Читать книгу Araba Sevdası (Recaizade Mahmut Ekrem) онлайн бесплатно на Bookz (5-ая страница книги)
bannerbanner
Araba Sevdası
Araba Sevdası
Оценить:
Araba Sevdası

3

Полная версия:

Araba Sevdası

“Çûb-i müjeyê nôla dayansa nigeh-i yârBâ zâaf-ı savm haste-i bitâb u tuvandırKâfur gibi ten île o bâlâ kad-i nazikSan kaamet-i şem’i asel-i cami-i ândır” 213

mısralarındaki sözler bilinse bile manaları kolay kolay anlaşılabilecek şeyler miydi?.. Bihruz Bey, “çûp = çöp” kelimesini, hani şu herkesin bildiği sokak süpürgesi kavramıyla, olsa olsa o süpürgenin bir teli olabilir diye düşündü. “Müje = kirpik” kelimesini “meze” diye okudu ve öyle manalandırdı.214 Fakat bir süpürge çöpünü çatal yerine kullanarak aç kurt gibi rakı mezesine dayanmakta ne zevk olabileceğine bir türlü akıl erdiremedi. Oruç anlamına gelen “savm” kelimesini de “som”215 şeklinde okudu ve kelimeden o manayı çıkarmaya uğraştı… “Som mermer, som yaldız” denildiği gibi, “som hasta” da denilebilir miydi? Oysaki bunu hiç duymamıştı… Mamafih bunu da “tepeden tırnağa kadar, içi dışı hasta” anlamına aldı ve hoş gördü… “Kâfur”216 kelimesi de olsa olsa Fransızca kanfr217 olacaktı. “Ten, nazik, cami” kelimelerini ise çok iyi biliyordu. Yalnız, Kanfr’dan “ten” olur mu? diye düşündü ve şairin bu benzetmesine de hayli şaştı kaldı… “Aradığımı galiba burada bulamayacağım.” diyerek kasideler kısmına geçti. Tarihler218 kısmına gelince ta başta gözüne ilişen:

Tarih-i kâh… der kurb-i Çamlıca-i sagir 219 cümlesindeki “Çamlıca” kelimesini derhâl tanıdı ve enterese220 olmak istedi. Fakat “kâh, der, kurb, sagir” kelimelerini bilmediği için cümlenin manasını anlayamadı. Anlamaya çare düşünürken rahmetli paşa babası tarafından mahdum bey için aldırılmış ve fakat mahdum beyin öğrenimi daha sonraları bütün bütün alafrangalığa dökülünce her biri bir tarafa atılmış olan Türkçe, Farsça ve Arapça kitaplarını hatırladı. Ceviz ağacından yapılmış Avrupakâri kütüphanesini süsleyen Fransızca o yaldızlı maldızlı, cicili bicili ve hemen hepsi de ciltli, boy boy, çeşit çeşit kitapların yanına yakıştırılamadığı için Türkçe, Farsça ve Arapça kitaplar şuraya buraya atılmış, bir kısmı kapanın elinde kalmış, diğer bir kısmı ise harem dairesinin alt katındaki dolap altlarına, yük kıyılarına darmadağın tıkılıvermişti. Bunların arasına karışmış olması gereken “Lûgat-i Osmaniye” namındaki Türkçe diksiyoner221 hatırına geldi. Türkçedir diye bir kenara attığı “Lûgat-i Osmaniye”nin, Redhouse adlı bir İngiliz tarafından tertiplenmiş olduğunu iki ay önce bir gün kalemde kulak misafiri olduğu bir edebî görüşmede işitir işitmez bunca zamandır toz toprak içinde yuvarlanıp giden zavallı kitabın şansı açılmış, sırf bir İngiliz tarafından tertiplenmiş olduğu için, bizim züppe oğlanın gözünde birdenbire büyük bir önem kazanmıştı. Bihruz Bey, bu kitabı buldurup ciltletmeyi ve kütüphanesindeki Fransızca kitapların yanına koymayı bile kararlaştırmıştı. Şimdi, bilmediği o birkaç kelimenin anlamlarını araştırmak ihtiyacına bu hatıra da eklenince Bihruz Bey hemen yerinden kalktı, harem dairesine geçti. Dadı kalfayı çağırdı. Birlikte kitabı aramaya başladılar.

Dolap altlarında, toz toprak içinde süründükleri hâlde, durumlarından memnunmuşlar da sanki bu züppenin eline düşmek istemiyorlarmış gibi, kitapların her birisi beyin eline geçtikçe kayıp kurtularak yine o gizli köşelerine kaçıyor, saklanıyorlardı. Uzun araştırmalardan sonra “Lûgat-i Osmaniye” nihayet ele geçirilebildi. Beyefendi kitabı kaptığı gibi tekrar kabine dö travay’ına222 döndü. Derhâl kitabı açtı. Evvela “kâh” kelimesini aradı. Par malör

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Göl, havuz

2

İstanbul’un Anadolu yakasında bazı semtler.

3

İstanbul’un Anadolu yakasında bazı semtler.

4

Taife-i latife: Güzeller takımı, kadınlar

5

Alafranga saat 16.00’da.

6

O devirde İstanbul’un en ünlü terzisi.

7

Yine o devirde İstanbul’un en ünlü ayakkabı mağazası.

8

Rüştiye: O devirde ortaokul.

9

Jardin public: Umumi bahçe, park

10

Á la mode: Modaya göre, son moda

11

Favorable: Elverişli, uygun Bihruz Bey de hemen o haftadan itibaren her cuma ve pazar günü parkta boy göstermeye başladı.

12

Promenade: Gezinti

13

Èquipage: Araba takımı

14

O devirde meşhur bir araba fabrikası. (Otomobil henüz yaygın hâle gelmemişti.)

15

Effet: Tesir, etki

16

Tour: Dolaşma, gezinti

17

Lando veya Landon: O devirde pek moda olan, dört tekerlekli, icabında açılır kapanır çift körüklü, bir çeşit binek arabası.

18

Siège: Arabacının oturduğu yer.

19

Cocher: Arabacı

20

Très chic!: Çok şık!

21

Très élégante!: Çok zarif!

22

Mon cher!: Azizim!

23

Et la blonde?: Ya sarışın?

24

Sûr: Emin

25

Qu’importe, dites!: Ne önemi var, söyleyin!

26

Quartier: Mahalle

27

Drôle!: Tuhaf şey!

28

Monde: Kibar takımı

29

Jardin: Bahçe

30

İstanbul’un Kadıköyü tarafında bazı semtlerin adı.

31

Désert: Issız, tenha

32

Bourgeois quartier: Burjuva mahalle, orta tabaka mahallesi

33

Quelle beauté divine!: Ne ilahi bir güzellik!

34

Surtout quel goût excellent!: Bilhassa ne selim bir zevk!

35

Une jeune fille blonde: Sarışın bir genç kız

36

Noblesse: Soylu tabaka

37

Civilisé: Medeni

38

Bourgeois: Orta tabaka

39

Cour: Eskilerin mülazemet-i âşıkane dedikleri nazikâne ve kibarca sarkıntılık.

40

Rendez-vous: Buluşmak için verilen karar ve söz.

41

Au revoir: Tekrar görüşmek üzere Allah’a ısmarladık.

42

Diable; par hasard serai-je amoureux?: Vay canına; yoksa sevdalanıyor muyum?

43

Ordinaire: Bayağı, adi

44

C’est naturel: Tabii bir şey

45

Dommage! Voilà une beauté mal placée! Si c’est une beauté par exemple!: Yazık! İşte yerini bulamamış bir güzellik! Eğer buna bir güzellik demek caizse!

46

İndifférence: Kayıtsızlık, ilgisizlik

47

Ce n’est qu’une grisette!: Bu, ancak bir fındıkçıdır!

48

Cocotte: Hafifmeşrep, havai

49

Coureur: Kadın, kız peşinde dolaşan, çapkın

50

L’apparence est trompeuse: Görünüşe aldanmamalı.

51

“Sıçraya sıçraya koşarken bir şeyden ürkmüş gibi, birdenbire durmayı ve dönüp dönüp arkasına bakmayı ceylan senden öğrendi.”

52

İstanbul’da meşhur Kapalı Çarşı’nın Nuruosmaniye Camii tarafındaki kapısından Beyazıt tarafındaki kapısına kadar uzanan geniş caddesine eskiden “Kalpakçılarbaşı” denir ve paşaların, yüksek memurların, tanınmış zenginlerin terzileri filan hep orada bulunurdu.

“Kalpakçılarbaşı’ndaki dükkânlardan çokça alışveriş etme”ye gelince: O devirde kaçgöç olduğu için kadınlar şimdiki gibi serbest serbest sokağa çıkamaz, bilhassa öyle kalabalık alışveriş yerlerine kolay kolay sokulamazlardı. Metinde bahsedilen sarışın yosmanın arkadaşı ise pek fingirdek bir şey olduğundan zannımca, yazar herhâlde onun çarşılarda, pazarlarda dolaşa dolaşa kabak çiçeği gibi açılmış olduğuna işaret etmek istiyor.

53

Karamandola ayakkabı: Yine o devirde bir nevi siyah deriden yahut rugandan yapılan bir çeşit kadın ayakkabısına bu isim verilirdi.

Bana bu malumatı veren ve eski bir İstanbul efendisi olan kıymetli ağabeyim Hulusi Kocahârzem’e ve yine İstanbul’un köklü bir ailesine mensup bulunan arkadaşım ve meslektaşım Sayın Melek Topa’ya teşekkürlerimi sunarım. (s. n.)

54

Quel esprit!.. Quelle finesse!..: Ne zekâ!.. Ne incelik!..

55

Géranium: Sardunya çiçeği

56

Fanée: Solgun, pörsümüş

57

Admirateur: Hayran

58

Heureux: Bahtiyar, mesut

59

Droit: Hak

60

Rustique: Kır hayatına ait, kırsal.

61

Esprit: Zekâ, nükte

62

Éducation: Terbiye, görgü

63

Noble: Soylu

64

Mal élevé: Kötü eğitilmiş, fena yetiştirilmiş, terbiyesiz

65

Beauté: Güzellik

66

Poétique: Şairane

67

Conversation: Mükaleme, konuşma

68

Miroir terrestre: Yer aynası

69

Glace parterre: Yere döşenmiş ayna

70

Très belle comparaison pour un petit lac… C’est très joli!: Bu küçük göl (havuz) için çok güzel bir mukayese… Çok güzel!

71

Un peu trop flattant, mais ça ne fait rien: Fazlaca övücü amma zararı yok.

72

Accepter: Kabul

73

Jeune personne: Tazecik kişi, genç kimse

74

Ça va bien, ça n’est que de la pudeur, c’est de la candeur!: Pek âlâ bir şey, bu hâl sadece iffet ve masumluktan.

75

Emotion: Heyecan

76

Heureusement: Çok şükür, bereket versin.

77

Rencontre: Tesadüf, rastlama

78

Victoire!: Yaşasın!

79

Vers: Mısra

80

Quel drôle de nom!: Ne tuhaf isim!

81

Original!: Özgün, hiç kimsede olmayan şey, nevi şahsına mahsus!

82

Kalipso (Calypso): Eski Yunan mitolojisinde, güya Okyanus veya Atlas ile Tetis’in kızı olup Osisya yahut Ocicya Adası’nda otururdu.

Truva (Troie) Muharebesi kahramanlarından Ülis (Odisseus), fırtınaya tutularak bu adaya düşmüş ve Kalipso’nun sevgisini kazanıp adada yedi yıl alıkonulmuş, bilahare Jüpiter’in (Tanrılar tanrısı Zeus) emriyle Kalipso’yu terk ederek karısının yanına dönmüştür.

[Kamus-ul-a’lâm, cilt 5, sayfa 3561.]

83

A quelle heure?: Saat kaçta?

84

Adieu: Allah’a ısmarladık.

85

Mon équipage?: Arabam?

86

Cocher: Arabacı

87

Mecidiye: O devirde ve hatta Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar kullanılan gümüş yirmi kuruşluk.

88

Pardon mon cher!: Affedersiniz azizim! [Muhatabı kadın olduğuna göre “Pardon ma şer!” (Pardon ma chère!: Affedersiniz azizem!) demesi gerekirdi.]

89

Gilet: Yelek

90

J’ai affaire!.. J’ai affaire!.. Je suis pressé!..: İşim var!.. İşim var!.. Çok aceledeyim!..

91

Par malheur: Olacağa bak ki.

92

İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında birer semt.

93

Alaturka saat on iki ile yarım arası o mevsimde alafranga 20.00 ile 20.30 arası.

94

Monsieur est servi, et Monsieur Pierre est lâ…: Yemek hazır efendim. Bay Piyer de orada…

95

Fanée: Solmuş, solgun

96

O devirde kaçgöç olduğu için vapurlarda, trenlerde kadın erkek aynı salonda, aynı kompartımanda oturamazlardı. Tramvaylar da ortasından bir perdeyle ayrılır, ön kısım kadınlara tahsis edilirdi.

97

Salle a mànger: Yemek odası

98

Fransızca bir gazetenin adı.

99

Dünyaca meşhur bir Fransız şarabı.

100

Pardon mon cher! Parlons d’amour un peu, s’il vous plaît!: Affedersiniz azizim! Biraz aşktan bahsedelim lütfen!

101

De quel amour voulez-vous que je parle? Vous savez bien qu’il y a l’amour de la patrie, l’amour filial, l’amour maternel, l’amour du prochain, l’amour-propre, l’amour de soi… Ce sont des amours de différente nature. Duquel voulez-vous que nous parlions?: Aşkın hangi nevinden bahsetmek istiyorsunuz? Malum ya aşkın çeşitleri vardır: vatan aşkı, evlat aşkı, ana aşkı, hemcins aşkı, izzetinefis düşkünlüğü, insanın kendi nefsine olan aşkı… Bunlar hep ayrı ayrı şeylerdir. Hangisinden bahsedelim?..

102

De l’amour de femme, bien sûr!: Hangisinden olacak? Şüphesiz kadın aşkından! Yazar, bu Fransızca sözlerin Türkçelerini de romanına ilave etmiştir.

103

La Bruyère (Labrüyer) (1645-1696): XVII. yüzyılın ünlü Fransız edibi ve filozofu. Ahlakçı olmakla tanınmıştır. 1688’de yayımladığı “Karakterler” (“Caractères”) adlı eserinde muhtelif insan tiplerini kuvvetle canlandırır ve yaşatır.

104

La Rochefoucauld (La Roşfuko) (1613-1680): Yine XVII. yüzyılın ünlü Fransız mütefekkir ve edibidir. Sert bir kötümserlik taşıyan “Maximes ” (“Düsturlar”) adlı şaheseri iğneli nüktelerle doludur. Bu eserini 1655’te yayımlamıştır. Bundan başka 1662’de yayımladığı “Mémoires” (“Hatıralar”) ile “Mektuplar”ı meşhurdu.

105

Tevfik Fikret

106

Socrate (Sokrat) (MÖ 468-400 veya 399): Eski Yunanlıların ünlü filozofu.

107

Aristophane (Aristofan) (MÖ 450-386): Yine Eski Yunanlıların ünlü şairi ve manzum komedi yazarı.

108

Mais mon cher professeur!: Fakat aziz öğretmenim!

109

Mon professeur!: Öğretmenim!

110

Nerveux: Asabi, sinirli

111

“Paul et Virginie”: Ünlü Fransız edibi Bernarden dö Sen-Piyer’in (Bernardin de Saint-Pierre: 1737-1814) dünya çapında meşhur romanı. Ne garip bir tecellidir ki bu roman, yazarının adından daha çok şöhret kazanmıştır. “Pol ve Virjini”yi okumayanlar bile hiç değilse adını duymuşlardır. Hâlbuki Bernardin de Saint-Pierre adını çok kişi bilmez.

112

La Dame aux Camélias: Meşhur Fransız romancısı Aleksandr Duma fils’in (Alexandre Dumas fils: 1824-1895) ilk şöhretini sağlayan romanı. Önce roman şeklinde yazılan, sonra da piyes hâline getirilen bu eser, bütün dünyada tekrar tekrar oynanmıştır.

113

Voilà un chef-d’oeuvre de roman!: İşte romanların bir şaheseri!

114

Alphonse Karr (Alfons Kar) (1808-1890): Mizahî eserleriyle tanınmış Fransız yazar.

115

Passion: İptila, ihtiras, aşk

116

Johann Wolfgang Goethe (1749-1832): Büyük Alman şair ve edibi. İlk şöhretini “Genç Werther’in Izdırapları” veya sadece “Werther” isimli romanıyla yapmıştır. “Faust”u da dünya çapında, ölmez bir eserdir.

117

Parlons d’amour s’il vous plaît!: Aşktan bahsedelim, lütfen!

118

Intrigues: Romanlarda ve piyeslerde konuya canlılık ve hareket vermek için icat edilen olaylar.

119

Par malheur: Kazara, nasılsa

120

Parlons d’amour s’il vous plaît!: Aşktan bahsedelim, lütfen!

121

De quel amour voulez-vous que je parle?: Aşkın hangi nevinden bahsetmek istiyorsunuz?

122

De l’amour de femme!: Kadın aşkından!

123

Fatalité: Kader

124

À mardi, n’est-ce pas?: Salıya, değil mi?

125

Saat 16.30’dan beri.

126

“Boccacio’nun Hikâyeleri”: İtalyan yazarı Boccacio’nun (1313-1375) eseri.

127

İstavroz: Beylerbeyi’nde şimdiki adıyla Abdullahağa Mahallesi’nin eski adı. (Şimdi “Çayırbaşı” denilen yere de evvelce “İstavroz Çayırı” denirdi.)

128

Robe de chambre: Gecelik hırka

129

Qu’est-ce que c’est que l’amour? C’est un tambour! C’est un tambour!.. Mais mon cher cavalier! J’avoue enfin que le beau sexe vaut mieux qu’un lapin: Aşk da nedir ki? Bir trampet! Bir trampet!.. Aziz binici arkadaşım, sana şunu itiraf edeyim ki; kadın kısmı bir tavşandan yeğdir.

130

Jean-Jacques Rousseau (1712-1778): XVIII. yüzyılın büyük Fransız edibi. Siyasette, pedagojide, Fransız Devrimi çığırını açmıştır. Hepsi birbirinden değerli birçok eserleri vardır. “Nouvelle Héloise” (“Yeni Heloyiz”) bunlardan biridir.

131

“Secrétaire des Amants”: “Âşıklara Mahsus Kılavuz”

132

Noble: Soylu

133

Sentiments: Duygular

134

Philosophique: Felsefi

135

Conseil: Öğüt

136

Maison des aliénés: Tımarhane

137

Moment: An

138

Heureux: Mesut

139

Malheureux: Talihsiz

140

Noblesse: Soyluluk

141

Qualificatif: Tavsif için kullanılan kelime, sıfat

142

Géranium: Sardunya çiçeği

143

Par gentillesse: Nezaket olarak

144

Corsage: Kadınların üste giydikleri

145

Fanée: Solgun

146

Importance: Önem

147

Talents: Meziyetler, istidatlar

148

Cultiver (etmek): Yetiştirmek

149

Insulte: Tahkir

150

Quelle divine beauté que vous êtes!: Ne ilahi güzelliğiniz var!

151

Plaisir: Haz

152

Reine: Kraliçe

153

Embarras: Sıkıntı

154

Ensemble: Heyeti mecmua

155

Commun: Alelade

156

Fade: Tatsız

157

Insipide: Yavan

158

Représenté: Gösterilmiş

159

Züppe oğlan, yarım yamalak Fransızcası ve ondan daha düzgün olmayan Türkçesiyle, romantik veya romanesk (romantique, romanesque: masalımsı, hayalî) deyimini herhâlde kendi kıt aklınca “romanî” diye uyduruvermiş olsa gerek.

160

Étude: Tetkik, inceleme

161

Nature: Tabiat

162

Admirer: Hayrete değer bulmak

163

Küstahça

164

Hatalı

165

İmkânsız

166

Sabırlıca

167

Gönül avlayan

168

Görünerek

169

Alay

170

Sujet: Şahıs

171

Passion: İhtiras

172

Ansızın, birdenbire

173

Yaralar

174

Güzel yaratık

175

Gerçi

176

Concours: El birliği, yardım

177

Méprisé: Küçümsenmiş

178

İlahi Bihruz Bey, sen de bizleri bitirdin!

179

Şimdi

180

Accueil: Kabul

181

Temiz ayak tozunuza

182

Perişan hâlimi

183

Sincère: Candan, samimi

184

Mektubumun

185

Bulunan

186

İntizar eden, bekleyen

187

Sözü bitiririm

188

Poésie: Şiir

189

Couplet: Kıta

190

Chanson: Şarkı

191

En vers: Manzum olarak

192

En prose: Nesir olarak

193

Sentiment: Duygu

194

Fransız şairinin

195

“Langage des Fleurs”: “Çiçeklerin Dili”

196

“Histoire Naturelle”: “Tabiat Bilgisi”, “Tarih-i Tabii”

197

Raison: Mantık, sebep

198

Tous les poètes sont fous!: Bütün şairler delidir!

199

Vâsıf Bey: Enderunlu Osman Vâsıf (? – 1824). Bilhassa şuh şarkılarıyla tanınmış son divan şairlerindendir. Divanı basılmıştır. Çocukluğunda Enderun’a alınarak sarayda anahtar ağalığı, kiler kethüdalığı gibi bazı sıra hizmetlerinde bulunmuştur. Bir atasözü gibi hatırlarda kalan:

“Âteş kenarı kış gününün lâlezarıdır.” mısrası onundur ki halk arasında:

“Mangal başı kış gününün lâlezarıdır.” diye söylenmektedir.

200

Chansonnette: Şarkı

201

Molière (1622-1673): Fransız komedi yazarı. Eserlerinde yaşattığı karakterler çok canlı ve bütün dünyaca benimsenmiş ölmez tiplerdir.

Komedileri Türkçe ile birlikte hemen bütün dünya dillerine çevrilmiştir.

202

Ignoble: Adi

203

“Belle Hélène”i chanter (etmek): Bel Elen şarkısını söylemek.

204

Drôle: Tuhaf şey

205

Refrain: Nakarat, şarkılarda tekrarlanan mısra.

206

Déjeuner: Öğle yemeği

207

Dîner: Akşam yemeği

208

Şiir dergisi

209

Enderunlu Vâsıf, perdebirunlukta Enderunlu Fâzıl, Süruri ve Sümbülzade Vehbi kadar ileri gitmemiş olmakla beraber, ara sıra biraz dekolte hatta müstehcen sayılabilecek şiirler de yazmıştır. Üstat Ekrem, zannımca, bu noktaya işaret etmek istiyor. (s. n.)

bannerbanner