
Полная версия:
Araba Sevdası
mısralarındaki sözler bilinse bile manaları kolay kolay anlaşılabilecek şeyler miydi?.. Bihruz Bey, “çûp = çöp” kelimesini, hani şu herkesin bildiği sokak süpürgesi kavramıyla, olsa olsa o süpürgenin bir teli olabilir diye düşündü. “Müje = kirpik” kelimesini “meze” diye okudu ve öyle manalandırdı.214 Fakat bir süpürge çöpünü çatal yerine kullanarak aç kurt gibi rakı mezesine dayanmakta ne zevk olabileceğine bir türlü akıl erdiremedi. Oruç anlamına gelen “savm” kelimesini de “som”215 şeklinde okudu ve kelimeden o manayı çıkarmaya uğraştı… “Som mermer, som yaldız” denildiği gibi, “som hasta” da denilebilir miydi? Oysaki bunu hiç duymamıştı… Mamafih bunu da “tepeden tırnağa kadar, içi dışı hasta” anlamına aldı ve hoş gördü… “Kâfur”216 kelimesi de olsa olsa Fransızca kanfr217 olacaktı. “Ten, nazik, cami” kelimelerini ise çok iyi biliyordu. Yalnız, Kanfr’dan “ten” olur mu? diye düşündü ve şairin bu benzetmesine de hayli şaştı kaldı… “Aradığımı galiba burada bulamayacağım.” diyerek kasideler kısmına geçti. Tarihler218 kısmına gelince ta başta gözüne ilişen:
Tarih-i kâh… der kurb-i Çamlıca-i sagir 219 cümlesindeki “Çamlıca” kelimesini derhâl tanıdı ve enterese220 olmak istedi. Fakat “kâh, der, kurb, sagir” kelimelerini bilmediği için cümlenin manasını anlayamadı. Anlamaya çare düşünürken rahmetli paşa babası tarafından mahdum bey için aldırılmış ve fakat mahdum beyin öğrenimi daha sonraları bütün bütün alafrangalığa dökülünce her biri bir tarafa atılmış olan Türkçe, Farsça ve Arapça kitaplarını hatırladı. Ceviz ağacından yapılmış Avrupakâri kütüphanesini süsleyen Fransızca o yaldızlı maldızlı, cicili bicili ve hemen hepsi de ciltli, boy boy, çeşit çeşit kitapların yanına yakıştırılamadığı için Türkçe, Farsça ve Arapça kitaplar şuraya buraya atılmış, bir kısmı kapanın elinde kalmış, diğer bir kısmı ise harem dairesinin alt katındaki dolap altlarına, yük kıyılarına darmadağın tıkılıvermişti. Bunların arasına karışmış olması gereken “Lûgat-i Osmaniye” namındaki Türkçe diksiyoner221 hatırına geldi. Türkçedir diye bir kenara attığı “Lûgat-i Osmaniye”nin, Redhouse adlı bir İngiliz tarafından tertiplenmiş olduğunu iki ay önce bir gün kalemde kulak misafiri olduğu bir edebî görüşmede işitir işitmez bunca zamandır toz toprak içinde yuvarlanıp giden zavallı kitabın şansı açılmış, sırf bir İngiliz tarafından tertiplenmiş olduğu için, bizim züppe oğlanın gözünde birdenbire büyük bir önem kazanmıştı. Bihruz Bey, bu kitabı buldurup ciltletmeyi ve kütüphanesindeki Fransızca kitapların yanına koymayı bile kararlaştırmıştı. Şimdi, bilmediği o birkaç kelimenin anlamlarını araştırmak ihtiyacına bu hatıra da eklenince Bihruz Bey hemen yerinden kalktı, harem dairesine geçti. Dadı kalfayı çağırdı. Birlikte kitabı aramaya başladılar.
Dolap altlarında, toz toprak içinde süründükleri hâlde, durumlarından memnunmuşlar da sanki bu züppenin eline düşmek istemiyorlarmış gibi, kitapların her birisi beyin eline geçtikçe kayıp kurtularak yine o gizli köşelerine kaçıyor, saklanıyorlardı. Uzun araştırmalardan sonra “Lûgat-i Osmaniye” nihayet ele geçirilebildi. Beyefendi kitabı kaptığı gibi tekrar kabine dö travay’ına222 döndü. Derhâl kitabı açtı. Evvela “kâh” kelimesini aradı. Par malör
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Göl, havuz
2
İstanbul’un Anadolu yakasında bazı semtler.
3
İstanbul’un Anadolu yakasında bazı semtler.
4
Taife-i latife: Güzeller takımı, kadınlar
5
Alafranga saat 16.00’da.
6
O devirde İstanbul’un en ünlü terzisi.
7
Yine o devirde İstanbul’un en ünlü ayakkabı mağazası.
8
Rüştiye: O devirde ortaokul.
9
Jardin public: Umumi bahçe, park
10
Á la mode: Modaya göre, son moda
11
Favorable: Elverişli, uygun Bihruz Bey de hemen o haftadan itibaren her cuma ve pazar günü parkta boy göstermeye başladı.
12
Promenade: Gezinti
13
Èquipage: Araba takımı
14
O devirde meşhur bir araba fabrikası. (Otomobil henüz yaygın hâle gelmemişti.)
15
Effet: Tesir, etki
16
Tour: Dolaşma, gezinti
17
Lando veya Landon: O devirde pek moda olan, dört tekerlekli, icabında açılır kapanır çift körüklü, bir çeşit binek arabası.
18
Siège: Arabacının oturduğu yer.
19
Cocher: Arabacı
20
Très chic!: Çok şık!
21
Très élégante!: Çok zarif!
22
Mon cher!: Azizim!
23
Et la blonde?: Ya sarışın?
24
Sûr: Emin
25
Qu’importe, dites!: Ne önemi var, söyleyin!
26
Quartier: Mahalle
27
Drôle!: Tuhaf şey!
28
Monde: Kibar takımı
29
Jardin: Bahçe
30
İstanbul’un Kadıköyü tarafında bazı semtlerin adı.
31
Désert: Issız, tenha
32
Bourgeois quartier: Burjuva mahalle, orta tabaka mahallesi
33
Quelle beauté divine!: Ne ilahi bir güzellik!
34
Surtout quel goût excellent!: Bilhassa ne selim bir zevk!
35
Une jeune fille blonde: Sarışın bir genç kız
36
Noblesse: Soylu tabaka
37
Civilisé: Medeni
38
Bourgeois: Orta tabaka
39
Cour: Eskilerin mülazemet-i âşıkane dedikleri nazikâne ve kibarca sarkıntılık.
40
Rendez-vous: Buluşmak için verilen karar ve söz.
41
Au revoir: Tekrar görüşmek üzere Allah’a ısmarladık.
42
Diable; par hasard serai-je amoureux?: Vay canına; yoksa sevdalanıyor muyum?
43
Ordinaire: Bayağı, adi
44
C’est naturel: Tabii bir şey
45
Dommage! Voilà une beauté mal placée! Si c’est une beauté par exemple!: Yazık! İşte yerini bulamamış bir güzellik! Eğer buna bir güzellik demek caizse!
46
İndifférence: Kayıtsızlık, ilgisizlik
47
Ce n’est qu’une grisette!: Bu, ancak bir fındıkçıdır!
48
Cocotte: Hafifmeşrep, havai
49
Coureur: Kadın, kız peşinde dolaşan, çapkın
50
L’apparence est trompeuse: Görünüşe aldanmamalı.
51
“Sıçraya sıçraya koşarken bir şeyden ürkmüş gibi, birdenbire durmayı ve dönüp dönüp arkasına bakmayı ceylan senden öğrendi.”
52
İstanbul’da meşhur Kapalı Çarşı’nın Nuruosmaniye Camii tarafındaki kapısından Beyazıt tarafındaki kapısına kadar uzanan geniş caddesine eskiden “Kalpakçılarbaşı” denir ve paşaların, yüksek memurların, tanınmış zenginlerin terzileri filan hep orada bulunurdu.
“Kalpakçılarbaşı’ndaki dükkânlardan çokça alışveriş etme”ye gelince: O devirde kaçgöç olduğu için kadınlar şimdiki gibi serbest serbest sokağa çıkamaz, bilhassa öyle kalabalık alışveriş yerlerine kolay kolay sokulamazlardı. Metinde bahsedilen sarışın yosmanın arkadaşı ise pek fingirdek bir şey olduğundan zannımca, yazar herhâlde onun çarşılarda, pazarlarda dolaşa dolaşa kabak çiçeği gibi açılmış olduğuna işaret etmek istiyor.
53
Karamandola ayakkabı: Yine o devirde bir nevi siyah deriden yahut rugandan yapılan bir çeşit kadın ayakkabısına bu isim verilirdi.
Bana bu malumatı veren ve eski bir İstanbul efendisi olan kıymetli ağabeyim Hulusi Kocahârzem’e ve yine İstanbul’un köklü bir ailesine mensup bulunan arkadaşım ve meslektaşım Sayın Melek Topa’ya teşekkürlerimi sunarım. (s. n.)
54
Quel esprit!.. Quelle finesse!..: Ne zekâ!.. Ne incelik!..
55
Géranium: Sardunya çiçeği
56
Fanée: Solgun, pörsümüş
57
Admirateur: Hayran
58
Heureux: Bahtiyar, mesut
59
Droit: Hak
60
Rustique: Kır hayatına ait, kırsal.
61
Esprit: Zekâ, nükte
62
Éducation: Terbiye, görgü
63
Noble: Soylu
64
Mal élevé: Kötü eğitilmiş, fena yetiştirilmiş, terbiyesiz
65
Beauté: Güzellik
66
Poétique: Şairane
67
Conversation: Mükaleme, konuşma
68
Miroir terrestre: Yer aynası
69
Glace parterre: Yere döşenmiş ayna
70
Très belle comparaison pour un petit lac… C’est très joli!: Bu küçük göl (havuz) için çok güzel bir mukayese… Çok güzel!
71
Un peu trop flattant, mais ça ne fait rien: Fazlaca övücü amma zararı yok.
72
Accepter: Kabul
73
Jeune personne: Tazecik kişi, genç kimse
74
Ça va bien, ça n’est que de la pudeur, c’est de la candeur!: Pek âlâ bir şey, bu hâl sadece iffet ve masumluktan.
75
Emotion: Heyecan
76
Heureusement: Çok şükür, bereket versin.
77
Rencontre: Tesadüf, rastlama
78
Victoire!: Yaşasın!
79
Vers: Mısra
80
Quel drôle de nom!: Ne tuhaf isim!
81
Original!: Özgün, hiç kimsede olmayan şey, nevi şahsına mahsus!
82
Kalipso (Calypso): Eski Yunan mitolojisinde, güya Okyanus veya Atlas ile Tetis’in kızı olup Osisya yahut Ocicya Adası’nda otururdu.
Truva (Troie) Muharebesi kahramanlarından Ülis (Odisseus), fırtınaya tutularak bu adaya düşmüş ve Kalipso’nun sevgisini kazanıp adada yedi yıl alıkonulmuş, bilahare Jüpiter’in (Tanrılar tanrısı Zeus) emriyle Kalipso’yu terk ederek karısının yanına dönmüştür.
[Kamus-ul-a’lâm, cilt 5, sayfa 3561.]
83
A quelle heure?: Saat kaçta?
84
Adieu: Allah’a ısmarladık.
85
Mon équipage?: Arabam?
86
Cocher: Arabacı
87
Mecidiye: O devirde ve hatta Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar kullanılan gümüş yirmi kuruşluk.
88
Pardon mon cher!: Affedersiniz azizim! [Muhatabı kadın olduğuna göre “Pardon ma şer!” (Pardon ma chère!: Affedersiniz azizem!) demesi gerekirdi.]
89
Gilet: Yelek
90
J’ai affaire!.. J’ai affaire!.. Je suis pressé!..: İşim var!.. İşim var!.. Çok aceledeyim!..
91
Par malheur: Olacağa bak ki.
92
İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında birer semt.
93
Alaturka saat on iki ile yarım arası o mevsimde alafranga 20.00 ile 20.30 arası.
94
Monsieur est servi, et Monsieur Pierre est lâ…: Yemek hazır efendim. Bay Piyer de orada…
95
Fanée: Solmuş, solgun
96
O devirde kaçgöç olduğu için vapurlarda, trenlerde kadın erkek aynı salonda, aynı kompartımanda oturamazlardı. Tramvaylar da ortasından bir perdeyle ayrılır, ön kısım kadınlara tahsis edilirdi.
97
Salle a mànger: Yemek odası
98
Fransızca bir gazetenin adı.
99
Dünyaca meşhur bir Fransız şarabı.
100
Pardon mon cher! Parlons d’amour un peu, s’il vous plaît!: Affedersiniz azizim! Biraz aşktan bahsedelim lütfen!
101
De quel amour voulez-vous que je parle? Vous savez bien qu’il y a l’amour de la patrie, l’amour filial, l’amour maternel, l’amour du prochain, l’amour-propre, l’amour de soi… Ce sont des amours de différente nature. Duquel voulez-vous que nous parlions?: Aşkın hangi nevinden bahsetmek istiyorsunuz? Malum ya aşkın çeşitleri vardır: vatan aşkı, evlat aşkı, ana aşkı, hemcins aşkı, izzetinefis düşkünlüğü, insanın kendi nefsine olan aşkı… Bunlar hep ayrı ayrı şeylerdir. Hangisinden bahsedelim?..
102
De l’amour de femme, bien sûr!: Hangisinden olacak? Şüphesiz kadın aşkından! Yazar, bu Fransızca sözlerin Türkçelerini de romanına ilave etmiştir.
103
La Bruyère (Labrüyer) (1645-1696): XVII. yüzyılın ünlü Fransız edibi ve filozofu. Ahlakçı olmakla tanınmıştır. 1688’de yayımladığı “Karakterler” (“Caractères”) adlı eserinde muhtelif insan tiplerini kuvvetle canlandırır ve yaşatır.
104
La Rochefoucauld (La Roşfuko) (1613-1680): Yine XVII. yüzyılın ünlü Fransız mütefekkir ve edibidir. Sert bir kötümserlik taşıyan “Maximes ” (“Düsturlar”) adlı şaheseri iğneli nüktelerle doludur. Bu eserini 1655’te yayımlamıştır. Bundan başka 1662’de yayımladığı “Mémoires” (“Hatıralar”) ile “Mektuplar”ı meşhurdu.
105
Tevfik Fikret
106
Socrate (Sokrat) (MÖ 468-400 veya 399): Eski Yunanlıların ünlü filozofu.
107
Aristophane (Aristofan) (MÖ 450-386): Yine Eski Yunanlıların ünlü şairi ve manzum komedi yazarı.
108
Mais mon cher professeur!: Fakat aziz öğretmenim!
109
Mon professeur!: Öğretmenim!
110
Nerveux: Asabi, sinirli
111
“Paul et Virginie”: Ünlü Fransız edibi Bernarden dö Sen-Piyer’in (Bernardin de Saint-Pierre: 1737-1814) dünya çapında meşhur romanı. Ne garip bir tecellidir ki bu roman, yazarının adından daha çok şöhret kazanmıştır. “Pol ve Virjini”yi okumayanlar bile hiç değilse adını duymuşlardır. Hâlbuki Bernardin de Saint-Pierre adını çok kişi bilmez.
112
La Dame aux Camélias: Meşhur Fransız romancısı Aleksandr Duma fils’in (Alexandre Dumas fils: 1824-1895) ilk şöhretini sağlayan romanı. Önce roman şeklinde yazılan, sonra da piyes hâline getirilen bu eser, bütün dünyada tekrar tekrar oynanmıştır.
113
Voilà un chef-d’oeuvre de roman!: İşte romanların bir şaheseri!
114
Alphonse Karr (Alfons Kar) (1808-1890): Mizahî eserleriyle tanınmış Fransız yazar.
115
Passion: İptila, ihtiras, aşk
116
Johann Wolfgang Goethe (1749-1832): Büyük Alman şair ve edibi. İlk şöhretini “Genç Werther’in Izdırapları” veya sadece “Werther” isimli romanıyla yapmıştır. “Faust”u da dünya çapında, ölmez bir eserdir.
117
Parlons d’amour s’il vous plaît!: Aşktan bahsedelim, lütfen!
118
Intrigues: Romanlarda ve piyeslerde konuya canlılık ve hareket vermek için icat edilen olaylar.
119
Par malheur: Kazara, nasılsa
120
Parlons d’amour s’il vous plaît!: Aşktan bahsedelim, lütfen!
121
De quel amour voulez-vous que je parle?: Aşkın hangi nevinden bahsetmek istiyorsunuz?
122
De l’amour de femme!: Kadın aşkından!
123
Fatalité: Kader
124
À mardi, n’est-ce pas?: Salıya, değil mi?
125
Saat 16.30’dan beri.
126
“Boccacio’nun Hikâyeleri”: İtalyan yazarı Boccacio’nun (1313-1375) eseri.
127
İstavroz: Beylerbeyi’nde şimdiki adıyla Abdullahağa Mahallesi’nin eski adı. (Şimdi “Çayırbaşı” denilen yere de evvelce “İstavroz Çayırı” denirdi.)
128
Robe de chambre: Gecelik hırka
129
Qu’est-ce que c’est que l’amour? C’est un tambour! C’est un tambour!.. Mais mon cher cavalier! J’avoue enfin que le beau sexe vaut mieux qu’un lapin: Aşk da nedir ki? Bir trampet! Bir trampet!.. Aziz binici arkadaşım, sana şunu itiraf edeyim ki; kadın kısmı bir tavşandan yeğdir.
130
Jean-Jacques Rousseau (1712-1778): XVIII. yüzyılın büyük Fransız edibi. Siyasette, pedagojide, Fransız Devrimi çığırını açmıştır. Hepsi birbirinden değerli birçok eserleri vardır. “Nouvelle Héloise” (“Yeni Heloyiz”) bunlardan biridir.
131
“Secrétaire des Amants”: “Âşıklara Mahsus Kılavuz”
132
Noble: Soylu
133
Sentiments: Duygular
134
Philosophique: Felsefi
135
Conseil: Öğüt
136
Maison des aliénés: Tımarhane
137
Moment: An
138
Heureux: Mesut
139
Malheureux: Talihsiz
140
Noblesse: Soyluluk
141
Qualificatif: Tavsif için kullanılan kelime, sıfat
142
Géranium: Sardunya çiçeği
143
Par gentillesse: Nezaket olarak
144
Corsage: Kadınların üste giydikleri
145
Fanée: Solgun
146
Importance: Önem
147
Talents: Meziyetler, istidatlar
148
Cultiver (etmek): Yetiştirmek
149
Insulte: Tahkir
150
Quelle divine beauté que vous êtes!: Ne ilahi güzelliğiniz var!
151
Plaisir: Haz
152
Reine: Kraliçe
153
Embarras: Sıkıntı
154
Ensemble: Heyeti mecmua
155
Commun: Alelade
156
Fade: Tatsız
157
Insipide: Yavan
158
Représenté: Gösterilmiş
159
Züppe oğlan, yarım yamalak Fransızcası ve ondan daha düzgün olmayan Türkçesiyle, romantik veya romanesk (romantique, romanesque: masalımsı, hayalî) deyimini herhâlde kendi kıt aklınca “romanî” diye uyduruvermiş olsa gerek.
160
Étude: Tetkik, inceleme
161
Nature: Tabiat
162
Admirer: Hayrete değer bulmak
163
Küstahça
164
Hatalı
165
İmkânsız
166
Sabırlıca
167
Gönül avlayan
168
Görünerek
169
Alay
170
Sujet: Şahıs
171
Passion: İhtiras
172
Ansızın, birdenbire
173
Yaralar
174
Güzel yaratık
175
Gerçi
176
Concours: El birliği, yardım
177
Méprisé: Küçümsenmiş
178
İlahi Bihruz Bey, sen de bizleri bitirdin!
179
Şimdi
180
Accueil: Kabul
181
Temiz ayak tozunuza
182
Perişan hâlimi
183
Sincère: Candan, samimi
184
Mektubumun
185
Bulunan
186
İntizar eden, bekleyen
187
Sözü bitiririm
188
Poésie: Şiir
189
Couplet: Kıta
190
Chanson: Şarkı
191
En vers: Manzum olarak
192
En prose: Nesir olarak
193
Sentiment: Duygu
194
Fransız şairinin
195
“Langage des Fleurs”: “Çiçeklerin Dili”
196
“Histoire Naturelle”: “Tabiat Bilgisi”, “Tarih-i Tabii”
197
Raison: Mantık, sebep
198
Tous les poètes sont fous!: Bütün şairler delidir!
199
Vâsıf Bey: Enderunlu Osman Vâsıf (? – 1824). Bilhassa şuh şarkılarıyla tanınmış son divan şairlerindendir. Divanı basılmıştır. Çocukluğunda Enderun’a alınarak sarayda anahtar ağalığı, kiler kethüdalığı gibi bazı sıra hizmetlerinde bulunmuştur. Bir atasözü gibi hatırlarda kalan:
“Âteş kenarı kış gününün lâlezarıdır.” mısrası onundur ki halk arasında:
“Mangal başı kış gününün lâlezarıdır.” diye söylenmektedir.
200
Chansonnette: Şarkı
201
Molière (1622-1673): Fransız komedi yazarı. Eserlerinde yaşattığı karakterler çok canlı ve bütün dünyaca benimsenmiş ölmez tiplerdir.
Komedileri Türkçe ile birlikte hemen bütün dünya dillerine çevrilmiştir.
202
Ignoble: Adi
203
“Belle Hélène”i chanter (etmek): Bel Elen şarkısını söylemek.
204
Drôle: Tuhaf şey
205
Refrain: Nakarat, şarkılarda tekrarlanan mısra.
206
Déjeuner: Öğle yemeği
207
Dîner: Akşam yemeği
208
Şiir dergisi
209
Enderunlu Vâsıf, perdebirunlukta Enderunlu Fâzıl, Süruri ve Sümbülzade Vehbi kadar ileri gitmemiş olmakla beraber, ara sıra biraz dekolte hatta müstehcen sayılabilecek şiirler de yazmıştır. Üstat Ekrem, zannımca, bu noktaya işaret etmek istiyor. (s. n.)