
Полная версия:
Cellat
“Çocuksunuz Matmazel! Deneyimsizsiniz!”
“Benden hiçbir şey esirgemeyeceğinizi umduğum hâlde, deneyimlerinizi de esirgemezsiniz ya? Ben çocuksam, siz de görüp geçirmiş olunuz.”
“Pekâlâ! Size bir öğüt verirsem kabul edersiniz değil mi?”
“…”
“Ee, şimdi de siz sustunuz. Söz veriniz bakalım! Kabul edeceğinizi vadediniz de…”
“Ya sizi sevmeyeyim diye öğüt verirseniz?”
“O türden öğütleri kabul edip etmemek insanın elindeyse, siz de kabul ve kabul etmemek konusunda istediğiniz gibi davranırsınız.”
“Pekâlâ! Öğüt veriniz, vereceğiniz öğüdü kabul ederim.”
“Kendinize seçeceğiniz kocayı salt sevdiğiniz için seçmeyiniz!”
“Demek oluyor ki onun da beni sevip sevmediğini inceleyeyim de o da beni severse onu seçeyim. Öyle mi?”
“Kendinize seçeceğiniz kocayı salt sizi sevdiği için de seçmeyiniz, salt onu sevdiğiniz için de seçmeyiniz!”
“Acayip! Ya nasıl seçeyim?”
“Bu seçimi, sosyal çevrenizin ne derecelere kadar uygun göreceğini ve onaylayacağını düşününüz!”
“Vay! Seçeceğim kocayla yaşayacak ben değil miyim? Halkın uygun görmesi, onaylaması benim neyime lazım?”
“Çok şeyinize lazımdır Matmazel! Bana inanmazsanız babanıza sorunuz.”
“Size de soracak olsam!”
“Bana daha fazlasını sormayınız, babanıza sorunuz da onun size vereceği cevap üzerine beni onaylarsınız.”
“Ya uğursuz bir cevap alacak olursam, o durumda sizi kayıp mı edeceğim?”
“Emin olunuz ki beni son nefesime kadar kaybetmezsiniz.”
Böylece Matmazel Stefani hemen o akşam babası gelir gelmez o gün Mösyö Andre Gocafo ile gerçekleşen konuşmayı anlatarak sorulması gereken soruyu da sormuştu. Babası derin derin düşündükten sonra dedi ki:
“Kızım, sen bu delikanlıyı cidden seviyor musun?”
“Pek ciddi olarak babacığım. Ayıp değil ya! Şimdiye kadar bana yalancıktan heves ve düşkünlük eden delikanlıların hiçbirisine kendimde bir yönelme görmemiş olduğum hâlde ömrümü ömrüne ortak etmek için gereken yeterlilik ve yeteneğe sahip olan bu delikanlıyı gördüm.”
“Öyleyse kendini bu sevdadan geriye almak için ne kadar kendini zorlaman gerekiyorsa zorlamalısın! Çünkü Mösyö Andre, sana koca olamayacaktır.”
“Sebep?”
“Çünkü gerçekleşen bir evliliği, bir beraberliği, sosyal çevrenin de uygun görmesi ve onaylaması cidden lazım olup, Mösyö Andre hem kendi ailesini hem de bizi bildiği için senin heves ettiğin evliliği, çevrenin asla onaylayabileceği bir şey olamayacağını görmüş ve anlamıştır. Eğer biz de onun ailesini tanımış olsaydık, bu kararı biz de doğrulardık. Gelgelelim onun ailesini henüz tanımıyoruz. Tanıtmadı ki tanıyalım.”
“Kendisini sadece bir Andre Gocafo olarak görmek mümkün olamaz mı?”
“Bu ‘Andre’ aslında bir Hristiyan ismidir. Ya ‘Gocafo’ nedir? Genellikle böyle isimlere hiçbir tanım ve anlam bulunmayabilir. Kim bilir ‘Gocafo’ adı şimdi meydana konulamayacak olan bir hükümdar hanedanı adının başkalaştırılmışı mıdır? Yoksa o adı gizlemek için uydurulmuş düzme bir şey midir?”
Babasının bu sözleri üzerine kızcağız derinden bir göğüs geçirdi. O zaman babası kızın yüzüne bakınca kızında pek büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı işaretleri gördü. Dedi ki:
“Hakkın var kızım! Andre’de beğenilmeyecek, sevilmeyecek hiçbir hâl yoktur. Fakat çocuğun senin hakkındaki gösterdiği davranış öyle ümitsizliğe düşürecek bir davranış da değildir. Seni asla aldatmamayı ilke edinmiş. Sana hiçbir kelime yalan söylemez. Sana olan içten sevgisi de inkâr götürür şeylerden değildir. O hâlde hiç çocuğun üstüne varmayarak işi daima onun seçimi ve görüşüne bırak.”
İşte babasının şu fikri ve öğüdü üzerine Matmazel Stefani Tonak kendisini Mösyö Andre Gocafo’nun ne yabancısı ne de nişanlısı olarak görmeyerek; ama mutlaka bir şey olarak varsaymaktaki değişmez arzusunu da bir türlü yenemiyordu.
V
Eyena Köprüsü olayını gazeteler yazdığı sırada Tonak ailesinin ismini vermemişlerse de Paris’in meraklı ve her şeye burnunu sokan mösyöleri, hele madamları ağızdan kulağa alıp verdikleri gündelik dedikoduları sırasında bu olaya da tamamen vâkıf olduklarını bundan önce okurlarımıza haber vermiştik.
Hâlbuki Tonak ailesine ait olan olayın sadece Eyena Köprüsü olayından ibaret olmadığını okurlarımız hikâyemizin buraya kadar devam eden kısmından anlamışlardır. Bir kere de halkın bakışlarının Tonak ailesinin içinde bulunduğu durumu ne şekilde gördüğü ve halk ağzının bu gözledikleri şeyleri nasıl anlatıp ifade ettiği görülmek istenirse, İmparator Napolyon Elbe Adası’ndan çıktığı hâlde henüz Paris’e girmemiş ve Paris’teki kraliyet idaresinin temeli tekrar sarsılmış olmakla beraber henüz yıkılmamış olduğu bir zamanda, yani Paris’in en telaşlı, en heyecanlı vaktinde, aşağıda olduğu gibi göstereceğimiz bir sosyete balosunun gidişat biçimine dikkat buyurulmalıdır.
Bu gece eğlentisi, Paris’te Sen Jermen Mahallesi tarafında oldukça kaymak tabakadan bir kişinin evinde olagelmiştir. Sen Jermen Mahallesi, Paris’in en eski soylularının yerleşim bölgesi olup, ayaklanmalar zamanıyla imparatorluk idaresi sırasında öteye beriye göç etmiş olan soylular, kraliyet idaresinin dönmesiyle tekrar geri gelmiş olduklarından, söz konusu bölge oldukça şendi. Sen Jermen’e yakın olarak gece eğlentimizin gerçekleştiği mahalle her ne kadar o kadar büyük ailelerin yerleşim yeri olmayıp, ikinci dereceden sosyetenin ve özellikle de Bonapart’ın zamanında sosyetikleşmiş olan ailelerin yerleşim bölgesiydiyse de, Sen Jermen Mahallesi’nin parıldayan gösterişinden bu mahalle de aydınlanarak Paris’in en güzel yerlerinden birisi sayılırdı.
Kraliyet idaresinin geri dönüşünde, Napolyon’un önemseyerek el üstünde tuttuklarına o kadar şiddet gösterilmemiş ve dolayısıyla bunlar hepten perişan ve parça parça olmamışlardır. Dolayısıyla anlatmakta olduğumuz baloda Bonapartistlerden de birtakım aileler bulunuyor olup, belli başlılarından olan Tonak ailesi de orada hazırdı.
Baloda bulunanları oluşturan genç ihtiyar otuz beş kadar kadın ile kırkı aşan erkeklerin her biri hakkında tek tek tarif ve açıklamaya ihtiyaç yoktur ya?!
Sadece Tonak ailesi hakkında şu kadarcık bir haber verelim ki Napolyon’un Elbe Adası’ndan hareket ettiği haberi Pol Tonak için güzel günlerin geri dönmesi ve hiç olmazsa yitirdiklerine karşılık yeni şeyler kazanması demek olduğundan, Madam Tonak ile kızı Stefani o zamana kadar hep acı ve yas giysilerine uygun bir giyim içinde bulunurlarken, ikisi de giysilerini biraz yumuşatmış ve Madam Tonak koyu mor renkli kadifeden fistan giydiği gibi, Matmazel Stefani de açığa çalan kahverengi bir fistan ile vücudunun gönül bezeyiciliğine süs vermişti.
Eğlencede, siyasete dair hemen hemen tek kelime edilmedi dense yeridir. Çünkü kraliyet idaresine bağlı olanlarla Napolyon taraftarlarından meydana gelmiş böyle bir balo başka zamanlarda pek de olagelmezken, birisi Elbe Adası’ndan yola çıkmış ve diğeri Paris’ten kaçmaya hazırlanmakta bulunmuş olan iki hükümdarın üyeleri, bir diğerinin üstün gelebilmelerinden ve konumlarından çekinerek, bu toplantıyı her türlü durumda kalplerinin birbirleriyle aynı tarafta olduğuna emniyet vermek için kararlaştırmışlardı.
Eğlence piyano ve keman, gitar gibi ince sazlarla müzik çalmak ve sesleri en güzel olan matmazeller tarafından şarkı okumak ve gereğine göre dans edebilmek ve özellikle de oyuna ayrılmış salonlarda kumar oynamak için düzenlendiğinden, herkes bu eğlencelerle eğlenir ve yalnız pek uzak görüşlü olanlar ya kendi yanlarındaki içli dışlı oldukları kişilerle zamane durumlarının nereye varacağını yavaşça konuşur veyahut hazır bulunanları seyreden gözleri hiç kimseyi görmediği ve müzikleri ve şarkıları dinleyen kulakları hiçbir şey işitmediği hâlde yalnız kendi aklından geçen şeyleri incelemeye dalıp giderdi.
Mösyö Pol Tonak işte bu en sondaki tarifimize uyan bir hâlde bulunuyordu.
Başka bir zaman olsaydı şöyle bir eğlentide delikanlı takımının hepsi Matmazel Stefani Tonak’ın etrafına yığılarak gönlünü kazanmaya, birbirlerini çiğneme derecesinde aceleyle koşuştururlardı.
Ancak babası iflas ettikten yani Matmazel’e çeyiz olacak milyonlar uçtuktan sonra bu heveskârlar da kendilerini çekerek, Eyena Köprüsü kahramanı Leon gibi bazıları, Pol Tonak’ın iflasına inanmadıkları için yine de bir zamana kadar Stefani’ye yalakalıkta devam etmişlerse de Stefani onları boşlamış ve kendinden uzaklaştırmıştı. Bu hâlde kızcağızın yanına sokulanlar ya ailelerinin eski dostlarından veyahut kızın dişisel güzelliklerinden hiç olmazsa gözle olsun fayda arayan alçak yaradılışlılardan ibaret olacağına şüphe kalmaz.
Eğlentinin gereği gibi parıltılı bir zamanındaydı ki, salon kapısında görevli olan uşak, hazır bulunanlara “Mösyö Andre Gocafo!” diye yeni bir misafirin gelmiş olduğunu ilan etti. Herkesin gözleri salon kapısına çevrilmemiş olsaydı da, kimileri de, Tonak ailesi tarafına baksaydı, Matmazel Stefani’nin rengine gelen değişikliği görebilirdi.
Andre Gocafo, böyle davetlerde uyulması gereken giyim şekline o kadar önem vermişti ki en sosyetik aileden en kibar bir delikanlı da ancak bu kadar süslenebilirdi. Mösyö Gocafo, gerek ev sahibi ve sahibesine ve gerek ortamda bulunanları selamlamayı ve gereken nezaketi göstermeyi kusursuzca yerine getirdikten sonra Tonak ailesinin yanına gelip onları da özel bir şekilde ve büyük bir saygıyla selamladı.
İşte Andre’nin Tonakların yanına gelmesi üzerine herkesin dikkati de ancak bu zaman o tarafa yöneldi.
Ev sahibesinin yanında Bonapart taraftarlarından ve oldukça zengin bir aileden bir delikanlı vardı ki, bir zamanlar Stefani’ye heves ederek geri çevrilmiş olduğu hâlde kız hakkındaki düşkünlük ve hevesini henüz yenememiş bulunduğundan bu akşam her ne kadar ev sahibesine sırnaşmaktaydıysa da, gözleri yine de Stefani’den ayrılamamaktaydı. Andre’nin doğruca Stefani’nin yanına gidip Tonak ailesinin üç üyesinin üçü tarafından da iyi karşılanmış olmasından dolayı bayağı içi cızlamış olan bu delikanlı, ev sahibesinin kulağına eğilerek dedi ki:
“Fazla meraklılığa vermeyiniz ama bu Mösyö dé Gocafo kim oluyor?”
“İsminde bir ‘dé’ olduğunu ve dolayısıyla soylulardan bulunduğunu biliyorum.”
“Bildiğiniz kadarı?”
“Bildiğim kadarı da çok bir şey değildir. Bana kalırsa bu kişi ya İspanyol ya Portekizli olmalıdır. Hele oldukça zengin bir şey görünüyor.”
“Bunda hatanız var zannederim. Zengin bir adamsa servet sahiplerinin bulunabilecekleri tiyatrolar ve partilerde, kulüplerde, gezi eğlencelerinde filanlarda görülürdü. Hatta İspanya’dan, Portekiz’den, Fas’tan, Cezayir’den, İran’dan her nereliyse oradan Paris’e yeni gelmiş bulunsa da her durumda sosyetenin boy gösterdiği yerlerde görülmeliydi. Bense kendisini ilk kez olmak üzere burada gördüm.”
“Hakkınız vardır dostum; fakat Madam Tonak, bu delikanlıyı bana önerdiği1 zaman, kendisini pek düşünceli, akıllı, çok terbiyeli bir çocuk olarak önermişti.”
“Oo! Oo! Demek oluyor ki biz düşüncesiz, akılsız, ele avuca sığmaz hovarda çocuklar için Bolonya ormanlarında, opera tiyatrolarında vesairelerde gezip tozuyoruz, öyle mi?”
Madam biraz gülümseyerek delikanlının yüzüne baktı ve dedi ki:
“Orasını kim bilir? Fakat Mösyö Andre Gocafo oldukça insanlardan kaçan bir adam olup, genellikle zamanını kitap okumakla geçirirmiş.”
“Budalanın birisi desenize!”
“Hayır! Matmazel Stefani Tonak ile olan ilişkisine bakılırsa Orta Çağ’ın şövalyeleri tarzında bir şeymiş!”
“Öyleyse tahmin ve ümidimden daha budalaymış. Fakat ayıplanamaz. Şu hâlde Matmazel Stefani cenaplarına kendisini beğendirebilecek ve kendisine eş olarak alacak adam meğer bir Don Kişot olmalıdır ki, her iki taraf için de mutluluk mümkün olsun.”
“Alay etmekte bu dereceye kadar hakkınız var mı bakalım? Mösyö Andre Gocafo’nun Matmazel Stefani için göze aldırdığı özveriyi içinizden hangi delikanlı, hangi kız için göze aldırmıştır?”
“Çeyizsiz, beş parasız kızı eşliğe kabul etmek özverisini göze aldırmak için şövalyeler kadar körü körüne âşık olacak kadar bir yürek ister!”
“Hayır, o özveri değil. Eyena Köprüsü.”
“Ha! Şu olay mı? Vay vay! Şimdi aklıma geldi, ben o komedyayı unutmuştum bile. Şu Andre Gocafo ha!?”
“Beğenemediniz öyle mi?”
“Kendisiyle hiçbir ilişkim olmadığı için beğenip beğenmediğimi bilmediğim gibi bundan sonra da beğenip beğenmeyeceğimi bilemem. Şu kadar ki, hâlâ dikkat ediyorum ki kendisine hem bir kahraman tavrı verişine hem pek âşıkça hüzünlü bakışlarla Stefani’nin kalbini çalmaya çabalayışına göre Fransız tiyatrosunda dram oynamaya gayet yeterli bir aktör olabilme niteliğini kabul ediyorum.”
“Siz işte böylesiniz. Kimseyi beğenmezsiniz.”
“Canım, beğenip de kalkıp başına bir zafer tacı koyacak değilim ya?”
“Onu Stefani’nin minimini elleri koymalıdır.”
“Hayır Andre’nin zafer tacına, filana hiç ihtiyacı yoktur.”
“Ben olsaydım pek ihtiyaç görürdüm. Hele Stefani kendi güzel elleriyle taçlandıracak olursa…”
“Siz olsaydınız daha az şeylere de kabul yüzü gösterirdiniz.”
“Öyle ya! Öyle ya! Bir el öpmeye bile! Fakat yine konuyu zevzekliğe bozdum Madam! Şu Mösyö Andre Gocafo’nun kimin nesi olduğunu anlamak istiyordum. Matmazel Stefani olsun âşığının ailesini kendisinden sormamış mı?”
“Bir ara Gocafo isminin bir Rus ismi olması hakkında bazı taraflardan edinilen yorum üzerine, Madam Tonak işin aslını Andre’den sorunca, ‘Hayır, Güneyli ismidir.’ demiş.”
“Güneyli bir aile, Güneyli! Güneyli! Fransa’nın güneyi, Avrupa ana karasının güneyi! Bir denizin güneyi! Güney Kutbu’na kadar yolumuz açık demek! Sakın Hindistan’ın güney taraflarında yerleşik Brehmen ailesinden bir tür olmasın? Rengi de bir Hintliye övünç kaynağı olacak kadar esmerdir. Ee, acaba Stefani bu Habeş’in nesini beğenmiş? Düğünleri ne zaman oluyormuş?”
“Orasını bilmem. Hatta nesini sevdiğini de bilmem. Daha doğrusunu isterseniz aralarında nikâha, düğüne sebep olacak şekilde bir sevgi olduğu da bilinmiyor. Madam Tonak diyor ki, Mösyö Andre henüz kızına ciddi bir aşk ilanında bulunmamış. Bazı kere gözlerinden yaş gelirse de ağzıyla sevgisini açığa vurmadığı gibi evlilik sözünü henüz hayale bile getirmiyormuş.”
“Gözlerinden yaş mı geliyormuş? Zavallı çocukta sinir zayıflığı var deseniz a? Biraz daha artarsa baygınlıklar da gelmeye başlar! Vah minimini Stefani vah! İne ine bu dereceye kadar indin ha? Neydi sendeki o kibir, o azamet?”
“Ne demek istiyorsunuz?”
“Ne demek isteyeceğim sanki? Adam böyle şövalyeler tavrında görünmek ve sevgisini itiraf etmekten bile çekince göstermek gibi tavırlarla çeyizsiz, parasız bir kızı… Fakat yine de itiraf ederim ki güzel bir kızı baştan çıkarıp en sonunda kendisine metres edecektir.”
“Aa! Mösyö! Ne diyorsunuz Allah aşkına!”
“Ben dediğimi de diyeceğimi de bilirim Madam!”
Delikanlı ile yaptığı konuşma uzayıp gittiği ve diğer taraftan ise ev sahibesini arayanlar çoğaldığı için ev sahibesi sözü keserek diğer salonları dolaşmaya gitti.
Hâlbuki Tonak ailesi ile Andre Gocafo hakkında söylenen sözler ve yapılan yorumlar sadece bundan da ibaret değildi. Öte tarafta birisi ihtiyar ve ikincisi orta yaşlı olan üç efendi de baş başa vererek Tonakları ve Andre’yi gözden ve dikkatten uzak tutmamakla beraber, Mösyö Pol Tonak’ın ilan ettiği iflasın mutlaka düzmece bir şey olması gibi, Stefani’nin şu yabancı delikanlı ile âşıktaşlık yapmasına izin vermesinin de, aşk ve sevda ile kocaya varacak olan kıza, çeyiz olarak bir frank bile vermek gerekmeyeceği yorumundan dolayı olduğunu ve biçare Stefani, şimdiye kadar kendisine damat adayı olan bunca soyluları geri çevirmiş olduğu hâlde besbelli babasının kendisine bir para çeyiz vermemiş olduğu için sadece iyilik ve güzelliğiyle kendisini şu Arap’a beğendirmeye çalıştığını söylerler ve bunlar Andre Gocafo’nun ya Lübnan dağlısı bir Arap veyahut Mısırlı bir Kıpti olmasına hiç şüphe etmezlerdi.
Sözün özü, salonda bulunanların hepsi için konu açma ve söyleşme kaynağı Tonaklarla Andre olup, söyleşmekte olanların tümü de konularını bunların kötülenmesine ve çekiştirilmesine ayırmıştı. Yalnız iki kocakarı vardı ki hem de kral taraftarı olduklarından dolayı Pol Tonak’ı hiç sevmedikleri ve kocakarı oldukları için genç kadınların aşk mutluluklarını mutlaka kıskanmaları lazım geldiğinden, tam bir tarafsızlıkla Andre ile Stefani’nin birbirlerine pek yakışan karı koca olacaklarını kabul ediyorlardı. Birisi dedi ki:
“Kızın çeyizi olmamasında hiçbir sakınca yoktur. Delikanlı zenginceymiş ya işte! Aralarında sevgi olduktan sonra servet hangi tarafın serveti olsa yine mutlu olurlar. Gelgelelim delikanlının ailesinin meşhur ve tanınmış olmaması endişe vericidir.”
“Hayır hemşirem! Onda hiçbir sakınca yoktur. Sıklıkla, en büyük ailelerden gelen gençler kendilerine beğendikleri gibi bir eş arayıp bulmak için isimlerini değiştirerek Avrupa’yı gezerler. İhtimal ki bu delikanlı da öyle bir şeydir.”
Bir aralık içerideki odaların birisinden gelen müzik sesi bir vals işareti verdi. Herkes kendisine dans için birer bayan bulmaya saldırdı.
Ev sahibesiyle konuştuğunu gördüğümüz delikanlı da gerek Stefani’ye zaten heveskâr bulunmasından ve gerek Andre ile olan ilişkisini biraz daha yakından görmek merakına düşmesinden dolayı Stefani’nin yanına giderek “Matmazel! Bir başkasına söz vermediniz ise sizi valsa bendeniz davet edebilir miyim?” dedi.
Matmazel Tonak tereddüt etmeksizin olumlu cevap verdi. Delikanlı kendi kendisine dedi ki:
“Acayip! Andre’nin yüzüne bakıp da izin verip vermeyeceğini tavrından yoklamaksızın kabul etti! Demek oluyor ki Andre’ye hiç bağlılığı yoktur.”
Matmazel Tonak, birkaç delikanlı ile sırasıyla oynadıktan sonra en sonunda Andre ile de birkaç defa dönmekten ibaret bir dans etti ki, şu durum salonda birçok kimseyi de şaşkınlık içinde bıraktı.
Söz konusu şaşakalanlar arasına kızın annesi de dâhil oldu. Kız danstan geri döndüğü zaman yavaşça kulağına dedi ki:
“Mösyö Gocafo hakkındaki davranışın pek doğru olmadı. Sakın delikanlı bu davranışa alınmasın?”
“Ah anacığım keşke alınsa! Keşke beni bundan dolayı azarlamış da olsa, heyhat!”
“Öyle ise sana sevgisi olduğuna dair ettiğimiz tahminler, gördüğümüz belirtiler boştur.”
“Hayır anacığım! Mutlaka beni seviyor. Çıldırıyor. Ancak bu sevdasını gizlemekte ve inkârda olanca kuvvet ve kudretini harcıyor.”
Annesiyle şu sözleri söyleştikten sonra Stefani, Andre ile de şu sözleri konuştu:
“Sizinle en sonra oynayışım annemin merakını çekmiş. Şayet gücenmiş olmayasınız diye merak ediyor.”
“Estağfurullah Matmazel! Sizinle oynamak şerefine benden önce şu salonda bulunanların hepsi layıktır. Ben ise en sonra oynamak şerefine ulaşabilmeyi bile kendim için çok görürüm. Ben de buna layık değilim.”
“Niçin daima böyle söylüyorsunuz Mösyö Gocafo?”
“Sizi aldatmış olmamak için Matmazel Tonak!”
Andre, bu “Sizi aldatmış olmamak için” sözünü o kadar ciddi bir tavırla söylemişti ki, bu sözün gerçeğin ta kendisi olduğuna sadece bu ciddi tavrı bile yeterli gelirdi.
VI
Eğlence gecesi Pol Tonak’ın gözü hiçbir şeyi görmez, kulağı hiçbir şeyi işitmez denilebilecek bir hâlde olarak kendi düşüncelerine dalmış gitmiş olduğuna dair verdiğimiz haberle, ondan önce Napolyon’un Elbe Adası’ndan hareketi üzerine Pol Tonak’ın da işlerinin tekrar yola gireceği ve hiç olmazsa kaybettiklerini yeniden kazanacağı umuduna düştüğü hakkında vermiş olduğumuz diğer bir haber arasında okurlarımız bir bağ bulmuşlarsa memnun oluruz. Çünkü bundan anlarız ki hikâyemizi dikkatlice okumak şerefiyle bizi şereflendiriyorlar.
Pol Tonak’ın sadece kaybettiklerini yeniden kazanması değil, işlerinin tekrar yoluna gireceği ve hatta servetini artırmayı da ümit edebilmesi, pek ciddi ümitlerden sayılabilirdi. Bununla beraber o gece pek dalgın bulunmakta da mazurdu. Çünkü Napolyon’dan, henüz Elbe Adası’nda olup Fransa’ya girmek için hareket etmeden on beş gün önce şu mektubu almıştı:
“Aziz Pol!
Eski dostluğu tazelemeye zaman gerek gösterdi. Bonapartistler size avans olarak iki milyon frank verecekler. Akdeniz kıyısından beş bin kişi olarak hareket edecek olan bölüğümüzün yolda büyüye büyüye Paris’e yüz bin kişilik bir ordu hâlinde girebilmesini sağlamak için hangi yollarda ne cins ve ne kadar kumanyaya ihtiyaç varsa generallerimiz size bildirecekler. En çok özen gösterilecek şey, zamanından ve gereğinden önce hareket şeklimizin kimse tarafından haber alınmaması ve anlaşılmamasıdır. Bu hizmete sizden daha yetkin, daha muktedir kimseyi tanımadığım için size zahmet verdim.”
Kraliyet hükûmetinin en kuşkulu zamanında bu kadar önemli bir işe görevlendirilmiş olan Pol Tonak düşünmez de ne yapar? Ne kadar dalgın olsa çok görülür mü?
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Balo sahiplerinin tanımadığı kişilerin baloya iştirak edebilmesi için mutlaka kişinin o zümreden birisinin referansına sahip olması gerekirdi. Referansı veren kişi balo sahibine söz konusu kişiyi tavsiye eder, böylelikle referans sahibi de baloya davet edilir, bir anlamda sosyeteye takdim edilirdi.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов