Читать книгу Voltaire'in hayatı (Francis Espinasse) онлайн бесплатно на Bookz (3-ая страница книги)
bannerbanner
Voltaire'in hayatı
Voltaire'in hayatı
Оценить:
Voltaire'in hayatı

5

Полная версия:

Voltaire'in hayatı

Dahası, bu yorumların bazılarından açıkça anlaşılacağı üzere tıpkı babasının da dediği gibi soyluların övgüleriyle zehirlenen Voltaire, başını haddinden fazla dik tutmuş, diline asla ket vurmamıştı. Böylece, elde ettiği başarının kıskanç yazar arkadaşları arasında yaratmış olduğu soğukluk daha da artmıştı. Yine o dönemlerde münakaşa halinde bulunduğu ve kendisine meydan okuyan bir aktöre, doğruluğu kesin bir aktarıma göre, kibirli bir üslup kullanarak “kendisi gibi bir kişiliğin” bir oyuncuyla düello etmesinin uygunsuz olacağını söylemişti.

Voltaire, finansal veya maddi imtiyazlar elde etmek için saraya yakınlaşmanın dışında kalan kişisel gelişim girişimlerine babasının ölümünden sonra başladı. Bu girişimlerden ilki, Louis Le Grand Koleji’ndeyken seçkin bir öğrenci olarak tanıştırıldığı, Oedipe’e dair övgü dolu yorumlarda bulunduğunu bildiği Jean Baptiste Rousseau’nun kapısını çalmak olmuştu. Rousseau o dönem Viyana’da yaşamakta, Oedipe’e bayılmış olmakla kalmayıp, aktarılana göre, bu eserin yazarının Viyana’da hoş karşılanacağını belirten Prens Eugene tarafından cömertçe ağırlanmaktaydı. Voltaire, Rousseau’ya yazdığı bir mektupta seyahat masraflarının karşılanması halinde Viyana’yı ziyaret etmekten mutluluk duyacağını ima etmiş olsa da bu ima etkisiz kalmıştı. Viyana’yı hiçbir ücret ödemeden ziyaret etmekte kararlı olan Voltaire, iyi bir adam olan Fénelon’un Cambrai Başpiskoposluğu’nda halefi haline gelen, Kral Naibi’nin gayriresmi başbakanı Dubois’ya yaranmak amacıyla şiirler yazdı.

Dubois’ya Viyana’ya bir casus olarak gitmeyi önermişti (Voltaire’in hayatındaki en tasvip edilmeyen hareketlerden biridir). Fransız hükümeti, Avusturya İmparatoru’nun istekleri hakkında isabetli bilgiler alma konusunda hevesliydi. Fakat bu plan boşa çıktı. Dubois için çalışmaya başlamadan önce izne çıkarken, kongrenin toplandığı Cambrai’den eğlenceli, resmiyetten uzak fakat yaltaklanmayı unutmayan bir mektup yazmıştı. Sonrasındaysa Voltaire, gençliğinde Kral Naibi’nin çapkın kızı Berri Düşesi’nin nedimelerinden biri olma görevini üstlenmiş çekici ve şuh bir dulla Hollanda’ya seyahat ederken görülmüştü. Bayan Rupelmonde, hangi sınıftan olursa olsunlar inanmak isteyen fakat şüphelerden de kendilerini kurtaramayan insanlarla bir arada bulunmuştu. Ruhunda huzursuzluk yaratan şeyleri, şair olduğu kadar bir filozof da olan nazik yol arkadaşına anlatmıştı. Bu sohbetlerin sonucunda Voltaire’in inanç ve inançsızlık üzerine itiraflarından günümüze ulaşanların ilki olan Epître à Uranie, Pour et le Contre, yani Lehte ve Aleyhte şiiri ortaya çıktı. Bu şiirde, Pascal’ın ve ağabeyi Armand’ın bağlı olduğu mezhebe mensup, deizmin insanı sonsuz ıstıraba mahkûm edeceğini savunan kesimi oldukça renkli bir şekilde resmediyordu. İsa’nın dirilişini ve insanlığı kurtarmak için kendini feda etmesinin mükemmellikten uzak sonuçlarını gülünç bulmaktaydı. Bunlar “aleyhte” gördüğü şeylerdi. “Lehte” olanlarsa kısa fakat etkileyici bir bölümde anlatılıyor, “öğretilerini düzenbazlık üzerine kursalar da mutluluk vaat eden” Hıristiyanlığın Kurucu Babalarının öğrettiği ilahi ahlaktan ve sundukları tesellilerden bahsediliyordu. Fakat içine hiçbir aldatmacanın giremeyeceği bir inanç daha vardı ve Voltaire’in sevgili yol arkadaşına sahip olmasını önerdiği inanç buydu:

“En yüce varlığın kendi elleriyle kalbinin derinliklerine gömdüğü doğanın dinine inan.

Sahip olduğu samimi sadeliğiyle ruhunun, Tanrı’nın sonsuz öfkesinin kurbanı olmayacağına inan.

İnan ki Tanrı’nın tahtının önünde, her zaman, her yerde en değerli şey vicdan sahibi olanların kalbidir.

İnan ki Tanrı’nın gözünde mütevazı bir Budist rahip, hayırsever bir derviş, acımasız bir Jansenistten ya da gözünü hırs bürümüş bir piskopostan daha değerlidir.

Ah! Ona hangi isim altında dua ettiğimizin ne önemi olabilir? Tüm hürmetler ona sunulur fakat hiçbiri onu onurlandırmaz.

Bir tanrının, bizim gayret dolu hizmetlerimize ihtiyacı yoktur.

Eğer onu gücendirmek mümkünse bu ancak vicdansız edimlerle gerçekleşir.

O, bizi, yaptığımız fedakârlıklara göre değil, sahip olduğumuz erdemlere göre yargılar.”

Voltaire ve hanım arkadaşı Hague yollarındaydı. Hanımefendi buraya aile bağlarıyla bağlıydı, Voltaire’in Hague’la olan ilişkisiyse fayda sağlayacak birtakım edebi işler üzerine kuruluydu. Bu seyahatin amacı Hague’da, Paris’te ve diğer başkentlerde IV. Henri’yle ilgili yazdığı şiirin basımını ve abonelikleri ayarlayabilmekti. Gerekli ayarlamalar yapılırken utanç içinde terk edip ünlü ve sevilen biri olarak yeniden ziyaret ettiği bu şehri gözlemleme şansına erişti. Hollanda’nın sahip olduğu siyasi ve dini özgürlük, keyfini yerine getirmişti. Burada her türlü inanca saygıyla yaklaşılıyordu. Eğer Hague operasındaki oyunun tadı tuzu yoksa, Voltaire’in neşeyle aktardığına göre, “Kalvinistlerle, Arminyanistlerle, Sokinyanistlerle, Hahamlarla, Anabaptistlerle; her türden dinin vaizleriyle,” teoloji tartışabilirdi.

Faal ve çalışkan Amsterdam’da da durum farksızdı. Paris’in uçarılığı ve saraylılarla dolu Versay’la karşılaştırıldığında ne büyük bir tezat çıkmaktaydı ortaya! Yarım milyonluk nüfusunda “başıboşluk, yoksulluk, züppelik ya da küstahlıktan tek bir iz bile yoktu,” diye yazmıştı eve döndüğünde. “Pansiyonerle (Eyalet Başkanı) yolda, kalabalığın içinde karşılaştığımızda yanında ne uşakları ne de yağcıları vardı. Hiç kimsenin hiç kimseye hürmet ve sadakat gösterme zorunluluğu yokmuş gibi görünüyordu. Prens geçerken kimse onu görebilmek için sıraya girmiyordu.” Voltaire’in sarf ettiği bu sözler, Fransız kraliyetine verdiği gerçek değeri anlamamıza yardımcı olmaktadır. Paris’e dönüş yolunda Oedipe’i okuyup hayran kalan sürgün Bolingbroke’un ikamet ettiği, Orleans yakınlarında yer alan şato La Source’a uğramıştı. Ünlü İngiliz’le gerçekleştirdikleri sohbetler Voltaire’i büyülemişti. “Bu adam,” diye yazmıştı, “ülkesinin tüm bilgeliğiyle ülkemizin tüm inceliğini bir araya getirmiş,” ve böylece, Voltaire’in benzetmesiyle “Perikles-Bolingbroke” haline gelmişti. Buna karşın ilerleyen yıllarda Bolingbroke’un çalışmalarının meyveden çok yaprak verdiğini yazacaktı. Doğal olarak IV. Henri üzerine yazılan şiirin müsveddeleri Bolingbroke’a gösterilmişti. İngiliz, bu şiiri göklere çıkarmış, Voltaire de bu durum karşısında mest olmuştu. Ne var ki, beğenilerini gizlemeyenlerin övgülerinin ya da Voltaire’in eseri için kullandığı nüfuzun zavallı şaire hiçbir getirisi olmamıştı. 1723’ün başlarında Paris’e dönüşünün hemen ardından telifinin güvence altına alındığına dair resmi izni alabilmek şöyle dursun, Fransa’da herhangi bir kitabın dolaşıma girebilmesi için gerekli olan resmi izin talebinin dahi reddedildiğini öğrenmişti. Voltaire, bağnazları rahatsız edebilecek kısımları yumuşatmak için çok fazla çaba sarf etmişti.

Hatta kahramanının Roma diniyle ilgili konuşmasını dini hakikatin sapkınlığa karşı zaferi olarak sunacak kadar ileri gitmişti. Buna karşın eseri yayımlamak için uygun bulmayan yetki ya da nüfuz sahibi kişileri ikna etmek için talihsiz şairin yapması gereken daha çok şey vardı. Yapılan tüm değişikliklerin ve eksiltmelerin ardından geriye kalanlar; Protestan mücahidin şairin kahramanı olarak seçilmesi, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’e sunulan övgüler, Papalık eşrafına yönelen kötülemeler, bağnazlığı ve fanatizmi hedef alan ardı arkası kesilmeyen protestolar, genelde ve Aziz Bartholomew Günü Katliamı özelinde kanlı zulümlere ilişkin suçlamalardı. Abonelik ücretleri abonelere geri ödenmişti. Voltaire’in, ülke tarihinin heyecan verici bir dönemini tema olarak belirlediği bir ulusal destan ortaya koyma çabası da böylece çöpe gitmiş gibi görünüyordu. Kendisine yapılan bu büyük yanlışın müsebbibleri olan Kilise ve mensuplarına karşı neler hissetiğini tahmin edebilmek güç değil.

Voltaire içten içe hayal kırıklığına uğramıştı fakat bu olay karşısında affalayıp kalmamış, şiirinin gizlice basılıp elden ele dolaştırılmasına karar vermişti. De Berniéres çiftinin kır evinin bulunduğu La Riviére-Bourdet’ye yakınlığından dolayı basım yeri olarak Rouen’ı seçti. Çok geçmeden baskı ve ciltleme işlemlerinin oldukça cüzi miktarlar karşılığında gerçekleştirilmesi için ayarlamaları yapmış olduğu bu şehre geçmişti. 1724 yılının başlangıcıyla birlikte La Ligue ou Henri le Grand. Poéme épique par M. de Voltaire’in bir kâğıdın sekizde birine denk gelecek büyüklükte, ince, ciltlenmiş birkaç kopyası Bayan Bernieres’i kasabaya getiren arabaya eşlik eden bir mobilya arabasına yüklenerek Boulogne’un ünlü ormanında güvenilir bir alıcıya teslim edilmiş; bu alıcı aracılığıyla da başarılı bir şekilde Paris’e kaçak olarak sokulmuştu.

Fransa’nın ulusal destanı olma özelliğini taşıyabilecek basılı haldeki tek şiirin ilk okurlarına ulaşması işte bu şekilde kaçak olarak gerçekleşmişti. İlk basım 2000 kopyadan oluşuyordu ve bir kısmı çok geçmeden dolaşıma girmiş, okunduğu her yerde övgüyle karşılanmıştı. Şiirin, yetkililerden gerekli izni alamamasına neden olan kısımlar birçok okur için şiirin en etkileyici kısımları olarak görülüyordu.

Bu sırada, Dubois’nın ölümünden birkaç ay sonra, 2 Aralık 1723 tarihinde Orleans Dükü hayatını kaybetti. Zamanının en güzel Fransız kadınlarından birisi olan metresi Prie Markizi’nin güdümünde hareket eden, aptal olduğu kadar çirkinliğiyle de dikkat çeken Condé Hanesi’nin reisi Bourbon Dükü, Fransa’nın yeni başbakanı olmuştu. Voltaire, Markiz’e takdim edildi. Markiz’e okuduğu dizeler ve diğer güzel şeylerle kadının takdirini kazanmıştı. Böylece Voltaire’e, Fontainebleau’de bulunan evinde kalabileceği bir yer vermişti. Genç Fransa Kralı, Polonya’nın eski kralı Stanislaus’un akılsız kızı Marie Leczinska’yla burada evlenecekti. Düğün 4 Eylül 1725 tarihinde gerçekleştiğinde müstakbel kraliçenin maiyetinde Voltaire’in arkadaşları da bulunuyordu. Hauge seyahatindeki yol arkadaşı Bayan Rupelmonde ile Maréchale de Villars kraliçenin yatak odası nedimelerindendi. Voltaire, Oedipe’i, trajedisi Mariamne’ı ve küçük, hoş komedisi L’Indiscret’yi Kraliçe’nin önünde oynatmayı başarmış, Kraliçe’nin Mariamne’da ağladığını, L’Indiscret’deyse güldüğünü halinden memnun bir şekilde aktarmıştı. Voltaire, kendine has eşsiz üslubunu kullanarak yazdığı kafiyeli bir mektupla birlikte Oedipe’in bir kopyasını iffet abidesi Kraliçe’ye sundu.

Bunu, L’Indiscret’nin manzum halde çok zarif fakat iffetli olmaktan bir o kadar uzak Madam Prie’ye ithaf etmesi izledi. Kraliçe, Voltaire’le zarifçe konuşmuş, ona “zavallı Voltaire’im” diye hitap etmişti. Kraliçe’nin hazinesinden Voltaire’e 1500 livre tutarında aylık bağlandığında bu konuşmanın üzerinden çok geçmemişti. Fransa’nın hem gerçek hem de görünürdeki kraliçelerinin gözünde yer edinen Voltaire, en nihayet Saray’da güvenli ve kazançlı bir yere sahip olmasının neredeyse kesin olduğunu hissediyordu. Bir kez daha tüm umutları, üstelik en yüksek olduğu anda yıkılacak ve hayatında karşılaştığı en korkunç felaket başına gelecekti.

Söz konusu felaket gerçekleştiğinde Voltaire Paris’teydi. Saray’daki başarısından sonra hiçbir şeyden şüphesi kalmamıştı, başı her zamankinden dikti. Kısaltılmış olarak anlatılacak olan bu hikâyenin birkaç farklı aktarımı bulunsa da bunların hepsi öz itibarıyla aynıdır. 1725’in Aralık ayında, muhtemelen operada, Voltaire’le çok samimi bir ilişkiye doğru yol alan Adrienne Lecouvreur’ün locasındayken Voltaire’in tavrı ya da konuşması, onlarla birlikte bulunan köklü Rohan Hanesi oğullarından Şövalye Rohan-Chabot’yu rahatsız etmiş. Şövalyenin, Adrienne’in gözüne girme yarışında Voltaire’in rakibi olması muhtemeldir. “Mösyö Voltaire? Mösyö Arouet? Adınız nedir?” diye sormuş Şövalye, küçümseyen bir tavırla. Bir aktarıma göre Voltaire ağırbaşlı bir üslupla “Köklü bir isim taşımıyorum,” diye yanıtına başlamış. Bu arada Şövalye’nin tefecilik yaptığına dair şüpheler bulunduğunu da belirtelim. Voltaire, “Fakat taşıdığım ismi nasıl onurlandıracağımı biliyorum,” diye devam etmiş.

Diğer aktarımlara göreyse Voltaire şöyle yanıt vermiş: “İsmim benimle başlıyor, sizin isminizse sizinle son buluyor.” Söylentiye göre Şövalye bastonunu kaldırıp Voltaire’in eli de kılıcına yöneldiğinde Adrienne bayılmış ve sahne böylece sona ermiş. Bununla birlikte zamanın Paris günlüklerini tutan bir kimsenin aktardığına göre bu sahneyi, şüphesiz ki Voltaire’in kaleminden çıkmış, Şövalye’yi hedef alan ölümcül hicivlerin elden ele dolaşması takip etmiş. Her ne olmuş olursa olsun, olayın üstünden birkaç gün geçmişti ki Voltaire, Sully Dükü’nün konutunda akşam yemeğindeyken kendisine aşağıdan beklendiği söylendi. Davetten böylece ayrılan Voltaire kapıya vardığında, önünde durmakta olan at arabasına binmesi rica edildi. Böylece kendisiyle konuşmak isteyen kişiyle görüşebilecekti. Ayağını arabaya atar atmaz alıkonularak arabadan uzağa çekildi. Üzerine darbeler yağarken Voltaire’i arkasından sıkıca tutuyorlardı. Voltaire’in hesabına göre saldırganlar altı kişiydi. O sırada Rohan Şövalyesi, biraz uzakta konumlanan başka bir araçta oturmuş şövalyelik ruhuyla dolu bu operasyonu yönlendirmekteydi. Voltaire, öfkeden deliye dönmüş bir halde yemek masasına dönerek hikâyesini anlatmış, Sully Dükü’nden polise gitmek üzere kendisine eşlik etmesini ve vereceği ifadeye katılmasını istemişti. Fakat Dük konuya dahil olmayı reddetmiş, Voltaire de bunun üzerine olan biteni Madam Prie’ye anlatmak üzere soluğu operada almıştı. Kadın Voltaire’i anlayışla karşılamıştı fakat Bourbon Dükü üzerindeki nüfuzu ne olursa olsun Dük’ü, Rohanlardan biri hakkında, bir şaire karşı ağır kusurlu eylemde bulunma gerekçesiyle adli kovuşturma başlatma emri vermeye ikna edemeyecekti. Yine de yetkili makamlar, 5 Şubat’tan (1726) önce olmasa da, saldırıda bulunanların araştırılıp tutuklanmaları için emir vermişlerdi; fakat bu emir sessizce yerine getirilecek, saldırganların arama emri, zorba işverenlerinin evini kapsamayacaktı.

Bu süre içinde Voltaire, Şövalye’ye meydan okuyarak düelloya girişme amacıyla eskrim dersleri aldı. Haftalar ve aylar süren öfkeli söylem ve edimlerinin sonucunda (polisler, gözlerini Voltaire’den ayırmama talimatı almıştı) 17 Nisan tarihinde kendini bir kez daha Bastille’de buldu. Ne var ki arkadaşlarının kendisini ziyaret etmesi serbestti, İngiltere’ye gitmek için istediği izinse çıkmıştı.

Orada kanunlar en yüksek asilzadeleri olduğu kadar en mütevazı alt tabaka mensuplarını da korumaktaydı. Bolingbroke ile Bolingbroke’un çevresi onu orada hoş karşılayacaktı. Bolingbroke güç sahiplerine karşı konum almıştı fakat aynı zamanda onlara Voltaire’i tavsiye etmişti. O dönem İngiltere başbakanı Sör Robert Walpole’du. Sör Robert’ın kardeşi Horatio Walpole ise İngiliz büyükelçisi olarak Paris’te görev yapmaktaydı. Voltaire’in iyiliğini düşünen Dışişleri Bakanı Morville Kontu tarafından teşvik edilen Horatio Walpole, Newcastle Dükü Bubb Dodington’a ve çok büyük ihtimalle bizzat Sör Robert’a, Voltaire’e dair bir tavsiye mektubu gönderdi. Dodington’a gönderilen mektupta Voltaire’in zorunlu sürgününden bahsedilmiyordu. Yabancı ziyaretçi “Bay Voltaire, burada büyük başarı yakalayan birçok eser kaleme alan Fransız şairdir. Zulümlere ve rahiplere karşı kimi cesur ifadelerde bulunuyor olması bakımından basımı burada mümkün olmayan IV. Henri isimli harika şiirin abonelik karşılığı basımını gerçekleştirmek üzere İngiltere’ye gelmektedir,” ifadeleriyle tanıtılıyordu. Dodington’a ses getirecek bir girişimde bulunması konusunda ricada bulunulmuştu. Bu mektuplar İngiltere’ye dek Voltaire’i izledi. Voltaire, İngiliz topraklarına ilk kez muhtemelen 30 Mayıs 1726 tarihinde ayak bastı.

Beşinci Bölüm (1726 – 1729)

Voltaire’in, başından geçenleri pek az kişinin bildiği bu yeni ülkede dahi, onu Fransa’dan süren acımasız zorbalığı unutması kolay olmadı. Bu ve başka sebeplerden, tüm mektupları arasında en hüzünlüleri İngiltere’deki ilk ayları boyunca yazılanlardı. İngiltere’ye varışının hemen ardından yürekten bağlı olduğu tek kız arkadaşı Madam Mignot’nun ölüm haberini almıştı. Aile dostu bir hanımefendinin Voltaire’e vefat haberini ilettiği mektubu şu hazin ifadelerle yanıtlamıştı: “Kız kardeşimin vefatıyla ilgili olarak size ne söyleyebilirim ki Matmazel? Onun yerine ben ölmüş olsaydım hem kendim hem de ailem için çok daha iyi olurdu.” Buna karşın geçmişe dalıp dalıp gitmesine engel olan çok şey vardı. Yeni bir dil öğrenmesi gerekiyordu. Çalışması gereken İngiliz edebiyatı, felsefesi ve bilimi vardı. Seçkin kişilerle de tanışmalıydı. İngilizcede belli bir ustalığa ulaşması gerekiyordu, kendini bir an önce bunu gerçekleştirmeye adadı. Karargâhını Wandsworth’e kurmuştu. Burada, sonradan Sör Everard Fawkener (ya da Voltaire’in telafuzuyla, “Falkener”) adını alacak olan Everard’la birlikte kalıyordu. Anlaşılan kendisi bir hindi tüccarıydı ve almış olduğu diğer terfilerin yanı sıra İstanbul’un İngiltere büyükelçiliğine terfi etmişti.

Tanışıklıklarının kaynağı belirsiz olsa da sahip olduğu hatırı sayılır kültür ve felsefi düşünce tarzıyla Fawkener, Voltaire’in bir nevi can dostu haline gelmişti. Görünüşe bakılırsa Voltaire, İngilitere’ye gitmeden önce de biraz İngilizce biliyordu, birkaç ay içinde de anlaşılır bir şekilde yazmaya başlamıştı fakat asla bir İngiliz gibi yazamadı. Voltaire, Wandsworth’ten Londra’ya ve başka yerlere çok kısa süren ziyaretler gerçekleştiriyor, kimi zaman Fransa’dan gelecek mektupların adres hanesine “Lort Bolingbroke’un Londra’daki evi” yazılması isteniyordu. Bolingbroke, sürgünden “yarı ıslah olmuş” halde dönmüş, İngiltere’de kalmasına müsaade edilmiş fakat Lortlar Kamarası’ndaki yerini geri almasına izin verilmemişti. Genel olarak Twickenham’daki dostu Pope’tan çok uzak olmayan Middlesex’te yer alan Dawley’de yaşamış, oldukça gösterişli bir beyefendi çiftçi rolünü oynamıştı. Voltaire, Bolingbroke’dan ve dahası Bolingbroke’un Fransız eşinden davet almıştı fakat bunun kısa bir zaman öncesinde Voltaire’in Henriade’ı Bolingbroke’a ithaf edeceğine dair iması boşa çıkmış, Bolingbroke da buna karşılık Fransız şairin “laf kalabalığı”na aldırmadığını ifade etmişti. İngiltere’ye varışının ardından geçen altı ayın ertesinde Voltaire, Alexander Pope’a etkileyici bir mektup yazmıştı. Bu mektubu, sanki Twickenhamlı bu müthiş insanla daha önceden bir tanışıklığı varmış gibi bir üslup kullanarak, yazarın Essay on Criticism ve Rape of the Lock eserleri hakkında yazmış, aynı zamanda yazara dair cömert övgülerde bulunmuştu. İngilizce yazılan bu mektup, hiç şüphe yok ki bir İngiliz tarafından düzeltilmişti.

Voltaire, Pope’un diğer iki arkadaşıyla da hemen hemen aynı yakınlığı kurmuştu. Bir süre için Parsons Green’de Peterborough’nun misafiri olmuş; İngiltere’ye son ziyaretini 1727 yılında gerçekleştiren, Gulliver adlı eseri daha yeni yayımlanmış olan Swift’le burada tanışmıştı. 1727 yılında Swift, Fransa’yı ziyaret etmek istemiş, Voltaire de ona Count de Morville’i tanıtan mektuplar yazmıştı. Gay12 ise ona Dilenci Operası’nı daha sahnelenmeden önce göstermişti. Bir de yazın işlerini bırakmış olan Congreve’in ziyareti ve ona verilen ünlü yanıt var elbette. Congreve, Voltaire’in kendisi hakkında düzdüğü övgülere müdahale ederek kendisini bir yazar olarak değil bir centilmen olarak görmesini istemiş, Voltaire ise eğer Congreve’i bir centilmen olarak görecek olsaydı iltifatlarının hiçbirini dile getirme zahmetine girmeyeceği yanıtını vermişti. Bu anekdot, Voltaire’in İngilizce Mektuplar eserinin sonraki basımlarından çıkarıldı. Voltaire, 1726 yılında Winter adlı eseri yayımlanan, 1727 yılındaysa Yaz adlı eserini Bubb Dodington’a adayan Thomson’ı, sahip olduğu karakterin “sadeliği”ni övmeye yetecek kadar tanıyordu. Önce Night Thoughts’u sonraysa hicivlerini yayımlayan Young’la birlikte, bu hicivlerden birinin adandığı Bubb Dodington’ın Dorsetshire’daki konutunda misafir olarak kalmaktaydılar. Bu ziyarette Young’a atfedilen, oldukça bilindik olmasına karşın doğruluğu epey şüpheli bir nükte kayıtlara geçmişti. Söylendiğinde göre Young, bu nüktede bulunduğunda Kayıp Cennet’teki “Ölüm ve Günah” bölümünü Voltaire’in şiddetli eleştirilerine karşı savunduğu sıcak bir tartışmanın ertesindeydiler: “Çok esprili, haylaz ve incesin… Sen ey Milton! Ne zaman düşünsek Ölüm ve Günah’ı, aklımıza sen gelirsin.”

Buna karşın Young, yıllar sonra Sea-Piece adlı yapıtını çok içten bir dille Voltaire’e adadığında bahsi geçen bu olaya şöyle göndermede bulunmuştu:

“Dorset tepelerinde açıldığında Milton’ın sayfaları, Günah ve Ölüm uyandırdı gazabını.

Uyanan gazabını kim dindirdi narin kafiyelerle? Kim örttü perdeyi kınayan gözlere,

Ve kim açık kıldı sana, güçlüyü çekici kılan geçerli yargıları üreten yasanın farkını?”

Bu nükteyi zarif ya da nazik olarak değerlendirmek çok güçtü, dolayısıyla sinirlenmeye daima yer arayan Voltaire’i “sakinleştirmek” konusunda işe yaramayacaktı.

Voltaire İngiltere’ye vardığında Sör Isaac Newton ölüm döşeğindeydi, tarih 20 Mart 1727’yi gösterdiğindeyse hayatını kaybetti. Fakat Voltaire, Newton’ın güzel ve yetenekli yeğeni Bayan Conduitt’e, yani Swift’in hayran olduğu Catherine Barton’a ulaşıp onunla tanışmış ve kadından elma ve yerçekimi hikâyesini öğrenmişti. Bu hikâyeyi ilk kez yazılı olarak aktaran da Voltaire olmuştur. Voltaire, bir Newton fanatiği ve yorumcusu olan metafiziksel teolog Samuel Clarke’la felsefe ve teoloji hakkında sohbetler gerçekleştirmiş, tartışmalar yürütmüştü. Bir şekilde yaşlı Marlborough Düşesi’ne ulaşarak Kraliçe Anne’in, kardeşi Yaşlı Talip’in tahtın varisi olması konusunda çok istekli olduğunu fakat onun bir Protestan olmasını da şart tuttuğuna dair söylentilerin gerçek olduğunu onaylatmıştı. Lort Chesterfield’la yemek yemiş, Pope’un Lort Fanny olarak aktardığı John Hervey ve eşi “güzel Molly Lepel”la yakınlaşarak bu hanımefendiye hiç de fena olmayan iki âşıkane dörtlük yazmıştı. Voltaire’in övgüleri II. George’un metresi Leydi Sandon tarafından memnuniyetle karşılanmış, II. George’un eşi Kraliçe Caroline’ın gözüne girmesini sağlamıştı.

Newcastle Dükü’yle ilgili bilgiler edinmiş olmasının tam olarak ne işine yaradığı ya da Sör Robert Walpole’la birden fazla görüşme gerçekleştirip gerçekleştirmediği açık değildir. Her ikisi de edebiyata destek sağlayan kimseler değildi. Fakat şu açıktır ki İngiltere’ye daha önce ayak basmış hiçbir yabancı ziyaretçi, bu denli çok sayıda seçkin İngilizle hoşbeş edebilme ve hatta birçoğuyla yakınlık kurabilme şansına erişememiştir.

Geçen tüm bu süre içinde, İngiltere’ye gerçekleştirmiş olduğu ziyaretin öncelikli amacı unutulmamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla Henriade’ın abonelik karşılığı basımını hızlandırmak ve yönetmek için 1727 yılının sonlarında Wandsworth’ten Londra’ya taşınmıştı. Aynı yılın Aralık ayında “Maiden Lane, White Peruke”tan Swift’e yazmış olduğu bir mektupta ondan İrlanda’daki nüfuzunu kullanarak şiiri için her biri bir gineden abone temin etmesini, bunun yanı sıra Voltaire tarafından basımı henüz gerçekleştirilmiş Henriade’ın müjdeleyicisi ve tanıtımı olma özelliğini taşıyan bir bölümünü başrahibe iletmesini istemişti. Bu bölümde IV. Henri’nin kariyerinin bir özeti mahiyetinde Fransa’nın iç savaşlarına değinilmiş, bununla birlikte Homeros’tan Milton’a dek tüm ulusların destan yazan şairlerine yer verilmişti ki bunların bazılarını şimdi dahi okumak büyük bir haz vermektedir. Şiirin bahsi geçen bu iki kısmı da İngilizce yazılmış, işinin ehli biri tarafından düzenlenmişti. La Ligue’i İngilizce basımı için değiştiren ve genişleten Voltaire eserin ismini Henriade olarak değiştirmişti. Bilinenin aksine, Sully Dükü’nün şanlı atasının şiirin isminden çıkarılmasının nedeni Dük’ün Rohan-Chabot olayının ardından sergilediği tutum değildi.

İlk kıtada yapılan değişiklikle kahramanın Kraliçe Elizabeth’e gerçekleştirdiği ziyarette ona eşlik eden kişi artık Sully değil, Duplessis-Mornay olmuştu. Voltaire’in, ona ev sahipliği yapan İngilizlere bir övgü mahiyetinde gerçekleştirdiği bu değişiklik sonucunda La Ligue’in İngiltere’de gördüğü ilgi Henriade’la birlikte gözle görülür bir şekilde artmıştı. Buna karşın sekizinci kıtada Sully’nin, Ivry muharebesinde Henri’nin yoldaşı olarak yer aldığına dair bahis yerini muhafaza etmişti. Nesir halinde yer alan notlardan biriyle de bu kahramanın ve kariyerinin hakkı teslim edilmişti. Takvimler Mart 1728’i gösterdiğinde Henriade’ın dört yaprak boyutunda, çizimlerle bezenmiş abone baskısı yayımlandı. Şiirin 354 abonesi arasında Kral, Kraliçe (aynı yılın haziran ayında II. George, I. George’un yerine geçecekti) ve çok sayıda asilzadeyle üst tabaka mensupları yer almaktaydı. Eser, kraliyet eşrafı içinde Hannover Hanedanı’nın tek mensubu, genç yaşına rağmen zekâ yaratımlarına saygı ve ilgi duyan Kraliçe Caroline’a ithaf edilmişti. Voltaire, incelikle kaleme aldığı İngilizce ithafında “Sör Isaac Newton’ın gelişinden önce Avrupa’nın en büyük filozofu olan Descartes’ımız,” diyordu, “Felsefenin İlkeleri eserini şanlı Prenses Palatine Elizabeth’e adamış fakat bunu hanımefendinin bir kraliçe olmasından dolayı değil (zira gerçek filozoflar prenseslere saygı duysalar da onları asla göklere çıkarmazlar) tüm okurları arasında kendisini en iyi anlayan ve hakikate karşı en büyük aşk besleyen kişi olması nedeniyle gerçekleştirdiğini belirtmiştir. Eğer izniniz olursa Hanımefendi, ben de (kendimi Descartes’la bir tutmaksızın) benzer düşünceye sahip olarak Henriade’ı, yalnızca tüm sanatların ve bilimin koruyucusu olmakla kalmayıp bunlarla ilgili hükmü verebilecek en yüce hâkim olan siz Majesteleri’ne adamak isterim.” Voltaire, abone edinme konusundaki ısrarlı uğraşlarının yanı sıra sonradan İrlanda valisi olacak, iyi yetişmiş ve başarılı Carteret’e İrlanda’da dağıtılmak üzere şiirin bir tomar kopyasını göndermişti. Henriade’ın İngiltere’deki satışlarından elde edilen resmi gelir Voltaire’in servetinin temellerini oluşturmuş olsa da İrlanda’da yapılan satışların buna katkısı göz ardı edilebilir düzeyde kalmıştı.

bannerbanner