![Mansfield Park](/covers/69428038.jpg)
Полная версия:
Mansfield Park
Terasa çıkan merdivenlere ulaştıklarında Mrs. Rushworth ve Mrs. Norris’i gördüler. İki kadın evden ayrılalı bir buçuk saat olduğu hâlde ormanı gezmeye ancak sıra gelmişti. Mrs. Norris o kadar eğleniyordu ki acele etmek aklına gelmemişti. Türlü problemlerle canları sıkılan yeğenlerinin aksine Mrs. Norris’in günü çok güzel geçmişti. Kâhya, sülünler hakkındaki övgülerinin ardından kendisini mandıraya götürmüş, ona inekleri anlatmış, meşhur krem peynirlerden ikram etmişti. Julia’nın yanlarından ayrılmasının ardından bahçıvanla tanışmış, kısa sürede kaynaşmışlardı. Mrs. Norris, bahçıvanın torununun hastalığına konulan teşhisin hatalı olduğunu fark etmiş, torununun hastalığının aslında sıtma olduğunu anlatmış, bu hastalığı iyileştirecek bir muska göndereceğine söz vermişti. Karşılığında da bahçıvan kendisine en nadide çiçeklerini göstermiş, ender bulunan bir süpürge otu hediye etmişti.
Bu karşılaşmanın ardından hep birlikte eve döndüler. Diğerleri dönene dek kanepede oturup sohbet ederek ve Quarterly Review dergisine göz atarak oyalandılar. Miss Bertram ve iki beyefendi oldukça geç bir vakitte dönebildi. Üstelik bu gezintileri hiç verimli olmamış, bir işe yaramamıştı. Söylediklerine göre sürekli birbirlerini kovalamışlar ve yolları nihayet kesiştiğinde, ne tür düzenlemeler yapacaklarını kararlaştırmak için geç kalmışlardı. Fanny, Julia ve Mr. Rushworth’e baktığında, günü kötü geçen tek kişinin kendisi olmadığını anladı. İkisi de çok düşünceli görünüyordu. Mr. Crawford ve Miss Bertram ise onların tam aksine şen şakraktı. Fanny, Mr. Crawford’ın, yemek sırasında ortamı neşelendirmek ve Julia ile Mr. Rushworth’ü sakinleştirmek için büyük çaba harcadığını fark etti.
Yemeğin hemen ardından çay ve kahve servisine geçildi. Daha gidecek on beş kilometre yolları vardı. Vakit kaybetmemeleri gerekiyordu. Araba kapıya yanaşana dek havadan sudan konuştular. Kâhyadan birkaç sülün yumurtası ve biraz krem peynir alan, Mrs. Rushworth’le uzun uzun sohbet etme fırsatı yakalayan Mrs. Norris gitmeye hazırdı. Julia’nın yanına yaklaşan Mr. Crawford, “Umarım yol arkadaşım akşam serinliğinde, açık havada gitmekten çekinerek beni terk etmez.” dedi. Bu beklenmedik teklif memnuniyetle kabul edildi. Julia’nın günü başladığı gibi bitecek gibiydi. Bambaşka şeyler bekleyen Miss Bertram bu teklif üzerine biraz hayal kırıklığına uğrasa da Mr. Crawford’ın aslında kendisini tercih ettiği düşüncesiyle avuntu buldu. Mr. Rushworth de hiç kuşkusuz, Miss Bertram’ın sürücünün yanına binmesindense faytona oturmasını tercih ederdi. Oturma düzeninden memnun görünüyordu.
Parkta ilerlemeye başladıkları sırada Mrs. Norris, “Fanny, gerçekten senin için güzel bir gün oldu.” dedi, “Baştan sona her anı keyifliydi! Ne yapıp edip senin de gelmeni sağladığımız için Bertram teyzene ve bana minnettar olmalısın. Sayemizde güzel bir gün geçirdin!”
Maria kendini tutamadı: “Bence asıl kendiniz için çalışmışsınız hanımefendi! Bakıyorum da kucağınız ganimetlerle dolu. Aramıza koyduğunuz sepet de yola çıktığımızdan beri dirseğime çarpıp duruyor!”
“Canım benim, sepette sadece ihtiyar bahçıvanın almam için ısrar ettiği küçük, güzel bir süpürge otu var. Eğer seni rahatsız ediyorsa kucağıma alabilirim. Al Fanny, sen de şu paketi tutuver. Ancak dikkat et, düşmesin! Yemekte yediğimiz o nefis krem peynirden var içinde. İyi kalpli Mrs. Whitaker, peyniri kabul edeyim diye başımın etini yedi. Almamak için direndim ancak kadının ağlamaklı hâlini görünce, ablacığım sever diye düşünerek kabul ettim. Şu Mrs. Whitaker çok değerli bir insan. Hizmetçilerin masasında şarap servisi yapılıp yapılmadığını sorduğumda çok şaşırdı. İki hizmetçiyi, sırf beyaz elbise giydiler diye işten çıkarmış! Peynire dikkat et Fanny. Ben de diğer paketlerle sepeti tutayım bari…”
Teyzesinin, Sotherton’ı bu kadar övmesi üzerine morali düzelen Maria, “Başka neler kaldırdın?” diye sordu.
“Kaldırmak mı tatlım! Mrs. Whitaker’ın zorla elime tutuşturduğu şu dört sülün yumurtasından başka bir şey yok. Kadın ‘hayır’dan anlamıyor. Yalnız yaşadığımı öğrenince, evde birkaç canlının bana eğlence olacağını söyleyerek almam için ısrar etti. Gerçekten de öyle ama… Yumurtaları sütçüye vereyim ki tavuklardan birinin kuluçkasına koysun. Yavrular sağ salim doğarsa eve getiririm. Bir de bir yerlerden kümes bulursam, yapayalnız geçen saatlerimde onlara bakıp eğlenirim en azından. Umarım annende fazladan bir kümes vardır.”
Ilık, güzel bir akşamdı. Mr. Norris’in de nihayet susmasıyla dingin doğanın ortasında sessiz sakin bir yolculuk yaptılar. Hepsinin kafası karışıktı. Günün kendilerinde mutluluk mu yoksa sıkıntı mı yarattığına karar vermeye çalışıyorlardı.
11
Yaşanan onca sıkıntıya rağmen Sotherton’da geçirdikleri gün bile Bertram kardeşleri, Antigua’dan ulaşan mektuplar kadar üzmemişti. Henry Crawford’ı düşünmek, babalarını düşünmekten daha eğlenceliydi. Bu nedenle babalarının İngiltere’ye döneceği haberini almak hiç mi hiç hoşlarına gitmemişti.
Babalarının geleceğini bildirdiği o uğursuz tarih, kasım ayıydı. Daha doğrusu, tecrübelerine dayanarak kasımda gelebileceğini tahmin ediyordu. İşleri hemen hemen bitmişti. Eylülde yola çıkabilecek gibi görünüyordu. Kasım ayı başında da sevgili ailesiyle bir arada olabilmeyi umuyordu.
Maria’nın durumu Julia’dan beterdi. Çünkü babasının dönüşü evliliğin kapıda olduğu anlamına geliyordu. Kızının mutluluğunu içtenlikle dileyen Sör Thomas’ın dönüşüyle birlikte, kendisini mutlu edeceğini sandığı insanla hayatını birleştirecekti. Ancak şu anda bu evlilikten hiç umudu yoktu. Elinden bir şey gelmiyordu. Yapabileceği tek şey, derin bir uykuya dalmak ve uyandığında bütün bunların kötü bir rüya olduğunu görmeyi ummaktı. Zaten babası kasım başında gelemezdi. Fırtına veya başka sebeplerden ötürü gemisi gecikirdi. Nereden baksanız kasım ortasını bulurdu. Yani daha üç ay vardı. Tam tamına on üç hafta. Bu on üç haftada kim bilir neler olurdu…
Sör Thomas, eve dönüşü hakkında kızlarının neler hissettiğini bilse kahrolurdu herhâlde. Dönüşünün bir başka genç kızın yüreğini heyecandan pır pır ettirdiğini öğrenmek de kendisini pek teselli edemezdi. Miss Crawford bu sevindirici haberi, ağabeyiyle birlikte Mansfield Park’a çıktığı bir akşam almıştı. Bu haber, görünüşte kendisini pek de ilgilendirmiyordu. Nezaketen insanları tebrik etmek dışında söyleyeceği pek bir şey yoktu. Oysa merakını ve heyecanını bastırabilmek için kendisini zor tutuyordu. Mrs. Norris’in, mektubun ayrıntılarından uzun uzun söz etmesinin ardından konu kapandı. Ancak çay servisinden sonra, Edmund ve Fanny ile birlikte pencereden dışarıdaki alaca karanlığı seyreden Miss Crawford, piyanonun şamdanlarını yakan Bertram kardeşler, Mr. Rushworth ve Henry Crawford’a dönerek, “Mr. Rushworth ne kadar da mutlu görünüyor!” dedi, “Kasım ayının gelmesini iple çekiyor olsa gerek.”
Bu söz üzerine Edmund da Mr. Rushworth’e döndü ancak bir şey demedi.
“Babanızın dönüşü heyecanlı olacak.”
“Gerçekten de öyle. Hem uzun hem de tehlikeli bir macera oldu.”
“Bu dönüş, başka heyecanlı olayların da müjdecisi olacak. Kız kardeşinizin evliliği ve sizin papaz olarak göreve başlamanız gibi.”
“Evet.”
“Sakın alınmayın.” dedi gülerek, “Ancak bu durum aklıma, hani yabancı diyarlarda gerçekleştirdikleri kahramanlıkların ardından eve sağ salim dönüşlerinin şerefine tanrılara kurban adayan pagan kahramanlarını getiriyor.”
Edmund, ağırbaşlı bir gülümsemeyle, “Kimsenin kurban edildiği yok.” diye karşılık verdi ve tekrar piyanoya bakarak, “Bu, kız kardeşimin kendi kararı.” diye ekledi.
“Evet, öyle olduğunu biliyorum. Sadece şaka yapıyordum. Her genç kızın yapacağını yaptı. Çok mutlu olduğundan hiç kuşkum yok. Kurbandan kastımı anlamadınız sanırım.”
“Papaz olarak göreve başlamam… Emin olun, bu da en az Maria’nın evliliği kadar iradi bir karar.”
“Sizin eğilimlerinizle babanızın imkânlarının bu kadar uyumlu olması gerçekten büyük şans… Anladığım kadarıyla yakınlardaki güzel bir köyün papazlığı sizin için bekletiliyor.”
“Ve bunun aklımı çeldiğini düşünüyorsunuz, öyle değil mi?
Fanny, “Bunun doğru olmadığına eminim!” diye haykırdı.
“Beni savunduğun için teşekkür ederim Fanny, ancak doğrusu ben aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tam aksine, geleceğimin garanti altına alındığını bilmek aklımı çeldi. Bunda da bir yanlışlık görmüyorum. Sırf bu yüzden, istemeye istemeye papaz oluyor değilim ki… Üstelik genç yaşta, güzel bir yerde göreve başlamam beni kötü bir papaz yapmaz ya! Gayet emin ellerdeyim. Birine kanacak, peşinden koşacak türden bir insan olmamam bir yana, babam böyle bir şeye hayatta izin vermeyecek kadar vicdanlı bir insandır. Evet, aklımın çelindiği doğru, ancak bunda bir kötülük yok.”
Fanny, kısa bir süre düşündükten sonra, “Bu durum şeyden farksız…” dedi, “Bir amiralin oğlunun donanmaya katılmasından ya da bir generalin oğlunun orduya yazılmasından. Bunda kimsenin bir yanlışlık göreceğini sanmıyorum. Çevrelerinden destek görebilecekleri bir meslek seçmelerine şaşıran, samimiyetlerini sorgulayan çıkmaz.”
“Hayır, sevgili Miss Price, tabii ki çıkmaz. Bunun için de gayet haklı sebepler var. Askerlik bir erkek açısından her açıdan cazip bir meslek… Kahramanlık, tehlike, hareket, tarz… Aradığı her şey bir arada… Hem de saygın bir meslek. Bu yüzden bir erkeğin asker olmasına kimse şaşırmaz.”
“Ancak görev yeri şimdiden belli diye bir erkeğin papaz olmak istemesi kuşkuyla karşılanmalıdır, öyle mi?” dedi Edmund, “Bu kişinin sizin nazarınızda kendisini aklayabilmesi için herhangi bir gelir beklentisi ve gelecek kaygısı taşımaması mı gerekiyor?
“Geçinecek para kazanmadan papazlık yapmak mı? Bu delilik olur, kesinlikle delilik!”
“Sorabilir miyim acaba, bir erkek geleceğini garanti altına almadan papaz olmazsa kiliseler nasıl dolacak? Yok, sormayayım en iyisi. Verecek cevabınız olmayacak nasılsa. Ben sizin adınıza cevap vereyim. Sizin bakış açınızdan değerlendirildiğinde de papazlık mesleğinin avantajları yok değil. Bir papaz, kahramanlık, hareket, tarz gibi beklentilerle hareket etmediğine göre, yaptığı seçimin samimiyetinden ve iyi niyetinden kuşku duyulmaması gerekir.”
“Para kazanmak için çalışmak yerine hazıra konmayı tercih ettiği konusunda samimi olduğundan hiç şüphem yok! Bütün gün yiyip içmekten ve göbek büyütmekten başka bir şey yapmama niyetinden de şüphem olamaz! Doğrusunu isterseniz Mr. Bertram, bu tembellikten başka bir şey değildir. İnsanları papazlığa yönelten şey tembellik ve kolaycılıktır… Hırs yoksunluğudur… Hoş bir sohbetin değerini bilememek, insanlarla iyi geçinme zahmetine girmemektir… Papaz dediğin, bütün gününü gazete okuyarak, havanın nasıl olacağını düşünerek, karısıyla didişerek geçiren, pasaklı ve bencil insanın tekidir. Bütün işi yardımcısı yapsın, o da hayatını yemeğe adasın.”
“Hiç şüphesiz böyle papazlar da vardır. Ancak bu tür insanların Miss Crawford’ın genelleme yapmasını haklı gösterecek kadar çok olduğunu sanmıyorum. Korkarım ki bu genelleyici ve kusura bakmayın ama basmakalıp eleştiriler kendi görüşleriniz değil, olsa olsa çevrenizdeki ön yargılı insanlardan kaptığınız görüşlerdir. Sizin papazlar konusunda bunca bilgiye sahip olabilecek kadar gözlemde bulunduğunuzu sanmıyorum. Kendinizden bu kadar emin bir şekilde mahkûm edebileceğiniz ancak birkaç insanla karşılaşmış olabilirsiniz. Siz şu an amcanızın sofrasında konuşulanları tekrarlıyorsunuz.”
“Ben bu konudaki yaygın kanıdan söz ediyorum. Yaygın olduğuna göre demek ki doğru bir kanı. Her ne kadar din adamlarının ev hâllerine şahsen çok fazla şahit olmasam da kuşkuya yer bırakmayacak kadar çok sayıda bunları gören insan var.”
Edmund, “Hangi mezhepten olursa olsun, okumuş insanların hepsi birden, ayrım gözetilmeksizin mahkûm ediliyorsa, bu durum bir bilgi eksikliğini gösterir.” dedi ve gülümseyerek, “Veya başka bir şeyin…” diye ekledi, “Belki de amcanız ve amiral arkadaşlarının papazlar hakkındaki bilgileri, gemilerde görev yapan, başlarından atmaya gayret ettikleri papazlarla sınırlıdır.”
Fanny, konuyla hiç ilgisi olmamasına rağmen, “Zavallı William!” diyerek konuşmalarını böldü, “Antwerp gemisinin papazının büyük iyiliğini görmüş.”
Miss Crawford, “Amcamdan pek etkilendiğim söylenemez.” dedi, “Bu kadar zorlamasaydınız söylemeyecektim ama hâlihazırda bir papazın, yani Dr. Grant’in konuğu olduğum düşünülürse din adamlarının nasıl insanlar olduklarını görmeme imkân bulunmadığı fikri pek doğru sayılmaz. Dr. Grant bana karşı çok kibar ve yardımsever davranıyor. Tam bir beyefendi ve saygın bir insan… Tahmin ettiğim kadarıyla akıllı, iyi bir akademisyen ve güzel vaazlar veriyor. Ancak bütün bunlara rağmen bence uyuşuk, bencil, hiçbir şeyin tadına bakmaktan geri kalmayan bir zevk düşkünü… Kimse için parmağını oynatmaz. Ama aşçı bir hata yapacak olsa hıncını mükemmel bir insan olan karısından çıkarır. Doğrusunu söylemek gerekirse Henry ve ben bu akşam kaz kızartması yüzünden hır çıkardığı için kendimizi dışarı attık. Zavallı ablam ise mecburen evde Dr. Grant’e katlanmak zorunda kaldı.”
“Doğrusu bu durumda bu kadar olumsuz düşünmenize şaşmamalı. Keyif düşkünlüğü büyük bir kusurdur. Bir de bencillikle birleşince ve üstüne ablanızın çektiği sıkıntılara şahit olmanız da eklenince çok üzülmüş olmalısınız. Fanny, Dr. Grant’in davranışının savunulacak bir yanı yok.
“Hayır.” diye cevapladı Fanny, “Mesleğinin bu işte bir ilgisi yok. Dr. Grant hangi işi yapıyor olursa olsun, aynı şekilde davranacaktı. Donanmada veya orduda görev yapıyor olsaydı emrinde fazla insan bulunacak, bu yüzden de bir din adamı olarak üzdüklerinden çok daha fazla insanı üzecekti. Dahası Dr. Grant daha hareketli, daha dünyevi bir iş yapıyor olsaydı çok daha kötü olurdu gibime geliyor. Şu anki görevi itibarıyla kendisini tanıması, kontrol edebilmesi gerekiyor. Oysa başka bir meslekte böyle bir mecburiyeti, en azından bu kadar sıklıkla hissetmeyecekti. Dr. Grant gibi akıllı bir insanın, her hafta insanlara nasıl davranmaları gerektiğini anlatırken, her pazar iki kez kiliseye giderek böyle güzel vaazlar verirken anlattıklarından kendisine dersler çıkarmamış olması düşünülemez. Kendisini sorgulamıştır herhâlde. Papazlık değil, başka bir iş yapıyor olsaydı, daha iradeli davranma gayretine girmesine bu kadar gerek kalmazdı.”
“Bu söylediklerinizin aksini ispat edemeyeceğimiz kesin. Ancak kaderinizde, iyi davranması verdiği vaazlara bağlı olan bir adamın eşi olmak yazmıyordur umarım. Zira pazartesi sabahından cumartesi gecesine dek kızarmış kaz yüzünden didiştikten sonra pazar günlerini, verdiği vaazların etkisiyle güler yüzlü geçirmesinin bir anlamı olmayacaktır.”
Edmund sevgi dolu bir ifadeyle, “Fanny’yle didişecek bir adama…” dedi, “Hiçbir vaazın kâr edeceğini sanmıyorum.”
Fanny pencereye doğru döndü. Miss Crawford, sevgi dolu bir ifadeyle, “Görünüşe göre Miss Price hak ettiği kadar övgü duymaya alışkın değil.” dedi. Tam o sırada Bertram kardeşler kendisinden şarkıya eşlik etmesini isteyince piyanonun başına geçti. Edmund, Miss Crawford’ın ardından, kendinden geçmiş bir hâlde bakakaldı. Kibarlığına, ışıltısına, zarafetine, kısacası her şeyine hayranlık duyuyordu.
Biraz sonra, “Ne kadar iyi huylu.” dedi, “Herhangi birini üzmeye kıyamayacak bir mizaç! Nasıl da güzel yürüyor! Nasıl da çağrılır çağrılmaz giderek, kolaylıkla insanların eğlencesine ortak oluveriyor!” Bir an düşündükten sonra, “Böylesine kötü ellere düşmüş olması çok üzücü!” dedi.
Kendisiyle hemfikir olan Fanny, diğerleri birazdan şarkıya başlayacak olmalarına rağmen Edmund’ın pencerenin yanında kendisiyle birlikte kalmasından, bakışlarını tıpkı kendisi gibi dışarıya, ağırbaşlı, huzur veren doğaya, bulutsuz gecenin ışıltısıyla ormanın karanlığı arasındaki hoş zıtlığa çevirmesinden hoşnuttu. “İşte uyum!” dedi, “İşte dinginlik! Hiçbir şiirin anlatamayacağı, tüm tabloları, tüm şarkıları gölgede bırakacak bir güzellik! İnsana her şeyi unutturan, kendinden geçmesine yol açan bir güzellik! Böyle akşamlarda dışarı bakınca dünyada kötülük diye, üzüntü diye bir şeyin olabileceğine inanamıyorum. Doğayla daha iç içe olsaydık, insanlar şu manzaranın tadını çıkarmaya daha fazla çabalasaydı, kötülüklerin de üzüntülerin de azalacağından eminim.”
“Seni böyle coşkulu görmek çok hoş Fanny. Gerçekten de çok güzel bir akşam. Senin gibi hissetmeyi öğrenememiş, hiç değilse çocukluğunda doğanın tadına varamamış insanlara yazık. Çok şey kaybediyorlar.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов