
Полная версия:
Aşk ve Nefret Kitabı
‘Sizin için bir şey söyleyemem. Bilmiyorum. Belki sizin deneyiminizi göz önüne alarak işe alabilirler. Ancak, söz konusu gençler olunca, durum böyle.
– Bak sen şu işe, ne hale gelmişiz! Yıllar önce de, yırtık insanlar Kazakları şöyle uyarmışlardı: ‘Rus diline hakim değilseniz, önemli görevlere alınmazsınız.’ Bir şekilde bunu aştık ve şimdi de başka bir talihsizlik başımızda: “Bilgisayarı bilmiyorsan, iyi bir işi umut etme” … Ey- Allah’ım… bu, görünen o ki, bizim Kazak kaderimiz… Anlaşılan, bizler – şanssız insanlarmışız…
Firuza neredeyse gülecekti ama kendini toparlamayı başardı. Yine de dayanamadı, kahkahayı bastı. Fatima hoşnutsuz bir şekilde ona doğru baktı.
– Neye gülüyorsun? Haksız mıyım?
– Afedersiniz, size gülmüyorum. Sadece bir şey hatırladım…
– Peki neye, eğer sır değilse? Sen, bir tilki gibisin, kurnazlık yapma!
–Burada bilgisayar bilgisi olmadan işe alınmayacaklarından endişeleniyorsunuz. Kazakların şanssız bir halk olduğunu düşünüyorsunuz… Bu sadece Kazakların sorunu mu? Bilgisayar artık tüm dünyayı ele geçirdi. Tüm gezegen onun gücünün etkisinde. Ve biz… İşte söylemek istediğim şey: 21. yüzyıldaki tüm faaliyetler bilgisayar tabanlı olacak. Bu, monoton el emeğinin yavaş yavaş ortadan kalkacağı anlamına gelir. Mesela, tüm karmaşık hesaplamalar, çizimler bir bilgisayarda yapılacaktır. Son zamanlarda bir gazetede şunlar yazıyordu: “Gelecekte uygarlığın tüm başarıları bir bilgisayar ağına bağlanacak, herhangi bir ülkede gerekli bilgileri ihtiyaç duyulduğunda kullanmak mümkün olacaktır. İlginç olan, gelecekte, mesela bir bilim adamı olmak için kütüphanelere, arşivlere gitmeye gerek kalmayacak, ihtiyaç duyulan tüm bilgilere bilgisayardan ulaşılacaktır. Bilgisayarın yazarların ve şairlerin yaratıcı yeteneklerine sahip olması da oldukça muhtemeldir… İşte bilgisayarın gücü bu!
‘İnanması zor,’ diye karşı çıkmıştı Fatima. – Bilgisayar başında oturan biri nasıl büyük bir bilim insanı olabilirdi? Ve bu… şair olmak için… nasıl bir yeteneğe sahip olmak gerek!
– Sadece gerçek yetenekler harika şiirler yazabilir. Bu, Tanrı’nın bir armağanıdır. Bu tür ruhsuz demir parçaları şiirle de mi uğraşacaklar… Böyle bir şey olamaz.
– Buna inanmayabilirsiniz, ancak ilerlemeyi durdurmak imkansızdır. Bahsettiğim zaman çok uzak değil. Evet, yakında tüm bunların gerçekleşeceğine kendiniz de ikna olacaksınız. Sadece şu anda eskiye dönük fikirlerin tutsağısınız.
– Bırak bu saçmalıkları! Kafamı karıştırma, – diyerek komşusu elini boşver dercesine salladı ve uzun süre kendi içine kapanarak sustu. Firuza kendisini tuhaf hissetmişti: yoksa onu istemeden gücendirmiş miydi? Hayır gibi görünüyor. Bir süre sonra Fatima hiçbir şey olmamış gibi tekrar konuşmaya başladı.
– Yani bunun ilk çocuğun olduğunu mu söylüyorsun?
– Evet, ilk.
– Bu durumda, canım, onu mutlaka doğur. İlk doğum önemlidir. Ayrıca doğumdan sonra vücudun da temizlenir. Kan dolaşımı iyileşir. Bu arada, kocan nasıl? Baba olmaktan memnun mu?
Firuza cevap vermemişti.
– Babası kim? O nerede çalışıyor?
– O… o yok.
– Ah, peki nerede?
– Bilmiyorum.
– Nasıl yani ‘Bilmiyorum’?
– İşte öyle…
– Ah, canım, sen neden bahsediyorsun?! Çocuğunun babasını nasıl bilmezsin?
Bana öyle geliyor ki siz gençler, kiminle vakit geçirdiğinizi, dolaştığınızı, kiminle sevgili olduğunuzu ve yattığınızı düşünmüyorsunuz bile… Nasıl bir vurduymazlık bu ha?
Firuza’nın kafası karışmıştı.
– Abla, hayatımda bir kez hata yaptım. Bir arkadaş partisinde, biraz şarap denedim… sarhoş olmuşum…
– Nasıl sarhoş oldun? Hafızanı kaybedecek şekilde ne kadar içmek gerek, bir düşünsene! Hiçbir şey hatırlamıyor musun?
Kız olumlu anlamda başını salladı.
– İşte ebeveynlerin de sanırım hiçbir şey bilmiyorlar. Her şey kendiliğinden olmuş. Partide sarhoş olmuşsun… kendini kimin kollarında bulduğunu hatırlamıyorsun. Vay! Uçmuşsun! Böyle bir durumda ne bilebilirsin ki?
Firuza mekanik bir şekilde elini şişkin karnında gezdirdi.
– Tanrıya şükür, en azından bu varlığı hatırlıyorsun…
Ve o sırada genç kızın içinde keskin bir acı nefesini kesmişti. Firuza karnını kavrayarak inliyordu.
– Ah zavallı kızcağız! Yine azap çekiyor… İnsan ne yapabilir ki… Kadının payına düşen bu… Allah’ın takdiri bu… Dayanmalısın…
– Abla! Dayanamıyorum! Çok acıyor…
– Tamam, tamam, şimdi doktoru çağıracağım.
Fatima koridora koştu ve ardından görevli kadın doktor onu koğuşa kadar takip etti.
Fatima duruma dair açıklamalara başladı:
‘Sanırım doğum öncesi kasılmalar yaşıyor. Onu sakinleştirmek için bir iğneye, ağrı kesiciye ihtiyacı var.
– Lütfen karışmayın. Biz kendimiz de iyi biliyoruz … Şimdi kontrol edeceğiz, – diyerek hoşnutsuzca cevap verdi doktor.
Ama Fatima’nın susmaya niyeti yoktu. İddialı bir şekilde, hararetle konuşuyordu:
– Unutmayın, ben sadece bir kadın değilim. Ben iki çocuk annesiyim ve ben de bir şeyler anlıyorum, o yüzden sözümü iyi dinleyin bacım.
– Uzaklaşın, kenara çekilin… Uzaklaşın! ..
Doktor, Firuza’nın ayağa kalkmasına yardım etti ve onu dikkatli bir şekilde koğuştan çıkardı, aynı zamanda Fatima’dan uzaklaştı. Ama daha önce olduğu gibi, o geride kalmıyordu. Çok geçmeden Firuza tedavi odasından döndü, artık sakinleşmişti. Görünüşe göre, kasılmaları kısa sürmüştü ve şimdi epeyce azalmıştı. Her halukarda, Firuza bunlara kendini tahammül edebilir hissetti. Komşusu memnun bir ses tonuyla açıklamalarda bulunmaktan geri kalmıyordu:
– Sana henüz doğum sancılarının başlamadığını söylemiştim. Ben bunlardan iyi anlarım. Ben yanılmam!
– Abla, kocanız neden görünmüyor? O buraya gelemez mi? Fatima, Firuza’nın naif sorusuna yürekten güldü. Ve gülümseyerek, kaygısız bir hafiflikle ve biraz da kabadayı uslübuyla cevap verdi:
Bilgin olsun, bu aptalı uzun zaman önce evden gönderdim. Karşılıklı anlaşarak boşandığımızdan bu yana altı yıl geçti. Ve tüm bu yıllar boyunca kendi başımaydım. Kiminle gezeceğimi, kiminle yaşayacağımı biliyorum. Yalnız senden ricam, Allah aşkına, bana onu hatırlatma, yoksa midem bulanıyor…
Firuza şaşırmıştı. Kocasından böylesine tiksintiyle bahseden bir kadınla ilk kez karşılaşıyordu. Yasal olarak evliyse nasıl birdenbire boşanır?.. Ve kocası yoksa neden çocuk doğurur? Buna bir türlü akıl erdiremiyordu.
– O halde… altı yıldır yalnız yaşıyorsunuz… o zaman… beklediğiniz bu çocuk nereden?..
– Eh! Fatima küçümseyici bir tavırla elini salladı. – Bu çocuğun babası o aptal değil, başka birisi. Kısacası, sevgilimden.
– Sevgilinden mi? Peki niye? Sonuçta, zaten iki çocuğunuz var. Bu sizin için yeterli değil mi?
– Haklısın. Bana iki tane yeter. Senden saklamayacağım, hamile kaldım çünkü sağlımı düzeltmek istedim. Kısacası, kanımı tazelemek ve vucüdumu arındırmak için.
Firuza’nın yüreği sanki ağzına gelmişti.
– Yani…Bebeğinizin doğup doğmayacağı, nasıl ve hangi durumda olacağı umurunuzda değil miydi?
– Aynen öyle. Benim için ölü doğması daha da iyi aslında… Hiçbir sorun ve sıkıntı olmayacak. Bir yetim daha az olmuş olur.
– Ya sağlıklı doğarsa? ..
– O zaman bir şeyler düşünürüz. Bir sürü öğüt veren çıkar. Uygun bir şeyler düşünürüz.
– Peki çocuğun suçu ne? Firuza gergin bir şekilde bağırdı. Komşusu sert bir şekilde başını kaldırdı.
– Şuna bak! Bana akıl mı öğreteceksin? Ben kendim ne yapacağımı gayet iyi biliyorum. Sen kendine bak önce. Babasız, gayri meşru doğacak oğlunu düşün… Kendini nasıl zincirlere bağladığını düşün…
Firuza kırgın bir şekilde yüzünü duvara döndü, uzun süre sessiz kaldı. Sonra hıçkırıkları Fatima’nın kulaklarına kadar ulaştı, morali bozulan kız gözyaşlarına boğuldu. Komşusu acıyıp, yanına gitti.
– Ağlamayı bırak canım! Böyle bir yükümüz var. Ağır ama taşınması gerekiyor. Yapacak bir şey yok. Sakin ol, bir gün tüm bu kötü şeyler geride kalacak. Ve bana karşı kin besleme. Sana söylediğim şey ruhumun sadeliğinden, sözlerime aldırma.
Komşu kadın Firuza’nın alnını okşadı. Kız içten bir şekilde ona sarıldı. Fatima ona sanki ninni söylüyormuş gibi erkeklerden bahsetmeye başladı.
– Bütün erkekler alçak ve şerefsizdirler. Elbette hepimiz bir babadan doğduk. Ama bir babanın durumu tamamen farklı bir konudur. Sokaklarda dolaşan erkek müsvettelerine gelince, bunlar tam bir canavardırlar…
Firuza aceleyle arkasını döndü ve bu düşünceye tamamen karşı çıktı:
– Bütün erkeklere canavar demek mümkün mü? Bu çok ağır bir itham olmadı mı, abla?
– Hayır! diyerek, cevapladı Fatima. – Aynen böyle! Bundan kendim emin oldum.
– Nasıl? Neden bu kadar kesin yargılısınız? ..
– Bunun nedenleri var. Ben de çok çektim böyle bir tipten… Pek çok aşağılanmaya mahruz kaldım…
– Ne aşağılanmaları?
– Öyle işte…
– Boşuna ne diye anlatayım ki. Bunları daha anlamazsın. Zamanla her şeyi öğreneceksin, benim yaşlarıma gelince.
– Neyi, abla?
– Her şeyi.
– ‘Her şeyi’ demekle neyi kastediyorsun?
– Her erkek kendini bir kadından daha üste çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapar. Emir altına almak ister, kadınların namusunu küçük düşürür, haysiyetini ayaklar altına alır. Kendisi bir kuş gibi özgür olmak ister, ama bir kadının ayaklarının dolaşması için çabalar… Daha ne var? Ah, evet, o kadar çok ki, hepsini sayamazsın…
– Belki bir erkekle eşit olmak için ona saygı duyulmalıdır? Onun fikri dinlenmelidir…
– Saçma! Her şeyi onun istediği gibi yapmaya başlarsanız, başınızın üstüne nasıl çıktığını, bacaklarını nasıl uzattığını fark etmezsiniz bile. Daha fazla itip kakmaya başlayacaktır. Öyle bir noktaya gelecek ki, eşi olmadan tuvalete bile adım atmayacaktır…
“Eh, siz de amma abarttınız,” diye söylendi Firuza.
– Canım, senden yıllar önce doğdum. Acı tecrübelerim var. Bir sürü elbise eskittim. Sana örnek olsun diye değil, bu boş hayatın acı tadını biliyordum, o yüzden söylüyorum. Ben hiçbir şeyi kafamdan uydurmuyorum, kendi gözlerimle gördüklerim, bizzat yaşadıklarım bunlar.
Yani kocan…
– Bana yine bu alçağı hatırlattın! ima bile etmemeni rica etmiştim…
– Neden bu kadar gerginsiniz?
– Çünkü, gençliğimi mahvetti, ablacığım. Ama aptallığımdan, ona tamamen güvenmiştim, öyle ki, ayaklarını bile yıkamaya hazırdım… Ama o, tam bir haylazın, utanmazın biri olduğu ortaya çıktı. Ben ise, tam bir aptal gibi, ona yavrular vererek memnun etmeye çalıştım, ardı ardına hamile kaldım… ona iki bebek doğurdum… Beni dört duvara hapsederek, kendisi, meğerse, fahişelere kaçıp gidiyormuş… Evden erkenden çıkardı ama geç saatlerde dönerdi. Kötü bir şeyden şüphelenmedim bile. Belki uzun bir süre daha cehalet içinde kalırdım, ta ki, bir gün bir arkadaşım benim gözlerimi açıncaya kadar: ‘Neden kocana bu kadar serbestlik tanıyorsun? Daha dün bir kafede bir sürtükle nasıl öpüştüğünü gördüm’dedi. Az kalsın kalbime inecekti. Eve geldim, kocam henüz evden kaçacak zamanı bulamadan üzerine atıldım: ‘Her şeyi itiraf et, doğruyu söyle, nerede ve kiminle birlikte oluyorsun?’ Şaşırmıştı, kafası karışmış bir şekilde mırıldandı: ‘Bütün bunlar dedikodu, yalan! Hiç bir kafeye gitmedim…’
Geri adım atmadım: ‘Dürüstçe itiraf etsen iyi olur! Aksi takdirde boşanma davası açacağım!’ dedim. Bağırdı, yemin etmeye başladı: ‘Gerçekten, Tanrım, orada değildim.’
İnandım. affettim. Hiçbir şey olmamış gibi eskisi gibi yaşamaya devam ettik, sonra başka bir arkadaşım bana bir uyarı ile gelince: ‘Kocan gerçek bir kadın avcısı bunu unutma’ demişti. Soruyorum: ‘Bunu nereden biliyorsun?’
– Flört ettiği kişilerden biliyorum.
– Yanılmış olmayasın? Bu doğru mu?
– Tamamen gerçek! Kesin olarak biliyorum. Sadece senin için üzgünüm. Yoksa başkalarının problemlerinden bana ne? Bak, aç gözünü, uyuma. Yoksa kocanı elinden alırlar.
– İşte, bu zehirli örümceğin tüm maceraları tüm ihtişamıyla önüme böylece çıkmış oldu. Kötü söylentilerin kurgu, dedikodu olmadığı ortaya çıktı. Sonunda her şey doğrulandı. Ben de kollarımı sıvadım ve hücuma kalktım. Her gün ona ‘dırdır etmeye’, sitemlerle onu rahatsız etmeye başladım. Saldırılarıma dayanamayacak hale geldi ve evi terk etti. Pılını pırtını topladı ve bir hırsız gibi ortadan kayboldu. Böylece özgür bir kadın oldum. Artık kendi kaderimi kendim kontrol edebilirdim. Böyle bir kadın düşkünü ile birlikte olmaktansa kocasız yaşamak daha iyiydi.
– Ya sonra… neden tekrar evlenmedin?
– Ah, bugün aile kurmak için normal bir erkek bulabilir misin ki? Hepsi de normal bir kadın için fazladan bir yük. Alkolikler. Kadın düşkünleri. Kavgacılar… Eğlenmek ve bir süre vakit geçirmek için onlarla sadece geçici olarak buluşabilirsin. Ve sonra – Çao!
– Düzgün adamların bulunmaması mümkün değil. Az olsalar da, muhtemelen akıllı, zeki kişiler vardır.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги