
Полная версия:
Kalabalık

KİTLE SEVGİSİ
Kitle sevgisi kıyısı olmayan bulanık, tehlikeli bir deryanın sonsuz, sert kucağına benziyor.

PORTAKAL RENKLİ ÖRÜMCEK
Dün değil ondan önceki gün rüyamda gördüğüm yastığımın üzeriyle düşe kalka yürüyen portkal renkli örümçeği bu sabah spor yaptığım odanın duvarıyla koşarken gördüm. Küçük örümcek o düşe kalka yürüyüşüyle öyle bir koşuyordu ki, sanki şaşırıp çıktığı rüyamın kapısını arıyordu.

TİYATRONUN ADRESİ
Devlet Dram Tiyartrosu’nun üst katlarının birinde bulunan “Yuğ” tiyatrosundayken büyük, ihtiyar ağacın kuru gövdesindeki nem oyuktaymışım gibi hissediyorum kendimi.

TOZLU MİSAFİRLER
Misafirlerin bir kısmı varki, sen onları davetetsen de, etmesen de gelecekler. Evine girecek, usul usul, tek tek tüm odaları dolaşacak, duvarlara tırmanarak tavandan asılacak, seni de, çocuklarını da tepe takla seyredecekler. Böyle misafirler gittikten sonra uzun süre onların tavanda ve duvarlarda izleri kalıyor.

SOKAK KÖPEKLERİ
Sokak köpeklerinin birisi ne zamansa kaybettiğim, fakat çeh resini bir türlü hatırlayamadığım yakınlarımdan bir tanesi. O köpeği ben kimi zaman deniz kıyılarında, başıboş, insanlara saldırmaya hazır köpeklerin arasında, kimi zaman koşarken, kimi zaman bir arabanın altında kalıp can çekişirken, ara sıraysa kendi avlumuzda, kapımın önünde duruyorken buluyorum. O, kapımızın önünde beni hüzünlü gözlerle seyrediyor, beni de kendisiyle beraber götürmek istiyor....

FAHRİ MEZARLIĞIN GİZEMLERİ
İşte fahri mezarlıkta zehir kokulu çiçeklerin altında, ünlü ölülerle yanaşı uyumanın, her halde bizim bilmediğimiz bir gizemli tarafı var. Her halde bu sadece unutulmamak, belleklere kazınmak arzusuyla alakalı değil.

BURUN DELİKLERİ BÜYÜMÜŞ SANATÇI
Ünlü bir yazar tanıyorum ki, kimsenin uğramadığı, yetenekli insanların derin hüzünle ve saygıyla anımsadığı yalnız iş odasında, dönen koltuğunda sağa sola dönerek sabah akşam havayı kuşkuyla koklamaktan artık burun delikleri büyümüş.

İNLEYEN ADAMLAR
Çevremizde öyle insanlar var ki, aylarca, kimi zaman yıllarca görmeseniz bile bir yerlerden, her hangi bir delikten hep onların insanın içini daraltan iniltilerini duyarsınız. Onlar hep bir şeyler isterler, seni nedenini bilmediğin halde suçlarlar, sana darılırlar.
Ara sıra kafanı o deliğe sokupta o insanların iniltilerini din lemezsen içinde hep kendine suçlu muamelesi yaparsın.

CEHENNEM GİZEMLERİ
Cehennemin insansız olduğunu düşündüğünde o, insana pek korkunç gözükmüyor.

İRTİCALEN
Son zamanlar insanların maddi vücudu bende acayip pis duygular uyandırıyor. Bunun nedeni ne?
İnsanın elle dokunulan, gözle görülen vücudunun gözle görünmeyen, elle dokunulmayan incecik ruhu karşısında kabalığıdır belki de bunun nedeni?…

ÖFKELİLİK
Bu sabah otobüsün küçük, daracık salonuna binbir güçlükle sakat ellerinin ve ayaklarının yardımıyla binen ortaboylu, şişman adamın mavi, kıpır kıpır gözleri, olduğundan büyük gözüken, kaba ağzı bana haraketsizlikten neredeyse kanı kurumuş bu küçük ellerin ve ayakların büyümesine olanak tanımayan kaba ağızla kıpır kıpır gözlerin varlığından bir şeyler fısıldıyordu.

KURTULMA
Yazın en sıcak günlerinde, sıcaktan beynimin eridiği, yediğim yemeklerin bir anda zehre dönüşerek kanıma karıştığı, rüzgarsız sıcaklığın çevremi daraltarak beni kapana kıstırmak istediği bir zamanda ben bu halimden yalnız yazarak kurtula bileceğimi farkettim.

DOĞU EDEBİYATI
Bu yazın sıcak günlerinde neden Doğuda gerçekçi edebiyatın bulunmadığı sorusuna yanıt buldum.
Sıcak insanın tüm uyanık noktalarına etkisini gösteriyor.

SICAK VE İLAHİ İLİMLER
Bu yazın en sıcak günlerinden birinde onu da anladım ki, meğerse,insan belli bir sıcaklıktan sonra ilahi ilimleri daha iyi farketmeye başlıyor.
Bu güne kadar tüm kitapların sadece sıcak ülkelere gelmesiyle bunun arasında bir ilişki kurarak yeni bir sırrın eşiğine vardığımı hissettim.

BENİM KEŞFİM YA DA LUKRETSİNİN HOKKALARI
Yakın günlerde çevirdiğim ünlü Roma filozofu Lukretsin’in bir lafından adeta titredim: “İnsan ruhu yönetilemez. Bunun nedeniyse onun kendisidir.”
İnsan varlığıyla alakalı bu dahice keşif beni öyle bir etkiledi ki, çeviriyi bir kenara itip uzun süre bu veczin ayrıntılarına kadar inceledim.
Meğerse biz ruhmuşuz, akıl değilmişiz… Akılsız ruh delilik değilmiş. Peki ya ne? Hiçbir Yer kuralını kabul etmeyen, onlardan bihaber, sırlı, büyülü bir varlık… O, bizde… Kafası, gözü, durumu, hali, şekli, şemali belli olmayan, yönetilemez, belirsiz bir ruh. Aklımızın yönetiminden çıkarsak.
… Tüm geceyi, Lukretsin’in bu fikrini evde, yarınsa işte bir kaç kez konuşarak heyecanlandım. Öbür gün iş yerimde yayı nevine vereceğim metni tashih ederken o düşünceyi metnin içinde bulamadım. Onu elyazısında aramak zorunda kaldım ve hayretten yerimde dona kaldım. Zira, bu düşünce elyazısında da yoktu.
Ruhla alakalı düşüncelerin hepsi buradaydı. Aradığım düşünce de işte bu bölümde olmalıydı.
Orijinale bakmak zorunda kaldım. Metni ilk önce bölüm bölüm, daha sonraysa baştan sona kadar tekrar okudum. Ve az daha soluğum kesilecekti.
Böyle bir düşünce orijinalde de yoktu.

BİR SONRAKİ KEŞİF
Son birkaç yıldır ben sadece insan fizyolojisiyle ilgileniyorum. Okuduğum kitaplar genelde bu konuya ilişkin kitaplar oluyor. İnsanın hücreleri, kanının ısısı, oluşum süreçi, bünyesi, iç organları, derisi, saçları ve diğer konular…
Geceler bizler uyurken insanın bünyesinde küçük, sıcak hayvanlar gibi bağırarak çalışan, usul usul, açılıp kapanan, küçülüp büyüyen, çarparak titreyen vücudumuzun uzuvları ben edebi kahramanlardan daha ilginç buluyorum.
Bu hastalıklı ilgim beni rahatsız etse de, son zamanlar bu küçük, sulu uzuvların insanlıkla alakalı edebiyattan ve felsefeden daha kesin şeyler söylediklerini anlıyorum.

BU DÜNYANIN GİZLERİNDEN
Bir ihtiyar tanıyordum: yaşamı süresince ailesine, akrabasına, tanıdıklarına haksızlıklar ederek, rezillikler bataklığında yüzerek, uzun uzun, hastalıksız bir yaşam sürdü. Öldüğü günse o kadar küçüldü ve güzelleşti ki, on altı yaşlı genç delikanlıya benzedi. Ve o genç delikanlı yüzüyle dünyadan ayrıldı.

BÖCEKLERİN KURALLARI
Son zamanlar vardığım kesin sonuçlardan birisi de bu dünyada fiziksel yok olmamamız için mutlaka böceklerin yaşam kurallarını anlamamızın ve bu kurallarla yaşamamızın gerekliliğidir.

ESNEK SÜREÇLER
Zaman geçtikçe, yıllar art arda sıralandıkça, bir şeylerin muhteşem manevi yapıtların, “sonsuz değerler bölümünden” olanların, zamanla bir, hafif, geçici ahenklerle bir yerlere akarak kaybolması, bir şeylerin görünürde hiçbir değeri bulun muyormuş gibi gözükenlerin, bir takım bilinmeyen kurallara uygun, değerini kaybetmeden, olduğu yerde durması bizleri SONSUZLUKla alakalı daha derin düşünmeye zorluyor.

FELSEFE VE EDEBİYAT
Hem edebiyatla, hem de felsefeyle uğraştığım zamanlar hep bana hangisinin daha yakın olduğunu düşünüyorum. Felsefe mi, yoksa edebiyat mı? Hemen de yanıtını veriyorum: “Tabii ki, edebiyat!”
Felsefenin hiçbir gizemliliği yoktur. Felsefe bu ve kimi zaman da klassik olsa da öbür dünyanın kurallarını öğreniyor. Edebiyatsa kurallardan yukarıda duranları öğreniyor.

KAİDE NİZAMSIZLIĞI
Aslında bu dünyayla alakası bulunan ya da bulunmayan tüm yazılmış ve yazılmamış kurallar bu gün çalışmıyor. “Haksız Dünya”, “Adaletsiz Dünya”, “Yalan Dünya”, “Fani Dünya” gibi ibarelerin temelinde de hiçbir zaman çalışmamış bu kuralları çalıştırmak, bir şeylere mantık kılıfı giydirmek yatıyor. Fakat bu gerçekleşmeyecek.
… Her an kıl inceliğiyle çalışansa bizlerin anlamak iktidarında olmadığımız her hangi anlaşılmaz süreçlerdir. Tanrı o süreçleri yönetiyor.

ÖLÜM EMPROVİZESİ
Ölümle alakalı düşünürken, vücudunun ola bildiğince hafif, etsiz ve susuz olmasının gerekliliğini anlıyorsun.
Öbür dünyanın karanlık, dipsiz sınırlarından geçerken, bu suların hafifliğine uyum sağlamayan ağırlığının, bir küme etinin, sulu adelelerinin karşılacağı engelleri düşündükçe korkmamak elde değil.

MOR SOKAKLARIN SIRRI
Kimi zaman bir yerlerde, çevremizde, açık havada, yeşil çam ağaçların arasında oturup gözlerinin derinliklerinde belirsiz, gizemli zamanların izleri düşüncelere dalmış cumhurbaşkanının dört bir tarafında dolanıp duran, hileli sesleriyle uluyan mor rüzgarların sesini duyuyorum…

EYLİS’TEN EYLİSLİ’YE
Kendini gürültülü şehirden, şehir hayatının miskin üzün tülerinden ayırarak bir süre önce üzak Eylis’e sakin, sık ağaçların arasında bulunan evine kısılan Ekrem Eylisli’yle kısa telefon görüşmemiz zamanı onun hala bu şehirde olduğunu anladım.

TANIDIK ÇEHRELER DİZİSİNDEN
Kimi zaman otoyollarda, ızdıraplı, acı dolu sokak yaşamlarından bıkarak kendilerini arabaların altına atarak intihar etmeği düşünen öfkeli, aç köpeklerin tyüzleri bana gizemli Edebiyat koridorlarında şaşırıp kalmış yetenekli yazar arkadaşlarımın evsiz barksız, pulsuz parasız, öfkeli çehrelerini hatırlatıyor.

YALNIZLIK GÖRÜNTÜLERİNDEN
Azıcık dikkat etsek, kurtulamıyacağımız biçimde yalnız olduğumuzu, yalnız olmadığımız zamanlarda bile en yakın, çok sevdiğimiz insanların çevresinde de duyarız.
Böyle huzurlu toplumlarda bile, birilerine söylediğimiz en içten sözleri bir bakıma kendimize söylediğimizi farkederiz.

ANNE KUCAĞI
Bu yakınlarda çok üzücü bir olayın tanığı oldum… Tüm yaşamını, mutlu olmadan, evlenmeden hasta annesine adayan, yaşamının en güzel senelerini şehrin uzak, daracık ma hallelerinde, yaşlı, ihtiyar insanların çevresinde, hep bir yerle rinden şikayet eden, sakinleştirici ilaçların etkisiyle sarhoş gibi durmadan konuşan annesine harcamış N. hanımın gömülme sinde canı bu acıdan binbir güçlükle kurtulmuş bu zavallının imkansızlık yüzünden tekrar annesinin yanına küçük mezar ların arasındaki daracık yere gömülmesi bana güzel bir yapıtın finalini hatırlattı.
Karanlık, dar, havasız sakinliğiyle zaten mezara benzeyen iki odalı eski bir evden, bu evin sahibinden Ejderha anneden yenice kurtulmuş zavallı kadın, annesinin yanına onun daracık evine bu kez sonsuza kadar gömülüyordu.
Mezarın üzeri kapatıldıkça yıllardır tanık olduğum bu facianın artık son bulduğunu düşünüyor, hüzün dolu sessizlikle kapanan perdelerin hışırtısını duya biliyordum.

HAZIRLANMA DURUMU
Gitmek zorunda kaldığım davetlerden, ya da birileriyle görüşmek zorunda olduğum günlerden önce düştüğüm durumlar uykusuzluk, sinirlerimin yıpranması, zayıflık, son zaman oluşan anjinler ve diğer durumlar bu hazırlık devremin gün geçtikçe iyice güçleşeceğinden, bir dahaki davetlerden ve kabullerden ateşimin yükseleceğinden haber veriyor.

GEÇİM AZAPLARI
Her sabah evden binbir geçim sıkıntılarını halledecek karar lılıklarla çıkıyor, merkeze ulaştıktan, tanıdık çehrelerin, heyecanlı telefon konuşmalarının, merkezin duvarlarından akan acayip kutsal duyguların içine kapanıyor, akşama kadar orada maddi dünyadan uzak, gizemli bir katta, zamanı umursamadan öylece çabalıyor, yalnız ikindi vakti eve döndükten sonra geçim sıkıntısının acayip bir hafiflikle tren düdüğüne benzeyen bir dü dükle benden uzaklaştığını farkediyorum.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов