
Полная версия:
Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay
“Serali Lapin Bey, söylediklerinin doğru olmadığını kendisi de biliyor olmalıdır çünkü Merkez Kurulu bu yılın Nisan ayında kurulmuş olup, Birinci Müslüman Kurultayı’nda Serali Bey’in de katılımıyla Merkez Kurulu’na üyeler seçildi. Seçilen üyeler aşağıdaki kişiler idi: Serali Lapin, Şahislam Şahiahmedov, Narbotabekov, Akayev ve ben.
Kurultay kararları doğrultusunda Merkez Kurulu’na vilayetlerden de temsilciler seçildi. Bunların arasında tarım uzmanı Hidayet Bek Ağayev, avukat Orazayev ve gazeteci Mehmet Ali Efendizade de vardı. Daha sonra Merkez Kurulu tarafından düzenlenen iki toplantıda da -ikisi de Eylül ayında gerçekleştirildi- bütün üyeler güvenoyu aldı.
Serali Lapin Bey, Merkez Kurulu üyesi olmasına rağmen önceleri Ulemâ Cemiyeti tarafından düzenlenen Kurultaylarda öncelikle Merkez Kurulu üyelerini yeniden seçme meselesini gündeme getirmişti. Öyle anlaşılıyor ki Merkez Kurulu ile mücadele etmek için Merkez Kurulu üyelerini ‘sahtekârlar’ olarak suçlamaktan başka bir yol bulamamış. Serali Bey’e hatırlatırım ki kendi parti içi ‘entrikalarını’ hayata geçirmek için Merkez Kurulu’nun adını kullandığında Kurul’un diğer üyeleri gibi kendisinin de ‘sahtekâr’ olduğunu unutmamalıdır. O sırada ‘sahtekâr’ olarak adlandırılmaktan utanmak bir yana bilakis Kurul üyeleri yokken onların bilgisi dışında kendi için gerekli kararları çıkarmış, 4 Mayıs günü İşçi ve Asker Milletvekilleri Bölge Konseyi’ne yanlış bilgi vererek orayı da karıştırmıştı.
Sırası gelmişken şunu da hatırlatalım ki Merkez Kurulu’nun adını kullanmasıyla ilgili olarak Kurul tarafından 9 Mayıs’ta çağırıldığı toplantıda çıkan kararı Serali Lapin Bey, ‘Geçici Başkan’ sıfatıyla imzalamıştı.”
Hemşerisi bu açık mektuba cevap vermedi fakat aralarındaki siyasî gerginlik ve anlaşmazlık daha da arttı. Mesela Sırderya Vilayeti kurultayında Bütün Rusya Kurucu Meclisine temsilci olarak seçilen Mustafa’yı onaylamadığını bildiren Ulemâ Cemiyeti, temsilciliğe Serali Lapin’i aday olarak sundu.
Çeşitli anlaşmazlıklara rağmen Türkistan’ı özerkliğe kavuşturma düşüncesi gün geçtikçe arttı. Özerklik ilanı fikrinin yaygınlaşmasında Türkistanlı aydınların yanı sıra Azerbaycanlı ve İdil-Ural bölgesinden gelen aydınlarının da büyük etkisi oldu. Sözgelimi Türkistan’ın Özerkliği mücadelesinde Tatar Kebir Bekir’in yönetiminde yayımlanan Uluğ Türkistan gazetesinin rolü büyüktür. “Yaşasın Milletlerin Özerkliği!” gibi sloganlarla yayımlanan bu gazetenin bir sayısında “Halkının % 98’i Müslüman olan Türkistan’da yönetimin yabancı asker ve işçilerin denetiminde olmasına Türkistanlılar razı değil!” şeklinde bir ifade yer aldı. Yine bu gazetede Nuşirivan Yakuşev ismiyle yayımlanan bir yazıda şu fikirlere yer verilmiştir:
“Rusya’da Türk halklarına mensup milyonlarca kişi yaşamaktadır. Bunlar ırkı, milleti, dili ve dünya görüşü açısından tek atanın çocukları ve bir ağacın dalları gibidir. Türkistan ise Türklerin ana yurdudur. Bunun için Türkistan’a özerklik tanındığında Rusya’daki bütün Türk halkları Türkistan’a yardım için birleşecektir. Bu bağlamda hiçbir Türk evladı Türkistan’ın kendi vatanı olduğunu unutmaz kanaatindeyim. Yeni Geçici Hükûmet, Rusya’da yaşayan tüm milletleri özerklik verileceği konusunda ümitlendirdi. Özerklikten sonra bir de yönetim konusu gündeme gelecektir. Dolayısıyla maddî ve manevî birliğe, eğitim ve sanata, silah ve paraya ihtiyacımız vardır. Bunların hiçbirisi ise bizde yok diye telaşa kapılanlar var ama bugünden itibaren çalışmaya başlarsak bunların hepsi bizde de olacaktır! Bundan sonra bizim siyasî, sosyal ve kültürel bakımdan güçlenmemiz, gelişmemiz için büyük imkânlar doğacak. Kendi kendimizi yönetmeyi de öğreneceğiz. Hayatımızı ve hürriyetimizi korumak için Avrupa kültürünü ve sanatını öğrenmemiz gerektir. Geçmişi özleyerek bağımsızlık hayali kuranlar bugünden itibaren hiç gecikmeden Türkistan’ın özerkliğini düşünmelidirler! Ne kadar bilgisiz ve eğitimsiz olursa olsun, Türkistan halkı eskisi gibi parasız, değersiz ve cahil değildir.” Yazının müeelifi örnek alınacak kişi olarak da Kaşkar Devleti’nin kurucusu Yakub Bek’i gösteriyordu.
Türkistan Ceditçileri önde gelenlerinden Mahmud Hoca Behbudî de anılan yayın organının Haziran sayısında şunları yazmıştı.
“Şunu iyice anlamalıyız ki hak verilmez alınır! Milletler ve devletler dinî ve siyasî haklarını elde etmek için harekete geçerler ancak kendi aralarında anlaşırlarsa sonuç alabilirler. Dünya mücadele alanı olmasına rağmen biz Müslümanlar özellikle de Türkistanlı Müslümanlar hiç kimsenin bizim dinimiz ve milletimiz için bir tehdit oluşturmasını istemediğimiz gibi başkalarına karşı da tehdit olmayı istemiyoruz.
Aslında dinimiz de bunu yasaklıyor. Buna Türkistan Yahudilerinin 1300 yıllık durumunu örnek gösterebiliriz! Bütün Rusya Müslümanları özerklik esasına göre yönetilsin! Bunun gerçekleşmesi için biz Rusya Müslümanlarının, özellikle de Türkistan Müslümanlarının gelenekçiler (Kadimciler) ve yenilikçiler (Ceditçiler) diye bölünmeden, çekişmeden, kavga etmeden ortak bir noktada buluşmaları gerektir. Biz Türkistan Müslümanları olarak -Rus, Yahudi gibi birçok etnik ve dinî grubu barındıran- Rusya’nın bir parçası kabul edilen Türkistan’ın kendi parlamentosu olmasını istiyoruz! Yapılması gereken çok iş var. Diğer milletler büyük başarılara imza atıyorlar.
Tekrar belirtmek isterim ki, gencimiz de yaşlımız da birleşip ortak hareket etmeliyiz. Öyle yapmazsak bize ne özgürlük ne de özerklik veren olur!”
Türkistan özerkçilerinin görüşleri şöyle idi: Türkistan’ın kendi anayasası, yasama, yürütme ve yargı organları olmalıydı. Türkistan’daki eğitim ve kamu yönetimi meselelerinin hepsini özerk hükûmet bağımsız şekilde çözebilmeliydi. Dış siyaset ile malî ve askerî işler, Federasyon Hükûmetinin uhdesinde olmalıydı.
Özerklikle ilgili çalışmalar arasında Türkistan Müslümanları İkinci ve Üçüncü Kurultaylarının çalışmalarını gösterebiliriz.
Taşkent’te, 8-11 Eylül 1917 tarihinde düzenlenen Türkistan Müslümanları İkinci Kurultayı’na yüzden fazla delege katılmıştır. Şûrâ-yı İslâm Cemiyeti tarafından düzenlenen bu kurultayda Mustafa, Meclis Başkan Yardımcısı seçildi. Mustafa Çokay, kurultaydan kısa süre önce Geçici Hükûmet’in resmî davetiyle Petersburg’da Hükûmet Başkanı Kerenski ve İçişler Bakanıyla görüşmüş ve temsilcilere ülkedeki siyasî durum hakkında bilgiyi vermişti.
Türkistan Müslümanları Üçüncü Kurultayı ise 20 Eylül 1917 tarihinde gerçekleşti. Esas olarak Ulemâ Cemiyeti girişimiyle düzenlenen kurultaya tanınmış imamlar, saygın öğretmenler, kanaat önderleri ve çeşitli kurumlarda çalışan tanınmış kişilerden oluşan 500’den fazla delege katıldı. Türkistan vilayetinin hemen hemen bütün bölgelerinden katılım sağlanan kurultay çalışmalarına Ural-Torğay vilayetlerinden de temsilciler geldi. Kur’an-ı Kerim okunmasından sonra açılış duasıyla başlayan kurultayda alınan kararlar arasında en önemli olanı şüphesiz millî özerklik ilgili olanı idi. Kurultay delegelerinin Federal Demokratik Rusya Bünyesinde Özerklik İlanı kararı almaları önemli gelişme idi. Bu, imamlar ve medrese hocalarının, din adamlarının özerklik taraftarı olduklarının açık bir göstergesiydi. Özellikle Muhammed Hoca İşan ve Sıddık Hoca İşan’ın konuşmaları temsilciler üzerinde son derece etkili oldu. Türkistan’ın özerkliğini bir an önce ilan etme teklifi de gündeme geldi. Anlık coşkunun bir tezahürü olduğu için söz konusu teklif üzerinde fazla durulmadı. Kurultayın son gününde bütün Türkistan Müslümanlarını tek çatı altında birleştirecek bir parti kurulması, adının ise İttifak el-Müslimîn olması konusu gündeme getirildi. Ceditçi düşünceyi savunan Şûrâ-yı İslâm ve Turan Cemiyetlerinin mahalli şubelerinin kapatılarak yerlerine söz konusu partinin vilayet şubelerinin açılmasına karar verildi ancak bu mesele de tartışma sahfasında kaldı.
Türkistan’da bu olaylar oluyor, Müslümanlar arasındaki gerginlik artıyor, hiç kimse diğerini kabullenmek istemiyor, herkes kendi kurultayını düzenleyip mesleleri kendi arasında tartışıyordu. Diğer taraftan siyaset sahnesinde yeni bir güç yükselişe geçmişti. Bunlar Bolşeviklerdi. Eylül ayı başlarında Taşkent’te isyan organize ederek, bütün yönetimin Sovyetlere devredilmesi talebinde bulunan Sosyal Demokratlar ve Bolşevikler, Devrim Komitesi kurarak Türkistan Komitesini tanımadıklarını açıkça ilan ettiler ancak isyanları uzun sürmedi. İsyan haberi Petersburg’a ulaşınca Kerenski Hükûmeti yerli komitenin Türkistan’a asker göndermesi yazılı talebini kabul etti. Kerenski, Mustafa’ya verdiği sözü tutarak Türkistan’a bir komiser atadı. Kazan Bölgesi Komutanı General Korovniçenko’nun Türkistan Başkomiseri olarak atandığını ve tam teçhizatlı bir askerî birlikle yola çıktığını öğrenen Bolşevikler düşüncelerinden vazgeçmiş gibi göründü. Ümitler tekrar yeşerdi. Artık bu imkânı kaçırmamak gerekiyordu. Mustafa hemen yola çıkarak General’i Türkistan Komitesi üyesi sıfatıyla Aktöbe istasyonunda karşıladı.
Kısa süre sonra Geçici Hükûmet’i deviren Bolşevikler Partisi, hükûmetin başına geldi. İktidarını güçlendirmek için Doğu halklarının desteğine güvenen Bolşevikler, çarın baskısı altındaki tüm milletlere “Rusya’da yaşayan bütün milletlerin kendini yönetme hakkını gerçekten vereceklerini…” ilan ettiler.
Rusya’da şovenizmin yayıldığı bu dönemlerde sömürge milletlerin kaderini Bolşevikler kadar önemsiyor gibi görünen hiç kimse yoktu. Bolşeviklerin lideri V. İ. Lenin, 1913 yılında Prosveşeniye dergisinde yayımlanan Milletler Meselesine Dair Eleştirel Notlar adlı meşhur makalesinde“Kişi milletlerin ve dillerin eşit haklara sahip olduğunu kabullenmelidir. Bunu kabullenmeyen, millîyet baskısına ve haksızlıklara karşı mücadele etmeyen kişi Marksist değildir hatta demokrat bile değildir.” diye yazmıştı. Proletarya Başkanı, 1914 yılında yayımlanan Milletlerin Kendi Kendilerini Tayin Hakkı Konusu adlı makalesinde kendisini esir milletlerin gerçek hâmisi olarak göstermeye çalıştı. 1896 yılında Londra’da gerçekleşen Sosyalist İşçi Partisi ve Uluslararası Sendikalar Kongresi kararlarına destek verdiğini bildirdi. Söz konusu makalede milletlerin kendi kendini yönetme ve özerk cumhuriyet kurmalarına taraftar olduğunu belirten V. İ. Lenin “Biz proleterler, her şeyden önce kendimizi Velikorus ayrımcılığının düşmanı olarak ilan ediyoruz.” demişti. Doğrusu bu tutum, Bolşevikler iktidara geldikten sonra ilk yıllarda de aynen korundu.
Devrimden hemen sonra yani Kasım ayında, Rusya’ya bağlı milletlere hür iradesiyle kendini yönetme hakkı veren Rusya Halklarının Hakları Deklarasyonu ilan edilerek 20 Kasım 1917 tarihinde V. İ. Lenin ve İ. V. Stalin imzalı Halk Komiserleri Kurulu’nun Rusya ve Doğu’daki Tüm İşçi Müslümanlara Seslenişi yayımlandı. Bu sesleniş, her Müslüman’ın kalbinde güçlü etki bırakacak şekilde yazılmıştı:
“… Rusya Müslümanları, İdil ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kazakları, Tacikler, Maverayu Kafkas Türkleri ve Tatarları, Kafkasyalı Çeçenler ve Dağlı Milletler! Rusya çarları ve sömürücüleri tarafından camileri ve ibadethaneleri yerle bir edilen, din ve gelenekleri ayaklar altına alınan tüm halklar! Şu andan itibaren dininiz, gelenekleriniz, millî ve kültürel kurumlarınız özgürdür, onlara kimsenin karışmayacağı ilan edilmektedir. Kendi kültürel ve millî kimliğinizi özgürce ve hiçbir engelleme olmaksızın kurabilirsiniz. Bu sizin hakkınızdır…
Doğu Müslümanları, Farslar, Türkler, Araplar ve Hintliler! … Biz devrilen Çar’ın Konstantinopolis’i işgal etme konusunda mevcut gizli anlaşmaların, devrik Kerenski’nin yaptığı anlaşmaların artık yırtılarak yok edildiğini ilan ediyoruz… Biz İran’ın parçalanarak paylaşılması hususundaki anlaşmanın da yırtılıp yok edildiğini bildiriyoruz… Sizi köleleştirme tehdidi Rusya ve devrim hükûmetinden değil aksine Avrupa emperyalizminin vahşilerinden, ülkelerinizi kendi aralarında paylaşmak için bu savaşı çıkaranlardan, vatanınızı yağmalayarak kendi sömürgesine dönüştürenlerden kaynaklanmaktadır.”
Mustafa Çokay, daha sonra Yaş Türkistan gazetesinde yayımlanan Sovyet Kazakistan’ın 10. Yılı Dolayısıyla başlıklı yazısında söz konusu bildiriyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Bolşeviklerin 1917 yılında dağıttığı bildiriyi okursanız orada Yaş Türkistan’ın savunduğu birçok düşünceye rastlarsınız. Bildiride Türkistan halkının hak ve mülkiyetin koruma altına alındığından bahsedilmiştir. Konu sadece bununla da bitmiyor. Bolşevikler değişik kurul toplantılarında, konferanslarda çeşitli kararlar almışlardı. Bu kararlarda Türkistan halkının, özellikle Kazakların çektiği eziyetlere, zulümlere bundan sonra izin verilmeyeceğini bildiriyorlar. Çarlık Rus-yası Hükûmeti tarafından yürütülen siyaset ve bu siyasetin tesirlerini ortadan kaldırma gerekliliği hakkında beyanat veriyorlar. Bütün bunlar zaten Türkistan halklarının da talepleriydi…” Ancak gayet demokratik üslupla yazılan bu bildirinin Bolşeviklerin aldatıcı bir taktik olduğu çok geçmeden anlaşıldı.
Seslenişin yayımlanmasından dokuz gün önce yani 11 Kasım günü Kolesov, Tobolin ve Uspenski liderliğinde Yerli Devrim Komitesi, devrimi gerçekleştirerek Taşkent’teki idareyi denetim altına aldılar. 7 Kasım’da14 başlayan savaş dört gün sürdü, âdeta katliam yapıldı. Genel Komiser ve Geçici Hükûmet üyeleri Korğantöbe’ye sığındılar. Mustafa, Taşkent’in eski şehir tarafında olmasına rağmen durumu öğrenmek için her gün Korğantöbe’ye gidiyordu. İsyancılar ile anlaşma yapmak görevi kendisine verilmişti. Bolşeviklerin merkez ofisine gittiğinde anlaşama sağlayamadığı gibi kendini de güçlükle kurtardı. Daha sonra Bolşevikler ve sosyal devrimcilerin temsilcileriyle Taşkent’te görüştüğü hâlde barış çabaları başarısızlıkla sonuçlandı.
Mustafa’yı üzen tek mesele bu değildi. Onun asıl hazmedemediği Türkistan’ın kaderinin belirleneceği bir dönemde Türkistanlıların çoğunun bu mücadelede tarafsız kalmaları olmuştu. Geçici Hükûmete karşı Bolşeviklerin başlattığı mücadeleyi “Türkistanlıları ilgilendirmeyen, Rus partileri arasındaki bir iç çatışma” olarak değerlendirenler bir hayli fazlaydı. “Bırakın Rus ile Rus çatışsın” diyerek çok basit düşünüyorlardı. Hükûmet kimin eline geçerse onun güçleneceğini akıl edemiyorlardı.
15-22 Kasım günlerinde Taşkent’te düzenlenen Kurulların Üçüncü Kurultayı’nda Türkistan Halk Komiserleri Komitesi oluşturuldu. Yerli halk temsilcilerinin katılmadığı Kurultay, 25 Kasım günü Halk Komiserleri Komitesinin iktidarı tamamen ele geçirdiğini ilan etti. Bu komiteye hiçbir Türkistanlının üye olmaması bir yana, kurultay sonunda Meclis Başkanı Kolesov, yerli Müslümanları yönetime yaklaştırmama konusundaki düşüncesini açıkça dile getirmişti. Ona fikrine göre proleter anlayışları tam gelişmemiş yerli halk temsilcilerine güvenilemezdi. Kolesov, Petersburg’daki liderlerce yayımlanan bildirinin bir yalan ve aldatmacadan ibaret olduğunu bu şekilde kanıtlamıştı.
Bolşeviklerin sahneye çıkmasıyla birlikte Geçici Hükûmet faaliyetini durdurdu. Taşkent’teki genel komiser tutuklandı, Dorrer öldürüldü, kalanlar ise kaçtı. Geçici Hükûmetin teşkil ettiği Türkistan Kurulu üyelerinden Taşkent’te sadece Mustafa kalmıştı. Bundan dolayı muhalif teşkilatlar kendisinden yeni hükûmete karşı mücadelenin merkezi olabilecek bir hükûmet kurmasını rica etmeye başladılar. Bu kolay bir iş değildi. Mücadeleyi verimli şekilde devam ettirmek için elinde araç da yoktu imkân da… Peki, askersiz bir mücadele nasıl olacaktı?
TÜRKİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI YOLUNDA
Türkistan’da muhtariyet ilan etme konusundaki talepler gün geçtikçe artmaya başladı. O sırada halkın talebini hayata geçirmek için tek bir yol vardı. O da Müslümanlar Birliği’ni kurmak ve bu birliğin bayrağı altında birleşerek hareket etmekti. Geçici Hükûmet bir daha geri dönmeyecek şekilde gitmişti. Millî Merkez üyelerinin Taşkent’te toplanması da artık imkânsızdı. Nitekim Mustafa’nın oteldeki odasına her gün birkaç silahlı Rus askeri geliyor ve onu sürekli denetim altında tutuyorlardı. Bu yüzden sözü edilen birliği Taşkent’ten başka bir şehirde kurmaktan başka çare yoktu. Bundan dolayı Mustafa iki arkadaşıyla birlikte 1 Kasım günü Semerkant’a gitti. Semerkant’ta yerli halkın devrilen Geçici Hükûmet öncülüğünde teşkil edilecek herhangi bir harekete katılamayacağını anlamaları çok uzun sürmedi. Daha sonra Semerkant’tan Fergana’ya geçtiler. Burada da durum aynıydı. Devrilmiş hükûmeti destekleyen hiçbir Müslüman kalmamıştı. Bu yüzden Geçici Hükûmetin Türkistan Komitesinde hizmet ettiği sıralarda edindiği tecrübe hükûmeti savunma konusunda hiçbir işe yaramadı. Halkın destek vermeyeceği bir komitenin çalışmalarının sonuçsuz kalacağı ise çok açıktı.
Kasım ayının ortalarına doğru Ulemâ Cemiyeti tarafından Taşkent’te düzenlenen kurultaydan Şûrâ-yı İslâm cemiyeti üyeleri geç haberdar oldu. Diğer yandan Ulemâ Cemiyeti, Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiği günlerde Taşkent’ten Hokand’a taşınmaya başlamıştı. Bu yüzden Millî Kurul üyeleri bu toplantıyı kurultay olarak tanımak istemedi. Buna rağmen Türkistan (Yesi) temsilci İmamberdi Ercigitov’un teklifiyle toplantıya özel olarak davet edilen Mustafa Çokay, Taşkent’e geldi ve meclis çalışmalarına katılarak bir konuşma yaptı. Bolşeviklerin ülkede yönetimi ele geçirdiğini ancak Bolşeviklerin iktidarını tanımamak gerektiğini söyledi. Türkistan’daki bütün Müslümanların birleşmesini ve Bolşevik Hükûmetinin de tabi olacağı büyük bir birlik kurulmasını teklif etti. Mustafa’yı destekleyici bir konuşma yapan Mira-dil Mırzahmetov da Müslümanları Bolşeviklerin iktidarını tanımamaya, onlarla anlaşma uzlaşmadan çalışmalarını sürdürmeye çağırdı.
Toplantıdan sonra Hokand’a dönen Mustafa, Taşkent’teki Türkistan Yürütme Kurulu üyesi Baranov’dan bir telgraf aldı. Konuşmasından haberdar olan Bolşevikler, Mustafa’yı önemli bir anlaşma için Taşkent’e çağırıyorlardı. Telgrafta özgürlüğünün hiçbir şekilde kısıtlanmayacağı da yazılmıştı. Arkadaşlarına danışan Mustafa, Bolşeviklerle görüşmek üzere Taşkent’e gitmeye karar verdi. Yeni Marğulan’dan yola çıkarak Taşkent’e vardığında hiç beklemediği kadar güzel karşılandı. Birkaç gün öncesine kadar Geçici Hükûmet Komitesinin yerleşkesi olan eski Türkistan Genel Valiliği binasına davet edildi. Yeni hükûmet üyelerinden bazılarıyla tanışarak bolca sohbet etti. Üyeler, yerli Müslümanların yeni hükûmete geçici bir süre alınmamasına karar verildiğini fakat özel bir durumu olduğu için Mustafa’yı hükûmet üyeliğine kabul edeceklerini söylediler. Hatta Baranov “Yeni hükûmetin Başkanı olmanız bile mümkündür. Siz Müslümanlar Komitesi Başkanı olarak bize büyük katkılarda bulunabilirsiniz!” dedi. Yapılan teklif çok cazip görünüyordu. Ancak Bolşeviklerin taktiklerini çok iyi bilen Mustafa’nın Müslümanları devlet idaresinden uzaklaştırmak amacıyla kurulmuş bir hükûmete destek vermesi beklenemezdi.
Görüşme fazla uzun sürmedi. Bolşeviklere teşekkür eden Mustafa, Taşkent’te fazla zaman kaybetmeden Fergana’ya doğru yola çıktı. Bu görüşmeden sonra birçok konuda düşüncesi netleşmişti. Irkçı, cahil, uzlaşma kültüründen mahrum insanlardan oluşan yeni iktidarla herhangi bir şekilde anlaşmak mümkün değildi. Bu insanlar asla eşitliğe inanmıyorlardı. Diğer yandan Taşkent’teki Rusların önemli bir kısmının da Bolşeviklere muhalif olduğu anlaşılıyordu. Demek ki, Bolşeviklerin sözlerine inanmak doğru değildi, yerli halk ile yeni hükûmet karşıtı grupları birleştirecek bir ittifak kurmak lazımdı.
Yeni Marğulan şehrinde Bölge Müslümanlar Kurulu ofisinde Mustafa’nın başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda bütün Türkistan Müslümanlarının katılacağı Büyük Kurultay’a çağrı kararı alındı çünkü bu karışık dönemde siyasî meseleleri ancak böyle bir kurultay çözüme kavuşturabilirdi.
Kurultayı düzenleyen kişilerin siyasî durumu, tutumu ve kurulacak hükûmet hakkındaki görüşleri aynı değildi. Çoğunluğun fikrine göre idare tamamen yerli halka devredilmeliydi. Tartışmalar sonucunda bu meselenin aceleye getirilmemesi ve kurultay gündemine alınmasına karar verildi. Böylelikle her yere telgrafla haber gönderilerek, ilgili kişiler Hokand’da toplanacak olan kurultaya davet edildi. Açılıştan önceki birkaç günü Mustafa ve arkadaşları gündemi belirlemek ve programı hazırlamakla geçirdi.
Kurultay için Hokand’ın tercih edilmesi tesadüf değildi. Taşkent tamamen silahlı Rus işçileri ve askerlerinin denetimindeydi. Geçici Hükûmet dağıtıldıktan sonra şehir Bolşeviklerin eline geçmişti. Bu olaylar yaşanırken Taşkent’teki Türkistan Millî Merkezi’nin üyeleri de kaçarak canlarını zor kuratmışlardı. Dolayısıyla bu şehirde kurultay gerçekleştirmek imkânsızdı. Hokand ise Türkistan bölgesinin Taşkent’ten sonra ikinci büyük ve gelişmiş şehriydi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Biy: Göçer Kazak toplumunda anlaşmazlıları çözen, her konuda görüşüne başvurulan, gerektiğinde devlet yöneticilerine de danışmanlık yapan bilge kişi; aksakal.
2
Baybişe: Çok eşli adamın ilk karısına verilen unvan; başkadın.
3
Orta Cüz: Kazak ulusunu oluşturan üç büyük boydan biri.
4
Dombıra: Mızrapsız çalınan, iki telli, bağlamaya benzeyen Kazak millî çalgısı.
5
İşan: Hoca, şeyh, seyyit.
6
Yıl kayırma: On iki hayvanlı geleneklik takvime göre insanın yaşını hesplama işi.
7
Arkar: Dağ koyunu.
8
Müşel/Müçel: On iki hayvanlı Türk takvimine göre her on iki yıllık yaş evresine verilen ad. İlk müşel on üç yıl kabul edilir, sonra her on iki yıl bir müşel olarak hesaplanır.
9
N. P. Ostroumov, V. V. Nalivkin, V. İ. Vyatkin, İ. İ. Geyer, S. M. Gramenitski, F. İ. Kerenski, N. A. Avikov, N. G. Mallitski, S.M. Likoşin, O.N. Petrovski, V.F. Oşanin…
10
O dönemde Ruslar, Kazakları da Kırgız olarak adlandırıyordu.
11
Türkistan Öğrencileri Kardeşliği: Petersburg’da Okuyan Türkistanlı Öğrencilere Yardım Vakfı ya da kısaca “Turkestanskaya Zemlyaçestva” (Türkistan Kardeşliği).
12
Alaş, bütün Kazakları, zaman zaman bütün Türkleri anlatmak için kullanılan bir isimdir. Alihan Bökeyhanov önderliğinde Ekim Devrimi’nden sonra kurulan partiye Alaş Partisi, Semey’de teşkil edilem millî hükûmete ise Alaş Hükûmeti denmiştir.
13
Kadimciler: Ceditçilerin aksine eski usul medrese eğitimini savunan kişilerdir.
14
7 Kasım: Eski takvime göre 25 Ekim’de.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов