Читать книгу Issız Köşe (Kızıl Enik Kudajı) онлайн бесплатно на Bookz (4-ая страница книги)
bannerbanner
Issız Köşe
Issız Köşe
Оценить:

4

Полная версия:

Issız Köşe

Yedinci sınıfı bitiren Lapçar, o zaman yeni kurulan kolhoza gidip çalışmaya başladı. Eres Kızıl’a gidip köy ekonomisi teknik okuluna girdi. Ziraat mühendisi olmak istiyordu. Okulu devam ederken Lapçar’ın askere çağrıldığı haberini almıştı. İki yıl sonra, teknik okulun son sınıfındayken Eres’in de askerlik çağı geldi. O yıl annesi babası yaşlı diye askerliğini tecil edip askere gitmedi. Teknik okulu bitirip kolhozda yeni çalışmaya başlamıştı ki, annesi vefat etti. Babası ona o zaman şöyle demişti:

Bir erkek için ilk şeref vatanını korumak, ikinci şeref ise ailesinin adını lekelememektir. Bu ihtiyar babanı bırak, düşünme. Halkım yorgan, insanlarım gömlek, bana bir şey olmaz. Vatanımız için erkeklik görevini yerine getirip gel, oğlum. Halkıma yük olmadım, insanlarımı sıkıntıya sokmadım. Babanı utandırma. Babanın sözünü unutma oğlum!

Evlenmek istese, tanıdığı kendisinden yaşça büyük kızlar da vardı. Bununla birlikte Eres, “Yapılacak iş zamanında yapılmalı, yenecek et yağlı olmalı” diye düşünerek o sonbaharda askere katıldı.

Nişanlısı onu bekleyecekti.

Eres Herel, askerlik için Çukotka’ya gelmişti. Burası hakkındaki bildikleri sadece duyduklarından ibaretti. Eskiden okulda coğrafya öğretmeninin anlattıklarını hatırladı: Alaska ile Çukotka arasındaki geçidi atlı kızağı olan biri bir günde geçebilirdi. Aslında öğrencilik zamanlarında bir romancının “Çukotka” adlı hikayesini de okumuştu.

Karakoldan çıkıp yolun zorlu kısımlarını geçip yol açıklığına geldiklerinde, ihtiyar Çukçi’nin sesi duyuldu:

– Tuva’da da Ren geyiği var mı demiştiniz?34

– Evet var, ama onlara kızak koşulmaz, sadece binilir.

– Kızağa alıştırılsalar iyi olur. Kara yolculuklarında kızak çok uygun bir araçtır. Bizler böyle düşünüyoruz.

– Böyle orman olmayan, açıklık yerler daha da uygun olur. Bizim oralarda gündüz vakti bile zifiri karanlık olan derin ormanlar var. Oralarda kızak insanın aklına gelmez bile.

İhtiyar sessizce bunu doğru bulduğunu belli etti. Ren geyikleri iyice hızlandı.

İhtiyar, “Sizin o ‘deve’ denen hayvanınız nasıl bir hayvan peki?” diye sorarak konuyu değiştirdi.

Eres, “Deve taygada olmaz, şu Erzin-Tes bozkırlarında da olmaz muhtemelen” dedi; Erzin-Tes’i bilmediği için böyle düşünmüştü, “Deve, Moğolistan sınırına yakın yerlerde olur”. – Eti yenir, sütü içilir mi?

– Laf yok, hörgüçlerinde çok yağ var.

– Binilir mi, kızağa koşulur mu?

Eres, biraz uzunca düşünerek “Ne ata ne öküze ne de Ren geyiğine kızak çektirilir. Uzun, iri bir hayvandır ve Ren geyiği kadar çevik değil”.

– Nasıl biniliyor?

– Sök-sök! deyince deve yatar. Ondan sonra iki hörgücün arasına oturursun, aynı eyer gibi.

İhtiyar Çukçi, gözlerini kısarak gülümsedi. Seyrek sakalları buzlanmıştı.

Eres devam etti:

– Yazın su içmez, kışın otlamaz.

– Dinliyorum, dinliyorum. Gerçekten öyle bir hayvan ha? Ren geyiği de öyle bir hayvan olsa?

– Ren geyiğinin deveye benzemesinin ne faydası var? Ona sahip olmaya herkesin gücü yetmez.

Üç saat kadar sonra havaalanına ulaştılar. Eres’i orada bekletmediler. İhtiyar Çükçi, yolcusuyla vedalaşıp geri döndü. Eres, kızıl yıldızlı küçük bir uçağa bindi ve Habarovski’ye inene kadar derin derin düşündü:

– Bizim Ana vatanımızda insandan daha kıymetli bir şey yoktur hakikaten. Ya zavallı ben neyim? Ne bilim insanıyım ne kahramanım ne de bir generalim. Ben sadece sıradan bir çavuşum. Bu uçak sadece benim için böyle uzak yerlere gidecek. Uçakta sadece pilot yok. Telsizci de var. Seyrüseferci de var. Ana vatanıma, bütün Sovyet halkına faydalı bir kişiyim ben.

Çavuş düşünmeye devam etti, düşündükçe mutlu oldu, keyiflendi. Pencereden aşağı bakınca, beyaz karlarla kaplı ucu bucağı olmayan genişlikler görünüyordu. “Bizim ana vatanımızda insandan daha kıymetli bir şey yoktur hakikaten” sözü kulağında çınlıyordu. Eres imkânı olsa, o soğuk ve sessiz genişliklere atlayıp bu sevdiği yerleri öpmek, donmuş yere yüzü koyun uzanıp sarılmak isterdi. Bir kişinin memleketi buzdan da olsa o kişiye sıcak gelirmiş.Ana vatanıma, bütün Sovyet halkına faydalı bir kişiyim ben” düşüncesi aklından bir türlü çıkmıyordu.

Aslında yol o kadar da uzun sürmemiş, üçüncü günün sabahında Kızıl’a35 varmıştı.

O askere uğurlanırken Kızıl görülmeye değerdi. O zaman güzdü. Çiçekler kıpkırmızıydı. Aslında Eres’i uğurlayan kimse yoktu. İhtiyar babası ona sadece Şagaan-Arıg’a kadar refakat etmişti. Nişanlısı da…

Eres Kızıl’a geldiğinde orada uğurlananlara gıpta etmemişti bile. Aksine oradaki herkes onu uğurlamaya gelmişti gibiydi. Eres, her şeyi açıkça görmüştü ama Şagaan-Arıg’da uğurlayanların ve uğurlananların kalabalığından dolayı bir şeyleri fark edememişti. Ancak şimdi farklıydı, bu kalabalık ona çok ilginç geliyordu. Nişanlısı olmayan erkek neredeyse hiç yok gibiydi. Müzik, çiçekler, kızlar… Kısaca söylemek gerekirse kızlar ve çiçekler, çiçekler ve kızlar… İki yıl önce Kızıl muhteşemdi.

Eres, uçaktan iner inmez hemen Kızıl’ın güzelliğini gördü. Sanki Kızıl yaşlanmıştı ya da ona öyle gelmişti. Böyle bir şey olabilir miydi, yani bir şehir insan gibi yaşlanabilir miydi?

Eres, eşyalarını sırtlanmış insanları geçe geçe hızla havaalanı binasına gitti:

– Şagaan-Arıg’a uçak var mı?

Pilot üniformalı, bembeyaz yüzlü; gözlerini, kirpikleri kapkara boyamış güzel kız, elinde dergi, kulağında telefon, Eres’i dinleyip dinlemediği meçhul, ayakta duruyordu.

Eres neredeyse bağırarak “Sagaan-Arıg’a uçak var mı?” diye tekrar sordu.

Kız telefondaki konuşmasını bitirip dergisini kapadı ve Eres’e baktı:

– Az sonra, on dakika sonra uçak var.

Eres, “Bilet var mı ya da uçakta yer var mı?” diye ısrarla sordu: “Ben askerim!”.

Kız, “Sizin asker olduğunuzu çok iyi görebiliyorum” diyerek lambasının ışığını iyice açtı, altın dişlerini göstererek gülümsedi, “Ne kadar da güzelim” dermişçesine Eres’e baktı. – Acelem var.

– Bugün bilet yok, çavuş yoldaş.

Kız tekrar gülümsedi.

– Havaalanı müdürlüğüne gitsem?

– O sizin bileceğiniz iş. Ancak yer yoksa müdür ne yapabilir ki?

Eres, neredeyse anlaşılmaz bir sesle “Benim bugün eve yetişmem gerek” diye mırıldandı.

Kız “Müdüre gidiniz.” diye tavsiyede bulundu.

Eres müdürün odasına alelacele giriverdi. Selamlaştılar. Müdür, Tuva’nın tecrübeli pilotlarındandı, oldukça tanınan biriydi, sakin sakin Eres’i dinledi. Eres derdini kısaca anlattı, çünkü sadece on dakikası vardı, uçak havalanıp gidecekti; ondan sonra uçağı geri döndürebilmenin bir yolu yoktu. Müdür oldukça kalın parmaklarıyla telefonun tuşlarına sertçe basarak görevliyi arayıp bilet durumunu sordu. Eres, az önce veznede duran kızın “Bilet yok” dediğini kendi kulaklarıyla duydu.

Müdür, tekrar tuşlara sertçe basarak bir askeri çağırdı. Eres, müdürün arkasından baktığında onun ininden çıkan bir ayıya benzediğini düşündü: omuzları düşük, sırtı kambur, “eğile eğile yürüyor, geniş göğüslü yüksek tayga gibi”; ayaklarında köpek derisinden bol ayakkabı, deve gerdanı gibi duruyor. Eres müdüre hayranlıkla bakarken, ellerinde eşyaları çok acelesi olan on kişilik bir grupla karşılaştı. Müdür onları durdurup eliyle Eres’i gösterdi ve onun durumunu anlattı. Yolcuların bazıları sessiz kaldı, bazıları da balık gibi ağızları açık, Eres’e baktılar.

Kısa deri ceket giyen ihtiyar, müdürün karşısına çıktı:

– “Zamanınızı harcamayın, hava taşımacılığını kullanın!” diyorsunuz, hani nerede? Sizin lafınıza kandım, boşu boşuna bir gece kaybettim. İşimiz bozuldu, arabada oturacağıma gidip evinde otururum daha iyi.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Kudajı her ne kadar Irjım Buluŋ’u bir uzun hikâye olarak tasarlasa da sonraki yıllarda eserini bir üçlemeye dönüştürmüş; Irak Bulut ve Irlıg Bulak’ı roman formatıyla yazmıştır. Bu eserler bütüncül bir karakter gösterdiği için Irjım Buluŋ da tarafımızdan üçlemenin ilk romanı olarak değerlendirilmiştir.

2

Tuvaların Yenisey nehrine verdikleri isim: Ulug-Hem “Büyük-Nehir”.

3

Tuv. kaŋgmııl, Türk. döngele / töngelen: kurak mevsimde rüzgârın sürüklediği çalı topağı.

4

Tuv. dalbıy “kar küremek için kullanılan üçgen araç”.

5

Tuv. haptıga: Tuva’da kadınların giydiği kenarları kürklü bir tür kadın börkü.

6

Tuv. moova: canavar, yaratık!. Tuvalarda hayvanları azarlamak için söylenen söz. Bununla birlikte Tuvalar at gibi hayvanlara kötü söz söylenmesini hoş karşılamaz (Kenin-Lopsan, 2019: 181-182).

7

Tuvalarda hırsızlık en büyük ayıplardan biri olarak kabul edilir: Oor, megeniŋ oruu çaŋgıs, tamıga kirer “Hırsızla yalancının yolu birdir, cehenneme girerler” (Kenin-Lopsan, 2019: 71).

8

Tuvalarda diğer Türk halklarında olduğu gibi saçı geleneği yaygın bir inanıştır. Özellikle şamanlar tarafından kutsama törenlerinde (Tuv. dagılga) gerçekleştirilen bu adet halk tarafından da bereket için, kötü ruhlardan korunmak için farklı zamanlarda ve mekanlarda icra edilir.

9

Tuvalarda saçı yapılırken söylenen algışlardan (Türk. alkış) biri.

10

Tuva Türklerinde aza, çetker, buk, albıs, şulbus ve diireŋ gibi şeytanlar veya kötü ruhlar bulunur. Bunlar genellikle mezarlıklarda, ormanlarda, nehir kenarları gibi ıssız yerlerde bulunur. Bunların musallat olduğu kişiler hastalanır ve ölür; kimi zaman da şamanlık alametleri göstermeye başlar (Kenin-Lopsan 2019: 366).

11

Tuv. baglaaş: Atın bağlandığı direk. Tuvalar baglaaşı kutsal kabul eder, devirmez, balta ile kesmez (Kenin-Lopsan, 2019: 67).

12

Tuvalarda azıraan avay “besleyen, büyüten anne” ya da azıraan açay “besleyen, büyüten baba” kavramı mevcuttur. Tuvalarda bir insan çocuksuz yaşamaz ve ölmez. Bu nedenle çocuğu olmayan kişiler, kendi akrabalarının çocuklarını evlat edinirler (Kenin-Lopsan, 2019: 105). Evlat edinilen en meşhur Tuvalardan biri repressiyanın en tanınmış mağdurlarından olan Monguş Buyan-Badırgı’dır ve amcası tarafından evlat edinilmiştir.

13

Tuv. eres: yiğit, cesur, kahraman. Romanın başkahramanı Eres’in adı.

14

Tuv. dündük: Çadırın üstünde duman çıkan pencere. Tuvalar dündük’ü kutsal kabul eder, onu saçı yaparak kutsarlar. Dokuz Gök inancı sebebiyle bu pencere tam olarak örtülmez. Çadır halkı uyurken Dokuz Gök’ün yıldızlarının ev halkını bu pencereden gözetip korudukları düşünülür (Kenin-Lopsan, 2019: 180).

15

Tuv. hoytpak: Sütün ekşitilmesi ile elde edilen bir tür geleneksel içecek. doskaar adı verilen özel bir fıçıda fermente edilir (Kenin-Lopsan, 2019: 312).

16

Tuv. kojamık: koşma.

17

Tuv. sarala: sarı ala, at donu. Tuva Türklerinde at donları için bk. (Kenin-Lopsan, 2019: 20-22).

18

MAE: Mal Ajılınıŋ Eştelgezi “Hayvancılık Kooperatifi”; ÇAE: Çer Ajılınıŋ Eştelgezi “Tarım Kooperatifi”. Tuva Türkçesinde Komünizm ideolojisine dair çok sayıda kısaltma bulunmaktadır: bk. Tosun 2018.

19

Uluslararası alan yazınında sky burial “göğe gömme” olarak da adlandırılan bu geleneğe göre vefat eden kimse mezara konmaz ve açık bir alana bırakılır. Kenin-Lopsan’a göre (2019: 231) 1930’lu yıllara kadar Tuva’da da görülen bu gelenek, günümüz Tibet’inde yaşamaya devam etmektedir.

20

Tuv. sarıg şajın: Sarı Din. Lamaizm’e Tuva Türkçesinde verilen isim.

21

Tuvalarda çocuk/doğum toyu, bebek saçı toyu, yün toyu, hasat toyu, ot toyu vb. gibi çeşitli kutlamalar mevcuttur (Kenin-Lopsan, 2019: 159-181).

22

Tuv. Bışkak-Çaak: Deri yanaklı, deri suratlı.

23

Tuv. çöreme: Bağırsağa kan ya da et doldurularak yapılan bir tür yemek.

24

Tuv. Mıyıs-Kulak “Boynuz Kulak”.

25

Tuvalarda eşiğe basılmaz, eşiğin üzerine oturulmaz. Eşik sol ayakla aşılarak çadıra girilir (Kenin-Lopsan, 2019: 90).

26

Tuv. boja: Hoytpak damıtıldıktan sonra geriye kalan sarı ekşi süt.

27

Tuvalar 1930 yılında kendileri için bir alfabe oluşturulana kadar Moğolca ve Moğol alfabesi ile yazmışlardır. Bu tarihe kadar halk arasında okur yazarlık çok düşüktür. Tuva’da o dönemde Budist manastırlarında (Tuv. hüree) eğitim alanlar okur yazar kitlesini oluşturmaktadır.

28

Tuv. deeldigen: çaylak türünden bir kuş.

29

Çukçiler, Rusya Federasyonu’na bağlı Çukotka’da yaşayan az nüfuslu yerli bir halktır.

30

MÇAE: Mal bolgaş Çer Ajılınıŋ Eştelgezi “Hayvancılık ve Tarım Kooperatifi”.

31

Tuva Türkçesinde hereejen “kadın” sözcüğü bir halk etimolojisiyle heree çok “gereği, lüzumu yok” olarak açıklanır. Bunun nedeni kız çocuklarının evlenip baba evini terk etmesi ve ailelerine faydasının olmadığının düşünülmesidir.

32

Kolektifleştirme ya da Kolektivizasyon 1929-1935 yılları arasında SSCB’de yürütülen, köylülerin elinden arazilerin alınarak devlet çiftlikleri (Kolhoz) oluşturmaya dayanan tarım politikasıdır. Tüm SSCB’de ve SSCB’ye bağlı olan Tuva Halk Cumhuriyeti gibi cumhuriyetlerde ciddi toplumsal dalgalanmalara, isyanlara, repressiya adı verilen siyasi baskılara, kıtlığa neden olmuştur.

33

Eres’in ormana terk edilmesine telmih.

34

Tuv. ivi: Ren geyiği; iviji: Ren geyiği çobanı.

35

Tuva’nın başkenti.

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:


Полная версия книги

Всего 10 форматов

bannerbanner