Читать книгу Aşk-ı Memnu (Халит Зия Ушаклыгиль) онлайн бесплатно на Bookz (7-ая страница книги)
bannerbanner
Aşk-ı Memnu
Aşk-ı Memnu
Оценить:
Aşk-ı Memnu

5

Полная версия:

Aşk-ı Memnu

Nihal’le mürebbiye yavaşça girdiler. Mlle de Courton “Odamıza gidelim, buraya girmemek icap ederdi…” diyor fakat görmek hevesiyle o da gecikiyordu.

Nihal etrafına baktı. Evvela pencereleri gördü. Gayet açık, beyaz bir bulut altında saklanmış zannolunacak kadar donuk mavi atlastan yer yer boğularak kaldırılmış yarım perdelerin arasından beyaz tüller dökülüyor, Kula’nın Garp zevkinin tesiriyle son zamanlarda vücuda getirdiği solgun halılardan birinin üzerinde küçük küçük kümeler yapıyordu. Tamamıyla açılmış panjurlardan dalgalanarak giren aydınlık ile bu perdeler mavi bir kayalıktan dökülen, döküldükçe köpüren beyaz bir şelaleye benziyordu. Yine öyle açık mavi ile boyanmış duvarlar, o renkte atlasla gerilerek etrafına ince sarı kornişler çekilmiş tavan ortasından sarkan eski mabetlere mahsus fanuslar taklidi renkli muhtelif camlarla yapılmış bir büyük kandil; köşede, tam vaktiyle Nihal’in piyanosunun yerinde yatak, tavandan büyük bir sarı halkadan dolaşarak dökülen atlas ve tül karışık bir cibinlik, karşıda, iki pencerenin arasında tuvalet takımı; yanda kapısı unutularak açık bırakılmış aynalı dolap, uzun bir sedir, yine açık mavi kalpakla bir uzun yer lambası, ufak bir geridon, minimini bir şamdanla birkaç kitap, ta aynalı dolabın karşısında, babasının kara kalemle yapılmış tabii büyüklükte bir resmi…

İşte Nihal’in ilk bakışta gördüğü şeyler… Bülent hepsinden ziyade cesaretle davranarak ilerlemiş, tuvalet masasının üstüne, o bin türlü ufak tefeklere biraz eğilerek, güya içinden birisinin başı çıkıverecekmiş gibi korkarak aynalı dolaba bakıyor, her gördüğü şeye bir hayret kelimesi katıyordu.

Mlle de Courton, Nihal’i çekip götürmek istedi. Nihal birden aklına gelen bir fikirle ilerledi. Koridordan değil odanın aralık kapısından geçmek istiyordu; eliyle aralık kapının tül perdesini iterek yol açtı. “Oh! Matmazel, bakınız!” dedi. “Sizin oda buradan kaçmış…”

Mlle de Courton, biraz tutuk, cevap verdi:

“Evet çocuğum, size haber vermemişler miydi? Ben ta oraya, birinci odaya, beyin eski odasına gidiyorum. Fakat bu ziyaretlerle vakit kaybediyoruz. Hâlâ üstünüzü değiştireceksiniz…”

Nihal sapsarı idi. Hiçbir cevap vermedi. Bülent şimdi kanepenin üstünde unutulmuş beyaz kurdelelerle ipek bir kumaştan hafif bir omuz atkısını alarak sırtına koyuyor, küçük boyuyla kırıtarak, yumuk gözlerini süzerek çalkana çalkana odanın içinde dolaşıyordu. Mlle de Courton nihayet ciddiyete lüzum gördü. Bülent’in arkasından atkıyı çekerek “Küçük yaramaz!” dedi. “Size bin kere söyleniyor ki başkalarının şeylerine dokunmak ayıptır.”

Bülent gülerek cevap verdi:

“Evet, hakkınız var matmazel! Okuma kitabımda bile bu söz var, değil mi?”

Nihal ilerlemişti. Kendi odalarına geçilen aralık kapının topuzunu çevirdi, kapı açılmadı. Bir kelime söylemeksizin döndü. Hep beraber, mürebbiye Bülent’in elinden çekerek koridora çıktılar. Nihal kendi odalarının kapısını itti, bir adım attı. Bu defa Nihal ufak bir hayret haykırışını zapt edemedi. Bülent, arkasından, kasırgalı telaşıyla atıldı.

“Bu ne?” dedi. “Aman abla! Bu bizim odamız mı? Bu ne güzellik!.. Bu ne süs!… Bu karyolaların cibinlikleri yeni mi yapılmış? Kütüphanenin kırık camı değişmiş, boyanmış… Bakınız, yazıhane de bir şeyler olmuş… Benim oymalarımı bütün çıkarmışlar. Ya perdeler… Oh! Bizim de şimdi ipekli ve tüllü perdelerimiz var.” Birden Bülent’in gözlerini yeni boyanmış duvarın üstünde iğne ile tutturulmuş iri yazılarla bir kâğıt cezbetti. “A, matmazel, bu ne?”

Nihal, odasının büsbütün değişmiş manzarası karşısında, bir dakika evvel dudaklarında çizilen endişe çizgisini kaybederek gülümsüyor, demir karyolasının kubbesinden mavi kurdelelerle boğula boğula inen beyaz cibinliğe bakıyordu. Bülent’in gösterdiği levhayı okudu: “Duvarlara gemi resimleriyle insan başları yapmak yasaktır.”

Bülent “Ağabeyimin işi!” diyordu. “Demek deve resimleri yapabileceğim, öyle mi abla?”

Mlle de Courton diyordu ki:

“Bundan sonra Bülent’e kurşun kalemi vermek bitti. Artık odayı temiz tutmak lazım geliyor. Bütün lüzumsuz oyuncakları da atarız. Bülent şimdi evin içinde intizam seven bir küçük efendi olacak. Bu akşam bu güzel oda için beye teşekkür etmek de hatırımızdan çıkmayacak, değil mi Nihal?..”

Nihal cevap vermedi.

5

Mlle de Courton diyordu ki:

“Lüzumundan fazla inat ediyorsunuz Nihal. İşte tam bir saat oluyor ki Cerni’nin hep o temrinine çalışıyorsunuz. Bu merak da yeni başladı. Altı senede bir kere fasılasız bir saat çalıştığınızı görmemiştim. Sizi bu kadar yorulmaktan menediyorum, anlıyor musunuz?”

Nihal birden yuvarlak iskemlesinin üzerinde döndü.

“Tuhafsınız matmazel!” dedi. “Bana her vakit piyanonun çalışmadan öğrenilmeyeceğini söylerdiniz. Tam ben çalışmaya heves duyarken şimdi de bu kaide çıktı.”

Adadan döneliden beri Nihal alışkanlığının tersine olarak mürebbiyesine karşı ara sıra böyle asabının serbest bir hamlesiyle cevap vermeye başlamıştı. İhtiyar kız bu cevaplara yalnız serzenişle dolu bir nazarla karşılık verirdi. Bugün dedi ki:

“Nihal, rica ederim, biraz düşünelim. Maksat piyanoya çalışmak değil mi? Aynı temrini bir saat durmadan çalmak beyhude yorulmaktan başka bir şey değildir…”

Nihal atıldı:

“İşte yine çelişki… Bana daima parmakların başka suretle çeviklik kazanamayacağından yine siz bahsederdiniz.”

İhtiyar kız küskün tavrıyla “Bana itaat etmemek için bu kadar ısrar edeceğinizi bilseydim ihtara hiç lüzum görmezdim.” dedi.

Nihal sustu. Önüne bakıyordu, sonra gözlerinin eğri bir bakışıyla mürebbiyesine baktı, dedi ki:

“Matmazel! Beni artık sevmiyor musunuz?.. İşte bakınız, cevap vermiyorsunuz…” İskemlesinden kalktı, Mlle de Courton’un yanına, kanepenin üzerine oturdu. “Matmazel! Ne vakit derslerimize başlıyoruz? Artık sıcak havalar bitmedi mi? İşsizlikten ne kadar sıkılıyorum biliyor musunuz? Şimdi istiyorum ki sabahtan akşama kadar odamızda okuyalım, okuyalım. Okumak hiç bitmesin…”

Nihal’de şimdi evin içinde bir uzak durmak, tenha köşeler aramak, kendisini saatlerce odasından çıkarmayacak işler bulmak merakı başlamış idi. Bu merak babasının evde bulunduğu zamanlar hükmünü icra ederdi. O gittikten sonra Nihal eski kıpırdak çocuk olur, evin içinde gezer, özellikle Bihter’in yanından ayrılmazdı. Garip bir his hadisesiyle bu izdivacın bütün kini babasına hasretmiş, asıl Bihter’le onun arasına bir soğukluk koymamış idi. O günden beri babasından kaçıyor, güya biçare ruhu, kendisini aldatan bu kalbin hıyanetinden intikamını ondan uzak kalmakta arıyordu.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Temayüz: Kendini göstermek. Farklı ve yüksek vasfı olmak. Başka vasıflarla üstün olmak. (e.n.)

2

Saniha: Zihne gelen fikir. Mütalaa. Çok düşünmeden gelen fikir. (e.n.)

3

Natuk: Düzgün, güzel ve kolaylıkla söz söyleyen. (e.n.)

4

Ateşin: Ateşli, coşkun. (e.n.)

5

“Vitrin” manasında.

6

İtminan: Emniyet içinde olmak. İnanmak. Mutlak olarak bilmek. Kararlılık. (e.n.)

7

Takayyüt: Özen gösterme, üstüne düşme. (e.n.)

8

“Ara kapı” anlamında. (e.n.)

9

Carl Czerny, Avusturyalı piyanist, besteci ve müzik öğretmeni. (e.n.)

10

Muzio Clementi, modern piyano tekniğinin babası olarak anılan İtalyan asıllı İngiliz bestecidir. (e.n.)

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:


Полная версия книги

Всего 10 форматов

1...567
bannerbanner