Читать книгу Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay (Darhan Kıdırali) онлайн бесплатно на Bookz (4-ая страница книги)
bannerbanner
Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay
Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay
Оценить:

5

Полная версия:

Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay

Çokay Biy’in yıldızı parlayan büyük oğlu böylece 1 Kasım günü Müslüman Komitesinin himayesinde açılan büroda çalışmalarına başladı lakin Devlet Dumasına bağlı bir büroda çalışmaya başlaması Petersburg’da birlikte okuduğu bazı arkadaşlarının tepkisini çekti. “Neden Mustafa? Bizim ne eksiğimiz var? Biz uygun değilsek bile Muhammedcan Tınışbayoğlu, Rayımcan Marsekoğlu gibi yurttaşlarımız vardı? Mustafa’nın ne emeği geçmiş bu işlere?” şeklinde olumsuz düşünceler ortaya koydular. Yedikleri ayrı gitmeyen bazı samimi arkadaşları bile Mustafa’nın yükselmesinden kıskançlık duydular.

Bu tartışmalar devam ederken Kazak gazetesinde Seyilbek Meyramoğlu’nun öncülüğünde bir grup öğrencinin imzasını taşıyan açık bir mektup yayımlandı. Petersburg’dan gönderilen mektubu kaleme alanlar, Devlet Dumasına bağlı büroya ikinci kişi olarak gazete yönetimi uygun gördüğü için Mustafa Çokayev’in atandığını gazetelerden okuduklarını yazıyorlardı. Konuyla ilgili düşüncelerini de şu şekilde dile getiriyorlardı:

“Bu iş birçok kişiden habersiz yapıldı. Kazak aydınları da büro işleri için para toplayanların birçoğu da kabul edilecek kişiyi bizim gibi Kazak’ın 203. sayısındaki haberden öğrendi. Mustafa Çokayoğlu büroda yararlı ya da yararsız olur demiyoruz ancak ama ulusu ilgilendiren meslelerin ele alındığı bir kuruma tepeden inme bir yöntemle kişi gönderilmesini doğru bulmuyoruz…”

Söz konusu mektubunun devamı Kazak gazetesi editörlüğünce verilen cevap içeriğinde özet olarak yayımlandı:

“Büroya ikinci bir şahsın atanması hakkında Seyilbek ve arkadaşlarının yukarıda yayımlanan mektubuna cevaptır: Mektupta özetle “Büroya atanan ikinci şahıs, çoğunluğun tensibiyle seçilmeliydi ama öyle olmamıştır. Büro yetkilileri ve Kazak gazetesi yönetimi kendi iradeleriyle Mustafa’yı görevlendirmiştir ve halk süreçten habersiz kalmıştır.” deniyor. Ayrıca geç de olsa gazete aracılığıyla halkın onayının alınmasının uygun olacağı savunuluyor. ‘Büroda görevlendirecek kişi halk tarafından seçilmeliydi…’ şeklindeki düşüncesini doğru buluyor ve öyle olması gerektiğini de biliyoruz lakin mektup yazarken içinde bulunduğumuz siyasî durumu dikkate alsalardı öyle düşünmezlerdi. Bu açıdan bir değerlendirme yapsalar bizi ‘gizli’ bir atama yaptık diye eleştirmezlerdi.

Siyaset bir yana… Muhbir ve şikâyetçi kardeşlerimiz! -Bunların kim olduklarını daha sonra duyuracağız-‘Kazak gazetesi bunu yapıyor, şunu yapıyor’ diyerek üst üste asılsız suçlamalarla şikâyetlerde bulunurken, bu iftiralardan dolayı 3 bin ruble para ceza almışlarken, ‘toplanan para’ … ‘halk seçimi’ … diyerek ispat istemenizi de anlayamıyoruz. ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” dedikleri işte bu olmalı. 25 Haziran Kararnamesiyle ilgili birçok iş ve olay açığa çıktı. Dumanın açılışından önce Müslüman Grubu ve bürosu namına, Kazak vilayetleri ve Türkistan vilayetinde yaşanan olaylarla ilgili belge toplanıp bunların düzenlenmesi ve yönetilmesine yardım etmesi amacıyla Kazaklar adına faydalı bir temsilci olarak Mustafa’nın uygun görüldüğünü büro çalışanları da belirttiler. Halka danışamamamızın esas sebebini yukarıda belirttik. Ayrıca Dumanın açılışı bu kadar yaklaşmışken, güvenilir büro çalışanları olur vermişken, hâlihazırda Petrograd’da bulunan Mustafa’yı tabir caizse ‘Kel taranıncaya kadar düğün dağılmasın!’ düşüncesiyle biz de uygun gördük. Petrograd’da yaşayan ve yukarıdaki mektubu yazanlardan birisi büro yetkililerince ‘Bunlarla çalışmıştık, görev için şu şahıs uygundur.’ deselerdi biz de onu uygun görürdük. Bunun yanı sıra Mustafa’yı uygun görmemizin diğer bir sebebi de şudur: Bu sene 10 Nisan’da Torğay ve Oral vilayetlerinin bazı aydınları kendi aralarında büro için kimi seçeceklerini istişare ederek şöyle bir karara varmışlardı: ‘Biri Alihan olsun. Eğer yeteri kadar para bulunup ikinci şahıs görevlendirilecek olursa o da diğer Kazak vilayetlerinden, hayat tarzı farklı bir Türkistanlı olsun.’ Sonrasında Türkistan Kazaklarından bazı okumuş ve önemli kişilerin fikrini de sormuştuk. Türkistan’dan büyük meblağda para yardımında bulunan kanaat önderlerinden Kocahmet Aksakal da ‘Türkistan’dan birini arıyor iseniz, Mustafa olsun.’ dedi. Yine mektubu kaleme alan beyler tarafından adı zikredilen Muhamedcan Tınışbayoğlu’nun kendisi de Türkistan’dan Mustafa’yı uygun görmüştür. Orada Mustafa’yı takdir eden başka kişiler de vardı. 25 Haziran Kararnamesi yüzünden yaşanan olayları Mustafa, Milletvekili Tevkeleyev’le birlikte Türkistan vilayetini gezerek bizzat görmüş ve konuyla ilgili bir hayli bilgi de toplamıştır. İşte bizim Mustafa’yı uygun görmemizdeki sebepler bunlardan ibarettir. Yoksa arkadaşımız olduğu için ve onu kendimize yakın gördüğümüz için bu yarışa sokmadık…”

Mustafa, Dumadaki görevine hızlı bir şekilde başladı. Müslüman Grubu üyeleri ve Dumadaki Müslüman milletvekilleri için çeşitli konularda sunum metinleri hazırlıyor, Rusçayı iyi bilmeyen bazı milletvekillerine yardımcı oluyor, onların işlerini kolaylaştırıyordu. Dumada milletvekili bulunmayan diğer Müslüman halkların temsilcileri de onu arayıp buluyordu. Göreve başladığı ilk günden itibaren cephe gerisinde ağır işlerde çalıştırılmak amacıyla askere çağırılan Türkistanlıların meseleleriyle de yakından ilgilendi. Alihan Bökeyhanov’la birlikte cepheye gönderilen yiğitlerin durumlarını yakından takip etti, çalışma şartlarının kolaylaştırılması için devlet kurumlarıyla anlaşmalar yaptı. Kerenski’nin desteğiyle Müslüman Grubu Başkurt Temsilcisi, aynı zamanda 1913 yılından beri tanıdığı yakın arkadaşı olan Zeki Velidî ile Türkistanlı işçilerin durumunu incelemek üzere cepheye de gitti.

Mustafa’nın siyasî bilgisini ve cesaretini fark etmiş bulunan Müslüman milletvekilleri çok geçmeden onu meslektaşları gibi görmeye başladılar. Dumaya üye olmasını destekleyenlerin sayısı da gün geçtikçe arttı hatta han soyundan gelen Salimgerey Cantörin, Ufa’daki arazisinin bir kısmını Mustafa’ya bağışlama kararı verdi. Büyük arazi sahibi olması onun Dumaya mebus seçilmesini kolayşatıracaktı fakat Şubat Devrimi bu yardımsever insanın planını akim bıraktı.

ÖZERKLİK HAYALİ

Mustafa, Şubat Devrimi’ni büyük umut ve heyecanla karşıladı. Çarlık rejiminin yıkılması özgürlük yolunu aydınlatan bir ışık gibiydi. Sömürge pençesinden ve esaretinden kurtulma imkânının doğduğu bu dönemde aynı fikirleri paylaşan arkadaşlarıyla bir araya gelerek Geçici Hükûmetin tanıdığı demokratik yoldan yürümeye çalıştı.

Çarın tahttan düştüğü gün Zeki Velidî ile birlikte Dumaya giderek Müslüman Grubu üyeleriyle görüşen Mustafa, aynı gün Alihan Bökeyhanov’dan bir telgraf aldı. Bökeyhanov yerine geçmesi için Mustafa’yı Minsk’e çağırmıştı fakat yollar kapalı olduğu için Petersburg’dan çıkamadı. Böylece tarihî devrimin yaşandığı başkentte birkaç gün beklemek zorunda kaldı çünkü kader ona başka yöne doğru bir yolculuk rotası çizmişti.

Çok geçmeden Taşkent’ten bir çağrı telgrafı aldı ve hemen yol hazırlıklarına başladı. Petersburg’dan ayrılmadan önce o dönemlerde Rusya genelinde önemli hizmetlerde bulunmuş, Petersburg İşçi ve Asker Milletvekilleri Konseyi Başkanı Nikolay Simyonoviç Çheidze’yle görüştü. Rus devrimci demokratlarının önde gelenlerinden biri olan Gürcü asıllı Çheidze, Çokay’ın Türkistan’da, Rusya bünyesinden ayrılmadan bir özerk cumhuriyet kurma fikrini “ayrılıkçı” bir düşünce olarak değerlendirdi. Çokay’ın düşüncesinden ürken Çheidze “Allah korusun, Çokay yoldaş! Memleketinizde hemşerileriniz arasında özerklik konusunu sakın açmayın. Evvela bu konu hakkında konuşmak için henüz çok erken. İkinci olarak Türkistan gibi bir bölgede özerklik demek hemen bağımsızlık ilan ederek bölünmek anlamına gelir.” dedi. Mustafa ona hemen özerklik ilan edilmediği ya da halkın özerk yönetim talebinde bulunmadığını, kurultayın toplanmasını beklediğini, gelecekte devleti ve halkı bu özerk devlet yapısına hazırlamak için uğraştığını anlatmaya çalıştı. Ne kadar izah etmeye çalıştıysa da demokrat düşünceli Çheidze bu fikre şiddetle karşı çıktı ve Rusya’dan ayrılan halkı zor ve acı dolu günlerin bekleyeceğini söyledi.

Millî bağımsızlığa giden yolda Rus demokrasisinin yardımı olmadan yürümek kolay değildi. Siyaset Türkistan’da hâlâ zayıftı ve güçler arasında fikir ve ülkü birliği yoktu. Siyasetçileri destekleyecek halk ise tecrübesiz, bilgisiz, maden ve menen perişandı. En kötüsü ise siyasî sahneye tehditkâr üçüncü bir güç olarak Bolşevikler çıkmaya başlamıştı. Mevcut siyasî durum, iktisadî darboğaz, savaşın getirdiği yıkım, 1916 faciasından sonra yaklaşık yarım milyon Çinli halkın güneye bölgelere göçü ve toprakların göçmenlerce işgali, on binlerce Türkistanlının Rus birlikleri tarafından katli, en az 300 bin Türkistanlı yiğidin siper kazmak için Rusya şehirlerine gönderilmesi, ağır savaş vergisi, bölgedeki isyancı hareketleri yürütebilecek erkeklerin savaş vergisi ödeyemedikleri için çeşitli işlerde çalıştırılması… İşte Türkistan halkının umumî durumu buydu.

İşte bu zor ahval ve şerait altında dâhi Mustafa, öz milletine hizmet etmenin yollarını aradı. Yurttaşlarının da desteğini alarak Kerenski’nin başkanlığını yürüttüğü Geçici Hükûmetin, Türkistan’ı yönetecek bir Özel Komite kurmasını da sağladı. Ülkedeki siyasî hareket ve faaliyetlere etkin bir şekilde katıldı ve millî önderlerden biri oldu.

Petersburg’a veda edip Orenburg’a doğru yola çıkan Mustafa, yolculuğu sırasında Penza, Sizran, Samara şehirlerinde askere çağrılmış ama henüz ülkelerine dönememiş Türkistanlılara rastladı. Dertlerini anlatacak kadar bile Rusça bilmeyen bu insanlar perişan durumdaydı. Son derece bitkin, aç, yarı çıplak bu Türkistanlılar arasında hastalıklar da yayılmaya başlamıştı. Çokay, yerli yöneticilerle irtibata geçerek bunların ülkelerine dönmelerini sağladı. Sonra vakit kaybetmeden Orenburg şehrine gitti.

Mustafa’nın katılımıyla, Orenburg şehrinde Büyük Kazak Kurultayı gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Alihan Bökeyhanov yaptı. Sadece uçsuz bucaksız Kazak bozkırı temsilcilerinin değil komşu ve akraba halkların da temsilcilerinin katıldığı Kurultay başarılı geçti. Özellikle,“Özbek kardeşlerinizin selamını getirdim.” diye söze başlayan Münevver Karî Abduraşidhanov’un konuşması herkesi çok etkiledi. Söz arasında sarf etttiği “Özbek, öz ağan.” demişler, sonuçta hepimiz akrabayız.” sözleri bazı katılımcıları duygulandırdı, gözlerini yaşarttı. Toplantıda İdil Tatarları adına bir kutlama konuşması yapan Fatih Karimov, delegelerin takdirini kazandı. Böylece Orenburg’da gerçekleşen Kazak Kurultayı, Türk halklarını birleştiren ve onların sarsılmaz birliğini ortaya koyan büyük bir şölene dönüştü. Mustafa da kurultaydan büyük ilham ve güç almıştı. Kökü, tarihi ve kaderi ortak kardeş halkların temsilcilerinin sözleri, gözleri dolan ihtiyarları onun, Büyük Türkistan için verdiği mücadele fikriyle örtüşüyordu.

Kurultay çalışmaları bitmek üzereyken 1916 yılında Torğay bölgesindeki halk ayaklanmasına önderlik eden Amangeldi ve bir grup katılımcı, Mustafa’nın yanına gelerek kurultay çalışmalarından memnun olmadıklarını belirttiler. Birçok konuya değinenen gayrimemnunlar sonunda lafı Kıpçak uruğunun Kurultay dışında bırakılması konusuna getirdiler. Soylarının onurundan bahsettiler. Ahmet Baytursunoğlu, Mircakıp Duvlatoğlu gibi Alaş aydınlarının Kurultay çalışmalarında öne çıkışını “Argın uruğunun öne çıkışı” şeklinde değerlendiriyorlardı. Mustafa’nın da Kıpçak uruğundan olduğunu hatırlatarak “Başkan Alihan Bökeyhanov’un kurduğu Argın Hükûmetine karşı mücadelede” kendilerine siyasî danışman olmasını teklif ettiler. Böyle basit, anlamsız, zararlı sözlerden tiksinen Mustafa, konuşmalarını bitirmesini beklemeden“Ağalar, siz ne diyorsunuz? Ortada bu kadar ciddi bir durum varken, milletimizin kaderinin belirlediğimiz bir anda, Türkistan’ın millî istiklali yolunda bütün çabamızla mücadele ettiğimiz bir sırada Kıpçak, Argın diye bölünmek bir yana Kazak, Özbek, Türkmen diye bölünmek bile ölüm demektir. Bunu nasıl anlamazsınız? Milletimizin ‘Ayrılanı ayı yer, bölüneni börü yer!’ demesi boşuna mıdır? Dolayısyla bu tür konuşmaları bir kenara bırakmalıyız. Bilakis birleşmeliyiz, tek millet olmanın yolunu araştırmalıyız.” diyerek kestirip attı. Muhalifler Mustafa’nın derin düşüncesini ve sözlerini anlayamamıştılar, başlarını ve alınmış gibi ellerini sallayarak geldikleri gibi gittiler.

Kurultay çalışmaları bittikten sonra Münevver Efendi, Abdusami Efendi, Sarıkul, Cüsipbek gibi fikir birliği ettiği arkadaşlarıyla Taşkent’e doğru yola giderken trende, Türkistan Birliği hakkında görüşlerini anlattı. Taşkent’ten gelen temsilciler de çalışmalardan memnun kalmışlardı. Artık farklı bir duygu ve düşünce ile memleketlerine dönüyorlardı. Düşünceleri aynı noktada buluşan arkadaşlar, yolculuk boyunca istikbaldeki Türkistan’da yapılması gereken işler hakkında konuştular, planlar yaptılar.

Mustafa, kendisini Taşkent’te yapılacak Bölge Yürütme Komitesi Kurultayına temsilci olarak seçen hemşerileriyle görüşüp sohbet etmek için Akmescit’te trenden indi. Akmescit’te bulunduğu iki gün içerisinde Rus İşçi ve Asker Milletvekilleri Kuruluyla istişareler yaptı ancak onlarla çalışmanın imkânsız olduğunun anladı. Şubat Devrimi’yle büyük bir hak elde edildiğini söyleyen Mustafa’nın sözleri, yerli Rus işçi ve askerlerinin pek hoşuna gitmedi. “Bize Petersburg avukatı lazım değil, hükûmet bizimdir ve o da askerlerin, işçilerin hükûmetidir!” diye bağırıp çağırmaya başladılar. Kışkırtıcıların hareketleriyle kanı kaynayan bazı kişiler de “Onu öldürmek lazım!” diye ortaya atıldılar. Bu şiddet yanlısı bilinçsiz kalabalığın içinde kalan Mustafa’nın ölmesi de muhtemeldi fakat o azgın insanların arasından sağ çıktı. Akmescit’te bu olaya benzer ikinci bir olay daha yaşandı. Akmescit’teki İşçi ve Asker Milletvekilleri Kurulu Başkanı Agapov’un kışkırtmasıyla gözü dönen kötü niyetli kişileri bu sefer atlı Kazak yiğitlerini şehre getirmekte olan akrabaları durdurdu. Bu dünyadaki nasibi henüz tüekenmemişti ve yagısında Türkistan’ın bağımsızlığı yolunda yorulmadan hizmet etmek vardı.

Mustafa, Taşkent’e gelince Türkistan Bölge İşçi ve Asker Milletvekilleri Kurulu’nun tertiplediği kurultaya katılmak için acele etti. Herkesi çok yakından tanıyordu ama şehir ona biraz sönük geldi. Bir an lisede okuduğu yılları hatırladı. Ne gamsız tasasız yıllardı!

Yoldayken kafasında plan yapmıştı. Durumu enine boyuna değerlendirmiş ve mücadelenin kolay olmayacağının farkına varmıştı. Gerçekten de öyle oldu. 10 Nisan’da düzenlenen kurultayda büyük bir tepkiyle karşılaştı. Özellikle her sözünü üstüne basa basa söyleyen Nekora’nın “Devrimi Rus devrimcileri, Rus işçi ve askerleri gerçekleştirdi. Bunun için Türkistan’ın yönetimi ve idaresi biz Rusların denetimindedir. Yerli halk bizim verdiklerimizle yetinmek zorundadır.” sözleri Mustafa’yı derinden etkiledi. Kurultayın gerçekleştirildiği eski genel valilik konağının sahipleri değişmişti ama yerli halka bakışta hiçbir değişiklik olmadığı anlaşılıyordu. Türkistan’ın idareyi eline geçiren alan İşçi ve Asker Milletvekilleri Kurulu aklına eseni yapıyordu. Yaptıkları zulümler kimi zaman eski Çarlık yardakçılarının yaptıklarında da ağırdı.

Bu durumun farkında olan Türkistanlı aydınlar, Münevver Karî Abduraşidhanov başkanlığında 16 Nisan günü Taşkent’te, Türkistan Müslümanları Kurultayını düzenlediler. Kurultaya yaklaşık 220 temsilci katıldı. Ubaydullah Hocayev ve Serali Lapin başkan yardımcılığına, Mustafa Çokay, Zeki Velidî, Taşbolatbek Narbotabekov ve Sadık Abdusattarov sekreterliğe seçildiler. Gündemde Rusya’nın yeni devlet yapısı ve Türkistan’ın kendi kenidini yönetme hakkına ilişkin meseleler tartışıldı. Muhamedcan Tınışbayoğlu’nun Türkistan’daki Siyasî Durum başlıklı sunumu, Geçici Hükûmet üyesi, İdil Tatarları temsilcisi aydın Sadri Maksudov’un konuşması, kurultaya katılan temsilcilerin takdirini kazandı ve onları düşünmeye sevk etti.

Kurultay sonunda temsilciler, Rusya’nın demokratik federal bir yapıya sahip olması fikrini destekleyen ortak karar almalarına rağmen, Türkistan’ın kendi kendini yönetme hakkının özerklikle mi yoksa tam bağımsızlık yoluyla mı gerçekleştirileceğine karar veremediler. O günleri Mustafa Çokay, şöyle anlatıyordu:

“Devrim bize hürriyet ve millî hareket yolu açmış gibiydi. Uzun yıllar karanlıkta kalan kişinin bir anda aydınlığa çıktığında gözleri nasıl kamaşırsa yıllardan beri Rusya’nın sömürgeci siyasetinin baskısıyla ezilen bizlerin de devrimle gelen özgürlüğün ışığına kavuşunca gözlerimiz kamaştı ve doğru yolu bulmakta zorlandık. Bilincimizin karanlığı, gözümüzü daha da kamaştırdı ve çok hata yaptık. Çaresizliğimiz kimilerimizi Rus devrimci demokrasisinin peşinden gitmeye zorladı… Çoğunluğumuz, siyasî başarıya dualarla ulaşacağımıza inanıyordu… Tabii bu ikisi de yanlıştı.”

Kurultayın ardından 24 Nisan günü Türkistan Müslümanları Bölge Merkez Kurulu oluşturuldu. Bunu Türkistanlılar, Türkistan Millî Merkezi olarak adlandırdı. Merkez Yürütme Kuruluna her vilayetten temsilciler alındı. Bölge Millî Kurul Başkanları, Merkez Kurulunun üyesi kabul edildi; Mustafa da kurulun başkanlığına getirildi. Kurul aşağıdaki kişilerden oluşuyordu: Serali Lapin, Ubaydullah Hocayev, Şahislam Şahiahmetov, Taşbolatbek Narbotabekov, Serik-bay Akayev. İleri seviyede Rusça bilen Zeki Velidî de kurul sekreteri olarak atandı. Taşkent’te çıkan Uluğ Türkistan gazetesinin yayın yöenetmeni Kebir Bekir, Türk Eli gazetesinin yayın yönetmeni Azerbaycanlı Efendizade, avukat Abdirahman Orazayev, ziraat uzmanı Hidayet Bek Yurguliyev de bu kurulun içinde yer aldı. Millî Merkezin vilayetlerde şubeleri açıldı, şubeler kendi içlerinde organize olmaya başladılar. Fergana vilayetinde Nasırhan Töre, Semerkant vilayetinde Mahmud Hoca Behbudî, Zakaspi vilayetinde Oraz Sardar, Sırderya vilayetinde Şahislam Şahiahmetov ve Jetisuv/Yedisu vilayetinde Muhamedcan Tınışbayoğlu başkanlığında organize olup çalışmaya başladılar.

Türkistan’da siyasî durumun karışmaması, diğer halklar ile siyasî kurumlar arasında gerginlik çıkmaması için Mustafa Çokay, Taşkent’teki teşkilatlarla irtibatını koparmamaya özen gösterdi. İşçi ve Asker Milletvekilleri Kurulunun niyetini iyi bildiğinden Rus çiftçileri ve diğer teşkilat temsilcileriyle ilişkilerini sürdürmeye çalıştı. Mesela 30 Ağustos 1917’de Taşkent’te Rus İktisat Kurulu ile Kazaklar Kurulu ortak toplatısında Kazak ve Rus İktisat Temsilcilerinin Türkistan Bölge Yürütme Kurulu kurulmuştu. Toplam 12 kişiden oluşan bu kurula Kazaklar adına Mustafa Çokay, Turar Rıskulov, Almuhambet Kötibarov ile birlikte üç kişi daha katıldı. Semerkant’ta bulunmasına rağmen eşbaşkanlardan biri olarak seçilen Mustafa, Taşkent’e geldikten sonra arkadaşlarıyla istişarede bulunarak görevi kabul etti. Yeni kurulan kurulda Çokay başkanlığında Türkistan’ın yerli halkı ve göçmenler arasındaki toprak meseleleri tartışıldı. Kurulun Müslüman üyeleri, göçmenlerden yerli halka karşı silahlı saldırılarını durdurmalarını talep etti. Kurul, oturumlarında Rusya’dan yeni göçmenlerin gelişini engellemenin yollarını ararken Kazaklarca yapılan teklifler, diğer üyeler tarafından ciddi destek görmediği için Mustafa’nın görevi bırakmasıyla kurul dağıldı.

O dönemde bağımsızlık mücadelesi yolunda Türkistan Müslümanları görüş olarak birbirine zıt iki cemiyet kurmuşlardı. Birincisi Akmescitli avukat Serali Lapin’in yönetiminde muhafazakâr Ulemâ Cemiyeti idi. İkinci cemiyet olan ilerici Şûrâ-yı İslâm cemiyetinin başında da kaderin garip bir cilvesi olarak yine Akmescitli bir hukukçu olan Mustafa Çokay vardı. Petersburg’da okurken Mustafa’nın fikren olgunlaşıp gelişmesinde Serali Lapin’in de etkisi olmuştu fakat Türkistan’ın bağımsızlığı yolundaki siyasî mücadelede yolları ayrılan bu iki dost, gün geçtikçe birbirinden daha da uzaklaşır oldular.

Şûrâ-yı İslâm cemiyeti 12 Mart 1917 yılında kurulmuştu. Kurucuları arasında Türkistan Ceditçilik hareketi gönüllüsü Münnevver Karî Abduraşidhanov, Mahmud Hoca Behbudî, Abdurrauf Fıtrat, Abdulvahid Efendi, Adbullah Avlani, Taşbolatbek Narbotabekov, Ubaydullah Hocayev gibi aydınlar bulunmaktaydı. Cemiyetin kuruluş amaçları Türkistan Müslümanlarının siyasî, ilmî ve içtimai açıdan günün şartlarına uygun gelişmesini sağlayacak reformlar yapmak, Türkistan’ın bütünlüğünü korumak ve bu uğurda kurulan cemiyetleri tek çatı altında birleştirmekti. Amaçlar arasına büyük bir siyasî güç olarak siyasî iktidarı belirlemede halkın daha fazla katılımını sağlamak, gelecekte kurulacak bağımsız devletin istikametini belirlemek de yer aldı. Mustafa, Taşkent’e gelir gelmez cemiyete üye oldu. 22 Haziran 1917’da Şûrâ-yı İslâm Cemiyeti Merkez Kurulu toplandı ve yapılan gizli oylama sonucu Mustafa oy birliği ile başkan seçildi. Başkan yardımcıları ise Münnevver Karî Abduraşidhanov ve Taşbolatbek Narbotabekov oldu.

Kısa bir süre sonra Taşkent’te Serali Lapin başkanlığında Ulemâ Cemiyeti de toplandı Şûrâ-yı İslâm’a karşı faaliyetler yürütmeye başladı. Esas olarak bünyesine Türkistan bölgesindeki din adamlarını, kadıları ve aksakalları toplayan bu cemiyet, kısa zaman içerisinde büyük bir siyasî güce dönüştü. Taşkent, Fergana, Semerkant, Buhara gibi önemli şehirlerde söz sahibi olan din adamları -cemiyetin programını benimseyerek- gençlerden ve yenilikçilerden oluşan Şûrâ-yı İslâm cemiyeti hakkında olumsuz propaganda yapmaya başladılar.

Bir Hukukçu olarak “İki kadının olduğu yerde mesele dörde çıkar.” atasözünü çok iyi bilen Mustafa Çokay’ın iki cemiyeti uzlaştırmak için yaptığı çabalar sonuçsuz kaldı. İki büyük topluluk arasındaki fikir ayrılığı özellikle Taşkent şehir meclisi seçimleri sırasında daha da derinleşti.

1917 yılının Temmuz ayında Taşkent’te şehir meclisi seçimleri yapıldı. Ağustos başında sonuçları açıklanan bu seçimde yerli halka baskı uygulayarak muhalifleri bastıran Kadimciler,13 şehir meclisinde üstünlüğü ele geçirdi. Ancak Ulemâ Cemiyeti tarafından belediye başkanlığına teklif edilen kişi monarşist Markov’du. Şehrin yönetimini Müslüman gençlerden birine vermek istemeyen Ulemâ Cemiyeti 1916 yılında devrim sırasında Müslümanlara zulmeden eli kanlı bir katile Taşkent şehrinin anahtarını teslim etti.

Seçimler sırasında Mustafa, Taşkent’te değildi. Temmuz ayının sonlarına doğru henüz seçim sonuçları ilan edilmeden Petersburg ve Moskova şehirlerine giderek Bölge Yürütme Komitelerinin toplantılarına katıldı. Petersburg’da Geçici Hükûmetin yöneticileriyle, özellikle de Hükûmet Başkanı Kerenski’yle görüştü ve çeşitli anlaşmalar yaptı. Sohbet sırasında eski bir tanışı olan Geçici Hükûmetin başkanına Türkistan’ın umumi durumu hakkında bilgi verdi. Dostluğunu kullanarak Türkistan’ın yetkili kurumlarının onayı alınmadan Türkistan ile ilgili herhangi bir reform kararı verilmemesi yönünde Kerenski’den söz aldı. Görüşme sırasında Türkistan’ın önemini vurgulayarak Petersburg’da Türkistan Meseleleri Özel Komiserliği kurulması gerektiğini gündeme getiren Kerenski, bu iş için Mustafa’nın başkentte kalmasını istiyordu. Memleketinde daha yararlı olacağını düşündüğünden Geçici Hükûmet başkanının teklif ettiği vazifeyi reddetti, arkadaşına teşekkürlerini sunup Türkistan’a döndü.

Taşkent’e geldikten sonra seçimler sırasında vuku bulan olaylardan haberdar olunca Ulemâ Cemiyeti yöneticileriyle görüşüp meseleleri açık şekile konuşmaya karar verdi. Yanına Ubaydullah Hocayev’i alarak Kadimcilerle görüşmeye gitti. Şeyhantahur Camisi’nin bahçesinde gerçekleşen görüşmede Kadimciler, Şûrâ-yı İslâm örgütü hakkında asılsız iddialar öne sürmeye başlayınca öfklenen Ubaydullah Hocayev “Rus monarşisti Taşkent şehrinin belediye başkanı yapan siz Ulemâ Cemiyeti üyeleri hiç utanmıyor musunuz?” diye bağırdı. O anda Ulemâ Cemiyeti’nin sekreterliğini yürüten kişi de Ubaydullah Hocayev’e dönerek: “Rus monarşist Markov, Ceditçi Ubaydullah Hocayev’den çok daha iyidir.” diye karşılık verdi. Kalabalık da bağırıp çağırarak bu söze destek verdi. Çokay, kendisini ümmetçi, İslam’ın birliği ve dirliğini düşünen kişi olarak tanıtan o şahıstan bu sözleri duyduğunda ne diyeceğini bilemedi. Abay’ın “İyi bir yabancı gördüğünde ‘saygın’ diyerek dalkavukluk edip öven, kendi halkı içinde ondan daha iyisi de bulunsa görmezlikten gelmek ne demek?” şeklindeki sözlerini hatırlayarak bu derdin bütün Türkistan’a özgü bir hastalık olduğunu anladı. “Toplumun başına kadı olan bu küçük mahlûklar bunu nasıl anlasınlar? Ah benim bahtsız halkım, sen uyanıp birleşinceye kadar bu cahiller yüzünden kendi topraklarında tepene çıkan aptalların yemi olacaksın!” diye geçirdi içinden.

Bu görüşmeden sonra Kadimci âlimler ve Millî Merkez Kurulu arasındaki ilişkiler daha da gerildi. Serali Lapin, kendisi de üye olmasına rağmen Mustafa’nın başkanlığındaki Merkez Kurulunu ağır şekilde eleştirmeye başladı. Türkistanlı Ceditçilerin yayınladığı Uluğ Türkistan gazetesinde, Ulemâ Cemiyeti Başkanı Serali Lapin’in Merkez Kurulu üyelerini “Sahtekârlar!” diye suçladığı yazısı yayımlandı. İftira ve hakaretlere dayanamayan Mustafa, hemen bir açık mektup yazarak Uluğ Türkistan gazetesinde yayımlattı:

bannerbanner