![Gurur ve Ön Yargı](/covers/69428827.jpg)
Полная версия:
Gurur ve Ön Yargı
…shire subayları genelde oldukça kibar ve beyefendi idiler, en seçmeleri de o an oradaydı. Ama nasıl ki onlar arkalarından nefesi Porto şarabı koka koka odaya giren yayvan suratlı, şişman Philips eniştelerinden üstünseler, Bay Wickham da kişiliği, yüzü, havası ve yürüyüşüyle bu subayların hepsinden açık ara öndeydi. Salonun mutlu adamı, bütün kadınların bakışlarını üzerine çeken Bay Wickham’dı; salonun mutlu kadını da sonunda onun yanına oturmayı başaran Elizabeth. Konuşurken hemen büründüğü yumuşak tavır, her ne kadar yalnızca gecenin rutubetli olduğundan ve yağmurlu bir mevsim ihtimalinden bahsetse de en bayağı, en saçma ve en bayat konunun bile konuşmacının becerisi ile ilginç olabildiği kanaatini uyandırdı.
Bay Wickham ve subaylar gibi, hanımların dikkatini çeken rakipler karşısında Bay Collins unutulmuştu âdeta, genç kızlar için hiçbir şey ifade etmiyordu. Yine de ara sıra onun sözlerini nezaketle dinleyen Bayan Philips’in ikramları sayesinde, en çok kahve içen ve kek yiyen de o oldu. Oyun masaları kurulduğunda Collins de whist oyununa oturarak onun ikramlarına karşılık verme fırsatı buldu.
“Bu oyunu şimdilik çok az biliyorum.” dedi, “Ama ilerletirsem çok sevinirim çünkü benim durumumda…” Bayan Philips bu iltifattan çok memnundu; ama ileri süreceği nedenleri dinleyecek zamanı yoktu.
Bay Wickham whist oynamıyordu, zaten diğer masada Lydia ve Elizabeth onu aralarına almaya dünden razıydılar. Israrla konuşma huyu olduğundan, başta Lydia’nın onu tamamen kendi tekeline alma tehlikesi baş göstermişti ama kart oyununa da aynı derecede düşkün olduğu için çok geçmeden kendini oyuna kaptırdı. Heyecanla bahis tutup ödüller çıktıkça bağırmaktan, kimseye özel ilgi gösterecek hâli kalmamıştı. Bu nedenle oyunun olağan taleplerine uyan Wickham, Elizabeth ile konuşmaya zaman buluyordu, o da her ne kadar asıl konuşmak istediği konu olan, Wickham’ın Darcy ile tanışıklığından söz edeceğini hiç ummasa da adamı dinlemeye can atıyordu. Kendisi Darcy’nin ismini bile anmaya cesaret edemedi ama hiç beklemediği bir anda merakı gideriliverdi. Bay Wickham konuyu kendisi açtı. Netherfield’ın Meryton’dan ne kadar uzakta olduğunu sordu ve aldığı cevabın ardından çekingen bir tavırla Bay Darcy’nin ne kadar zamandır orada bulunduğunu sordu.
Elizabeth, “Bir ay kadar.” diye cevap verdi ve sonra konunun kapanmasını istemediği için, “Anladığım kadarıyla Bay Darcy, Derbyshire’da büyük bir mülk sahibi.” diye de ekledi.
“Evet.” diye karşılık verdi Wickham, “Oradaki malikânesi gerçekten muhteşem. Senelik geliri net on bin… Bu adam hakkında size belli konularda benden daha iyi bilgi verebilecek birini bulamazsınız; çünkü çok küçük yaşlarımdan beri onun ailesiyle yakın bir ilişkim vardır.”
Elizabeth şaştı kaldı.
“Dün karşılaştığımızda birbirimize ne kadar soğuk davrandığımızı gördükten sonra bu bilgiye bayağı şaşırmış olmalısınız Bayan Bennet. Bay Darcy ile çok mu yakınsınız?”
“Olmasını isteyeceğim kadar.” diye içtenlikle cevap verdi Elizabeth, “Onunla aynı evde dört gün geçirdim ve kendisini son derece sevimsiz buldum!”
“Sevimli midir, değil midir bu konuda fikir beyan etme hakkım yok. Bu bana düşmez. Hakkında tarafsız bir hüküm veremeyecek kadar uzun zamandır tanıyorum onu. Tarafsız olmam imkânsız ama onun hakkındaki fikrinizin duyanları şaşırtacağını sanıyorum. Belki de başka yerlerde, bu konuda bu kadar açık konuşmazsınız. Sonuçta burada kendi ailenizin içindesiniz.” dedi Wickham.
“İnanın, Netherfield dışında, bu çevredeki her evde, burada söylediklerimden daha azını söylemem. Bay Darcy, Hertfordshire’da hiç sevilmiyor. Gururu herkesi iğrendiriyor. Hakkında kimsenin benden daha olumlu söz ettiğini duyamazsınız.”
Wickham, bir süre araya giren başka konuşmaların ardından, “Ne ona ne de başkasına hak ettiğinden fazla itibar edilmediğini gördüğüm zaman üzülürüm dersem yalan olur. Ama sanırım Darcy söz konusu olduğunda bu pek sık olmuyor. Zenginliği ve konumu insanların gözlerini boyamış ya da ağır ve baskıcı tavırları herkesi korkutmuş.” dedi.
“Darcy’yi, onun görünmek istediği gibi görüyorlar. Kendisini çok az tanımama karşın ona huysuz bir adam diyebilirim.”
Wickham başını salladı ve yeniden konuşma fırsatı bulunca ekledi: “Acaba burada daha kalacak mı?”
“Hiçbir fikrim yok ama Netherfield’da kaldığım sürece gideceğine dair hiçbir şey duymadım. Umarım onun burada bulunması …shire’da kalmakla ilgili olumlu planlarınızı etkilemez.”
“Ah, hayır! Bay Darcy’den kaçacak olan ben değilim. Eğer beni görmekten kaçınıyorsa gidecek olan kendisidir. Aramız pek iyi değildir ve kendisi ile karşılaşmak bana hep azap verir ama ondan kaçınmam için bir neden yok, aramızda geçeni de tüm dünyaya duyurabilirim, yani korkunç bir istismarı ve Darcy’nin böyle olmasından duyduğum derin üzüntüyü. Bayan Bennet, merhum babası Doktor Darcy, gelmiş geçmiş en iyi insanlardan biri ve sahip olduğum en iyi dosttu. Darcy’yi her görüşümde babasına ait binbir ince anı da ruhumda canlanarak bana keder verir. Bana davranışı tam bir kepazeliktir; ancak eminim ki yaptığı her hatayı bağışlardım ama babasının umutlarını boşa çıkarmış ve onun anısına leke sürmüş olmasını kabul edemiyorum!”
Elizabeth konunun gittikçe daha ilgi çekici bir hâl aldığını görüyor ve can kulağıyla söylenenleri dinliyordu. Ama konunun hassasiyeti soru sormasına engel oluyordu.
Bay Wickham daha genel konulardan, Meryton’dan, civardan, insanlardan bahsediyor ve şimdiye dek gördüklerinden ne kadar hoşnut kaldığını anlatıyordu. Özellikle de insanlardan bahsederken nazik ama oldukça açık bir tavır takınmıştı.
“…shire’a girmeye beni heveslendiren başlıca neden ve iyi bir çevre edinme imkânı oldu. Alayın çok sayıldığını ve sevildiğini biliyordum, dostum Denny de şimdiki karargâhlarını ve Meryton’lıların onlara gösterdiği mükemmel konukseverliği anlatarak iyice aklımı çeldi. Çevre benim için gereklidir. Ben yaşamdan boyunun ölçüsünü almış bir adamım ve yalnızlığa tahammülüm yok. İşim ve çevrem olmalı. Gerçi askerliğe hiç niyetlenmemiştim ama koşullar öyle gerektirdi. Ben asıl kiliseye girecektim, kilise için eğitim gördüm ve bahsettiğimiz beyefendinin keyfi olsaydı şu anda çok kutsal bir görev üstlenecektim.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, merhum Bay Darcy bana kendi yönetimindeki köy kiliselerinden en iyisini miras bırakmıştı. Kendisi vaftiz babamdı ve beni çok severdi. İyiliklerini ne kadar övsem azdır. Bana büyük bir gelir sağlamak istemiş ve bunu yaptığını sanmıştı ama beklediğim kilise boşalınca başkasına verildi.”
“Aman Tanrı’m!” diye bağırdı Elizabeth, “Ama bu nasıl olur? Vasiyeti nasıl hiçe sayılabilir? Neden yasal hakkınızı aramadınız?”
“Vasiyetnamenin hükümlerinde yasal haklarımı engelleyen, yasal olmayan bir madde vardı. Şerefli bir insan böyle bir isteği kuşkuyla karşılamazdı ama Bay Darcy böyle yapmayı seçti ya da bunu tamamen koşullu bir öneri olarak alıp benim müsrifliğim ve tedbirsizliğim yüzünden tüm haklarımı yitirdiğimi ileri sürdü. O kilise de iki yıl önce, tam bu konumu dolduracak yaşa geldiğim zaman bir başkasına verildi ve ben bu görevi kaybetmeyi hak edecek herhangi bir şey yaptığımı da düşünmüyorum. Biraz ateşli, pervasız bir yapım var ve belki de Darcy hakkındaki düşüncelerimi ona fazla açık bir biçimde söyledim. Başka suçum olduğunu sanmıyorum, ama gerçek şu ki çok farklı adamlarız ve o benden nefret ediyor.”
“Korkunç bir şey bu! Bu adam, herkesin gözü önünde ayıbının yüzüne vurulmasını hak ediyor!”
“Er ya da geç olacak zaten bu. Olacak ama bunu yapan ben olmayacağım. Babasını unutmadığım sürece ona ne meydan okuyabilirim ne de ipliğini pazara çıkarabilirim.”
Elizabeth bu duygularından ötürü onu övdü. Bu sözleri söylerken genç adam gözüne daha da alımlı görünüyordu.
“Peki…” dedi kısa bir sessizlikten sonra, “Onu böyle davranmaya iten neydi? Bu kadar zalim olmasının nedeni ne olabilir?”
“Bana karşı duyduğu derin ve kökleşmiş bir nefret… Kıskançlıktan başka bir şeye bağlayamadığım bir nefret… Rahmetli Bay Darcy beni biraz daha az sevseydi, oğlu da belki bana biraz olsun tahammül edebilirdi. Ancak babasının bana beslediği büyük sevgi, ona sanıyorum çocukluğunda çok dokunmuştu. Aramızdaki rekabeti sindirebilecek yapıda değildi; ki genellikle ben üstün tutulurdum.”
“Bay Darcy’nin bu kadar kötü olabileceğini aklımdan geçirmezdim. Kendisinden hiç hoşlanmasam da bu kadar alçak olduğunu düşünmezdim. Başkalarını genellikle küçük gördüğünü tahmin etmiştim ama bu kadar fena bir intikam alabileceğini, bu kadar haksızlık yapabileceğini, bu kadar acımasız olabileceğini aklımdan geçirmemiştim!”
Birkaç dakika düşündükten sonra devam etti: “Hatırlıyorum da bir gün Netherfield’da övüne övüne bir kez kırıldı mı bunun değişmeyeceğinden, hiç affetmeyen bir yapısı olduğundan bahsediyordu. Çok huysuz bir adam olmalı.”
“Bu konuda kendime güvenemiyorum.” diye cevap verdi Bay Wickham, “Ona karşı pek adil olamam.”
Elizabeth yine derin düşüncelere daldı, bir süre sonra da bağırarak, “Babasının vaftiz oğluna, arkadaşına, gözdesine böyle davranmak!..” dedi ve “Hem de içinin güzelliği yüzüne yansımış sizin gibi genç bir adama!” diye eklemek istedi ama yalnız şunları söylemekle yetindi: “Hem de belki çocukluğundan beri kendisine arkadaşlık etmiş, yanlış duymadıysam, kendisine en sıkı bağlarla bağlı olan birine!”
“Biz aynı mahallede, aynı korunun içinde doğduk, gençliğimizin büyük kısmı birlikte geçti. Aynı evde, aynı oyunları oynayarak, aynı anne baba şefkatini paylaşarak büyüdük. Babam, enişteniz Philips’in büyük katkılar sağladığı meslekle iş yaşamına başladı ve rahmetli Bay Darcy’ye yararlı olabilmek için bütün zamanını Pemberley mülküne bakmaya harcadı. Bay Darcy babama karşı büyük bir saygı besliyordu, birbirlerinden hiçbir gizli saklısı olmayan, çok yakın iki dosttular. Bay Darcy babama, bütün işlere fiilen baktığı için çok şey borçlu olduğunu tekrar tekrar belirtmişti ve babamın ölümünden hemen önce, Bay Darcy’nin benim geleceğimi sağlama bağlayacağına dair kendi isteği ile söz vermesi, eminim ki bana karşı beslediği sevgiden çok babama karşı duyduğu gönül borcunun etkisiyle olmuştur.”
“Ne tuhaf şey!” dedi Elizabeth yüksek sesle, “Ne ayıp! Bu Bay Darcy denen adamın gururu size karşı adil davranmasına engel olmuş! Daha iyi bir gerekçeyi geçtim, gururu namussuzluk boyutuna gelmemeliydi, bu davranışına namussuzluktan başka bir şey diyemiyorum.”
“Harika!” diye cevap verdi Wickham, “Neredeyse tüm yaptıklarının altından gurur çıkar ve gurur onun çoğunlukla en iyi dostu olmuştur. Onu erdeme her şeyden fazla yaklaştıran duygu budur. Ama hiçbirimiz tutarlı değiliz sonuçta; Darcy’nin de bana olan davranışında gururdan daha güçlü olan duygular söz konusuydu.”
“Böylesi berbat bir gururun ona yararı olmuş mudur acaba?”
“Evet. Çok defa gururu, onu eli açık ve cömert davranmaya, parasını özgürce harcamaya, konukseverlik göstermeye, kiracılarına yardım etmeye ve yoksullara sadaka vermeye yöneltmiştir. Bunları yapmasının nedeni aile ve evlatlık borcudur; çünkü babasıyla çok gurur duymaktadır. Ailesinin şerefine ters düşmemek, genel ölçülerden sapmamak ya da Pemberley Köşkü’nün nüfuzunun kaybolmaması düşüncesi hareketlerinde oldukça etkili. Darcy’de ağabeylik gururu da vardır ki buna biraz ağabeylik sevgisi de karışınca kız kardeşi için çok nazik, çok özenli bir koruyucu olmuştur. Kız kardeşinin üzerine ağabeylerin en iyisinden bile daha fazla titreyen bir ağabeyi olarak bilinir.”
“Bayan Darcy nasıl bir kız?”
Bay Wickham başını salladı: “Keşke ona sevimli diyebilseydim. Darcy Ailesi’nden biri için kötü konuşmak beni üzüyor ama tıpkı ağabeyi gibi çok, çok gururludur. Çocukken sevgi dolu ve sevimliydi, beni de çok severdi. Onunla saatlerce oynardım. Ama şimdi benim için hiçbir şey ifade etmiyor. On beş on altı yaşlarında, güzel ve anladığım kadarıyla çok da yetenekli bir kız. Babasının ölümünden beri Londra’da oturuyor, bir hanım da onunla birlikte yaşıyor ve eğitimiyle ilgileniyor.”
Arada susmayı ve başka konulardan söz açmayı denediler ama Elizabeth kendini tutamayarak sözü yine o konuya getirdi ve dedi ki:
“Bay Bingley ile yakınlığına şaşıyorum! Gerçekten cana yakın bir adama benzeyen ve öyle olduğuna da inandığım, iyi niyet timsali Bay Bingley böyle bir adamla nasıl arkadaşlık edebilir? Birbirleriyle nasıl uyuşurlar? Bay Bingley’yi tanır mısınız?”
“Hiç tanımıyorum.”
“Bingley tatlı huylu, samimi, hoş bir adam. Bay Darcy’nin gerçek yüzünü göremez.”
“Muhtemelen öyledir ama Bay Darcy istediği zaman kendini sevdirmeyi bilir. Yeteneğe gerek duymaz. Zaman harcamaya değeceğini düşündüğünde konuşkan bir arkadaş olabilir. Kendi mevkisin-deki insanlar arasında, daha az zenginler arasında olduğundan çok farklı bir adamdır. Gururu onu hiç bırakmaz ama zenginlerin arasında hoşgörülü, adil, samimi, mantıklı, saygıdeğer ve hatta sevimlidir. Zenginliğin ve mevkinin gerektirdiğini yapar.”
Whist partisi çok geçmeden dağıldığı için oyuncular diğer masanın çevresine toplandılar ve Bay Collins kuzeni Elizabeth ile Bayan Philips’in arasına yerleşti. Ev sahibi, oyunda şansının yaver gidip gitmediğiyle ilgili olağan sorular sordu. Pek de şanslı değildi, her eli kaybetmişti ama Bayan Philips üzüldüğünü söyleyince Collins tüm ciddiyetiyle bunun hiç de önemi olmadığını, kendisinin paraya hiç değer vermediğini söyleyerek Bayan Philips’ten üzülmemesini rica etti. “Çok iyi biliyorum ki hanımefendi insan oyun masasına oturduğunda yenilmeyi de göze almak zorundadır, neyse ki beş şilini dert edecek biri değilim. Kuşkusuz aynı şeyi söyleyemeyecek birçok kimse var. Ama Lady Catherine de Bourgh sayesinde küçük şeyleri dert etmiyorum.” dedi.
Bu sözler Bay Wickham’ın dikkatini çekti ve Bay Collins’i bir süre süzdükten sonra alçak bir sesle Elizabeth’e Bourgh Ailesi’yle samimiyetlerinin olup olmadığını sordu.
“Lady Catherine de Bourgh geçenlerde Bay Collins’i şimdiki görevine atadı. Bay Collins’i ona kim önerdi pek bir bilgim yok ama tanışıklıklarının çok eski olmadığı belli.” dedi Elizabeth.
“Lady Catherine de Bourgh ile Lady Anne Darcy’nin kardeş olduklarını biliyorsunuzdur sanırım. Doğal olarak Leydi Catherine de Bourgh şu sözünü ettiğimiz Bay Darcy’nin teyzesi olur.”
“Yo, gerçekten bilmiyordum. Lady Catherine’in akrabaları hakkında hiçbir bilgim yok. Önceki güne dek varlığından bile habersizdim.”
“Kızı Bayan de Bourgh büyük bir servet sahibi olacak ve kuzeniyle birlikte mülklerini birleştireceklerine inanılıyor.”
Bu bilgi Elizabeth’in aklına zavallı Bayan Bingley’yi getirmişti, hafifçe gülümsedi. Eğer Bay Darcy bir başkasıyla sözlü ise kızcağızın tüm ilgisi, kız kardeşine gösterdiği sevgi, genç adamı övüp durması hep boşunaydı.
“Bay Collins, Lady Catherine’den ve kızından övgüyle söz ediyor ama bu anlattıklarından edindiğim kanaate göre kuzenimin minnet duyguları onu yanlış yönlendiriyor. Bence Bay Collins’in koruyucusu olmasına karşın kendini beğenmiş, kibirli kadının biri!”
“Her iki noktada da size aynen katılıyorum.” diye cevap verdi Wickham, “Kendisini senelerdir görmüyorum ama ondan hiç hoşlanmadığımı, tavırlarının despotça ve küstahça olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Pek becerikli ve zeki olmakla ünlüdür ama bence yeteneklerinin çoğunu biraz konumu ve zenginliğine, biraz amirane tavırlarına, geri kalanını ise yeğeninin, kendisi ile ilgisi olan herkesin birinci sınıf anlayış yeteneğine sahip olması gerektiğini düşünen gururuna borçlu.”
Elizabeth, Bay Wickham’ın sözlerini akla yakın buldu, kâğıt oyunlarına akşam yemeği için son verilinceye dek zevkle konuşmayı sürdürdüler ve diğer hanımlar da Bay Wickham’ın ilgisinden paylarına düşeni aldılar. Gerçi Bayan Philips’in yemekli partisinde gürültüden hiç konuşulamıyordu ama genç subay, tavırlarıyla kendini herkese sevdirmişti. Ne söylese beğeniliyor, ne yapsa göklere çıkarılıyordu.
Elizabeth oradan ayrılırken kafası onunla doluydu. Yol boyunca Bay Wickham’dan ve onun anlattıklarından başka hiçbir şey düşünemedi ama yolda Lydia ve Bay Collins bir dakika bile susmadıkları için adamın ismini anacak fırsatı olmadı. Lydia hiç durmadan oyundan, ne fişler kaybettiğinden, ne fişler kazandığından, Bay Collins ise Bay ve Bayan Philips’in nezaketinden bahsediyor; whist’te kaybettiklerine zerre kadar aldırmadığını iddia ediyor, masadaki yemekleri sayıyor ve sürekli kuzinlerini rahatsız etmekten korktuğunu yineleyip duruyordu. Araba Longbourn’daki evin önünde durduğu zaman Bay Collins’in söyleyecekleri hâlâ bitmemişti.
17
Ertesi gün Elizabeth, Bay Wickham ile arasında geçen konuşmayı Jane’e anlattı. Jane şaşkınlık ve üzüntüyle dinledi. Bay Darcy’nin, Bay Bingley’nin saygısına layık olmadığına inanamıyordu, öte yandan Wickham gibi sevimli bir gencin dürüstlüğünden kuşkulanmak da onun harcı değildi. Onun gerçekten bu kadar büyük haksızlığa uğramış olma ihtimali, genç kızın tüm şefkat duygularını uyandırmaya yetmişti. Bu nedenle her iki genç hakkında da iyi düşünmekten, davranışlarını ayrı ayrı savunmaktan, başka türlü açıklanması mümkün olmayan şeyleri de kazaya veya bir yanlışlığa yormaktan başka yapacak bir şey yoktu.
“Her ikisi de bence bizim aklımıza gelmeyecek bir biçimde aldanmışlar. Herhâlde bu işle ilgisi olan insanlar birinin söylediklerini diğerine yanlış anlatmış. Kısacası, suçun gerçekten kimde olduğunu bilmeksizin onları birbirinden soğutan nedenleri ve durumları tahmin etmemiz imkânsız.” dedi.
“Hakikaten öyle. Peki Jane’ciğim, bu işle ilgisi olabilecek kimselerle ilgili neler söyleyeceksin bakalım? Onları da temize çıkar bari, yoksa birisi için kötü şeyler düşünmek zorunda kalacağız.”
“Sen istediğin kadar dalga geç, ama fikrimi değiştiremezsin. Canım Lizzy’ciğim, babasının gözdesi olan ve geçimi için para bırakmak istediği bir gence böyle davranmanın Bay Darcy’yi ne kadar küçük düşüreceğini düşünsene. İmkânsız. Biraz insanlığı olan, karakterinde biraz değer taşıyan hiç kimse böyle bir şey yapamaz. Hem en yakın arkadaşları onun hakkında bu kadar yanılmış olabilir mi? Ah! Hayır!”
“Bay Bingley’nin kandırılmış olmasına, Bay Wickham’ın böyle bir hikâye uydurmuş olmasından daha kolay inanırım, zira bana dün gece isimler, gerçekler, her şey samimiyetle anlatıldı. Eğer öyle değilse Bay Darcy bunun aksini kanıtlasın. Ayrıca gerçekler, Bay Wickham’ın bakışlarından okunuyordu.”
“Gerçekten çok zor, çok üzücü. İnsan ne düşüneceğini bilemiyor.”
“Affedersin ama insan ne düşüneceğini bal gibi biliyor.”
Jane yalnızca bir nokta üzerinde odaklanmıştı; eğer Bay Bingley kandırılmış ise bu mesele ortalığa dökülünce çok üzülecekti.
İki genç hanım, bahsettikleri kişilerin bizzat gelişi üzerine bu konuşmayı yaptıkları fundalıktan içeri çağrıldılar. Bay Bingley ve kız kardeşleri onları uzun süredir beklenen ve gelecek salı yapılmasına karar verilmiş olan Netherfield balosuna bizzat davet etmek için gelmişlerdi. İki hanım, sevgili arkadaşlarını yeniden gördüklerine çok sevinmişlerdi, son görüşmelerinden bu yana geçen zamanın onlara bir asır gibi geldiğini söylediler ve o zamandan beri nelerle uğraştığını sordular. Ailenin geri kalanına pek az ilgi gösteriyorlardı. Bayan Bennet’tan olabildiğince uzak durup Elizabeth ile çok az konuştular, diğerlerine ise hiçbir şey söylemediler. Kısa süre sonra da ağabeylerini şaşırtan ve bir şey söylemesine fırsat bırakmayan bir çeviklikle yerlerinden kalkarak sanki Bayan Bennet’ın nezaketinden kaçmaya çalışıyorlarmış gibi hemen çıkıp gidiverdiler. Netherfield’da balo verilecek olması ailenin bütün kadınlarını son derece sevindirmişti. Bayan Bennet bu balonun en büyük kızının onuruna verildiğine inanıyordu. Hele baloya resmî bir davetiye ile değil de bizzat Bingley tarafından çağrılmak gururunu okşamıştı. Jane iki arkadaşının eşliğinde, Bingley’nin de ilgisiyle hoş bir gece geçireceğini; Elizabeth de büyük bir zevkle Bay Wickham ile bol bol dans edeceğini ve Bay Darcy’nin bakışları ve hareketleri hakkında öğrendiği her şeyi doğrulayacağını düşünüyordu. Catherine ile Lydia’nın balodan bekledikleri mutluluk ise tek bir olaya veya belli bir kişiye bağlı değildi, her ikisi de Elizabeth gibi gecenin yarısını onları tatmin edebilecek tek kavalye olan Wickham ile dans ederek geçirmeye niyetleniyor olsa da sonuçta balo, sadece bir balo idi. Mary bile ailesine baloya gitme konusunda isteksiz olmadığını söylüyordu.
“Sabahları kendime ayırabilmek bana yeter. Ara sıra gece eğlencelerine katılmak özveri sayılmaz. Toplumun hepimizin üzerinde hakkı var. Ben dinlence ve eğlence için verilen molaların herkesin hoşuna gideceğine inananlardanım.” diyordu.
Elizabeth balo için öyle heyecanlıydı ki Bay Collins ile gerekmedikçe konuşmadığı hâlde ona Bay Bingley’nin davetini kabul etmeye niyeti olup olmadığını, niyeti varsa da eğlenceye katılmayı doğru bulup bulmadığını sormaktan kendini alamadı ve adamın kafasına koyduğunu yapmakta hiç tereddüt etmediğini, başpiskopostan ya da Lady Catherine de Bourgh’den azar işitmekten korkmaksızın dans etmeye heveslendiğini görünce şaşkına döndü.
“Sizi temin ederim ki ben böyle karakterli bir genç adam tarafından saygın insanlara verilen bir balonun herhangi bir kötü niyete hizmet edeceğini hiç düşünmem; üstelik dans etmeye karşı olmaktan da o kadar uzağım ki gece süresince güzel kuzinlerimin hepsinin benimle dans etme şerefini bana bağışlayacaklarını umuyorum, hatta yeri gelmişken Bayan Elizabeth, sizden özellikle ilk iki dansı istirham edeceğim, kuzinim Jane’in bu seçimimi kötüye yormayacağını ve kendisine saygısızlık olarak almayacağını düşünüyorum.” dedi Collins.
Elizabeth belaya bulaştığını hissetti. İlk danslara Wickham ile kalkacağından fazlasıyla emindi. Onun yerine Collins’le dans etmek!..
Muziplik için bu kadar yanlış bir zaman seçemezdi ancak yapacak bir şey yoktu. Wickham’ın ve kendisinin mutluluğu, ister istemez biraz ertelenecekti. Bay Collins’in teklifini olabilecek en kibar biçimde kabul etti. Altında başka şeyler de sezdiği için adamın cüretkârlığından hiç de hoşnut olmamıştı. Şimdi fark ediyordu ki kız kardeşleri arasından Hunsford Papaz Evi’nin hanımı olmaya ve daha uygun konuklar olmadığı zaman Rosings’te kadril masasını tamamlamaya layık görülen kendisi idi. Collins’in kendisine karşı gösterdiği nezaketin gitgide arttığını fark edip zekâ ve neşesine sık sık övgüler yağdırmaya çalıştığını görünce bu fikir kısa sürede kesinleşti ve her ne kadar cazibesinin etkisi kendisini sevindirmekten çok şaşırtsa da çok geçmeden annesi böyle bir evlilik ihtimaline gayet sıcak baktığını hissettirdi. Ne var ki Elizabeth vereceği cevabın büyük bir tartışmaya yol açacağını sezerek bu imayı görmezlikten gelmeyi yeğledi. Bay Collins hiçbir teklifte bulunmayabilirdi ve teklif edene dek, onun yüzünden kavga etmeye gerek yoktu.
Neyse ki hazırlanılacak ve hakkında konuşulacak bir Netherfield balosu vardı, yoksa genç Bennet’ların o sıradaki durumları çok acıklı olurdu; çünkü davetin yapıldığı günden balo akşamına dek aralıksız yağan yağmur, Meryton’a bir kez bile gitmelerine imkân tanımamıştı. Ne teyzelerini ne subayları görmüşler ve ne de onlardan bir haber alabilmişlerdi. Netherfield balosunda ayakkabılara takılacak güller bile siparişle hazırlanmıştı. Elizabeth bile Bay Wickham ile muhabbetini ilerletmesine tamamen engel olan bu havaya sabretmekte zorlanıyordu ve salı günü edilecek danstan başka hiçbir şey Kitty ve Lydia’ya, böyle geçecek bir cuma, cumartesi, pazar ve pazartesiyi dayanılır kılamazdı.
18
Elizabeth, Netherfield’daki salona girip orada bulunan kırmızı ceketliler grubu arasında Bay Wickham’ı arayıp da bulamayıncaya dek onun geleceğinden hiç kuşku duymamıştı. Onu haklı olarak dehşete düşüren şeyler öğrenmişti ama bunların hiçbirisi adamla karşılaşacağına olan güvenini sarsmamıştı.
Her zamankinden daha büyük bir özenle giyinip kuşanmış, genç subayın kalbinin fethedilmemiş bir yeri kalmışsa, onu da o gece fethedeceğini düşünerek büyük bir hevesle hazırlanmıştı. Ama birdenbire dehşetle, Bay Darcy’nin keyfi için Bingley’lerin subaylara yolladığı davetiyelerden Wickham’a kasten yollanmadığı gibi bir kuşkuya kapıldı. Durum tam böyle olmamakla birlikte, kesinlikle gelmeyeceği, Wickham’ın arkadaşı Bay Denny tarafından resmen doğrulandı. Lydia adama durumu merakla sormuş ve ondan, Bay Wickham’ın iş için şehre inmek zorunda kaldığını ve henüz dönmediğini öğrenmişti. Bay Denny anlamlı bir gülümsemeyle ekledi:
“Burada -ismi lazım değil- bir beyle karşılaşmaktan kaçınmak istemeseydi, bence iş falan umurunda olmazdı.”
Açıklamanın bu kısmını Lydia duymasa da Elizabeth duymuştu ve ilk aklına gelen nedenle değilse bile, Wickham’ın yokluğundan Darcy’nin sorumlu olduğu kesinleşince ansızın uğradığı hayal kırıklığıyla ona hissettiği soğukluk öyle artmıştı ki az sonra yanına yaklaşınca kibar sorularına makul bir nezaketle cevap vermekte güçlük çekti. Ona ilgi göstermek, tahammül etmek, sabretmek Wickham’ı incitmek demekti. Onunla hiç konuşmamaya karar vererek biraz hırçın bir tavırla başını çevirdi, öyle ki bu tavrı Bay Bingley’le konuşurken bile takınıyordu. Körü körüne taraf tuttuğu için ona da kızıyordu.