Читать книгу Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt (Сюэцинь Цао) онлайн бесплатно на Bookz (8-ая страница книги)
bannerbanner
Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt
Оценить:
Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt

4

Полная версия:

Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt

“Merhamet duygularımı kabartan bu ricalarını anlayışla karşıladım ve onu buraya getirdim. Öncelikle kendi sülalesinden, üç sınıfa ait kızların kayıtlarını dikkatle okumasını istedim ama bunların anlamını kavrayamadığından, yeme içme, şarkı ve dans gibi dünyevi zevklerin imgelerini tatsın diye onu alıp buraya geldim, böylelikle belki ileride gerçeğin farkına varır.”

Bu sözlerden sonra Baoyu’yü elinden tutup içeri götürdü. Havada hafif bir koku vardı ama ne kokusu olduğunu anlayamayıp periye sordu.

“Bu koku senin dünyanda bulunmaz, onun için tanıyamadın.” dedi peri, alaycı bir gülüşle. “Ünlü dağlarda ve muhteşem kırlarda bulunan çok nadir bitkilerin ilk filizlerinden yapılıyor ve cennetin mücevherli koruluklarında yetişen, inci dolu ağaçların reçinesiyle karıştırılıyor. Adı da Birçok Kokunun Özü.”

Baoyu duydukları karşısında hayretler içinde kaldı. Bütün grup yerlerine oturdu ve genç kızlar mis kokulu, enfes lezzette ve ferahlatıcı bir çay ikram ettiler.

“Bu çayın adı ne?” diye sordu Baoyu.

“Bu çay, İlkbahar Uyanışı Dağı’nda bulunan Yayılan Koku Mağarası’nda yetişiyor.” diye cevap verdi peri. “Peri çiçekleri ve ulvi yaprakların çiyiyle demleniyor, adı da Bir Mağaradaki Bin Kırmızı Çiçek.”

Baoyu başını sallayarak çaya övgüler yağdırdı. Odada etrafına bakınırken, gövdeleri yeşimden lavtalar, nadir bulunan mücevher kakmalı bronz dingler, eski tablolar, yeni şiir kitapları gördü. Ama onu en çok memnun eden pencere pervazında gördüğü, bir kadın makyajından kalan ruj lekeli pamuk parçaları ve pudra kalıntılarıydı. Duvarda asılı olan panoda şu dizeler yazılıydı:

Bir geri çekilmedir manevi ve münzevi,Tatlı bir özlem dünyasıdır semavi.

İncelemeleri tamamlayıp gördüğü her şeye hayranlık duyan Baoyu perilerin isimlerini sordu. Birisinin adı Şehvetli Rüyalar Perisi, bir diğerininki Tutkunun Yüce Hâkimi, bir başkasınınki Hüzün Getiren Altın Kız ve dördüncününki de Bulaşıcı Nefret Azizesi’ydi. Ötekilerin isimleri de aynı şekilde tuhaftı.

Kısa bir süre sonra küçücük genç kızlar içeriye masa ve sandalyeler getirip şarap ve atıştırmalık yiyecekler hazırladılar. Kristal kadehlerden leziz şaraplar taşıyordu, amber bardaklar inci rengindeki sert içkiyle ağızlarına kadar doluydu. Ziyafetin zenginliği konusunda başka ayrıntıya gerek yok. Baoyu yine şaraba bu alışılmadık saf aromayı neyin verdiğini sormadan duramadı.

“Bu şarap, yüzlerce çiçeğin taç yaprakları ve on bin ağacın özsuyu, Tekboynuz’un23 kemik iliğiyle karıştırılıp Zümrüdüanka kuşunun sütüyle mayalanarak yapılıyor. Bu nedenle ona Bir Kadehte On Bin Lezzet adını verdik.” dedi peri.

Baoyu övgüler yağdırdığı şarabını yudumlarken on iki dansçı kız ileri atılıp, hangi şarkıyı söyleyeceklerini sordular.

Kızıl Odanın Rüyası adındaki yeni bestelenmiş on iki şarkıyı söyleyin.” diye önerdi peri.

Dansçılar kabul ettiler ve sandal ağacından kastanyetlerini hafifçe vurup gümüş lirlerinin tellerini yumuşakça çekerek şarkıya başladılar.

Dünya kaostan ilk çıktığında…

Tam o anda peri araya girip Baoyu’ye, “Bu şarkı, dikkat çekici olayları kuşaktan kuşağa aktarmak amacıyla tozlu dünyada bestelenen ve içinde âlimlerin, kızların, yaşlı erkek ve kadınların ve budalaların yer aldığı, kuzey ve güneyin dokuz melodisinin olduğu, romantik şarkılara benzemez. Bizim şarkılarımız bir kişi ya da olay üzerine irticalen bir ağıttır ve rüzgârın ya da telli çalgıların sesine kolaylıkla uyum gösterirler ve onların özünü bilmeyen hiç kimse içindeki ince nitelikleri takdir edemez. Senin de anlamını gerçekten kavrayabileceğinden şüpheliyim. Önce metni okuyup sonra şarkıyı dinlemezsen, sana sanki bal mumu çiğniyormuşsun gibi lezzetsiz gelecek.” dedi.

Böyle söyledikten sonra genç bir kıza dönüp, Altın Günlerin Rüyası şarkılarının sözlerini getirmesini emretti. Metni aldıktan sonra Baoyu, şarkıyı dinlerken gözleriyle yazıları takip etmeye başladı.

GİRİŞALTIN GÜNLERİN RÜYASIDünya kaostan ilk çıktığında,Aşkın tohumlarını kim ekti, söyle bana.Esinti ve ay ışığının güçlü tutkusu oluşturdu onu.Bu tatlı özlem dünyasında,Sıkıntılı bir günde, yapayalnız bir anda,Aptal yüreğimi ederim ifşa,Kızıl Odanın Rüyası şarkısıyla,Kayıp aşklarıma duyduğum acıyı koyarım ortaya.BİRİNCİ ŞARKIYANLIŞ EVLİLİKVarsın yakıştırsın onlar birbirlerineAltın ile yeşim taşını;Ben hâlâ hatırlarım çiçekle taş arasındaki o eski andı.Kristal karın saf ve soğuk güzelliğine,Gözlerim boşu boşuna baktı.Nasıl unuturum dünyadan çekip giden,Ormandaki yapayalnız periyi?Bilirim tabii,Her iyide bir kusur olabildiğini!Avutamaz asla hüzünlü zihnimi,Bu kadar nazik, bu kadar iyi bir eş dahi.İKİNCİ ŞARKIBOŞA ÇIKAN UMUTPeriler diyarının ölümsüz çiçeğidir biri,Güzel bir yeşim taşıdır, lekesiz, diğeri, Eğer yazgılı değilse birliktelikleri,Nedendir bu hayatta tesadüf etmeleri?Madem yazgılıydı beraberlikleri,Neden bir sonuca varmaz sevgileri?Boşuna ah edip durur yalnızken biri,Beyhude özlem duyar diğeri;Biri tıpkı suya yansıyan ay gibi,Aynadaki çiçeğe benzer öteki.Ne kadar gözyaşı taşıyabilir zavallı gözleri?Sonbahardan kışa, bahardan yaza dek akabilir mi?

Baoyu bu bağlantısız ve esrarlı şarkılarda bir güzellik bulamadı ama dokunaklı melodisi ruhunu mest etti. Bu yüzden anlamını araştırmaya ya da şarkıların nereden geldiğini sormaya hiç yeltenmeden, hüznünü dağıtmak için bir süre dinlemeye devam etti. Şarkıcılar söylemeye devam ettiler.

ÜÇÜNCÜ ŞARKIGEÇİCİ ÖMÜRŞan şeref doruktayken çok sevinir,Lanet ölüm işte o zaman gelir;Dehşet içinde açılarak gözleri,Can verirken ardında bırakır her şeyi.Uzaktadır burnunda tüten memleketi,Rüyasında anne ve babasına der ki:“Yavrunuz ölümün kollarına gitti;Ah ailem, siz de göze almayın riski,Hemen bir yol bulun kaçmak için geri.”DÖRDÜNCÜ ŞARKISEVDİKLERİNDEN AYRILIŞRüzgârda, yağmurda kilometrelerce sürmelidir teknesini,Eviyle, ailesiyle koparıp ayırır kendisini;Ama düşünür, kalan yıllarında hasret yaşları dökeceğini;“Sakın düşünmeyin yavrunuz için acı çekmeyi.İyi ve kötü şans alına yazılıdır eskiden beri,Ayrılıklar ve birleşmeler yazılmamış olabilir mi?Uzak düşmüş olsak da birbirimizden şimdi,Yine de yaşamalıyız mutlu ve neşeli.Değersiz kızınız evden gitti,Artık onun için üzülmekten durun geri!”BEŞİNCİ ŞARKISEVİNÇ İÇİNDEKİ HÜZÜNAilesi öldüğünde daha beşikteydi,Varlık içinde olsa da onu kim sevecekti?Çok cesur ve açık yürekli doğdu neyse kiKalbinde gizli duygular besleyecekti.Sanki rüzgârın ve ay ışığının yıkadığı kristal bir evdi,Yetenekli ve yakışıklı bir kocayla evlendi.Onunla uzun yıllar yaşayabilirdi,Acı çocukluk anılarını silerdi!Ah, dağıldı bulutlar Gaotang üzerindeki,Xiang Nehri’nin suları kurudu ne yazık ki!Ölümlü insanın budur kaçınılmaz kaderi,Boşu boşuna dövünmemeli.ALTINCI ŞARKIDÜNYA İLE KAVGALIDoğuştan bir orkide gibi çekici,Hünerleriyle âdeta bir peri,O kadar tuhaftır ki az bulunur benzeri.İğrençtir onun için zengin yiyecekleri,Aşağılık bulur şatafatlı giysileri.Ama dünya kıskanır asili,Ve küçümser aşırı iffeti!Solgun ışığında tapınağın ömrü solup gidecekti,Tadılmadan bitecekti ilkbaharın tüm lezzeti.Senin sonun da bayağı, kirli ve dünyevi,Tıpkı çamura düşen lekesiz bir yeşim taşı gibi.Boşuna vah ederler onun için soylu evlerin gençleri.YEDİNCİ ŞARKIDÜŞMANLARIN EVLİLİĞİİnsani duygulardan yoksun, bir Zhongshan kurdu,Geçmiş günlere minnet duymak umuru mu?Kibir, savurganlık, sefahat peşinde bütün ruhu.Önemsemez bir ailenin kızını, o ki öylesine kibar ve soylu;Çiğner ayağının altında onların değerli yavrusunu.Ah yazık! Bir yıla kalmaz solup gider kızcağızın tatlı ruhu!SEKİZİNCİ ŞARKIBAHARIN GEÇİCİLİĞİNe zaman ki üç baharı hafife alır,Şeftalinin kızılının, söğüdün yeşilinin ne önemi kalır?Gençliğin görkem ateşini söndürüp göklerin huzurundan hoşlanır.Belki gökte şeftaliler coşar, azıtır,Badem çiçekleri bulutlarda kaynaşır,Peki, hangi çiçek sonbaharı sağ salim atlatır?Bak kavaklar arasında yas tutanlar yakınır,Yeşil akçaağaçlar altında ruhlar sızlanır,Mezarlarındaki yabani otlar ufka kadar uzanır.Bugün insanın yükü fakirlikse, yarın bambaşkadır,Baharda açmak, güzün solmak çiçeklerin yazgısıdır.Doğumun kapısından, ölümün ziyaretinden kim kaçınır?Cennette değerli bir ağaç olduğu sanılır,Üzerinde ölümsüzlük meyvelerini taşır.DOKUZUNCU ŞARKIAKILLILIĞI FELAKETİNİ GETİRİRHer şeyin sırrını çözmekte çok fazla akıllı,Ama ne fayda, getirir kendi mahvını.Yaşarken kalbi paramparça kırıldı,Öldükten sonra boşa gider kurnazlığı.Bir zaman zengin olan evin yıkımı,Saçar etrafa tüm fertlerini ayrı ayrı.Boşunaydı yarım ömür süren kaygıları,Rahatsız edici rüya gibiydi görülen gece yarısı.Âdeta koca bir konağın birdenbire yıkılması,Ya da yanıp tükenen bir lambanın çırpınması,Mutluluğun kederle sonuçlanması,Fâni dünyada hiçbir şey kesin değildir, ne acı!ONUNCU ŞARKIUFAK BİR İYİLİKBazı iyilikler kalıcıdır,Bazı iyilikler kalıcıdır!Tesadüfen bir iyilikseverle karşılaşır;Annesinin bir sevap işlemesi ne şanstır.İnsanın garibi kurtarması, fakire yardımı esastır.Zalim akrabadan kendini sakınmalıdır,Çünkü o çıkar peşinde koşandır.Yıldızların çok yukarısında biri,Hesap yapar, seyredip her şeyi.ON BİRİNCİ ŞARKIİHTİŞAM GEÇ GELİRSevgi sadece aynada bir yansımadır,Ün ve rütbe çabucak geçen bir rüyadır,Gençlik ve güzellik nasıl da hızla kaybolur.Gelin yatağının zevkleri de hemen yok olur.İşlemelidir kaftanın, tacın inci kakmadır,Sanma ki bunlar ölümü uzaklaştırır.Yaşlılıkta insan yokluktan uzak olmak ister,Gerçek kutsanma kucağındaki çocuğa bağlıdır.Gururla dimdiktir, başındaki resmî bir taçtır,Göğsündeki altın erkân nişanı parlaktır.Bir insan belki yücedir, huşu uyandırır,Ama ölüme giden kasvetli yol yakındır.Tarihin şanlı dediklerinden geriye ne kalır?Sadece saygı duyacağımız boş adlardır.ON İKİNCİ ŞARKIİYİ ŞEYLERİN DE BİR SONU VARDIRBahar biterken boyalı kirişlerden kokulu toz dökülür,Doğuştan tutkuludur, güzel yüzü ay gibi görünür,Sebep olduğu şey ailesinin çöküşüdür.Jing ile başlar aile varlığındaki gerileme,Ning’e atfedilir aile işlerindeki küçülme.Şehvet aşkıdır bütün günahlarına gerekçe.SON SÖZKUŞLAR ORMANA UÇARLARMakam sahiplerinin mal varlığı azalır,Zengin ve soyluların serveti harcanır.İyilik yapanlar ölümün pençesinden kurtulur,Zalimlerse bir gün cezasını bulur.Can alanlar can vererek öderler,Gözyaşı borçlananlar da gözyaşı dökerler.Başkasına karşı suçlara ağır ceza verilir,Ayrılıklar ve kavuşmalar yazgıyla belirlenir.Zamansız ölümün nedenini geçmiş yaşamda ara,Şanslıdır mevki ve servet keyfi süren yaşlılıkta,Dünyayı anlayanlar ondan kaçarlar,Hiç uğruna ölürler, aptal âşıklar.Ormana döner karınları doyan kuşlar,Arkalarında ıssız bir boşluk bırakırlar.

Genç kızlar şarkılarını bitirdikten sonra, başka bir şarkıya daha başlayacaklardı ama Uyarıcı Görüntü Perisi, Baoyu’nün ilgisinin dağıldığını görünce “Seni aptal çocuk!” diye bağırdı, içini çekerek. “Hâlâ hiçbir şey anlamadın mı?”

Baoyu perilere başka şarkı söylememelerini, şarabın etkisiyle kendisini sarhoş ve uykulu hissettiğinden, biraz uyumak istediğini söyledi.

Peri ziyafetten arta kalanların temizlenmesini emretti ve Baoyu’ye hayatında hiç görmediği kadar görkemli bir şekilde döşenmiş, hoş kokulu bir odaya kadar eşlik etti. Ama odada daha çok ilgisini uyandıran şey, içeride oturan, güzelliği ve zarafetiyle Baochai’e, çekiciliği ve narinliğiyle Daiyu’ye benzeyen kızdı. Şaşkınlık içinde düşüncelere dalmışken peri birden, “Senin tozlu dünyanda istisnasız tüm varlıklı ve saygın evlerin kadınlara ait yeşil pencereli ve süslü odaları, genç hovardalar ve hafifmeşrep kızlar yüzünden kirleniyor.” dedi. “Daha da kötüsü, eski zamanlardan bu yana sayısız rezil hovarda, şehvet düşkünlüğünün ahlaksızlık teşkil etmediğini iddia eder, hatta şehvet aşkının ahlaksızlıkla aynı şey olmadığını kanıtlamaya çalışır. Ama bütün bu iddialar onların eksikliklerinin bahanesi, kirliliklerinin paravanıdır. Kadınların güzelliğinden etkilenmek başlı başına bir tür şehvettir, hatta arzu hissetmek daha da fazlası. Bu nedenle her tür sevgi eylemi ve iki cinsin her birlikteliği, güzellikteki tensel hazzın aşk duygusunu uyandırmasından kaynaklanır. Seni bu kadar sevmemin nedeni de ta eski zamanlardan günümüze dek bu dünyada yaşayan en şehvetli erkek olman.”

Duydukları karşısında Baoyu’nün dili tutuldu ve gülümseyerek itiraz etti.

“Yanılıyorsun, sevgili perim. Zaten annem ve babam, kitap okumak istemediğim için beni sık sık azarlarlar. Nasıl daha ileri gidip bir de ‘şehvetli’ olma riskini göze alabilirim ki? Ayrıca, ben henüz çok gencim, bu kelimenin anlamını bile doğru dürüst bilmiyorum.”

“Merak etme!” dedi peri. “Temelde her türlü şehvet aynı kapıya çıkar ama anlamları farklıdır. Örneğin, dünyada sadece fiziki güzellik, şarkılar, danslar, sonsuz eğlence ve flörtten zevk alan günahkârlar vardır. Onlar olur olmaz zamanda sevişirler ve mümkün olsa dünyadaki her güzel kız, her istediklerinde arzularını tatmin etsin diye ellerinin altında olsun isterler. Böyle biri, bedensel şehvete dalan bayağı bir yaratıktır.”

“Ama senin durumun farklı. Doğanın varlığını doldurduğu kör ve savunmasız sevgiye ‘zihinsel şehvet’ diyoruz. Bu, zihin tarafından algılanan ama ifade edilemeyen, sezgiyle kavranan ama kelimelere dökülemeyen bir şeydir. Bu ‘zihinsel şehvet’ nedeniyle kadınlar seni nazik ve anlayışlı bir arkadaş olarak görürler ama dünyanın gözünde bu seni tuhaf ve anormal yapar. Alay ve aşağılamaların hedefi olursun.”

“Bugün değerli ataların Ningguo ve Rongguo Dükleriyle karşılaşıp senin hakkındaki samimi ricalarını duyunca, biz kadınların daha büyük mutluluğu için bütün dünya tarafından kınanmana izin veremezdim. Bu yüzden seni buraya getirip kutsal şarabı ikram ettim, kutsal çayı içirdim. İncelikli şarkılarla seni uyandırmaya çalıştım. Şimdi seni çocukluk adı Keqing olan genç kız kardeşim Jianmei ile eşleştireceğim. Bu akşamın en uğurlu saatinde evliliğinizi tamamına erdireceksiniz. Bu ayarlamayı yapmaktaki amacım, bu periler diyarında bile aşk bir illüzyon olduğuna göre senin tozlu ve fâni dünyanda fazlasıyla öyle olduğunu anlamanı sağlamak. Bugünden itibaren bunu bilerek gönül meselelerinden kendini kurtarıp düşünce tarzını değiştirmeni ve zihnini Konfüçyüs ve Mensiyüs’ün öğretilerine, kendini de toplumun iyileştirilmesine adamanı içtenlikle umuyorum.”

Bunun üzerine peri ona aşk sanatının sırlarını vermeye başladı. Sonra onu nazikçe odanın içine itip kapıyı kapattı ve gitti.

Şaşkın ve sersemlemiş olan Baoyu perinin ona söylediklerini uygulamaya girişti. Kızların ve erkeklerin beraber yürüttükleri bu eylemin tahmin edilebilir aşamalarını burada anlatacak değiliz.

Ertesi sabah, Keqing ile uzun bir süre, kulağına tatlı sözler fısıldayarak mutluluğa kilitlenip kaldı, kendisini bir türlü ondan koparamıyordu. Sonunda yürüyüş yapmak için yatak odasından el ele dışarı çıktılar.

Birdenbire kendilerini dikenli çalılar, kurt ve kaplanlarla çevrelendikleri bir yerde buldular. Önlerinde kapkara bir dere yollarını tıkıyordu. Karşıya geçecekleri bir köprü yoktu. Ne yapacaklarını bilmez bir hâlde tereddüt içindelerken peri arkalarından koşarak yetişti.

“Durun! Durun!” diye bağırıyordu. “Çok geç olmadan geri dönün.”

Donakalan Baoyu, “Burası neresi?” diye sordu.

“Baştan Çıkarma Geçidi.” dedi peri. “Burası on bin kulaç derinliğindedir ve yüzlerce kilometre boyunca her iki yöne uzanır. Sizi karşıya geçirebilecek bir tekne de yok. Sadece dümeninde Hissiz adındaki gönüllü rahip, itme sırığının başında da Dilsiz adındaki rahip yardımcısı olan, ahşap bir sal var. Bu iş için para almıyorlar, yalnızca kaderinde yazılı olanları karşıya geçiriyorlar. Eğer yolunuza devam edip içine düşmüş olsaydınız, o zaman büyük bir çabayla sana verdiğim öğütler boşa gitmiş olacaktı!”

Peri konuşurken Baştan Çıkarma Geçidi’nden gök gürlemesi gibi bir gürültü geldi. Bir sürü iblis ve nehir canavarı Baoyu’yü içeri çekmek için atıldı. Korkudan vücudundan yağmur gibi soğuk terler boşandı.

“Keqing! Beni kurtar!” diye bağırdı, dehşet içinde.

Xichun diğer hizmetçilerle beraber korkuyla içeri dalıp onu kollarına aldı.

“Korkma, Baoyu! Biz buradayız!” dedi.

Ama dışarıdaki verandada Qin Keqing hizmetçilere, kedi ve köpeklerin kavga etmelerine engel olmalarını söylerken, Baoyu’nün uykusunda kendisine seslendiğini duymuştu.

“Buradaki hiç kimse benim çocukluk adımı bilmez.” diye düşündü şaşkınlık içinde. “O nereden öğrenmiş olabilir?”

Gizli bir rüyada tuhaf karşılaşmalar olur,Çünkü o tüm zamanların en tutkulu âşığıdır.

Sorusunun cevabını bulamadıysanız bir sonraki bölümü okumalısınız.

6. BÖLÜM

Baoyu aşk sanatında ilk deneyimini yaşar.

Liu nine Rong Konağı’na ilk ziyaretini gerçekleştirir.

İçerik:

Bir gün zengin evinin kapısını çalar,Zenginler ihtiyaçlarından söz ederler;Onların ödülü bin parça altın değildir,Onun verebileceğinden fazlasıdır.

Qin Keqing, Baoyu’nün rüyasında kendisine çocukluk ismiyle seslenmesine çok şaşırdı ama bu meselenin üzerine gitmedi. O merakla orada dururken, hâlâ rüyasının etkisinde olan ve henüz tam olarak kendisine gelemeyen Baoyu yataktan kalkıp gerindi. Hizmetçiler hemen ona longan24 suyu getirdiler, birkaç yudum içtikten sonra Xiren’in yardımıyla kıyafetini değiştirmeye başladı. Kız pantolonunu iliklemek için uzanınca Baoyu’nün uyluğuna değdi. Soğuk ve yapış yapış olduğunu görünce dehşet içinde gerileyerek ne olduğunu sordu. Kıpkırmızı kesilen Baoyu cevap vermeyip kızın elini sımsıkı kavradı.

Xiren çok akıllı bir kızdı ve Baoyu’den bir iki yaş daha büyük olduğundan hayatın gerçeklerini kavramaya başlamıştı. Baoyu’nün içinde bulunduğu durumdan hemen neler olduğunu anladı. Kendisi de utançla kızararak hiçbir soru sormadan Baoyu’nün üstüne başına çekidüzen vermeye devam etti.

Sonra Büyükanne Jia ve diğerlerinin yanına gittiler. Alelacele bir şeyler yedikten sonra tekrar Baoyu’nün odasına döndüler ve diğer hizmetçiler ve dadılar yokken, Xiren değiştirmesi için Baoyu’ye temiz iç çamaşırı verdi.

“Lütfen hiç kimseye söyleme, sevgili Xiren.” diye yalvardı Baoyu, süklüm püklüm.

Kendisi de aynı şekilde rahatsızlık duyan Xiren, gülümseyerek, “Neden böyle?” diye başladı, sonra etrafına şöyle bir bakınıp devam etti: “Nasıl oldu bu?”

Baoyu kıpkırmızı kesilip hiçbir şey söylemedi. Xiren merakla gözlerini ona dikip kıkırdamaya başladı. Biraz tereddütten sonra Baoyu rüyasını ayrıntısıyla kıza anlattı. Perinin onu aşk ilişkisiyle tanıştırmasına sıra geldiğinde, Xiren elleriyle yüzünü kapatıp bir kahkaha kopardı.

Uzunca bir zamandır Xiren’in zarif ve cilveli hâllerinden etkilenen Baoyu periden öğrendiklerini uygulamak için kıza baskı yaptı. Xiren, Büyükanne Jia kendisini Baoyu’ye verdiği zaman tam anlamıyla ona ait olmasını kastettiğini hissetmişti. Onu reddetmek için iyi bir nedeni olmadığından, mahcubiyetin verdiği kısa bir direnmeden sonra Baoyu’nün istediğini yapmasına izin verdi. Neyse ki yakalanmadan gizlice bu denemeyi gerçekleştirdiler. O andan sonra Baoyu, Xiren’e daha önce olduğundan çok daha özel bir ilgi göstermeye başladı, Xiren de ona çok daha büyük bir sadakatle hizmet verdi. Ama şimdilik bu konuda bu kadarı yeterli.

Rong Konağı aşırı derecede büyük olsa da en üst seviyeden en alt seviyeye kadar herkesi sayarsak üç yüzü aşkın kişi yaşıyordu. İşleri çok fazla olmasa da yine de her gün halledilmesi gereken on ila yirmi mesele çıkıyordu ama arapsaçını çözmek bunları saymaktan çok daha kolay olurdu! O gün hangi olaydan ya da kimden başlayacağımı düşünürken, birdenbire Jia ailesiyle uzak akrabalığı olan, bir hardal tohumu kadar önemsiz, sıradan biri çok uzaklardan ziyarete gelip durumu kurtardı. Mükemmel bir başlangıç olarak önce onun ailesinden söz edeyim.

Bu aileyi ve Rong Konağı ile uzak ilişkilerini biliyor musun? Sevgili okur, eğer bunun pek de önemli bir şey olmadığını düşünüyorsan, en iyisi bu kitabı hemen elinden bırakıp daha çok seveceğin bir tanesini al. Bu anlamsız hikâyenin vakit geçirmeye yarayacağına inanıyorsan, o zaman ben, aptal Taş, sana ayrıntısıyla anlatayım.

Bu sıradan insanların soyadları Wang’dı ve buranın yerlisiydiler. Büyükbabaları başkentte çok küçük bir memurken Xifeng’ın büyükbabası, yani Wang Hanım’ın babasıyla tanışmıştı. Güçlü ve nüfuzlu olan adaşı Wanglarla akraba olma hevesiyle kendi ailesiyle onlar arasında bir bağlantı yaratıp yeğenleri olduğunu söylemişti. O dönemde sadece babalarına başkentte eşlik eden Wang Hanım ve ağabeyi, yani Xifeng’ın babası, bu uzak akrabadan haberdardı. Geri kalan Wanglar bu bağlantı hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı.

Büyükbaba öldüğünde, o zamanlar çok fakir oldukları için başkentten kendi memleketlerine taşınmak zorunda kalan bir oğul, yani Wang Cheng’ı ardında bırakmıştı. Sonraları Wang Cheng da hastalanıp ölmüş ve o da geride Gouer adında bir oğul bırakmıştı. Gouer, Liu adında bir ailenin kızıyla evlenmiş ve Baner adında bir oğlu, Qinger adında bir kızı olmuştu. Dört kişilik bu aile geçimini topraktan sağlıyordu.

Gouer gün boyu toprakla meşgul olduğundan, karısı da kuyudan su çekmek, tahıl öğütmek ve benzeri çiftlik işleriyle uğraştığı için, çocuklara bakacak kimse yoktu. Bunun üzerine Gouer kayınvalidesi Liu nineyi yanlarında kalması için çağırdı.

Çok şey görüp geçirmiş olan, yaşlı dul Liu nine, kendisine bakacak bir oğlu olmadığından, geçimini iki dönümlük berbat bir topraktan sağlıyordu. Damadının davetini büyük bir memnuniyetle karşıladı ve onlara faydalı olmak için elinden geleni yaptı.

Artık sonbahar bitmiş, mevsim kışa dönüyordu. Soğuklar başlamıştı ama henüz kış için hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Gouer dertlerini hafifletmek için birkaç kadeh içiyor, sonra da eve dönüp hırsını çilekeş karısından çıkarıyordu. Kadıncağız ona karşı çıkmaya cesaret edemiyordu ama Liu nine buna daha fazla dayanamayıp müdahale etti.

“Bu işe burnumu soktuğum için kızma, sevgili damadım. Biz köylüler ayaklarını yorganına göre uzatması gereken insanlarız. Senin asıl problemin, küçükken annenle babanın seni şımartmış olması. Şimdi bir yetişkin olduğunda da paran varken gerisini düşünmeden harcıyor, paran bitince de sorun çıkartıyorsun. Yetişkin bir insan böyle davranır mı? Başkentin dışında, taşrada yaşıyor olabiliriz ama hâlâ İmparator’un gölgesi altındayız. Orada şehrin sokakları parayla kaplı, birilerinin gelip toplamasını bekliyor. Evi kasıp kavurmanın ne faydası var?”

“Senin için oturduğun yerden konuşması kolay.” diye karşı çıktı Gouer. Ne yapmamı bekliyorsun? Gidip birini mi soyayım?”

“Senden bunu isteyen mi var?” dedi Liu nine. “Sakince kafa kafaya verip bir çare düşünemez miyiz? Paraların kendiliklerinden yuvarlanıp gelmelerini bekleyecek değiliz ya.”

Gouer alaylı bir şekilde homurdandı.

“Bir çıkar yol olsaydı bunca zaman bekler miydim? Benim kiralarıyla geçinen akrabalarım ya da mevki sahibi arkadaşlarım yok. Ne yapabilirim? Zengin akraba ve dostlarım olsaydı bile, bizim gibilere yüz vermezlerdi.”

“Ben olsam o kadar emin olmazdım.” dedi Liu nine. “Murat insandan, takdir Tanrı’dan. Biz bir plan yapıp Tanrı’ya güvenelim, yardım edip etmemek ona kalmış. Kim bilir, belki de bize aradığımız fırsatı verir.

“Aslına bakarsan senin için bir imkân aklıma geldi. Çok eskiden Jinlingli Wanglarla bir akrabalık bağlantısı kurmuştun. Yirmi yıl önce sana hiç de kötü davranmamışlardı. O zamandan beri onlara yaklaşmamakta inat ediyorsun, artık bağları iyiden iyiye kopardınız.

“Bir keresinde kızımla onlara gittiğimizi hatırlıyorum. Ailenin ikinci kızı Bayan Wang çok eli açık, hoş ve hiç kibri olmayan biriydi. Şimdi Rong Konağı’ndaki genç Lort Jia’nın karısı. Artık çok daha cömert olduğunu duydum, hayır işlerine düşkünmüş. Ağabeyi sınır bölgesinde bir göreve terfi etmiş. Wang Hanım’ın bizi hatırlayacağını umuyorum. Neden gidip şansını denemiyorsun? Eski günlerin hatırına belki bizim için bir şeyler yapabilir, belli mi olur? Eğer yardım edecek olursa, ondan gelecek tek bir kıl bizim gibi fakirlerin belinden kalındır.”

“Annem doğru söylüyor.” diye araya girdi kızı. “Ama bize bir baksana! Onlar gibi önemli insanların kapısına böyle nasıl gidelim? Kapılarındaki bekçilerin bizim geldiğimizi haber vereceklerini bile sanmıyorum. Kim kendini gülünç duruma düşürmek için kalkıp gider ki?”

Ama kayınvalidesinin sözleriyle Gouer’ın açgözlülüğü kabarmıştı, bu önerinin cazibesine kapılıp karısının itirazına güldü.

“Madem öyle diyorsun, anne, bu hanımefendiyi daha önce de görmüş biri olarak neden yarın kendin gidip ağzını aramıyorsun?”

“Yok canım! ‘Soylu evin eşiği denizden de derin olur.’ derler. Hem ben kimim ki? Hizmetkârlar beni tanımazlar bile, benim gitmemin bir anlamı olmaz.”

“Bu hiç sorun değil.” dedi Gouer. “Ben sana ne yapacağını söyleyeyim. Küçük Baner’ı da yanında götürürsün ve hanımefendi evlendiğinden beri hizmetinde olan kâhyaları Zhou Rui’i sorarsın. Onu görmeye geldiğini söylersen, bu bize bir fırsat sağlar. Bu yaşlı Zhou Rui’in babamla bazı alışverişi olmuştu ve bir zamanlar bizimle arası gayet iyiydi.”

“Bunu ben de biliyorum. Ama onunla ilişkini keseli çok uzun zaman oldu, bunca yıl sonra beni nasıl karşılayacağını tahmin etmek zor. Sen de erkeksin ve şu hâlinle gidemezsin, kızıma gelince, onun gibi evli, genç bir kadın kendini herkese sergileyerek gezip dolaşamaz. Bense terslenmeye aldırmayacak kadar yaşlı olduğuma göre bu iş bana kalıyor. Öyle olsun bakalım. Bu ziyaretten iyi bir sonuç çıkarsa hepimizin yararına olur. Gümüşle geri gelemesem de biraz lüks yaşam görmüş olurum.”

bannerbanner