Читать книгу Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt (Сюэцинь Цао) онлайн бесплатно на Bookz (9-ая страница книги)
bannerbanner
Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt
Оценить:
Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt

4

Полная версия:

Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt

Herkes buna güldü ve o akşam bu mesele böylece halledilmiş oldu.

Ertesi gün Liu nine şafaktan önce kalktı, yıkanıp tarandı ve Baner’ı hazırladı. Soylu ailenin hanımlarına söyleyeceklerini ezberletti. Beş altı yaşlarında bir çocuk olan Baner şehre götürüleceğini öğrenince o kadar sevindi ki kendisine söylenen her şeyi kabul etti.

Hazırlıklar tamamlanınca nine yola koyuldu, şehre varınca Rong Ning Caddesi’nin yolunu soruşturdu. Orada, tahtırevanların ve atların kalabalığından dehşete kapılarak Rong Konağı’nın giriş kapısının iki yanındaki taştan aslanlara yaklaşmaya bile cesaret edemedi. Üstüne başına çekidüzen verip Baner’a söyleyeceklerini prova ettirdikten sonra yan kapılardan birine doğru ürkekçe ilerledi. Birkaç iri kıyım, burnu havada görevli girişte oturmuş güneşleniyor, bir yandan da hararetli hararetli el kol hareketleriyle bir konuyu tartışıyordu.

Liu nine yanlarına sokulup saygıyla selamladı onları.

“Merhaba, beyler.”

Adamlar bir süre yaşlı kadını tepeden tırnağa süzdükten sonra, ne istediğini sorma lütfunda bulundular.

“Evlendiğinde Wang Hanım ile beraber buraya gelen Bay Zhou’yu görmeye geldim.” dedi yaşlı Liu, gülümseyerek. “Acaba zahmet olmazsa biriniz onu çağırabilir misiniz, beyler?”

Adamlar bir süre onun bu ricasına hiç aldırmayıp sohbetlerine döndüler. Uzunca bir zaman kadını orada beklettikten sonra içlerinden biri, “Şu köşede beklersen mutlaka içeriden biri çıkıp gelecektir.” dedi.

Ama aralarındaki daha yaşlıca bir adam, “Neden onunla dalga geçip de zaman kaybettiriyorsun?” dedi. Sonra Liu nineye dönüp, “Yaşlı Zhou güneye gitti ama karısı burada. Arka tarafta oturuyor. Buradan arka sokaktaki diğer kapıya git ve orada sor onu.” diye önerdi.

Yaşlı Liu adama teşekkür ettikten sonra küçük Baner’la birlikte arka kapıya doğru yola koyuldu. Orada birkaç sokak satıcısı şekerlerini ve oyuncaklarını kapının dışına yerleştirmiş, iki düzine kadar yaygaracı çocuk da etraflarını sarmıştı. Nine bu haşarı çocuklardan birini yakalayıp yanına çekti.

“Söyle bakalım, evlat, Bayan Zhou burada mı oturuyor?” diye sordu.

“Hangi Bayan Zhou?” diye sordu çocuk, kadına küstahça bakarak. “Burada üç Bayan Zhou, iki de Büyükanne Zhou var. Ne iş yapıyor?”

“Buraya Wang Hanım ile beraber gelen Zhou Rui’in karısı.”

“Kolay o zaman. Benimle gelin.”

Kapıdan içeri süzülüp Liu nineyi arka avluya götürdü. Bir evi işaret ederek, “Şurada oturuyor.” dedi. Sonra duvarın üzerinden, “Zhou teyze! Burada seni soran yaşlı bir kadın var.” diye seslendi.

Zhou Rui’in karısı kim olduğunu görmek için apar topar dışarı çıktı, Liu nine de bağırarak ileri atıldı.

“Zhou, sevgili kardeşim! Nasılsın?”

Bayan Zhou bir süre sorgularcasına onu inceledikten sonra tanıdı.

“Liu nine! Nasılsın? Seni görmeyeli uzun yıllar oldu, az kalsın tanıyamayacaktım. İçeri buyur, otur.”

Liu nine gülerek onu takip edip, “Yüksek makamlardaki insanların hafızaları zayıftır. Bizim gibileri hatırlamanı beklemiyordum.” dedi.

İçeri girdiklerinde Bayan Zhou yardımcısına çay koymasını söyledi. Sonra küçük Baner’a bakıp “Ne kadar da büyümüş!” dedi. Son görüşmelerinden beri neler olduğuna dair biraz sohbetten sonra yaşlı Liu’ya ziyaretinin nedenini sordu.

“Buradan mı geçiyordun, yoksa belli bir niyetle mi geldin?”

“Tabii öncelikle seni görmeye geldim, kardeşim.” diye cevap verdi yaşlı Liu, yalandan. “Aynı zamanda hanımefendinin de hatırını sorup saygılarımızı sunmayı umuyoruz. Bizi ona götürürsen çok iyi olur. Ama bu mümkün değilse, belki sen ona saygılarımızı iletirsin.”

Bayan Zhou, yaşlı Liu’nun sesinin tonundan ziyaretinin asıl nedenini tahmin etti ama geçmiş yıllarda Gouer’ın babası ihtilaflı bir arazinin satın alınmasında kocasına çok yardımcı olduğu için büyükannenin bu ricasını geri çeviremezdi. Hem zaten Jia ailesinde ne kadar önemli biri olduğunu göstermeye de can atıyordu; dolayısıyla olumlu cevap verdi.

“Hiç merak etme, büyükanne.” dedi, gülümseyerek. “Bu kadar uzun bir hac yolculuğu yaptığına göre elbette gerçek Buda’yı görmene yardımcı olurum! Aslına bakarsan ziyaretçileri bildirmek benim görevim değil. Burada hepimizin farklı işleri var. Örneğin, kocam baharda ve güzün kiraları toplar, bunun dışındaki zamanlarda da genç beyefendilere ziyaretlerinde eşlik eder. Tüm yaptığı bu kadardır. Benim işim de hanımefendilere ve küçük hanımlara gezintilerinde refakat etmektir. Ama sen hanımefendinin bir yakını olduğuna ve yardım için bana güvenip geldiğine göre bir istisna yaparak mesajını ileteceğim.”

“Ama bir şey daha var. Sen bilmiyorsun, son beş yılda burada bazı şeyler değişti. Son zamanlarda Wang Hanım işlerin idaresini ikinci efendi Lian’in karısına bıraktı. Onun kim olduğunu biliyor musun? Hanımefendinin ağabeyinin kızı Wang Xifeng. Biliyorsun onu çocukken Feng diye çağırırdık.”

“Gerçekten mi?” diye bağırdı Liu nine. “Ne kadar ilginç değil mi? Yıllar önce onun için söylediklerim gerçek olmuş. Bu durumda onu da bugün görmek isterim.”

“Tabii ki. Zaten bugünlerde ziyaretçileri o ağırlıyor. Hanımımı göremesen de onu görürsün, böylelikle onca yolu boşa gelmemiş olursun.”

“Yardımın için çok teşekkür ederim, kardeşim.”

“Öyle söyleme. Bilirsin eskiler, ‘Başkalarına yapılan iyilik, kendine yapılmış demektir.’ derler. Yapacağım tek şey birkaç kelime söylemek. Hiç sorun değil.”

Bunu dedikten sonra küçük hizmetçisini yemek servisinin yapılıp yapılmadığını öğrensin diye Büyük Hanımefendi Jia’nın dairesine gönderdi. Kız onun talimatı üzerine hemen çıktı ve iki kadın sohbetlerine devam etti.

“Bu Bayan Feng yirmiden büyük değildir. Çok becerikli bir kadın olmalı. Böyle büyük bir evi idare edebildiğine göre.” dedi Liu nine.

“Ah, büyükanne, hiç bilmiyorsun. Çok genç olabilir ama konu iş yapmaya gelince tanıdığım herkesten çok daha iyi. Çok da güzel genç bir hanım oldu. Zeki kelimesi onun için yetersiz kalır. Konuşma konusunda on dilbaz adamı geride bırakır. Kendi gözlerinle görünce ne demek istediğimi anlayacaksın. Tek kusuru var, astlarına karşı çok sert.”

Tam o anda hizmetçi kız geri döndü.

“Yaşlı hanımefendi yemeğini yemiş. Bayan Lian de Wang Hanım’ın yanında.” diye bilgi verdi.

Bayan Zhou hemen ayağa fırladı ve büyükanneyi de acele etmeye zorladı.

“Haydi! Oradan çıkınca yemeğini yerken birkaç dakika müsait olacak. O zaman onu yakalamaya çalışalım. Bir dakika olsun geç kalırsak, iş için bir kalabalık yanına doluşuverir, içeri giremeyiz bile. Ve öğleden sonra şekerlemesi için gittiği zaman artık onu görme şansımız kalmaz.”

İkisi de sedirden kalkıp üstlerine çekidüzen verdiler. Torununa son dakika talimatları verdikten sonra Liu nine, Jia Lian’in dairesine giden kıvrımlı yollardan Bayan Zhou’yu takip etti. Daireye gelmeden Bayan Zhou onları üstü kapalı bir geçitte bekleterek kendisi yoluna devam etti, ruh perdesinden25 dönüp avlunun kapısından girdi. Wang Xifeng’ın henüz çıkmadığından emin olunca, Xifeng’ın çok güvendiği oda hizmetçisi Pinger’yı bulup ona Liu ninenin hikâyesini baştan sona anlattı.

“Onca yolu genç hanıma saygılarını sunmak için gelmiş. Eski günlerde hanımefendi onu sık sık görürdü, şimdi de kabul edeceğinden eminim. Onun için getirdim. Hanımın geldiğinde ona bütün hikâyeyi anlatırım. Bu işe bulaştığım için beni suçlamayacağını umuyorum.” dedi.

Pinger onları içeri davet etti, bunun üzerine Bayan Zhou Büyükanne ile torununu almaya gitti. Ana kabul odasının merdivenlerini çıkarlarken genç bir hizmetçi girmeleri için kırmızı kapı perdesini kaldırdı. Hoş bir parfüm kokusu karşıladı onları. Liu nine bir an sanki bedeni cennete taşınıyormuş gibi hissetti. Odayı dolduran parlak ve ışıl ışıl şeylerden gözleri kamaştı. Bir süre şaşkınlıktan konuşamayıp sadece başını salladı, sonra hayranlık nidalarıyla Buda’yı andı.

Parıldayan kabul odasından doğu taraftaki odaya geçtiler, orası Jia Lian’in kızının yatak odasıydı. Sobalı sedirin yanında duran Pinger araştıran gözlerle büyükanneyi inceledikten sonra kısaca hatırını sorup buyur etti.

Liu nine Pinger’nın ipek elbisesine, saçlarındaki altın ve gümüş süslemelere ve bir çiçek kadar güzel yüzüne bakınca onu, kendisine çok anlatılan Wang Xifeng ile karıştırdı ve tam hanımefendi diyerek selamlamak üzereyken Bayan Zhou onu Bayan Pinger olarak tanıttı. Daha sonra Pinger ile Bayan Zhou’nun birbirlerinin dengiymiş gibi konuşma tarzlarından kızın en gözde hizmetçilerden biri olduğunu anladı.

Liu nine ve Baner’a sobalı sedir üzerinde yer gösterildi, Pinger ve Bayan Zhou da öbür ucuna oturdular. Hizmetçiler çay servisi yaptılar. Liu nine çayını yudumlarken tak, tak, tak diye un eleme makinesinin sesini duydu. Nereden geldiğini görmek için etrafa bakınmadan edemedi. O anda odanın içindeki sütunlardan birine sabitlenmiş kutu şeklindeki aleti gördü, altından sarkan kantarınkilere benzer ağırlıklar hiç durmadan bir ileri bir geri sallanıyor, belli ki sesler onlardan geliyordu.

“Bu da nesi?” diye sordu, merakla. “Ne işe yarıyor?”

O tuhaf kutuyu incelerken, birdenbire sekiz dokuz kere tekrarlanan, bronz ya da bakır bir çan gibi yüksek bir dong sesi yaşlı kadını irkiltti, neredeyse gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Tam nine bunun ne olduğunu soracaktı ki evdeki bütün hizmetçiler bağırarak koşuşturmaya başladılar.

“Hanımefendi geliyor!”

Pinger ve Bayan Zhou hemen ayağa fırladılar.

“Sen burada kal, nine.” dediler. “Onu görme zamanın geldiğinde seni alacağız.”

Diğer hizmetçilerle beraber hanımlarını karşılamaya gittiler.

Nine sabırsızlık içinde sessizce çağrılmayı beklemeye başladı. Uzakta kahkaha sesleri çınlıyordu, ardından kabul odasından bitişiğindeki odaya geçen on on beş kadar hizmetçinin elbiselerinin hışırtısı duyuldu. Sonra ellerinde büyükçe, kırmızı, cilalı bir kutu taşıyan üç dört kız büyükannenin çağrılmayı beklediği odanın yakınına gelip durdular. Uzaktaki bir odadan, “Yemek servisi, lütfen!” sesi gelince, masa başındaki birkaçı hariç bütün kızlar gittiler. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra iki kadın alçak bir masa getirip sedirin üzerine koydu. Masanın üzerinde her türlü et ve balıkla dolu, pek el değmemiş tabaklar vardı. Bunları gören Baner et için bir yaygara kopardı ama büyükanne bir tokat patlatarak onu susturdu.

O anda Bayan Zhou gülerek gelip onları çağırdı. Liu nine hemen torununu sedirden kaldırıp kabul odasına doğru ilerledi; orada Bayan Zhou ile bir şeyler fısıldaştıktan sonra yana, Xifeng’ın odasına geçtiler.

Koyu kırmızı, desenli bir perde giriş kapısının pirinç kancalarında asılıydı. İçeride, güney duvarındaki pencerenin altında koyu kırmızı bir halıyla kaplı sobalı sedir vardı. Sedirin doğu tarafında, her ikisi de altın işlemeli bir arkalık ve sırt yastığı ahşap duvara dayanmıştı, yanında da ortası altın ışıltılı saten bir minder duruyordu. Onların hemen yanında gümüş bir tükürük hokkası vardı.

Wang Xifeng evde kullandığı siyah samur bir şapka takmıştı, inci işlemeli bir bant şapkayı sarıyordu. Kenarları samur kürkü çevrili, koyu kırmızı ithal krepten eteği olan, şeftali kırmızısı, çiçekli bir elbise giymiş, omuzlarına arduvaz mavisi ipekten, kısa bir pelerin almıştı. Göz kamaştırıcı ruju ve pudralı yüzüyle sedirin kenarında dimdik oturuyor, elindeki minicik bir maşayla el sobasının kömürünü karıştırıyordu. Pinger cilalı, küçük bir tepsideki üstü örtülü bir çay fincanıyla sedirin yanında duruyordu ama Xifeng sanki onun farkında değilmiş gibi davranıyor, başını eğmiş kömürü karıştırmaya devam ediyordu.

“Neden onları içeri almadınız?” diye sordu sonunda.

Bunu söylerken çayını almak için başını kaldırdı ve iki misafiriyle önünde duran Bayan Zhou’yu gördü. Ayağa kalkacakmış gibi kıpırdandı, ışıl ışıl bir gülümsemeyle onları selamladı ve sesini çıkarmadığı için Bayan Zhou’yu payladı. Liu nine çoktan dizüstü çökmüş, birkaç kez alnını yere değdirerek Bayan Xifeng’a saygılarını sunmuştu.

“Kaldır onu, Zhou canım!” dedi Xifeng dehşet içinde. “Böyle yapmamalı. Oturmasını söyle. Ben ne ilişkimiz olduğunu bilmeyecek kadar gencim, bu yüzden onu tanımıyorum ve nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum.”

“Bu size sözünü ettiğim yaşlı kadın, Liu nine.” dedi Bayan Zhou.

Xifeng başıyla onayladı. Liu nine sedirin kenarına oturdu, Baner da onun arkasına saklandı. Ne tehditler ne de dil dökmeler onun çıkıp teyzesini selamlamaya ikna edebildi.

“Son zamanlarda akrabalar artık bizi ziyarete gelmiyorlar.” dedi Xifeng cana yakın bir şekilde. “Herkesle yabancılaştık. Bizi tanıyan insanlar bizden sıkıldığınız için ziyaretimize gelmediğinizi söyleyecekler ama bizi tanımayan bazı kıskanç insanlar bunun bizim suçumuz olduğunu çünkü çok kibirli olduğumuzu düşünecekler.”

Nine böyle şaşırtıcı bir düşünce karşısında Buda’yı andı.

“Zor zamanlar geçiriyoruz, bu bizi birbirimizden uzak tutuyor.” dedi. “Ziyarete maddi gücümüz yetmiyor. Sizi görmeye geldiğimde bizi reddetmenizden korkuyoruz; kapınızdaki görevliler bile bizi serseri sanabilirler!”

“O nasıl söz!” diyerek güldü Xifeng. “Bizler büyükbabamızın şöhretine uygun yaşamaya çalışan fakir memurlarız. Bu ev geçmişten kalan boş bir kılıftan başka bir şey değil. Bilirsiniz, ‘İmparator’un bile fakir akrabaları vardır.’ derler. Bizde de durum fazlasıyla böyle.”

Sonra Bayan Zhou’ya dönüp Wang Hanım’a haber verip vermediğini sordu.

“Hayır, hanımefendi. Sizin talimatınızı bekliyordum.” diye cevap verdi Zhou.

“Git bir bak bakalım, o zaman. Eğer misafiri varsa boş ver. Ama müsaitse misafirlerimiz olduğunu bildir, bakalım ne diyecek.”

Bayan Zhou bu talimat üzerine dışarı çıkınca, Xifeng hizmetçilere Baner için şekerleme getirmelerini söyledi. Liu nine ile havadan sudan konuşurlarken, Pinger birkaç hizmetkârın işleriyle ilgili rapor vermeye geldiklerini bildirdi.

“Misafirim var. Akşam gelsinler.” dedi Xifeng. “Ama işi acil olan varsa, al içeri.”

Pinger dışarı çıktı, sonra tekrar gelip “Çok önemli bir şey yokmuş, gönderdim onları.” dedi.

Tam o anda Bayan Zhou geri geldi.

“Hanımefendi bugün müsait değilmiş.” dedi. “Sizin misafirlerle ilgilenmenizi ve geldikleri için teşekkür etmenizi istedi. Eğer sadece bir ziyaretse ekleyecek bir şeyi olmadığını ama diyecekleri özel bir şey varsa size demelerini söyledi, hanımefendi.”

“Özel bir şey yok.” dedi nine. “Sadece Hanımefendi’yi ve Bayan Lian’i görmeye geldim. Akraba ziyareti.”

“Peki, o hâlde.” dedi Bayan Zhou. “Bir şey varsa ikinci hanımımıza söyleyebilirsiniz, Hanımefendi’ye söylemenizden bir farkı yok.”

Bayan Zhou bunu söylerken büyükanneye göz kırptı. Yaşlı kadın bunun manasını gayet iyi anladı ve utançla yüzü kızardı. Konuşmayacaksa ne diye gelmişti? Gururunu ayaklar altına alıp gelme nedenini açıkladı.

“Aslına bakarsanız, daha ilk karşılaşmamızda bu meseleyi açmamam lazımdı, hanımefendi. Ama onca yoldan geldiğime göre açık açık konuşsam daha iyi olacak.”

Tam o sırada dış kapıdan uşakların sesi geldi: “Doğu Konağı’ndan genç efendimiz geldi!”

El işaretiyle büyükannenin konuşmasını kesen Xifeng, “Tamam. Bana söylemenize gerek yok.” dedi. Sonra, “Efendiniz Rong nerede?” diye sordu. Dışarıdan ayak sesleri geldi ve on yedi-on sekiz yaşlarında, fidan boylu, yakışıklı bir genç içeri girdi. Kürkler içindeki ince ve zarif delikanlı pahalı bir kıyafet giymiş, taşlı bir kuşak ve görkemli bir şapka takıyordu. Bu erkeğin varlığından fena hâlde çekinen Liu nine otursun mu, yoksa ayakta mı dursun bilemeyip saklanacak bir yer aradı. Xifeng onun bu rahatsızlığına güldü.

“Siz ona aldırmayın; yerinizde oturun. O benim yeğenim.” dedi.

Nine bir sağa, bir sola sallanarak sedirin ucuna ilişti.

Jia Rong yengesini selamladıktan sonra, “Babam yarın önemli bir misafir bekliyor, bizim sobalı sedirde kullanmak için Wang amcanın karısının sana verdiği cam paravanı ödünç istiyor. Hemen geri vereceğiz.” dedi.

“Çok geç kaldınız.” diye cevap verdi Xifeng. “Daha dün başka birine verdim.”

Jia Rong tatlı tatlı gülümseyerek sedirin yanında diz çöktü. “Eğer vermeyecek olursan doğru dürüst isteyemedim diye babamdan dayak yiyeceğim. Haydi ama yenge, yeğenine merhamet et!”

Xifeng alaylı alaylı güldü.

“Hepiniz bizim ailenin eşyalarının çok özel olduğunu sanıyorsunuz. Sizin de orada bir sürü şeyiniz var ama illa bizimkilere göz dikiyorsunuz.”

“Lütfen, yenge! Acı bana!” diyerek güldü Jia Rong.

“Ufacık bir kırık olursa senin derini yüzerim!”

Pinger’a üst kattaki odanın anahtarını getirmesini ve paravanı taşıyacak güvenilir hizmetkârlar bulmasını söyledi.

“Ben taşıyacak birilerini getirdim.” diye araya girdi Jia Rong, sevinçten gözleri ışıldayarak. “Dikkatli olmalarını sağlarım.” Ve hemen odadan fırlayıp çıktı.

Xifeng birden bir şey hatırlamış gibi arkasından seslendi.

Avludaki hizmetkârlar,

“Küçük bey, sizi içeri çağırıyorlar!” diye bağırdılar.

Delikanlı koşarak geri geldi, esas duruşta yengesinin talimatını bekledi, gülümseyerek. Xifeng ağır ağır çayından bir yudum aldı, kısa bir süre düşündükten sonra bir kahkaha attı.

“Neyse boş ver. Yemekten sonra yine gel. Şimdi misafirim var, sana anlatacak durumda değilim.” dedi.

Jia Rong keyifle gülümseyerek yavaş yavaş dönüp çıktı.

Bu zaman süresince kendisini toparlama fırsatı bulan Liu nine tekrar konuşmasına başladı.

“Bugün küçük yeğenini buraya getirme nedenim, evde anne ve babasının bir lokma bile yiyecekleri olmaması. Kış da geliyor, her şey daha beter olacak. Bu yüzden yeğenini senden yardım istemeye getirdim.” dedi ve Baner’ı hafifçe dürttü. “Baban buraya gelince ne söylemeni istemişti? Bizi neden gönderdi? Şeker yemen için mi?”

Xifeng yaşlı kadının ne için geldiğini anlamıştı ve söylemek istediklerini doğru dürüst ifade etmekte zorlandığını görünce zarafetle gülümsedi.

“Başka bir şey söylemene gerek yok. Anlıyorum.” dedi ve Bayan Zhou’ya dönüp, “Büyükanne bir şeyler yedi mi?” diye sordu.

“Bu sabah kalkıp hemen yola koyulduk, yemek yemeyi düşünecek zaman olmadı.” diyerek araya girdi nine.

Xifeng misafirlere yemek getirilmesini emretti. Bayan Zhou bu emri iletti ve doğu tarafındaki odaya onlar için sofra kuruldu.

“Zhou, canım!” dedi Xifeng. “Onlara refakat edip istedikleri gibi yiyip içiyorlar mı diye kontrol eder misin? Ben eşlik edemeyeceğim.”

Bayan Zhou onları doğu odasına götürünce Xifeng onu geri çağırıp, “Burada olduklarını söylediğinde Wang Hanım ne dedi?” diye sordu.

“Esasında bu aileyle bir akrabalıkları olmadığını, yıllar önce sizin büyükbabanız ile onlarınki beraber çalışırlarken sülaleye kabul edildiklerini söyledi. Son birkaç yıldır pek ortalarda görünmüyorlarmış ama eskiden ziyarete geldiklerinde onları eli boş göndermezlermiş. Bugün de iyi niyetle ziyarete geldiklerine göre onlara iyi davranmalıymışız. Eğer istedikleri bir şey olursa, onlar için ne yapılacağının kararını size bıraktı.”

“Elbette!” dedi Xifeng, bu sözler üzerine. “Nasıl bizim sülaleden olabilirler hiç anlayamıyorum; ben haklarında hiçbir şey duymadım.”

Onlar konuşurlarken Liu nine yemeğini bitirip ağzını şapırdatarak geri geldi, yemek için teşekkür etti.

“Oturun.” dedi Xifeng, gülümseyerek. “Size söyleyeceklerim var. Biraz önce bana ne söylemek istediğinizi anladım. Biz akraba olduğumuza göre, sıkıntıda olduğunuz zaman yardım etmek için kapımıza kadar gelmenizi beklememeliydik. Ama bu ailede halledilmesi gereken çok fazla sorun var ve Hanımefendi de artık iyice yaşlanmaya başladığı için bazı şeyleri unutuyor. Ben evin idaresini devraldığım zaman, akrabalık ilişkilerimizin hepsini bilmiyordum. Hem uzaktan bakıldığında refah içinde görünsek de insanlar bizimki gibi büyük bir ailenin kendine göre zorlukları olduğunu anlamıyorlar. Söylesen inanmazlar ama öyle. Bu kadar uzak yoldan geldiğiniz ve ilk kez yardım istediğiniz için sizi eli boş gönderemeyiz. Neyse ki Hanımefendi hizmetkârlar için kıyafet diktireyim diye dün bana yirmi tael gümüş vermişti, henüz dokunmadım. Çok az olduğunu düşünmezseniz, alabilirsiniz.”

Xifeng’ın zorluklardan söz ettiğini duyan nine hiçbir ümit olmadığı sonucuna varmıştı. Ama yine de yirmi tael gümüş verileceğini öğrenince yüzü keyifle aydınlandı.

“Ah!” diye bağırdı. “Ben ne zorluklar çektiğinizi biliyorum. Ama ne derler bilirsin, ‘Aç bir deve şişman bir attan büyüktür.’ Ne kadar olursa olsun, sizden gelecek tek bir kıl bizim gibi fakirlerin belinden kalındır!”

Bu sözlerinin kabalığından dehşete kapılan Bayan Zhou, telaşla yaşlı kadına susması için kaş göz işareti yapıyordu. Ama Xifeng hiç aldırmayıp sadece güldü. Pinger’yı yirmi tael gümüşü paket yapması ve biraz da nakit para getirmesi için gönderdi. Bunlar yaşlı kadının önüne kondu.

“İşte yirmi tael gümüş.” dedi Xifeng. “Şimdilik çocuklara kışlık kıyafet diktirmek için alın bunu. Eğer geri çevirecek olursanız, gücendiğinizi düşünürüm. Nakit parayla da bir araba tutarsınız. Başka sefere yapılacak daha iyi bir işiniz olmadığında bir iki gün kalmaya gelin. Artık geç oldu, sizi daha fazla alıkoymayayım. Evdeki herkese selamlarımı söyleyin.”

Ayağa kalktı. Liu nine içtenlikle teşekkür ederek gümüşleri ve parayı aldı; Bayan Zhou’nun peşinden hizmetkârların evlerine doğru gitti.

“Hayret doğrusu!” diye bağırdı Bayan Zhou, yeterince uzaklaştıklarında. “Ne oldu da ilk karşılaştığınızda tek kelime edemedin, dilin çözülünce de yeğenin aşağı, yeğenin yukarı deyip durdun! Böyle dediğim için alınma ama çocuk öz bir yeğen olsa bile, akrabalıklardan söz ederken ölçülü olman gerekir. Küçük Bey Rong onun yeğeni, bir hanımefendi ancak öyle birine yeğenim der. Baner gibi biri nasıl onun yeğeni olacakmış, bilmem!”

“Sevgili kardeşim!” dedi nine, gülerek. “O tatlı şeyi orada otururken görünce o kadar hoşuma gitti ki dilim tutuldu.”

Konuşa konuşa Bayan Zhou’nun evine geldiler, bir süre de orada oturdular. Liu nine Zhou’nun çocukları şeker alsınlar diye bir gümüşlük bırakmak istedi ama Bayan Zhou duymak bile istemeyerek reddetti. Yaşlı kadın bir sürü minnet ifadesiyle oradan ayrılıp yine konağın arka kapısından çıkarak yola koyuldu.

O gittikten sonra neler olduğunu öğrenmek için bir sonraki bölümü okuman gerekiyor.

Bolluk içindeyken bağışlar rahatça dağıtılır.

Derinden minnet duyan biri akraba ve dosttan daha evladır.

7. BÖLÜM

Zhou’nun karısı konağa yapma çiçek dağıtır.

You Shi Xifeng’ı davet eder.

Ning Konağı’ndaki bir yemekte Baoyu ilk kez Qin Zhong ile karşılaşır.

İçerik:

Çiçekler kadar güzel on iki genç kız,Ama onları seven kim?Tanıştığı kızın adını sorarız,Yangtze Nehri’nin güneyinde evi olan Qin.

Liu nineyi yolcu eden Bayan Zhou, Wang Hanım’a bilgi vermeye gitti. Ama Wang Hanım dairesinde değildi. Hizmetçileri hanımlarının Xue teyzeyi ziyarete gittiğini söylediler. Bayan Zhou da doğu köşesindeki kapıdan çıkıp doğu avlusundan geçerek Armut Ağacı Avlusu’na doğru yürüdü. Avlunun kapısına vardığında Wang Hanım’ın hizmetçisi Jinchuan ile karşılaştı, bir kızla oynuyordu. Bayan Zhou’nun Wang Hanım’a bir mesaj getirdiğini anlayan Jinchuan dudaklarını uzatıp başıyla evi işaret ederek hanımın içeride olduğunu belirtti.

Bayan Zhou yavaşça kapının perdesini kaldırıp içeri girdi. İki kardeşi ailevi meseleler konusunda sonu gelmez bir dedikodunun ortasında buldu. Konuşmayı bölmeye hiç yeltenmeyip iç odaya geçti. Xue Baochai, gündelik kıyafetler içinde, saçı sade bir şekilde tepesinde toplanmış bir hâlde, sobalı sedirin üzerindeki alçak masada hizmetçisi Yinger ile beraber bir nakış modeli üzerinde çalışıyordu. Bayan Zhou’yu görünce fırçasını elinden bıraktı ve gülümseyerek dönüp misafirini buyur etti.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Nü Wa ya da Nü Gua olarak da anılan Nüwa, Çin mitolojisinde yaratıcı bir tanrıçadır. İnsanlığı yaratması ve göğün sütununu tamir etmesiyle tanınır. Yalnızlıktan sıkılan tanrıça, yeni bir yaratık olarak insanı sarı topraktan, kendi elleriyle şekillendirerek yaratır. Ancak zaman içinde bu işlemin çok uzun sürdüğünün farkına varır. Bunun üzerine bir ip alıp çamura batırır ve bu ipi kendi çevresinde sallar. Etrafa saçılan çamur damlalarından insanlar oluşur. Mitolojiye göre bu işlem sonucu oluşanlar fakir insanların atası olurken, başta kendi elleriyle yaptıkları zengin insanların atası olurlar. (ç.n.)

2

Çin’in ilk kadın tarihçisi, aynı zamanda bir filozof ve politikacıydı. Hanedan ailesiyle yakın ilişkileri olmuş ve İmparatoriçe de dâhil birçok kişiye çeşitli alanlarda dersler vermiştir. (ç.n.)

3

bannerbanner