Читать книгу Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler (Mikâil Bayram) онлайн бесплатно на Bookz (9-ая страница книги)
bannerbanner
Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler
Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler
Оценить:
Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler

3

Полная версия:

Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler

Anadolu’ya Oğuzlarla birlikte İranlılar da gelmişlerdi. İranlılar daha çok tacir, ilim adamı, meşayih ve müritler olarak Anadolu’ya gelmişler ve çoğunlukla şehirler de yerleşmeyi tercih etmişlerdir. Türkmen halklar ise daha çok göçebe topluluklar hâlinde idiler. Fethedilen topraklara göçüyor ve kırsal bölgelere yerleşmeyi tercih ediyorlardı. Böylece Anadolu pek çok farklı kültürlerin birbiriyle tanıştığı ve etkilendiği bir muhit olmuştu. Yerli, Hristiyan, Rum ve Ermeni halk kahir ekseriyeti Müslüman olan milletlerle yüz yüze gelmiş ve iç içe yaşamak durumunda olmuşlardır. Şüphesiz Anadolu’da farklı dinlere ve ırklara mensup insanlar, zümreler bulunuyordu. Fakat ekseriyet itibarıyla İslam-Hristiyan kültürünün etkileşmesi ön plandaydı. Bu iki dine mensup insanların karşılıklı kültürel etkileşmeleri daima İslamiyet lehine bir gelişme göstererek Anadolu’nun Müslümanlaşması gerçekleşmiştir. Tabii kültürel faaliyetler içinde Türklerin ön planda bulunmaları, Türk nüfusunun göçlerle sürekli artış göstermesi, siyasi otoritenin Müslüman Türklerde olması Anadolu’nun İslamlaşması yanında Türkleşmesi sonucunu da doğurmuştur.

II. Kılıçarslan uzun mücadelelerden sonra Dânişmend Oğulları Devleti’ni ortadan kaldırarak Anadolu’da siyasi birliği sağladığı hâlde ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırarak bu siyasi birliği kendi eliyle dağıtmıştır. O, her oğlunu bir yöreye melik statüsü ile tayin etmişti. Kendisini de sultan olarak merkeze alıp bu meliklerin üstünde siyasi otorite kurmayı düşünmüştür. Ancak kendisinden sonra ülkesinin birliğinin devamını sağlayacak düzenlemeyi belirleyememiş ya da düşündüğünü uygulamaya koyamamıştır. Bu yüzden o daha hayatta iken her biri bir yörede melik olan oğulları Selçuklu tahtını ele geçirmek ve sultan olmak için birbirleriyle mücadeleye tutuştular. II. Kılıçarslan’ın ölümünden sonra da devam eden bu mücadelede Malatya’daki kültürel fikrî çevrede yetişen ve eğitim gören I. Gıyâseddin Keyhüsrev ile Tokat ve Amasya çevresindeki kültürel ve fikrî ortamda yetişen ve Tokat meliki olan Rükneddin Süleyman Şah’ın ön plana çıktıkları görülür. Bunun sebebi şudur:

Selçuklular zamanında Tokat ve Malatya çevresinde birbirinden farklı, birbiriyle zıtlaşan ve rekabet hâlinde bulunan iki ayrı fikrî ve kültürel çevre teşekkül etmiştir. Tokat, Amasya, Niksar çevresinde Dânişmend Oğulları’ndan tevarüs eden Türk millî kültürüne dayalı bir kültürel çevre, Alplik ve Gazilik ülküsünden kaynaklanan siyasi bir yapılanma meydana gelmiştir. Buna karşılık Malatya ve yakın çevresinde ise İran millî kültürüne dayalı bir kültürel yapılanma teşekkül etmiştir. O dönemde birbiriyle siyasi rekabet hâlinde bulunan bu iki farklı kültürel çevrede farklı siyasi güç odakları oluşmuştur. Bu iki farklı siyasi zihniyet arasındaki rekabet ve zıtlaşma Türkiye Selçukluları tarihi boyunca devam etmiş, pek çok sosyal ve siyasi olayların meydana gelmesinin ve hatta devletin yıkılışının en önemli sebebi olmuştur.

Tokat ve Malatya, Dânişmend Oğulları zamanında bu kültürel özellikleriyle iki önemli ilim ve fikir merkezi hâline gelmiştir. Bu durum bu iki beldenin Selçuklular zamanında da şehzadelerin tahsil ve eğitim merkezi olarak belirlenmesine sebep olmuştur. Böyle olunca da bu iki kültürel çevre zaman zaman kendi beldelerinin şehzadelerini iktidara getirme gayreti içinde olmuşlar ve bu yönde faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu da şehzadeler arasında sık sık taht mücadelelerinin baş göstermesine ve sultanlara suikast düzenleme olaylarının yaşanmasına sebep olmuştur.

Bu devirde devlet hizmetinde bulunan beyler ve emirler de ya bu iki zihniyetten birine mensup olmak ya da birini tercih etmek durumunda kalmışlardır. Genel olarak Malatya çevresindeki zihniyetin iktidarlar üzerindeki ilmî, kültürel ve siyasi ağırlığının daha müessir ve yönlendirici olduğu görülmektedir. Bu iki siyasi zihniyet mensubu yöneticiler ve fikir adamları bugünkü siyasi partilere benzer bir faaliyet içinde bulunmuşlardır. O dönemde Anadolu’da bulunan dinî ve sosyal nitelikli kuruluşlar (tarikatlar ile sınai ve sosyal kuruluşlar) da bu siyasi zihniyetlerden birine destek olmuşlar ve destekledikleri zihniyetin halk içindeki siyasi tabanının oluşması yönünde faaliyet göstermişlerdir. Bu konuyu ayrı bir makalede örnekler göstererek geniş olarak ele alıp yayımlamış olduğumuzdan burada kısa kesiyor ve esas konuya dönüyoruz.

II. Kılıçarslan’ın ölümünden sonra yukarıda sözünü ettiğimiz iki şehzade arasındaki taht mücadelesi, Harput ve Malatya’da eğitim gören I. G. Keyhüsrev ile Tokat ve çevresindeki Türkmen muhitin meliki olan Rükneddin Süleyman Şah arasında baş göstermesi işte bu iki kültürel çevrede odaklaşan iki farklı siyasi iradenin ön plana çıkmasından kaynaklanmıştır.

Anadolu Selçuklu Sultanı I. G. Keyhüsrev 1192 yılında babası II. Kılıçarslan’ın desteği ile tahta geçmişti. Fakat bir müddet sonra Tokat meliki olan kardeşi Süleyman Şah kendisine karşı ayaklanmış ve onu Konya’da muhasara altına almıştı. Sonuçta I. G. Keyhüsrev, 1196’da Konya’yı ve Anadolu’yu terk etmeye mecbur kalmıştır. Keyhüsrev şehzadeliği döneminde bir süre Uluborlu melikliğinde bulunmuştur. Burada bir çevresi ve destekçileri vardı. Bu yüzden Süleyman Şah onu Anadolu’yu terke mecbur ederken Batı’ya yani dayılarının bulunduğu Bizans’a ya da Uluborlu yönüne gitmesine müsaade etmemiş olmalıdır. Tahtını kaybeden Keyhüsrev önce Halep’e Salâhaddin Eyyûbi’nin oğlu el-Melikü’z-Zâhir’in yanına gitmiştir. Oradan Diyarbakır, Ahlat ve Harput’a gitmiş, Güney ve Doğu Anadolu’daki devletlerden umduğu destek ve yardımı bulamayınca Trabzon’a gelmiştir. Trabzon Komnenler Hanedanı’nın yardımı ile deniz yoluyla İstanbul’a giderek dayılarına sığınmıştır. Sekiz yıl sürgün hayatı yaşayan G. Keyhüsrev burada iken Türkiye Selçukluları Devleti’nin Bizans’a sınır olan uç bölgelerdeki hudut muhafızları konumundaki Türkmen beylerle irtibat kurmuş ve onlardan kaybettiği tahtını tekrar ele geçirmek hususunda destek sözü almıştır. Bu Türkmen beyler uygun bir zamanda onu Anadolu’ya davet etmişlerdir.

Kayınpederi olan Komnenler sülalesinden Manuel Mavrozomes’i de yanına alan G. Keyhüsrev onun çok büyük destek ve yardımlarına nail olarak İzmit, Kütahya üzerinden Uluborlu’ya gelmiştir. Onun bu güzergâhı takip ederek Anadolu’ya intikali tamamen Manuel Mavrozomes’in yardım ve çabalarıyla gerçekleşmiştir. Uç Türkmenlerinden ve Mavrozomes’in Bizanslı askerlerinden müteşekkil bir ordu ile Uluborlu’dan Konya üzerine yürümüştür. Büyük güçlüklerden sonra nihayet 1204 yılı başlarında tekrar tahtına kavuşmuş, tahtan indirdiği yeğeni Süleyman Şah’ın oğlu III. İzzeddin Kılıçarslan’ı tutuklatmış bilahare de onu boğdurmuştur.

Türkiye Selçuklularında Devletin Yeniden Yapılanması

I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in yeniden tahtı ele geçirmesinin ardından devlet yapısında ve yönetiminde yeni bir yapılanma çalışmalarına girdiği görülmektedir. O bunu yapmak suretiyle devlete kalıcı bir düzen vermiş olacağını ve bu yolla Anadolu’da bulunan farklı etnik ve dinî zümreler arasında barış ve güven ortamı sağlayacağını düşünüyordu. Bu yolla güçlü, toplayıcı ve birleştirici büyük bir devlet modelini gerçekleştirmeyi planlıyordu. Böylece Türkiye Selçuklularında yeni bir devlet anlayışı ve yeni bir mutlu toplum inşa etme düşüncesi doğmuştur. Bunu Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’nün yeni bir uygulama biçiminin gündeme getirilmesi olarak düşünebiliriz.

I. Gıyâseddin Keyhüsrev bu amacını gerçekleştirmek için ilk iş olarak yeniden tahtı ele geçirmekte Komnen Manuel Mavrozomes’ten çok büyük yardım ve destek gördüğü için ikinci defa iktidara gelişinin hemen ardından Emir Mavrozomes’i “melik” unvanıyla uç bölgesine göndermiş; Uluborlu, Denizli ve Honaz’ı ona vermiştir. Böylece Anadolu’da ilk olarak yöneticisi Hristiyan olan Selçuklu Devleti’ne bağlı bir meliklik kurulmuştur. Kendisi ve oğlu Yohannes, Hristiyan olarak bu görevlerini sürdürdüler. Fakat torunu olan Denizlili Mehmed el-Mevrazemî Müslüman olmuş ve uç beyi olarak görevine devam etmiştir. Bilahare Hülagu Han tarafından öldürüldü.

I. Gıyâseddin büyük oğlu İzzeddin Keykâvus’u yukarıda bahsedildiği üzere İran kültürünün merkezi durumunda olan Malatya’ya melik olarak Güneydoğu Anadolu’nun yönetimini de ona vermiş oluyordu. Diğer oğlu Alâeddin Keykubad’ı da Tokat’a yine melik olarak gönderdi. Türkmenlerin yoğun olduğu ve Dânişmend ili diye anılan Kuzey Anadolu’nun idaresini de bu oğluna vermiştir. Kendisi de büyük sultan olarak başkent Konya’dan bütün bu melikliklere vaziyet ediyordu. Böylece I. G. Keyhüsrev, Efrasiyab’ın soyunda gelen bir hakan olarak Turani kavimlerin büyük hakanı, destani İran şahlarının unvanı olan Keyhüsrev unvanını kullanarak eski İran şahlarının devamı olduğunu ve nihayet Diyar-ı Rum’da Kayser-i Rum’un yerine kaim bir kayser olduğunu, Anadolu’daki dinî ve etnik zümrelere empoze etmiş ve onların hamasi duygularını tatmin etmeyi düşünmüştür.

Nitekim o dönemde Anadolu’da yaşayan Türkmen asıllı Şeyh Evhadüddin Hâmid el-Kirmani, G. Keyhüsrev’e hitaben yazdığı bir rubaide şöyle demektedir:

Kayser’in ayağının altında yer eskimekteydi.Köşkü gökyüzüne yükselmişti.Ey Keyhüsrev onun yerini almış durumdasın.Söyle o köşk nerede? Kayser ise sanki hiç yaşamadı.

O hâlde I. Gıyâseddin, oğulları ve ahfadının Keyhüsrev, Keykâvus, Keykubad, Keyferidun gibi destani İran şahlarının unvanlarını kullanmaları İran kültürüne duyulan hayranlıktan çok, politik bir amacı bulunduğu göz ardı edilmemelidir. I. G. Keyhüsrev bütün bu dinî ve etnik zümreleri kendi siyasi otoritesi altında toplayarak ve kendini merkeze alarak Anadolu’da istikrar ve barış ortamı yaratmaya çalışmıştır. Böylece bu yeni devlet felsefesinin ve siyasi anlayış ve düşünüş biçiminin yapılanmasına yönelik bir çalışma yürütülmüştür. Nitekim bundan sonradır ki bu dönemde Anadolu’da Selçuklu Devleti hizmetinde çok sayıda Rum ve Ermeni kökenli kontlar, İran ve Türkmen kökenli emirler görülmektedir. I. Gıyâseddin Keyhüsrev, bu düzenlemeleri gerçekleştirdikten sonra bu emir ve kontların desteği ile Antalya’yı ve Samsun’u fethederek devletinin sınırlarını Akdeniz ve Karadeniz’e ulaştırmıştır. Bundan sonraki Türkiye Selçukluları sultanları “Sultanü’l-Arabi ve’l-Acem” (Arap ve Arap olmayan halkların sultanı) unvanlarına, “Sultanü’l-bahreyn” (İki denizin sultanı) unvanını da katmışlardır. Ondan sonra gelen Selçuklu sultanları da bu unvanı kullanacaklardır.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Mikâil Bayram’ın şiirlerinin toplandığı Sarayî Divanı da 2023 yılının ilkbahar aylarında yine Elips Kitap tarafından neşredildi.

2

“Anadolu Selçukluları Zamanında Konya’da Dinî ve Fikrî Hareketler”, Dünden Bugüne Konya’nın Kültür Birikimi ve Selçuk Üniversitesi, Konya, 1999.

3

Anonim, Tarih-i Âl-i Selçuk, Neşr. F.N. Uzluk, Ankara 1952, s. 45.

4

Bk. Konya Yusufağa Ktp. No. 4862’deki kıraat kaydı.

5

Age. Neşr. M. Koman, Konya, 1942, s. 2

6

Menakibü’l-arifin, II. 754-758.

7

El-Evamirü’l-Alâiyye, 307.

8

Bk. İzzet Koyunoğlu Ktp. Nr. 15200’de bulunan vakfiye.

9

Mikâil Bayram, “Hace Nasirü’d-din Muhammed el-Tusî’nin İntihalciliği” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, Konya 2005, s. 7-17.

10

İbn Bibi, El-Evamirü’l-Alâiyye, s. 230-231.

11

Bu eserin, müellifinin el yazısı olup 589 (1193) yılında kaleme alınan yedinci cildi Konya İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi nr. 14677’dedir.

12

Eflaki, Menakibü’l- arifin, II, 759-760.

13

Mikâil Bayram, Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Konya 2006, s. 152-157.

14

O. Nuri Ergin, “Sadreddin Konevi ve Eserleri” , Şarkiyat Mec. (İst. 1958), II. 82-83.

15

Firdevsî-i Rumî, Menakıb-i Hacı Bektaş-ı Veli, Hacıbektaş İlçe Ktp. no. 200, yp. 196a.

16

F. Köprülü, Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri, İstanbul 1928.

17

Age., Neşr. C. Hümaî, Tahran, 1315, s. 7.

18

Yusufağa Ktp. Nr. 4692, yp. 130b.

19

Mikâil Bayram, “Selçuklu Veziri Kadı İzzeddin Tarafından Düzenlenen bir Vakıfnâme”, Ata Dergisi, Konya 1997, s. 47-53.

20

Menâkibu’l-arifin, II, 721; Eflâkî, burada Ahilerin ve Karaman Oğullarının isyanını kastetmektedir.

21

Anonim, Tarih-i Al-i Selçuk, Neşr, F. Nafiz Uzluk, Ankara, 1952, s. 45.

22

Age. Neşr. Mesut Koman, Konya, 1942.

23

Geniş bilgi için bk. A. Gölpınarlı, Mevlana Celâeddin, İstanbul, 1959, s. 81-85.

24

İbn Bibi, El-Evamirü’l-Alâiyye, Neşr. A. Sadık Erzi, Ankara, 1956, s. 528-531.

25

Bu Vakfiye’nin orijinal metni Mevlana Müzesi arşivindedir.

26

“Mikâil Bayram, Anadolu’da Te’Iif Edilen İlk Eser “Keşfu’l-Akabe”, Konya, 1981, s. 10-15, 20.

27

Keşfü’l-Akabe, Fatih Ktp. No. 5426. Yp. 250a.

28

İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi ‘t-Tarih, Beyrut, 386/1966, XII, s. 196.

29

el-Kâmil, XII, 196. Burada bahsedilen münakaşada bir fakihin hakaretine maruz kalan filozof, Maktûl Suhreverdi’den başkası değildir.

30

el-Evâmirü’l-Alâiyye, Nşr. A. Sadık Erzi, Ankara, 1956, s. 25.

31

Re’fet Yinanç, “Amasya Hâlifet Gâzî Medresesi”, Vakıflar Dergisi, Ankara, 1982, XV, s. 5-14.

32

Bu iki eserin birer nüshası Konya İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi No. 12049 ve 12050’de kayıtlıdır. Bu iki eser, Anadolu’da telif edildiği bilinen ilk Türkçe eserlerdir. Hâkim Bereket de Anadolu’da ilk Türkçe eser veren bilgin durumundadır.

33

el-Kâmil, X, 37.

34

Akaid-i ehl-i Sünnet, Fatih Ktp. No. 5426, yp. 193a.

35

İsmail Paşa, Hediyetül Arifin, 1263

36

el-Evâmirü’l-Alâiyye.

37

Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. No. 4851, yp. 31b. Aynı zamanda doktor olan Ahi Evren’in tıbba dair llmu’t-Teşrih adlı eseri günümüze kadar gelmemiştir.

38

el-Evâmirü’l-Alâiyye., s. 228.

39

İbn Bibi, el-Evâmirü’l-Alâiyye, Neşr, A. Sadık Erzi, Ankara 1956. s. 264-273; Anonim Selçuk-name, Ankara 1952, s. 45-46.

40

İbnü’l, el-Kâmil fî’t-tarih, Beyrut 1386/1966, XII, 196.

41

Kadi Ahmed, el-Veledü’ş-Şefık, Fatih (Süleymaniye) Ktp. No. 4518, yp. 218; Menakib-i Evhadüddin-i Kirmânî, Neşr. B. Furûzan-fer, Tehran 1969, s. 252-261.

42

Ankara Bozgunundan İstanbul Zaptına, Belleten, Ankara, 1943, VII, 582.

43

Anamur’daki Ak Mescid kitabesinde Sultan Alâeddin bu unvanı ile anılmıştır.

44

Mirsadü’l ibad Neşr M. Emin-i Riyahi Tehran 1366, s. 20-22.

45

El-Evamirü’l alaiyye, s.

46

Mikâil Bayram, Hace Nasîrüddin Muhammed-i Tusî‘nin İntihalciliği, S.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya 2005, Sayı.20, s. 11-12.

47

el-Evâmirü’l-Alâiyye, s. 228

48

el-Evâmirü’l-Alâiyye, s. 25.

49

Fatih (Süleymaniye) Kütüphanesi, No. 5426, yp. 250a.

50

Makâlat-ı Şems-i Tebrizî, Nesr. M. Ali-i Muvahhid, Tahran, 1377, I, 333.

51

Edeb-i Farisî der Kalem-rev-i Osmanî, Tahran, 1396.

52

Yezdan-şinaht, Ayasofya (Süleymaniye) Kütüphanesi, No. 4819, yp. 138h.

53

Enistü’t talibin ve celisü’s-salihin, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, F.T. Nr. 701, yp. 50b.

54

Anonim, Selcuk-name, s. 39

55

el-Evâmirü’l-Alâiyye, s. 461-462

56

el-Evâmirü’l-Alâiyye, s. 25.

57

İbn Hallikân, Vefeyatü’l-a’yân, Beyrut, 1397/1977, VI. 272-284. Selçuklular Zamanında Konya’da Dinî ve Fikrî Hareketler.

58

Muhammed es-Sivasî, Menakib-i Evhadü’d-ttin-i Kirmanı, Nşr. B. Furûzanfer, Tahran 1969. Hikâye 31; Tercümesi için Bk. Mikâil Bayram, Şeyh Evhadü’d-din el-Kirmanî ve Menakibnamesi, Konya 2005, s. 181-193.

59

Mecidüddin İshak’tan oğlu Sadreddin el-Konevî’ye intikal eden ve bugün Konya Yusufağa Kütüphanesi’nde bulunan kitapların sema ve kıraat kayıtlarında daha pek çok ilim adamlarının adları geçmektedir. Misal olarak Bk. adı geçen kütüphanede no. 7850, 4687, 7841, 7847, 5050. Bk. Levha, XI.

60

Menâkıbü’l-Ârifîn, II. s. 775. Ahmet Eflâkî onun adını “Ahi Beşşâre” şeklinde kaydetmiştir. Bu zat Ahi Türk’ün kardeşi olup Türk asıllıdır. Bu bakımdan Ahi şecerenamelerinde adı “Ahi Basara” şeklinde geçmektedir. Doğru olanı da budur. Nitekim onun adıyla anılan köy de “Basara” olarak anılmaktadır.

61

Sultan Veled, Divan, Neşr. F. N. Uzluk, Ankara, 1941, s. 150.

62

Eflâki, Ariflerin Menkıbeleri, II, 180.

63

Menakibü’l-Arifin, II, 873-874.

64

el-Evâmirü’l-Alâiyye, s. 696; Aksarayi, Müsâmeratü’l-Ahbâr, Neşr. O. Turan, Ankara, 1944, s. 123-124; Târih-i Âl-i Selçuk, s. 66-67.

65

el-Evâmirü’l-Alâiyye, s. 696; Aksarayi, Müsâmeratü’l-Ahbâr, Neşr. O. Turan, Ankara, 1944, s. 123-124.

66

İkdü’l-cuman, II, 128-129.

67

S, Konevî, l’câzü’l-Beyan, Yusufağa Ktp. nr. 5025, yp. la.

68

Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s. 108-109.

69

Menakibü’l-Arifin, 1, 188-190.

70

Konya Yusufağa Ktp, Nr. 5467, yp, la. Ayrıca Bk. Burada Levha, IX.

71

Mesnevi, V, 831.

72

Metali ül-İmân, Tere. M. Bayram, Konya, 1996, s. 71-72.

73

Age. İstanbul, 1914, s. 43.

74

Letâif-i Hikmet, s. 190 ilk.

75

Age., s. 145.

76

Age., s. 145-146.

77

M Mukaddime, Beyrut, tarihsiz, s. 400-402.

78

Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-dîn-i Kirmânî, Neşr. B, Furûzanfer, (Tahran, 1347), s. 68-158.

79

Age., s. 108-118.

80

Şerefeddin Yaltkaya, Selçuklular Devrinde Mezahip, Türkiyat Meç., İstanbul 925.1,101-115.

81

Mesnevi, (R. Nicholson baskısı) V, 264; Fihi Ma Fih, s. 20; Şems-i Tebrizî, Makalât, II, 30,110, 143-144.

82

Müsameretü’l-ahbar, s. 75.

83

İbnü’l-Arabî, Muhadaratü’l- ebrar, Konya Yusufağa Ktp, No. 546, yp, 145a-145b.

84

İbnü’l-Arabî, Resail, Haydarabad, 1948, 15. Risale.

85

Bk. Mesela Yâr Ali Şirazî (814/1411) bir müddet S. Konevî’nin kütüphanesinde çalışmış ve Konevî’nin defterlerinde bulunan pek çok mektup ve risaleleri kopya etmiştir. Yâr Ali’nin bu derlemesi Bursa Eski Eserler Ktp. (H. Çelebi Kısmı), no. 1183’tedir.

86

Müsameretü’l-ahbar, s. 120.

87

Menakibü’l-arifin, II, 616-618.

88

Age. Tere. Lamiî Çelebi, İstanbul 1279, s. 409.

89

Bk. Konya Yusufağa Ktp. No. 6730, 43b.

90

Bu eserin bir nüshası Konya Mevlana Müzesi Ktp, No. 1728’de kayıtlıdır.

91

Menakibü’l-arifın, 1, 497-498; I, 381-383.

92

el-Evamirü’l-alâiyye, s. 613.

93

Hacıbektaş İlçe Halk Ktp. No. 200, yp. 202a.

94

Bk. Konya Mevlana Müzesi Ktp, No. 1633’teki mecmua.

95

A. Gölpınarlı, Mevlana Celâleddin, s. 59-66.

96

Teşviku’l-ervah Ve’l-kulub, Köprülü Hüseyin Paşa Kütüphanesi (Süleymaniye), No. 272, yp. 195a-196a.

97

Bu eserin değerli bir nüshası Selçuk Merkez Kütüphanesi’nde bulunuyor.

98

Menakibü’l-arifîn, I, 278-279. Ayrıca Bk. Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s. 152-157.

99

Menakibü’l-arifîn, II, 99.

100

Ağaz u Encam, Fatih (Süleymaniye) Ktp. No. 5426, 198a.

101

Menakibü’l-arifın, II, 934; 945-946.

102

Selçukluların Uç Emiri Denizlili Mehmed el-Mevrazemî, Ahi Evren Hace Nasîrüddin’in üç eserini okuduğuna dair bir kayıt bulunmaktadır. Bk. Halet Ef İlavesi (Süleymaniye) Ktp. No. 92, la.

103

Karatay ailesinden olduğu anlaşılan el-Hac Mahmud b. Emir Hasan el Karatayî adlı bir zat Zevzenî’nin Kitabü’l-nıesadır adlı Farsça eserini kopya ettiği görülmektedir. Bk. Yusufağa Kütüphanesi no. 4707. Mavrozomes ailesinden Emir Arslan (Komnen Mavrozomes) adlı bir zatın da 697 (1297) tarihli mezar taşı Sille’de Eflatun Manastırı civarında bulunmaktadır. Bk. Konya Tarihi, s. 1086.

104

Bk. Yusufağa Kütüphanesi no.4679, yp. la.

105

Bk. Yusufağa Ktp. No. 4812, la.

106

Menakibü’l-arifin, II, 188-190.

107

Bk. Mevlana Müzesi Ktp. No. 1633, yp, 111b.

108

Bu eserin bir nüshası Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. No. 2052’dedir.

109

Bu eserin çok değerli bir nüsnası Bursa Eski Eserler (Haracçıoğlu kısmı), Nr. 825’dedir. İdris-i Bitlisi bu eseri Türkçeye tercüme etmiştir. Bk. Keşfu’z-zunûn, 11,1846.

110

Konya Yusufağa Ktp. No. 4679.

111

Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 156-167.

112

Bu kitabe Konya Karatay Müzesi’ndedir.

113

Şems-i Tebrizî, Makalat, Tahran 1349, s. 60.

114

Ebu Bekr b. Zeki el-Konevî, Ravzatü’l-küttab, Ankara 1972, s. 111-114.

115

S. Konevî’nîn İ’cazü’l-beyan adlı eserinin Bursa Eski Eserler (Haraççıoğlu kısmı) no. 782’deki nüshasının sonundaki kıraat kaydında Kutbuddin Muhammed eş-Şirvanî adlı talebesi kendi el yazısı ile bu eseri Sadreddin-i Konevî’den okuduğunu kaydetmiştir. Bk. Burada Levha, III.

116

Bu vakfiyenin orijinal metni Mevlana Müzesi arşivindedir.

117

Sosyal Siyasî Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s. 152.

118

Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. No. 4819.

119

el-Evamirü’l-alâiyye, s. 228.

120

Bu Vasiyetnâme’nin pek çok el yazması nüshaları var. Bunlardan birini Osman Nuri Ergin resim olarak yayımlamıştır, Bk. Şarkiyat Mecmuası, İstanbul 1957, 11, 82-83. Bir nüshasını da İ. Hakkı Konyalı Konya Tarihi’nde (Konya 1964, s. 496-498.) yine resim olarak yayımlamıştır.

bannerbanner