ki ne of!

Sobakeviç lahana çorbasından bir kaşık alıp yemek için çorbanın yanında servis edilen, koyun midesinin karabuğday lapası, beyin ve paçayla doldurulmasıyla hazırlanan nyaniyadan koca bir parça kopardıktan sonra:

“Bugün lahana çorbası çok güzel olmuş canım!” dedi. Sonra Çiçikov’a dönerek “Bunun gibi nyaniyayı şehirde bulamazsın, orada neler neler koyuyorlardır içine!” diye ekledi.

“Ama valinin evinde masa pek güzel yemeklerle donatılmıştı.” dedi Çiçikov.

“Peki, bütün o yemekleri neyden yaptılar biliyor musun ki? Bilsen boğazından geçmezdi.”

“Yemekleri nasıl pişirdiklerini bilmiyorum, o konuda bir şey söyleyemem ama domuz köftesi ve balık buğulaması enfesti.”

“Size öyle gelmiştir. Ne de olsa pazardan alıyorlar malzemelerini. Valinin, bir Fransız’ın yanında yetişmiş hinoğlu aşçısı gider alışverişe, ona kedi etini tavşan eti diye yuttururlar.”

“Of! Ne nahoş şeyler söylüyorsun!” dedi karısı Sobakeviç’e.

“Onlar böyle yapıyorlarsa bu benim suçum değil ki ama canım. Bizim Akulka’nın, affınıza sığınarak söylüyorum, bulaşık leğenine attığı artıklardan çorba yapıyorlar! Evet çorba! Hepsini çorbaya koyuyorlar!”

“Masanın başına geçince hep böyle şeyler anlatıyorsun!” diye itiraz etti bir kez daha karısı Sobakeviç’e.

“Ama ne yapayım canım, bunu yapan ben değilim ki! Ama sana doğrudan söylüyorum, böyle pis şeyleri yemem ben. Bana şekere bulanmış kurbağa da verseler ağzıma koymam onu, istiridyeyi de öyle; istiridyenin neye benzediğini bilirim ben.” dedi Sobakeviç. Sonra da Çiçikov’a dönerek devam etti: “Koyun etinden de alın lütfen. Pirinç lapalı koyun kaburgası! Bey mutfaklarında pazarda dört gün boyunca sürünen koyunlardan yapılan yahnilerden değildir bu! Bunların hepsi Alman ve Fransız doktorların uydurması! Onları bunun için sallandırmak lazım! Açlıkla iyileştirme diye bir diyet uydurmuşlar! Onların zayıf Alman doğaları, Rus midesiyle başa çıkabilir sanıyorlar! Hayır, hepsi onların uydurması, hepsi…” derken tam o anda Sobakeviç sinirle başını salladı. “Eğitim, eğitim diye dürtüp duruyorlar insanı. Ne eğitimmiş be! Başka bir şeyler daha söylerdim de masanın başında hoş olmaz. Benim evimde öyle az yenmez. Eğer domuz pişirildiyse bütün domuz masaya getirilir, koyunsa bütün koyun, kazsa bütün kaz! En fazla iki çeşit yemek yerim ama canım ne kadar isterse o kadar yerim.”

Sobakeviç tabağına koyduğu koyun kaburgasının yarısını mideye indirdi, kalan kemikleri de geriye hiçbir şey kalmayana dek kemirip bitirerek onun bu söylediklerini onayladı.

“Evet, ağzının tadını iyi biliyor.” diye düşündü Çiçikov.

“Benim evimde böyle olmaz.” dedi Sobakeviç ellerini mendile silerken. “Benim evimde Plyuşkin’in evindeki gibi olmaz. Sekiz yüz canı var ama benim çobandan daha kötü yaşayıp yemek yiyor!”

“Kim bu Plyuşkin?” diye sordu Çiçikov.

“Dolandırıcının teki. Öyle pintidir ki aklın almaz. Hapishanedeki tutuklu ondan daha iyi yaşam sürer. Bütün adamları açlıktan ölüp gitti.” diye cevapladı Sobakeviç.

“Gerçekten mi?” diye merakla atıldı Çiçikov. “Gerçekten de bir sürü adamı öldü mü diyorsunuz?”

“Sinek gibi ölmüşler!”

“Demek sinek gibi ha! İzninizle sormak isterim. Sizden ne kadar uzakta yaşıyorlar?”

“Beş verst ötede.”

“Beş verst demek!” diye haykırdı Çiçikov, hatta kalbinin hızla çarptığını hissetmişti. “Sizin avludan çıkarsak evleri sağ tarafta mı yoksa sol tarafta mı kalıyor?”

“O köpeğin evine giden yolu bile bilmemenizi öneririm!” dedi Sobakeviç. “Herhangi bir edep dışı yere gitmek, onunkine gitmekten daha uygundur.”

“Yok canım, öylesine sordum. Her yeri merak ederim de ben, ondan yani.” diye cevapladı Çiçikov.

Koyun kaburgasını her biri tabaktan büyük olan vatruşkalar39 izledi; sonra da bir dana büyüklüğündeki, içi yumurta, pirinç, ciğer ve mideye oturacak çeşit çeşit şeyle doldurulmuş hindi geldi. Böylelikle yemek bitti ama masadan kalktıklarında Çiçikov, kendini bir pud daha ağır hissetti. Misafir odasına geçtiler, bir fincan tabağının içinde reçel duruyordu. Ne armut ne erik ne de herhangi bir yemişten yapılmışa benziyordu ama misafir de ev sahipleri de bu reçele el sürmemişti. Ev sahibesi reçeli bölüştürmek için birkaç fincan tabağı getirmeye gitti. Onun gidişini fırsat bilen Çiçikov koltukta uzanmış, böylesine doyurucu bir yemeğin ardından homurdanıp istavroz çıkararak ikide bir kapattığı ağzından belli belirsiz sesler çıkaran Sobakeviç’e döndü ve şöyle dedi:

“Sizinle bir iş hakkında konuşmak istiyordum.”

Elinde fincan tabağıyla geri dönen ev sahibesi:

“İşte reçeliniz geldi. Ballı turp reçeli!” dedi.

“Onu sonra yeriz.” dedi Sobakeviç. “Şimdi sen odana geç, biz Pavel İvanoviç’le fraklarımızı çıkarıp biraz dinlenelim.”

Ev sahibesi kabarık yastıklar getirmeye kalktı ama Sobakeviç, “Önemli değil, koltukta dinleniriz.” dedi, kadın da odadan çıktı.

Sobakeviç, Çiçikov bahsettiği için ne olduğunu duymaya hazırlanarak başını hafifçe eğdi.

Çiçikov konuyu çok uzak yerlerden anlatmaya başladı, genel olarak Rus Devleti’ne değindi ve büyük bir gururla vatanının genişliğinden bahsetti, hatta Antik Roma monarşisinin bile bu kadar yüce olmadığını, yabancıların da haklı olarak buna şaşırdıklarını söyledi. Sobakeviç, bütün bunları başını eğerek dinliyordu. Ve şanına hiç kimsenin yaklaşamayacağı bu devletin mevcut durumunda, yaşamları son bulan canların sayımının yaptığını, ne var ki yeni nüfus sayımına dek hâlâ yaşıyor olarak kabul edilmesinin birçok önemsiz ve yararsız belgenin ortaya çıkmasına neden olarak yük olduğunu ve hâlihazırda karmaşık olan devlet mekanizmasının bu yükle birlikte daha da karmaşıklaşmaması gerektiğini de ekledi. Sobakeviç bütün bunları başını eğerek dinliyordu. Bu konunun yasalara aykırı hiçbir yanı yoktu ancak toprak beylerinin bu yaşamı sona eren canlar için, sanki yaşıyormuş gibi vergi ödemesi, birçoğu adına gerçekten de külfetliydi ve o, Sobakeviç’e duyduğu özel bir hürmetten dolayı onun üzerindeki bu ağır yükümlülüğün bir kısmını üstlenmeye hazırdı. Çiçikov asıl konuyu oldukça dikkatli bir şekilde ifade ediyordu. Bu canlara ölü değil, var olmayan diyordu.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Geleneksel olarak soluk gri desenli ipekten yapılmış, geniş, sivri kanatlı bir boyun bandı ya da kravat. (ç.n.)

2

Bir yükü atın boynu ve omuzlarına dağıtmak için kullanılan at koşumunun bir parçası. (ç.n.)

3

Rus mutfağından limon kabuğu, bal, reçel, kekik, nane, tarçın, karanfil, kakule, Hindistan cevizi, yenibahar ve benzer baharatlarla hazırlanan bir sıcak içecek. (ç.n.)

4

Çok katlı tiyatro, sinema gibi yerlerde, sahnenin bulunduğu ilk kata ve burada bulunan koltuklara verilen ad. (ç.n.)

5

Açık artırma usulüyle, belirli eyaletleri kiraya verme yetkisi olan kişi. (ç.n.)

6

18 ve 19. yüzyıllarda yaygın olarak oynanan klasik bir İngiliz hile kartı oyunu. (ç.n.)

7

Rusya’nın batısında bulunan ve Tambov yönetim biriminin merkezi olan kent. (ç.n.)

8

Bahçelerde yazın oturmak için yapılan, kafes biçiminde, kubbeli, üstü yeşilliklerle sarılı süslü çardak. (ç.n.)

9

Nüfus sayımı sırasında oluşturulan serf listesi. (ç.n.)

10

Çift kamışlı ve tek parçalı, ahşaptan yapılma, üflemeli bir çalgı. (ç.n.)

11

Büyük sandal. (ç.n.)

12

Atların değişik bir sarı renkteki örtücü kılları. (ç.n.)

13

Almanları sevmeyen Rusların, onlara garip gelen Alman kıyafetlerini hatırlatarak kullandıkları, aşağılama anlamı taşıyan bir söz. (ç.n.)

14

Hamuruna zencefil katılarak yapılan ünlü Rus kurabiyesi. (ç.n.)

15

Yaklaşık olarak 16.38 kilograma denk gelen ağırlık ölçü birimi. (ç.n.)

16

Minder, yastık vb. doldurmak için kullanılan parça. (ç.n.)

17

Genellikle somon ya da mersin balığı, pirinç ya da karabuğday, haşlanmış yumurta, mantar, soğan ve dereotu ile doldurulmuş bir Rus böreği. (ç.n.)

18

Orta ve Doğu Avrupa’dan gelen bir çeşit ekşi krema türü. (ç.n.)

19

Esmer ya da normal çavdar ekmeğinin mayalanması ile üretilen bir Rus içeceği. (ç.n.)

20

Bir tür Rus iskambil oyunu. (ç.n.)

21

Bir tür Rus iskambil oyunu. (ç.n.)

22

Fransızca: Çok sayıda. (ç.n.)

23

1820’li yıllarda meşhur bir akrobat ve hokkabaz. (ç.n.)

24

Kısa boylu, büyük kafalı bir köpek cinsi. (ç.n.)

25

Yirmi kapiklik gümüş, Nozdrev’in vermeyi teklif ettiği elli kapikten daha değerlidir. (ç.n.)

26

Dört tekerlekli, hafif, bir tür gezinti arabası. (ç.n.)

27

Kral Stanislav tarafından verilen, kendi adıyla anılan, oldukça prestijli bir nişan. (y.n.)

28

Atın vücudunda kırlaşma başladığı zaman aldığı renk. (ç.n.)

29

Ağaçtan yapılmış, pamuk, yün ve benzeri şeyleri eğirmekte kullanılan, ortası şişkin, iki ucu sivri bir araç. (ç.n.)

30

Laterna: İçerisinde yüklenmiş müzikler olan, kolunun çevrilmesiyle çalınan, ayaklı ve sandık biçiminde bir org türü. (ç.n.)

31

Bir tür Leh dansı ve bu dansın müziği. (ç.n.)

32

Nozdrev’in bu kelimeyi kullanması tamamen anlamsızdır. (ç.n.)

33

Bir tür iskambil oyunu. (y.n.)

34

Hristiyan ve Musevilerde gelinin damada verdiği para ya da mal. (ç.n.)

35

Yapılarda cephe süsü. (ç.n.)

36

Yunanların Türk boyunduruğundan kurtulmak için verdikleri ulusal savaş dönemindeki komutanları. (ç.n.)

37

Aynı savaşta yer alan kadın çeteci kahraman. (ç.n.)

38

İncil’de haydutluk yapan halkların elebaşları. (ç.n.)

39

Rus mutfağında lor peynirli, mayalanmış ekmek. (ç.n.)

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:


Полная версия книги

Всего 10 форматов

1...678
bannerbanner