![Gurur ve Ön Yargı](/covers/69428827.jpg)
Полная версия:
Gurur ve Ön Yargı
“Bay Bingley değil.” dedi eşi, “Hayatım boyunca hiç görmediğim biri.”
Bu herkesin merakını uyandırmıştı ve Bay Bennet, eşi ile beş kızı tarafından aynı anda merakla sorguya çekilmenin keyfini çıkardı.
Onların merakıyla bir süre eğlendikten sonra açıklamasını yaptı: “Bir ay kadar önce bu mektubu aldım, ortada hemen ilgilenilmesi gereken hassas bir durum olduğu için de iki hafta kadar önce cevap yazdım. Mektup, yeğenim Bay Collins’tendi, yani ben ölünce canı istediği an sizi bu evden atabilecek olan adam.”
“Aman Tanrı’m!” diye haykırdı eşi, “Lafını duymaya bile dayanamıyorum! Lütfen o rezil adamın ismini anmayın. Bence dünyadaki en zor şey, mülkünün miras ipoteğiyle kendi çocuklarının elinden alınmasıdır ve eminim ki sizin yerinizde olsaydım uzun zaman önce bu konuyla ilgili bir şey yapardım.”
Jane ve Elizabeth, annelerine miras yasalarını anlatmaya çalıştılar. Bunu daha önce de sık sık yapmaya çalışmışlardı ancak Bayan Bennet bu konuda mantıklı davranamıyordu. Bir mülkün beş kızı olan bir aileden alınıp kimsenin umursamadığı bir adama verilmesinden dolayı yana yakıla şikâyet etmeyi sürdürdü.
“Pek tabii ki çok adaletsiz bir durum bu.” dedi Bay Bennet, “Ve hiçbir şey Bay Collins’i Longbourn’un vârisi olma suçundan kurtaramaz. Ama mektubunu dinleyecek olursanız belki kendini ifade ediş tarzı sizi biraz yumuşatabilir.”
“Hayır, eminim ki yumuşamam; ayrıca size mektup yazması da çok küstahça ve ikiyüzlüce. Böyle sahte dostluk gösterilerinden nefret ederim. Ne demeye o da babası gibi sizinle kavga etmiyor?”
“Haklısınız. Bu noktada bir oğula yakışır şekilde kararsız kaldığı anlaşılıyor, dinleyin:
Hunsford, Westerham yakınları, Kent, 15 Ekim
Sayın Beyefendi,
Siz ve rahmetli sevgili babam arasındaki münakaşa beni oldum olası çok rahatsız etmiştir ve onu kaybettiğim kara günden beri pek çok kez bu anlaşmazlığı düzeltmek istedim. Ama kendi kuşkularım beni bir süre bundan alıkoydu. Babamın çatışmaktan her zaman büyük zevk aldığı biriyle iyi ilişkiler kurarak onun anısına saygısızlık etmekten korktum.”
Bay Bennet burada eşine dönerek, “İşitiyor musunuz Bayan Bennet?” dedikten sonra mektuba devam etti:
“Ancak bu konudaki kararımı verdim; Paskalya’da papazlığa atandım ve Sör Lewis de Bourgh’ün dul eşi saygıdeğer Catherine de Bourgh’ün himayesine girme ayrıcalığına mazhar oldum; kendileri cömertliği ve yardımseverliğiyle beni bu bölgenin papazlığını yapma görevine layık gördüler. Büyük bir istekle devralacağım bu görevde hanımefendiye duyacağım saygı ve minnettarlık ile İngiltere Kilisesi tarafından tayin edilen ayin ve törenleri düzenleyeceğim. Ayrıca bir din adamı olarak etki alanım içindeki tüm ailelerde huzuru sağlamanın ve korumanın görevim olduğunu düşünüyorum. Tüm bu durumlar sebebiyle iyi niyetli girişimimin samimiyetinden kuşku duymayacağınızı ve Longbourn’daki mülkünüzün yeni mirasçısı olmamı görmezden geleceğinizi umarak uzattığım bu zeytin dalını geri çevirmemenizi diliyorum. Sevgili kızlarınızın incinmesine yol açmak bana yalnızca üzüntü verir. Bunun için özür dilememe izin veriniz. Ayrıca sizi temin ederim ki bu konuda kızlarınızın her türlü zararını telafi etmeye hazırım. Ama bunu sonra konuşalım. Evinize konuk olmamda bir sakınca yoksa 18 Kasım Pazartesi günü saat dört civarında sizin ve ailenizin huzurunda bulunma ve gelecek cumartesi akşamına kadar konukseverliğinize layık olma mutluluğunu yaşamak istiyorum. Sağ olsun Leydi Catherine, başka bir papaz görevimi sürdürdüğü sürece pazar günleri işimin başında bulunmamama itiraz etmiyor. Eşiniz ve kızlarınıza en içten saygılarımla, duacınız ve dostunuz William Collins.”
“Bu yüzden, saat dörtte barışmak isteyen bu beyefendiyi konuk edebiliriz.” dedi Bay Bennet mektubu katlarken, “Vicdan sahibi ve çok kibar bir genç adama benziyor, çok değerli bir ahbaplığımız olacağından kuşkum yok, özellikle de bizi yeniden ziyaret etmesi konusunda Leydi Catherine bu kadar anlayışlı ise…”
“Kızlarla ilgili söyledikleri çok anlamlı. Eğer onlarla ilgili bir yardım niyeti varsa ona engel olmam.”
“Her ne kadar gönlümüzü nasıl almayı düşündüğünü tahmin etmek zor olsa da bu dileği iyi niyetini gösterir.” dedi Jane.
Elizabeth adamın en çok Leydi Catherine’e olan olağanüstü saygısından ve kilisesine gelecek insanları gerektiği zaman vaftiz edecek, evlendirecek ve defin işlemlerini yapacak olmasından etkilenmişti.
“Tuhaf birine benziyor bence.” dedi, “Çözemedim. Üslubunda fazla havalı olan bir şey var. Ayrıca yeni mirasçı olduğu için özür dilemekten kastı ne olabilir? Öyle bile olsa yardım edeceğini düşünemeyiz. Sizce gerçekten duyarlı bir adam olabilir mi efendim?”
“Hayır hayatım, sanmam. İçimden bir ses tam tersi bir adamla karşılaşacağımızı söylüyor. Mektubunda itaatkârlık ve kibir karışımı bir hava var ki bu da oldukça mantıklı. Onu görmek için sabırsızlanıyorum.”
“Kompozisyon bakımından mektubu pek kusurlu görünmüyor. Zeytin dalı fikri pek de yeni değil ama bence çok iyi ifade edilmiş.” dedi Mary.
Catherine ve Lydia’ya göre mektup ve yazarı zerre kadar ilginç değildi. Kuzenlerinin kırmızı ceketli bir üniformayla gelmesi neredeyse imkânsızdı; oysa haftalardan beri başka renkte giyinmiş bir erkeğin arkadaşlığından keyif almıyorlardı. Annelerine gelince, Bay Collins’in mektubu onun kötü düşüncelerini büyük ölçüde gidermişti; konuğunu, eşi ve kızlarını şaşırtacak bir soğukkanlılıkla bekliyordu.
Bay Collins tam da belirttiği saatte gelmiş ve tüm aile tarafından büyük bir nezaketle karşılanmıştı. Bay Bennet az konuşmuştu ama hanımlar muhabbete dünden razıydı. Bay Collins’in de bu yolda ne teşvik beklediği ne de susmaya niyetli olduğu görülüyordu. Uzun boylu, iri yapılı, yirmi beş yaşında, genç bir adamdı. Ağırbaşlı ve haşmetli bir havası vardı, davranışları da çok resmî idi. Oturduktan kısa süre sonra Bayan Bennet’a böyle hoş kızlardan oluşan bir ailesi olduğu için uzun uzun övgüde bulunmuş; kızlarının güzelliğini çok duyduğunu ama o anda duyduklarının gördüklerinin yanında hiçbir şey olduğunu söylemiş; annelerinin, zamanı gelince hepsinin kaderinde iyi birer evlilik yapmak olduğunu göreceğinden kuşkusu olmadığını da eklemişti. Bu iltifatlar, bütün dinleyicilerin zevkine uymuyordu ama her türlü övgüye açık olan Bayan Bennet karşılık vermeye dünden razıydı:
“Çok naziksiniz beyefendi, böyle olacağından eminim ve bütün kalbimle bir an önce bunun gerçekleşmesini diliyorum, yoksa yoksulluk çekecekler. Durum pek tuhaf!”
“Sanırım bu evin ipoteğini kastediyorsunuz.”
“Ah! Bayım, doğrusunu isterseniz evet. Bu, kızlarım için çok ağır bir durum, kabul etmelisiniz ki… Suçu size atıyor değilim, biliyorum ki dünyada bu işler kısmet işi. Miras nasıl ipoteğe girer ve elden çıkar, hiç anlamıyorum.”
“Nazik kuzinlerimin yaşadığı zorluğun farkındayım ve bu konuda söylenebilecek çok şey var. Ama aceleci ve küstah olmamaya da özen gösteriyorum. Ancak sizi temin ederim ki ben buraya genç hanımlara beğenmeye hazır olarak geldim. Şu anda daha fazlasını söylemeyeyim ama belki birbirimizi biraz daha iyi tanıdığımızda…”
Yemek zili çaldığından sözü kesildi, kızlar da birbirlerine bakıp gülümsediler. Bay Collins’in hayranlığını kazanan yalnızca onlar değildi. Salon, yemek odası ve tüm mobilya incelenmiş ve övülmüştü; onun her şeyi beğenmesi, bütün bunları gelecekteki mal varlığı olarak gördüğü düşüncesi keyfini kaçırmasaydı Bayan Bennet’ın kalbini fethedebilirdi. Sırası gelince yemek de övgüden nasibini aldı, Collins bu muhteşem aşçılığı hangi zarif kuzinine borçlu olduğunu öğrenmek için hayli üsteledi. Ancak bu noktada Bayan Bennet kendisine gelerek biraz sert bir dille aşçı tutabilecek güçlerinin olduğunu ve kızlarının hiçbirinin mutfakla işi olmadığını dile getirdi. Collins onu incittiği için af diledi. Bayan Bennet ses tonunu biraz yumuşatarak hiç kırılmadığını söylese de özürler çeyrek saat boyunca sürdü.
14
Yemek süresince Bay Bennet neredeyse hiç konuşmamıştı. Ama hizmetkârlar çekilince misafiriyle biraz sohbet etmenin zamanının geldiğini düşündü, bu yüzden de seve seve konuşacağına inandığı için, Collins’in, onu himayesine alan hanım bakımından ne kadar şanslı olduğundan söz açtı. Leydi Catherine de Bourgh’ün onun isteklerine olan dikkati ve onu rahat ettirme çabası olağanüstüydü. Bay Bennet daha iyi bir konu seçemezdi. Bay Collins kadına övgüler yağdırdı. Konu ilerledikçe kendinden geçiyor, önemli bir adam edasıyla yaşamı boyunca mevki sahibi hiç kimsenin kendisine böyle davranmadığından, Leydi Catherine’den gördüğü nezaket ve lütfu kimseden görmediğinden söz ediyordu. Onun huzurunda verme şerefine nail olduğu her iki vaazı da tüm merhametiyle onaylamasından büyük bir memnuniyet duymuştu. Ayrıca onu iki kez Rosings’te yemeğe ve daha geçen cumartesi akşamı kadril karesini tamamlamak üzere davet etmişti. Leydi Catherine’e onu tanıyan pek çok kişi tarafından kendini beğenmiş gözüyle bakılıyordu ama Collins’in onda tek gördüğü tatlılık olmuştu. Onunla, tüm beylerle nasıl konuşuyorsa öyle konuşuyor, ne o yörenin topluluğuyla kaynaşmasına ne de akrabalarını ziyaret edebilmesi için duruma göre bir veya iki haftalığına bölgesinden uzaklaşmasına en ufak bir itirazda bulunuyordu. Hatta seçimini sağduyuyla yapması koşuluyla en kısa zamanda evlenmesini öğütlemeye bile tenezzül etmişti. Bir keresinde de mütevazı evine ziyarette bulunmuş ve yaptığı tüm değişiklikleri istisnasız onaylamış, üstelik lütfedip kendisi de birkaç öneride bulunmuş, üst kattaki dolaplardan birkaç rafı kaldırmasını söylemişti.
“Bütün bunlar çok yerli yerinde ve kibar davranışlar eminim ki…” dedi Bayan Bennet, “Ve söylemeden de edemeyeceğim, çok ince bir hanımmış. Ne acıdır ki önemli hanımlar genellikle onun gibi değiller. Peki size yakın bir yerde mi oturuyor beyefendi?”
“Fakirhanemin bulunduğu bahçe, hanımefendinin konutu olan Rosings Köşkü’nden yalnızca dar bir geçitle ayrılıyor.”
“Sanırım onun dul olduğunu söylemiştiniz beyefendi. Ailesi var mı peki?”
“Tek bir kızı var yalnızca, Rosings’in ve muhteşem bir mülkün vârisi.”
“Ah!” diye inledi Bayan Bennet başını sallayarak, “Pek çok kızdan daha iyi bir durumda o zaman. Nasıl bir kız peki? Güzel mi?”
“Gerçekten de çok çekici bir kız. Leydi Catherine’in kendisi de diyor ki gerçek güzellik bakımından Bayan de Bourgh en güzel kadından daha güzelmiş; çünkü yüz ifadelerinde doğuştan ayrıcalıklı bir genç kadın havası varmış. Ancak ne yazık ki hasta bir bünyesi var, bu da onu normalde kesin başarılar elde edeceği pek çok becerisini geliştirmekten alıkoyuyor; ben de eğitimini sağlayan ve hâlâ onlarla kalan hanımdan duydum. Fakat son derece cana yakındır, sık sık küçük faytonu ve midillileriyle fakirhanemin yanından geçme lütfunda bulunur.”
“Kraliçeye takdim edilmiş miydi? Saraydaki hanımlar arasında onun ismini hatırlamıyorum.”
“Kötü sağlığı yüzünden istemese de şehir dışında kalmak zorunda ve bu yüzden de Leydi Catherine’e bir gün şahsen söylediğim üzere İngiliz Sarayı en parlak ziynet taşından mahrum durumda. Leydi bu benzetmeden hoşnut kaldı; hanımların her zaman hoşuna gidecek bu küçük iltifatları her fırsatta onlara sunmaktan memnuniyet duyduğumu tahmin ediyorsunuzdur. Leydi Catherine’e güzel kızının sanki düşes olmak için doğduğunu ve en yüksek zümrenin bile onu ihya etmek yerine onun tarafından ihya edileceğini birden çok kez söylemişimdir. Bunlar hanımefendileri mutlu edecek türden küçük şeyler ve böyle bir ilgiyi göstermeyi kendime görev bilirim.”
“Çok doğru bir davranış.” dedi Bay Bennet, “Ve ne mutlu size ki nazik iltifatlar etme yeteneğine sahipsiniz. Sorabilir miyim acaba, bu hoş ilgi o anın etkisiyle mi ortaya çıkıyor, yoksa önceden provasını yaptığınız bir şey mi?”
“Çoğunlukla o an yaşananlardan ortaya çıkıyor, her ne kadar arada sırada günlük durumlara uyarlanabilecek böyle küçük, şık iltifatlar düşünüp düzenleyerek kendi kendime eğlensem de onlara her zaman mümkün olduğunca üzerinde çalışılmamış gibi bir hava katmak isterim.”
Bay Bennet’ın beklentileri tamamen karşılanmıştı. Yeğeni umduğu kadar aptaldı ve onu son derece eğlenerek dinlemiş, aynı zamanda yüz ifadesindeki ciddiyeti de bozmamıştı. Elizabeth’e tesadüfen attığı bir bakış dışında keyfine ortak da aramamıştı.
Yine de çay saatine dek bu kadarı yeterliydi. Bay Bennet konuğunu tekrar oturma odasında ağırlamaktan ve çay bittikten sonra da hanımlara bir şeyler okuması için davet etmekten memnuniyet duymuştu. Bay Collins buna dünden razıydı, hemen bir kitap bulundu. Ama halk kütüphanesinden alındığı her hâlinden belli olan kitabı görür görmez irkildi ve özür dileyerek hiç roman okumadığını söyledi. Kitty ona dik dik baktı, Lydia ise hafif bir çığlık atarak tepki gösterdi. Böylelikle raftan başka kitaplar indirildi, biraz düşünüldükten sonra Fordyce’ın “Vaazlar”ında4 karar kılındı. Adam daha ilk cildi açtığında Lydia esniyordu, tekdüze bir ciddiyetiyle daha üç sayfa okumamıştı ki onun sözünü kesti:
“Biliyor musunuz anne, Philips enişte, Richard’ı geri döndürmekten bahsediyor, eğer bunu başarırsa Albay Forster onu işe alacak. Teyzem cumartesi günü kendi söyledi. Yarın Meryton’a gidip işin aslını astarını öğreneceğim, bir de Bay Danny şehirden ne zaman dönecekmiş onu soracağım.”
Lydia’ya iki ablası çenesini tutmasını söylese de oldukça alınan ama Bay Collins, kitabını bir kenara bırakıp dedi ki:
“Küçük hanımların ciddi kitaplara olan ilgisinin -sırf onların iyiliği için yazılmış olmalarına karşın- ne kadar az olduğunu sık sık gözlemliyorum. İtiraf etmeliyim ki bu beni çok şaşırtıyor, öğrenim kadar onların yararına olan bir şey daha olamaz, kesinlikle! Ama genç kuzinimi daha fazla sıkmayacağım.”
Daha sonra Bay Bennet’a dönerek ona tavlada meydan okudu. Bay Bennet bu teklifi kabul etti. Collins’in, kızları basit eğlenceleriyle baş başa bırakışını zekice bulmuştu. Bayan Bennet ve kızları, Lydia’nın kabalığı için utana sıkıla özür dilediler ve bunun bir daha olmayacağına dair söz vererek kitabına kaldığı yerden devam etmesini istediler. Ama Bay Collins genç kuzinine hiç darılmadığı ve hareketini kabalık olarak algılamadığı konusunda ikna ederek Bay Bennet’la birlikte başka bir masaya oturdu ve tavla oynamaya hazırlandı.
15
Bay Collins akıllı bir adam değildi. Tabiatındaki yoksunluk, eğitimle ya da yetiştirilme biçimiyle pek de giderilmemişti. Yaşamının büyük bir kısmını okuma yazma bilmeyen ve cimri bir babanın himayesinde geçirmişti. Öte yandan bir üniversiteye kabul edilmiş olmasına karşın yalnızca devam zorunluluğunu yerine getirdiği için ne işe yarar bir bilgi edinmiş ne de faydalı olabilecek arkadaşlıklar kurmuştu. Babasının onu yetiştirirken üzerinde kurduğu otorite aslında ona ezik bir kişilik kazandırmış ancak şimdi bunun yerini, inzivaya çekilmiş, erken ve beklenmedik bir başarının tadını çıkartan zayıf bir kafanın kendini beğenmişliği almıştı. Hunsford’da işsizken iyi bir rastlantı onu Lady Catherine de Bourgh’ün karşısına çıkarmış, onun yüksek konumuna duyduğu saygı ve kollayıcısı olarak duyduğu minnet, kendisini, din adamlığını ve papazlık haklarını pek bir önemsemesiyle harmanlanarak ortaya gurur, dalkavukluk, caka ve eziklik alaşımı bir karakter çıkarmıştı.
Artık iyi bir evi ve fazlasıyla yeterli bir maaşı olduğu için evlenmeye niyetleniyordu. Longbourn’daki aileyle barışma çabasının arkasındaki neden de eş bulmaktı. Eğer çevresinden duyduğu kadar güzel ve cana yakın olduklarına kanaat getirirse niyeti kızlardan birini seçmekti. Babalarının evinin mirasçısı olmasına karşılık böyle bir yardımda bulunmayı, durumu “düzeltmeyi” planlıyordu ve bu planı kusursuz buluyordu. Hem duruma çok uygun hem de pek yerindeydi, kendi açısından da oldukça cömert ve çıkarsızdı.
Planı onları görünce değişmedi. Genç Bayan Bennet’ın güzel yüzü düşüncelerini pekiştirdi ve yaşça en büyük olmasına da dayanarak fikrini belirledi; ilk akşam Jane’de karar kılmıştı. Ancak ertesi sabah Bayan Bennet’la kahvaltıdan önce yaptığı, papaz eviyle başlayıp doğal olarak kendine aradığı eşin Longbourn’dan çıkabileceği umudunu belirtmesiyle süren, Bayan Bennet’ın hoşgörülü gülümsemeleri ve genel anlamda yüreklendirmeleri eşliğinde adama Jane’den kesinlikle uzak durmasını söylediği on beş dakikalık baş başa konuşmadan sonra fikri değişmişti. Küçük kızları için bir şey söylemenin kendisine düşmeyeceğini, kesin bir cevap veremeyeceğini ama herhangi bir ön yargı da taşımadığını, en büyük kızının ise çok yakında nişanlanacağını söylemeden de edemiyordu.
Bay Collins’in yapması gereken tek değişiklik, Bayan Bennet ateşi karıştırırken çok kısa bir sürede gerçekleşmiş ve Jane’den Elizabeth’e yönelmişti. Yaş ve güzellik olarak Jane’in hemen arkasından gelen Elizabeth elbette onun yerini almıştı.
Bayan Bennet bunu sevinçle karşıladı, kısa sürede iki kızının birden mürüvvetini göreceğinden emindi, daha bir gün önce ismini anmaya bile tahammül edemediği adam artık başının tacıydı.
Lydia’nın Meryton’a yürüme isteği unutulmamıştı. Mary dışındaki tüm kardeşleri ona eşlik etmeyi kabul etti. Bay Collins de ondan kurtulmak ve kütüphanesiyle baş başa kalmak için can atan Bay Bennet’ın ricası üzerine onlarla gidecekti; kendisini kahvaltıdan kalktıktan sonra kütüphaneye dek takip etmiş, koleksiyondaki en büyük kitaplardan biriyle ilgileniyor gibi görünse de aslında hiç durmadan Hunsford’daki evden ve bahçesinden bahsetmişti. Bu tarz davranışlar Bay Bennet’ı çok sinirlendirirdi. Kütüphanesindeyken kendine ayıracağı zaman ve dinginlikten her zaman emin olurdu ve Elizabeth’e söylediği gibi evdeki diğer odaların hepsinde aptallık ve kibirle karşılaşmaya hazır olmasına karşın burada bunlardan uzak durmaya alışmıştı. Bu yüzden de Bay Collins’i kızlarının yürüyüşüne davet etme nezaketini göstermekte aceleci davranmıştı; yürüyüş yapmayı okumaktan daha çok seven Bay Collins de dev kitabını kapatıp onlarla gitmekten büyük zevk duymuştu.
Boş boş övünüp duran Collins ve nezaketen onu onaylayan kuzinleri, Meryton’a gidene dek birlikte zaman geçirdiler. Oraya vardıkları zaman gençlerin ilgisi artık Collins’in üzerinde değildi. Gözleri fıldır fıldır subayları arıyordu ve mağaza vitrininde görecekleri çok şık bir şapka veya en yenisinden bir muslin dışında hiçbir şey bu ilgiyi dağıtamazdı.
Ama kısa süre sonra bütün hanımların ilgisi, daha önce hiç görmedikleri, çok efendi görünümlü, yolun diğer tarafında bir subayla yürüyen genç bir adama yöneldi. Subay, Lydia’nın Londra’dan dönüşünü merak ettiği Bay Denny’den başkası değildi, geçerken onlara başıyla selam verdi. Bu yabancı erkeğin endamıyla çarpılmışlardı, hepsi onun kim olduğunu merak ediyordu. Bu sorunun cevabını bulmaya kararlı olan Kitty ile Lydia karşı dükkândan bir şey almak istiyormuş gibi yapıp sokağın karşısına geçtiler ve şans eseri tam da kaldırıma çıktıkları sırada iki beyefendi aynı noktaya geldiler. Bay Denny doğrudan onlara seslenerek arkadaşı Bay Wickham’ı tanıtmak için izin istedi; kendisi önceki gün onunla birlikte şehirden dönmüştü ve Denny onun alaylarında subay olmayı kabul ettiğini söylemekten mutluluk duyuyordu. Olması gereken tam da buydu; çünkü genç adamın kusursuz görkemini tamamlamak için üzerinde bir üniforması eksikti. Pek alımlıydı ve her bakımdan çok çekiciydi; hoş bir yüz, yerinde bir boy bos ve gayet tatlı bir konuşma tarzı… Tanışma faslının ardından genç adam muhabbet etmeye ne kadar istekli olduğunu gösterdi. Ama bu tavrında aynı anda hem ölçülü hem de alçak gönüllüydü. Grubun tamamı ayakta dikilmiş güzel güzel muhabbet ederken at sesleriyle irkildiler, Darcy ve Bingley sokaktan aşağı iniyordu. Topluluktaki hanımları fark edince iki beyefendi onlara doğru yönelip olağan kibarlıklarını gösterdiler. Baş konuşmacı Bay Bingley, sohbetin ana konusu da genç Bayan Bennet idi. O sırada Bingley, kendisinin de hanımefendinin sağlığını sormak için Longbourn yollarında olduğunu söyledi. Bay Darcy de bunu hafifçe eğilerek onayladı ve tam da gözlerini Elizabeth’e dikmemeye karar vermişti ki yabancı adamın varlığıyla birdenbire donakalmaları ve Elizabeth’in, her ikisinin de karşılaşmanın şaşkınlığıyla birbirine baktığını görmesi bir oldu. Her ikisinin de rengi değişivermişti, biri bembeyaz, diğeri kıpkırmızı kesilmişti. Bir süre sonra Bay Wickham şapkasına dokundu, Bay Darcy’nin karşılık verme lütfunu gösterdiği bir selamdı bu. Bunun anlamı ne olabilirdi? Hayal etmesi imkânsızdı, öğrenmek için sabırsızlanmamak da imkânsızdı.
Biraz sonra arkadaşıyla birlikte yola koyulurken Bay Bingley olanın bitenin farkına varmış gibi görünmüyordu.
Bay Denny ve Bay Wickham, genç hanımlarla birlikte Bay Philips’in evinin kapısına doğru yürüdüler ve Bayan Lydia’nın içeri girme ısrarlarına, hatta Bayan Philips’in salon penceresini açıp bu daveti yinelemesine karşın selamlarını verip oradan ayrıldılar.
Bayan Philips, yeğenlerini görmekten her zaman mutluluk duyardı, son zamanlarda ona pek uğramayan en büyük iki yeğenini büyük bir sevinçle karşıladı. Arabayla gelmemelerinden dolayı sürpriz bir ziyaret olmuştu. Sokakta Bay Jones’un çırağına rastlayıp da ondan Bennet hanımlar geleceği için Netherfield’a ilaç yollamayacaklarını duymuş olmasaydı hiç haberinin olmayacağı bu ani ziyarete ne kadar şaşırdığını sevinçle yineleyip duruyordu ki tam o esnada Jane tarafından takdim edilen Bay Collins de zarifliğinden nasibini aldı. Onu olabilecek en kibar hâliyle karşıladı, çok daha fazlasını da karşılık olarak gördü. Bay Collins, kendisini tanımadıkları hâlde davetsiz bir misafir olarak geldiği için özür diledi; gerçi bu durumun, kendisini onunla tanıştıran genç hanımlarla olan onur verici akrabalığı ile telafi edileceğini düşünüyordu. Bayan Philips böyle bir beyefendilik karşısında mest olmuştu ama bir yabancı hakkındaki gözlemleri;
hakkında, yeğenlerinin zaten bildiği şeylerden fazlasını anlatamayacağı başka bir yabancıya dair sorular ve nidalarla kesildi. Bay Denny ile beraber Londra’dan gelmişti, yakında …shire’da teğmen olacaktı, tüm bildiği bunlardan ibaretti. Söylediğine göre son bir saattir onun yolu boydan boya katedişini izliyordu ve Bay Wickham ortaya çıkmış olsaydı, Kitty ve Lydia da izleme işini kesinlikle sürdürürdü. Ama ne yazık ki yabancı adamla karşılaştırıldığında “aptal, itici herifler”den öteye gidemeyecek birkaç subay dışında kimsenin geçtiği yoktu. Bunların kimileri Philips’lerle ertesi gün yemek yiyecekti ve teyzeleri, Longbourn’lu aile akşam gelecek olursa eşini Bay Wickham’a yollayıp onu da davet ettireceğine söz verdi. Anlaşma sağlanmıştı ve Bayan Philips şamatalı, güzel bir ödüllü kart oyunu oynayacakları, ardından da sıcak bir yemek yiyecekleri haberini verdi. Bunlar kulağa çok güzel gelen şeylerdi, ayrılırken karşılıklı güzel hisler içindeydiler. Bay Collins odadan ayrılırken özürlerini yineledi ve dur durak bilmeyen bir kibarlıkla özre hiç gerek olmadığı konusunda ikna edildi.
Eve yürürlerken Elizabeth, Jane’e iki beyin birbirlerine karşı tavırlarını anlattı, bir hata yapmış gibi görünselerdi Jane birini ya da ikisini birden savunmaya geçerdi ama o da bu davranışa kardeşinden daha fazla anlam veremedi.
Döndüklerinde Bay Collins, Bayan Philips’in davranışlarına ve kibarlığına övgüler yağdırarak Bayan Bennet’ı hayli mutlu etti. Lady Catherine ve kızını saymazsa ömründe daha zarif bir hanım görmediğini söyledi. Onu sadece müthiş bir kibarlıkla karşılamakla kalmamış, üstüne basa basa ertesi akşamki davete de çağırmıştı, hem de kendisini o ana dek hiç tanımadığı hâlde. Bennet’larla olan akrabalığı bir parça etkili olmuştu belki ama yine de hayatında öyle ilgi alaka görmemişti.
16
Gençlerin teyzeleriyle olan sözleşmelerine itiraz edilmediği, Bay Collins’in de Bay ve Bayan Bennet’tan bir akşamlığına bile ayrılmak konusundaki tedirginliğine kuvvetle karşı koyulduğu için araba hazırlandı, o ve beş kuzini uygun bir saatte Meryton’a vardılar. Kızlar oturma odasına girerken, Bay Wickham’ın eniştelerinin davetini kabul ettiğini ve o sırada evde olduğunu sevinçle öğrendiler.
Bu bilgi verildiği ve hepsi koltuklarına yerleştiği sırada Bay Collins etrafı incelemekle meşguldü; dairenin genişliğine ve döşenmesine öyle hayran olmuştu ki kendini az kalsın Rosings’teki küçük kahvaltı salonunda sanacağını söyledi. Bu karşılaştırma önce pek takdir toplamadıysa da Bayan Philips ondan Lady Catherine’in oturma odalarından sadece birinin tarifini dinleyip, yalnızca şöminenin sekiz yüz paunda mal olduğunu, Rosings’in neresi ve sahibinin kim olduğunu öğrenince iltifatın büyüklüğünü hissetti; hizmetçi odasıyla karşılaştırılsa bile gücenmezdi artık.
Bay Collins, beyler yanlarına gelinceye dek Lady Catherine’in ve malikânesinin ihtişamını tarif edip, fırsatını buldukça da kendi mütevazı fakirhanesinden ve geçirmekte olduğu tadilattan bahsederken hâlinden gayet memnundu. Duyduklarından sonra adama verdiği değer daha da artan ve öğrendiklerini ilk fırsatta tüm komşularına yaymak için can atan Bayan Philips, ona göre çok dikkatli bir dinleyiciydi.
Kuzenlerini dinlemeye tahammül edemeyen ve piyano olsaydı diye hayıflanıp şöminenin üzerinde duran uyduruk, taklit porselen heykelleri incelemekten başka yapacak bir iş bulamayan genç kızlar için bu bekleme süresi fazla uzun gelmişti. Ama sonunda bekleyiş sona erdi. Beyler göründüler ve Bay Wickham odaya girdiğinde Elizabeth ilk gördüğünden beri ona duyduğu hayranlığın en ufak bir mantıksızlık taşımadığını hissetti.