Читать книгу Cem Sultan (M. Turhan Tan) онлайн бесплатно на Bookz (7-ая страница книги)
bannerbanner
Cem Sultan
Cem Sultan
Оценить:
Cem Sultan

3

Полная версия:

Cem Sultan

Gamz etmek: Gammazlamak, ara bozuculuk etme. (e.n.)

17

Bu mektup, Fatih’in kaleminden çıkmak itibarıyla enteresandır, romanımızla da alakası vardır. (y.n.)

18

Nasıp: Atama. (e.n.)

19

Padişahların sözü, sözlerin padişahıdır! (e.n.)

20

“Delik deşik olan göğsümün yarıklarından sızan her ah, göğe yükselip bulut oluyor ve ağlaya ağlaya yine başıma dökülüyor.” diye tercüme edilebilen bu beyit Beyazıt’ındır. Zamanında bütün şairleri imrendirmiş ve yüzlerce nazireler yazılmasına sebep olmuştur. (e.n.)

21

Tevakkuf etmek: Durmak, eğleşmek, eğlenmek. (e.n.)

22

Müheyyiç: Coşturucu, heyecan verici. (e.n.)

23

Tegafül göstermek: Anlamazlıktan gelmek. (e.n.)

24

Humar: İçki veya uyku sersemliği. (e.n.)

25

Pırlangıç, eski Türkçede topaç demektir. Topaçla farkı, pırlangıçın yuvarlak olmayışıdır. Fırıl fırıl dönen her şeye pırlangıç denebilir. (y.n.)

26

İmlik, enenmiş erkek piliç. (y.n.)

27

Tutar, sara demektir. Bu kelimenin lehçemizde yer tutması lazımdır. (y.n.)

28

İti, sert ve keskin demektir. İti kılıç, iti bıçak, iti adam denilir. (y.n.)

29

Türkçede sağu, ölüye ağlamak demektir. Sağu saymak, mersiye okumak mevkisinde kullanılır. Sağucu, bu asıldan taziye edici adam demek olur. Sava, hayırlı haber, müjdedir. Savacı da müjde getiren manasınadır. Tarihte sık sık görünen savacı yahut saveci beyler, uğurlu haberler alındığı günlerde doğdukları için o şekilde isimlendirilmişlerdir. (y.n.)

30

Kanunnamei Muhammedi denilen ve Osmanlı İmparatorluğu’nun teşkilatına, teşrifatına yıllarca esas teşkil eden kanunun, ne kadar gariptir ki, Türkiye’de toplu bir sureti yoktu. Tarihlerde parça parça görülebiliyordu. Ancak 1910’da Tarih Encümeni himmet etti, Viyana İmparator kütüphanesindeki nüshayı fotoğrafla istinsah ettirdi. Kardeş katlini emreden bu madde, o kanundan aynen alındı. (y.n.)

31

Beli: Evet. (e.n.)

32

Tartağan: Delik deşik, paramparça. (e.n.)

33

Nişancı Vezir, Fatih’in cenazesini İstanbul’a götürdükten sonra payitahtın kapılarını kapatmış, Hünkârçayırı’ndaki ordunun bir şey sezmemesi için muhabere imkânlarını kaldırmak istemiş ve bütün gemileri limana toplamıştı. Fakat Fatih’in ölümü, bütün bu tedbirlere rağmen, orduya aksetti, yeniçeriler ayaklandı. Bütün ordu, Üsküdar’a geldi, oradan İstanbul’a geçti. Birçok evler yağma edildi. O meyanda Nişancı Mehmet Paşa da öldürüldü. (4 Mayıs 1481) (y.n.)

34

Fatih’in Mustafa, Beyazıt ve Cem adlı üç oğlu, Gevher Han Sultan adlı da tek bir kızı vardı. Bu kızı, babasına küsüp İstanbul’a iltica etmiş olan Uzun Hasan oğlu Uğurlu Mehmet Mirza’ya nikâhlanmıştı. Cem’in enişte dediği işte bu Türk prensidir! (Gevher Han Sultan) Uğurlu’dan artakalınca Sinan Paşa’ya verildi. (y.n.)

35

Hendesi: Geometrik. (e.n.)

36

Fatih Sultan Mehmet’in kaleminden çıktığı rivayet olunan bu beyitte dil noktasından dikkate değer iki kelime vardır. Bunun biri “yeğ”dir ki, halis Türkçedir, “daha iyi” manasını ifade etmektedir. Bunun, bu kelimenin yeni baştan dil kadrosuna sokulması çok iyi olur. İkinci kelime “padişahından” tabiridir. Fatih bu kelimeyi “padişahlığından” mevkisinde kullanmıştır ki, tuhaf bir tasarruftur. (y.n.)

37

Tedai: Çağrışım. (e.n.)

38

Tannan: Tınlayan, çınlayan. (e.n.)

39

Bu isimler, Garp tarihlerinde efsanevi rivayetlere zemin olup gitmiştir. Rainer, Atina’nın son dukası idi. Onun karısı, Venedikli genç bir asilzadeye gönül verdi, sevgilisini kandırarak karısını öldürttü, kendisini nikâhlattı. Fatih, Yunanistan’ı zapt ettiği vakit, bu macerayı işitti, Atina Dukalığını ilkin Rainer’in genç yeğeni, Franko Akçiyauli’ye verdi, katil karıyı öldürttü. Sonra Franko’nun Osmanlılar aleyhine bazı teşebbüslerde bulunduğunu haber alarak onu da izale ettirdi ve Yunanistan’ı bir Türk vilayeti hâline koydu.

Erico, Ağrıbuz’da Venedik valisi idi. Orayı alan Fatih, Erico’nun kızı Ana (yahut İren) hakkında lütufkâr bulunmak istedi. Fakat kız, küstahlık gösterdiğinden öldürüldü. Avrupalı tarihçiler ve bir kısım romancılar Fatih’in Franko’ya gönül verdiğini ve sonra bıkıp öldürdüğünü yazarlar ki, yalandır. Erico’nun kızını da “namus kahramanı” şeklinde tasvir ederler. Fatih aleyhine olarak uydurulan İren hikâyesi bu kızın macerasından bozmadır. (y.n.)

40

Fatih’in ölümü, bütün Avrupa’yı sevince boğdu. Papanın emriyle her kilisede halas duaları okundu. Anjelus yahut Angelus duası o kelime ile başlayan Hristiyan ilahilerindendir. (y.n.)

41

İren’in babası Dimitriyos Sofyan adlı bir Rum’dur. Kızını Cem’in zevkine tahsis ettiği gibi, zekâsını ve bilgisini de onun hizmetinde kullanıyordu. Fatih, ölümünden üç sene evvel, Rodos Şövalyeleri’yle müzakereye girişmeye ve adanın bir vergi mukabilinde Osmanlı himayesi altına konulmasını temine Cem Sultan’ı memur etmişti. Cem, Rodos’un karşısında bulunan Patera’ya geldi, orada Rumca bir mektup yazarak Dimitriyos Sofyan’ı Rodos’a gönderdi. Rum elçi karanlık roller oynadı, bu teşebbüsü suya düşürdü. Fakat zekâsının kuvvetiyle, kızının da yardımıyla yine Cem’in sarayında kaldı. İren mektubunda, babasının o rollerine telmih ediyor. (y.n.)

42

Makabeler, yedi Yahudi kardeştir ki, eski bir tarihte puta tapmadıkları için analarıyla beraber öldürülmüşlerdir. Fakat İren, bu aileyi değil, Fatih tarafından Serez’de idam ettirilen Trabzon Rum İmparatoru Davit Komnen ailesini ve maktullerin cesetlerini tek başına gömen İmparatoriçe Eleni’yi murat ediyor, bu kadını Makabelerin anasına benzetiyor. Gerek Dimitriyos Sofyan gerek İren bu tefrikada kuvvetli yer işgal eden simalardır. Onları okuyucularımıza iyi tanıtmak için bu izahatı veriyoruz. (y.n.)

43

İnfirat: Topluluktan ayrı durma. (e.n.)

44

Mustafa Sultan, Fatih’in büyük oğlu idi, Karaman valisi iken 1474’te öldü. Bazı tarihçiler, bu şehzadenin Gedik Ahmet Paşa’nın karısına, göz koymasından dolayı Fatih tarafından verilen emir üzerine tesmim edildiğini yazarlar. Cem, onun vefatından sonra Karaman’a vali tayin olunarak Konya’ya gelmişti. (y.n.)

45

Gülbahar Hatun da Fatih’in haremlerindendir. Beyazıt’ın anasıdır. (y.n.)

46

Fatih’in Cem’i doğar doğmaz öldürmek istediğini ve o fikirle yere çarptığını yazan yalnız İbni Kemal’dir. Bu büyük bilgiç, yazmış olduğu tarihte o vakıayı uzun uzadıya anlatır. Hatta Cem’in gözündeki koyu şehlalığı o darbenin şiddetinden ileri gelmiş olarak gösterir. (y.n.)

47

Fatih’in anası meselesi karışıktır. Frenk müverrihlerinden bir kısmı onun Miliçça isimli bir Sırp prensesinden olduğunu yazarlar. Hammer, Zülkadiroğulları’ndan bir beyin kerimesi olan Âlime Hanım’dan doğdu diyor. Zülkadiroğulları Ailesi’nden Osmanlı Hanedanı iki kız almıştır ki, biri Çelebi Mehmet’in, biri de bizzat Fatih’in zevcesi olmuşlardır İkinci Murat’ın o aileden kız aldığı sabit değildir. Fakat Murat’ın birkaç Sırp prensesi ile evlendiği malumdur. (y.n.)

48

Burhan: Delil, kanıt. (e.n.)

49

Filhakika Fatih, meşhur olan kanunnamesinde, şu fıkra ile Cem’i yâd etmiştir:

“Oğlum Şehzade edamellahi ömrühuya hüküm yazılmak lazım gelse böyle yazıla: Ferzendi ercümendı es’adü emcet, varisi mülkü Süleymanî, nuru hadakai sultanî, tacı rüusüsselatin, şahibül’izzü vettemkin oğlum Sultan Cem.” (y.n.)

50

İstinsah etmek: Bir şeye bakarak aynısını yazmak, kopya ederek örnek çıkarmak. (e.n.)

51

Cem’in şeklini şemailini bu suretle tarif eden, Kudüs Aziz Yahya tarikatı kançılar muavini olup Cem’i Rodos’ta görmüş ve onun tarihini yazmış olan Kaorsen’dir. Bizim Kâtip Çelebi’nin “Kürt beylerinden” diye gösterdiği Şükrü nam şairin yazdığı manzum “Selimname”de Cem’in “kumral saçlı, kumral sakallı ve kumral kaşlı” olduğu yazılıdır. (y.n.)

52

Teemmül: Düşünme. (e.n.)

53

Nekbet: Şanssızlık, talihsizlik. (e.n.)

54

Menkup: Bahtsızlığa uğramış, talihsiz, düşkün. (e.n.)

55

Matrut: Kovulmuş, çıkarılmış, kovuntu. (e.n.)

56

Müselsel: Birbirine bağlı olan, art arda zincirleme olarak gelen. (e.n.)

57

Her insan talihinin yine insan suretinde temsil edildiğine inanılırdı. Bahtın temessül ettiği bu gizli suret, ya çirkin ya güzel olurdu ve çirkinler fena bahta, güzeller iyi talihe misal teşkil ederdi. Daha yakın zamanlara kadar İstanbul’da Eyüp civarında bir talih kuyusu bulunduğuna ve temiz yürekle o kuyu başına gidip de çağırılırsa çağıran adamın bahtının görüneceğine inananlar vardı. (y.n.)

58

Vaziyet etmek: El koymak. (e.n.)

59

Hudayinabit: Eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmiş olan (kimse) (e.n.)

60

Tarassut: Gözleme, gözetleme, dikkatle bakma. (e.n.)

61

Meclup: Tutkun. (e.n.)

62

Bikes: Kimsesiz. (e.n.)

63

Tenezzüh: Gezinti. (e.n.)

64

Tahattur: Hatırlama. (e.n.)

65

Dil: Tutsak, esir. (e.n.)

66

Tahteşşuur: Bilinçaltı. (e.n.)

67

Muhavere: Konuşma. (e.n.)

68

Bunlar, Osmanlı tarihinin herkesçe bilinen vakalardır, ayrıca izah olunmaya değeri yoktur. Yalnız Saveci Bey’in babasına karşı isyan çıkarması, mağlup olup yakalanması, gözlerine mil çekildikten sonra öldürülmesi, akabinde Birinci Murat’ın Karaman beyine yazdığı bir mektup vardır ki, Makyavelizmin en parlak numunelerindendir, herkesçe de malum değildir. Buraya o mektubun dikkate değer fıkralarını kaydediyoruz:

“Evladı veraset nihat zümresinden savcı… Dalaletinde musır olup nehri Nilüfer önünde muharebe vaki olup kendisi mahpus ve esir düşmekle ibreten liülil’ebsar nuru basıradan mehcur ve biitibar kılındı. Umuru saltanatta el’ekaribü kel’a-karip sırrı sair nastan ziyade meşhut olmağın şehriyar olan kendi nefsinden başkasına itimat kılmak caiz değildir.”

Bu fıkralardaki Arapça söz, “Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğin.” meselinin aslıdır. Büyük Mustafa, tarihlerde Düzme Mustafa denilen prenstir ki, Yıldırım’ın oğludur, yeğeni olan İkinci Murat tarafından mağlup edilerek Edirne’de ağaca asıldı (1422). Küçük Mustafa, İkinci Murat’ın kardeşidir. Henüz on üç yaşında iken ve büyük Mustafa gailesinin kapandığı sırada saltanat davasına kalkıştı, Başimrahor Mezit Bey tarafından İznik Kalesi kapısında bir incir ağacına asılarak öldürüldü. (y.n.)

69

Bu Beyazıt Paşa hadisesinin tarihteki kıymeti, Osmanlı saltanatında ahlaksızlığın, vezirler hilekârlığının pek çabuk başladığını göstermesindendir. Beyazıt Paşa, değerli bir adamdı. Sadrazam İbrahim Paşa, onu kıskanıyordu. Düzme Mustafa denilen prens, padişahlık davasına kalkışınca İbrahim Paşa, Beyazıt’ın, kumandanlıkla prensin üzerine gönderilmesini teklif etti. Maksadı, onu felakete sürüklemekti. Çünkü Düzme’nin başına bütün Rumeli beyleri toplanmıştı, Beyazıt Paşa’nın götüreceği kuvvet, öbür tarafın önünde mutlaka bozulacaktı. Beyazıt bu düşmanca planı sezdi, Anadolu kuvvetlerini tamamen toplayıp padişahın bizzat Rumeli’ye geçmesini söyledi, dinletemedi, zorla gönderildi ve İbrahim Paşa’nın istediği de oldu. Yani Beyazıt’ın kumandasındaki asker, öbür tarafa geçti, kendisi de ister istemez onlara uydu, lakin bu ilticası samimi görülmedi, Sazlıdere’de idam olundu (1421). (y.n.)

70

Ceffelkalem: Hiç düşünüp taşınmadan, bir çırpıda. (e.n.)

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:


Полная версия книги
1...567
bannerbanner