Полная версия:
Hatemü'l Enbiya
Küçücük bir destekle, Arap dışındaki bütün dünya yıkılabilir; dayanıklı ve güçlü bir azimle Arap cihanı ortaya çıkabilirdi.
Muhammed el-Emin, doğal bir yönelişle, karakterinden aldığı ilhamla, seçilmeye ihtiyaç duymadan, zaaf ve kuvveti iyice anladı; bütün ırksal gücünü ve tarihsel yapıyı topladı.
Peygamberliğin başlaması, İslam hükûmetinin oluşmasıyla ilgili gelişmeler birbirinden farklı anlaşılmamalıdır.
Burada iddia edilmemesi gereken şudur, İslamiyet’in yayılması başka, Çin surlarından Fransa’nın tam ortasına kadar uzanan büyük devlet başka şeylerdir. Peygamberlik aklı, her ikisini birbirinden farklı konumlarda tutmuştur.
Roma kayseri, İran kisrası, Habeş necaşisi ve benzeri hükümdarlar ile farklı memleketlerin valilerine elçiler ve mektupların gönderilmesi, yüksek bir hükümdarlık düşüncesine sahip olunduğunu onaylar.
Peygamber, çevrenin etkilerini oldukça iyi anlamıştı. Muhammed el-Mustafa’nın geleceğe dair projelerinin, Arap dünyasında uygulanacağına dair güçlü bir tahmini vardı. Peygamberliğin ruhunda bu büyük düşünsel eylem planı ile büyük bir düşünsel umut, birbiriyle “idealist” bir uyum içindeydi. Son Peygamber’in gözleri, yalnızca göz önündeki çevresel koşulları değil, gelecekteki dünyayı, insanlığın geleceğini de görüyordu. Dünyada hiçbir peygamber, siyaset insanı, kanun koyucu, devlet imamı bu kadar güzel bir biçimde geleceği anlayamamıştır. Hiçbir deha sahibi, Muhammed bin Abdullah kadar geleceğe hâkim bir görüş ortaya koyamamıştır. Hiçbir sultan bu din koyucu kadar doğal hükmetme yeteneği ve tebaasıyla övünme fırsatı bulamamıştır.
Hatice’nin mal ve mülklerinin temsilcisi, Mekke ile Şam toprakları arasında, devesinin üzerinde, olanca sakinliğiyle ilerlerken, öyle bir elektrik düğmesinin üstüne basarak geleceğe öyle bir emir veriyordu ki bu emir gereğince on üç yüzyıldır birbirinden farklı renkte, çeşitli şekillerde milyonlarca insanoğlu aynı tarzda düşünüyor, yatıp kalkıyor, hayatını düzenliyor, özellikle aynı amaç ve umut için yaşayıp ölüyor.
Peygamber, çevresinin evladı olmakla beraber dünya çevresinin ve zamanının hükümdarı olmuştur. Bütün İslamiyet, Ahmedi’nin eseridir. Nüfus sayıları temel alınarak Hristiyanlık ve Budizm, Müslümanlıktan büyük dinlerdir. Ancak bu iki mezhep özellikle Meryem oğlu İsa, sadece Sakyamoni-Buda’nın eseri değildir. Hatta İseviliğin yüzde biri bile Hazreti Mesih’in işinin sonucu olmaktan epey uzaktır.
Hâlbuki İslamiyet, devlet ve din kurallarını içermek üzere bir adamın sanatıdır ki onun ismi Muhammed bin Abdullah bin Abdülmüttalib’tir.
GENEL DÜNYA TARİHİ AÇISINDAN AHMEDÎ KONUM
Hazreti Muhammed ile Son Bulan Çağlar Zinciriİngiltere’nin Macaulaylerine, Carlylelerine, Almanya’nın Jourdainlerine, Mommsenlerine, Fransa’nın Guizotlarına, Renanlarına, İtalya’nın Cantularına, Ferrerolarına karşı genel dünya tarihlerinin eksiklerinden, taraf tutmalarından bahsedersek acaba kendi sınırlarını aşan cahillerden mi olmuş oluruz?
Evet! Bundan önce, üzerinde ısrarla durduğumuz, devletler hukukunun ancak bir Avrupa ve Hristiyan devletleri hukuku olduğu iddiasını şiddetle ortaya koymuştuk. Şimdi de genel dünya tarihi olarak kitap hâline getirilen bilgilerin “genel” olduğundan çok özellikle ve İsa’nın peygamberliğinin başlamasından sonra oldukça Nasrani bir şey olduğunu aynı derecede ileriye süreceğiz.
Irk ve mezhep söylemiyle, Avrupa ileri gelenleri tarihi ancak ırk ve dinî inanışlarına uygun gelen olaylara önem veren bir tarihsellik ortaya koyuluyor. Avrupalı bakış açısı, bundan başkasının önemi olmadığı şeklindedir.
Gerçekten, Eski Yunan ve Roma tarihlerine ve onlara tabi olan klasik Doğu tarihine biraz önemle bakmak gerekir. Fakat bilmiş olalım ki, aşağı yukarı, hâlihazırdaki Avrupa toplulukları Roma dünyasından, Roma ise Yunanistan’dan, Yunanistan ise klasik Doğu’dan doğuyor. Tarih, yalnızca bu toplulukların olaylar zincirinden meydana gelmemiştir. Uzak Doğu’da bir Sarı medeniyet42 olduğu gibi Hindistan’da da tarih yazarlarında şaşkınlık uyandıran bir medeniyet çıkmıştır. Yakın zamanlarda ise Arabistan’da ortaya çıkan İslam, gerek tarih, gerek coğrafya dolayısıyla önemli bir konuma sahiptir. Bu konumun geçmiş ve gelecek ile geneli içeren anlamda bir ilgisi vardır. İslam tarihinin Avrupa ve Hristiyan tarihinden ayrı bir konumda bulunmasıyla beraber genel dünya tarihine büyük bir etkisi vardır. Bu durum her iki tarihin birbiriyle kesiştiği noktaları nesnel, objektif olarak değerlendirilecek olursa insanlığın olgunlaşması, bugüne evrilmesi sürecinde önemli yapı taşlarını şekillendirmektedir.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Hocaların hocası ismiyle de bilinen, Profesör Mahmud Esad Efendi. Konya Seydişehir’de doğdu. Adı Mahmud Esad’dır. Birçok hukukçu yetiştiren Çopur Kadıoğulları ailesinden olan babası Güzelzade Emin Efendi’ye nispetle İbnülemin Mahmud Esad diye tanınmıştır.
2
Yedi Bilge ya da diğer adıyla Yunanistan’ın Yedi Bilgesi, Antik Yunan uygarlığının altın çağı olan MÖ 7. ve 6. yüzyıllara damgasını vurmuş yedi filozof, devlet adamı ve kanun koyucuya verilen isimdir. Lindoslu Cleobulos, Atinalı Solon, Spartalı Chilon, Prieneli Bias, Korinthli Periander, Midillili Pittacus, Miletli Thales.
3
Karyatid/Caryatid: Mimari bir unsuru insan vücudu ile birleştirme hâlidir. Bir karyatid, başındaki bir plakayı destekleyen bir sütunun veya bir sütunun yerini alan mimari bir destek görevi gören heykeltıraş bir kadın figürüdür. Yunanca karyatides terimi tam anlamıyla antik bir Mora Yarımadası kasabası olan “Karyai kızları” anlamına gelir.
4
Ernest Renan: Fransız filozof, tarihçi ve filolog. Erken Hristiyanlık tarihi ve siyasi teoriler üzerine etkili, tarih araştırmaları ile tanınmıştır.
5
Atinalı Solon: Yedi Bilge’den biri. MÖ 640-560’ta yaşadığı tahmin edilen, Atinalı devlet adamı ve şair. Yaptığı reformlarla Atina demokrasisinin temelini attığı kabul edilir.
6
Kâinatın övgüsü, şerefi; Hazreti Peygamber. (e.n.)
7
İnsanların efendisi.
8
Sesleri kayıt ederek, tekrar edilmesini sağlayan makine. Edison tarafından 1877 tarihinde icat edilmiştir.
9
Hippolyte Adolphe Taine, 19. yüzyıl Fransız olguculuğunun önde gelen isimlerinden düşünür, eleştirmen ve tarihçi.
10
Parmak işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi şeklindeki mucize.
11
Abdullah Cevdet, Cevdet Tarihi, 1882-1884.
12
Mustafa Nuri, Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, 1873-1881.
13
François-René de Chateaubriand (1768-1848), Fransız yazar, politikacı ve diplomat.
14
Urve: (ö. 94/713). Medineli meşhur yedi fakihten biri, hadis ve siyer âlimi.
15
Zühri: (ö. 124/742). Hadisleri, Emevî Halifesi Ömer bin Abdülazîz’in emriyle resmen tedvin eden âlim.
16
İbn İshak: (ö. 151/768). Siyer ve meğazi müellifi, muhaddis.
17
İbn Hişâm: (ö. 218/833). Es-Sîretü’n-nebeviyye adlı eseriyle meşhur olan tarihçi, dil ve ensab âlimi.
18
Sir William Muir: (1819 – 1905). İskoçyalı oryantalist.
19
Aloys Sprenger: (1813- 1893). Avusturyalı oryantalist.
20
Gustav Weil (25 Nisan 1808 – 29 Ağustos 1889) Alman Doğu bilimcisi.
21
Armand-Pierre Caussin de Perceval (1795–1871) Fransız Doğu bilimcisi.
22
Jules Barthélemy-Saint-Hilaire (19 Ağustos1805 – 24 Kasım 1895) Fransız düşünür, gazeteci.
23
Bu pasajı kendilerine aktardığım zaman, Abdülhak Hamit Bey, “Şimdi de kahramanlar, ‘sarraf’ şeklinde görünüyorlar.” demiştir. (y.n.)
24
Siyer-i Veysî diye meşhur olan eserin tam adı Dürretü’t-tâc fî sîreti sâhibi’l-mi‘râc’dır. İlk Türkçe telif siyer kitabı olarak kabul edilmektedir. Dürretü’t-tâc’a birçok zeyl şeklinde siyer kitapları da yayınlandığından, yazar, çoğul ekiyle genel bir yazarlıktan bahsetmektedir. (ç.n.)
25
Doğu’da bilimsel araştırmalar neredeyse yoktur. Her ne biliyorsak Doğu bilimcilerine (oryantalistlere) borçluyuz. İslami bilimler, “menkul” (nakledilmiş) temeline dayanır; akla uygunluk ile alışveriş oldukça düşüktür. Hele tarih, Doğu’da son derece sessizdir. Onun için yukarıda isimleri geçen kişilerin eserlerinin dilimize aktarılması için tercüme edilmesini en temiz niyetimizle hükûmetimizden rica ederim. Doğrusu bunların Türkçeye tercüme edilmemesi kayıptır. Zamanında hükûmet yardım eder ve birçok büyük kitaplar basılırdı. Matbaa-i Amire fikirlerimizin açıklığına oldukça hizmet etmiştir. O zamanın ileri gelenlerinin çabaları, dönemimizin hâlihazırdaki vekilleri tarafından örnek olarak kabul edilmelidir.
Yukarıda bahsettiğimiz dört yazarın eserlerinin tümünün İslam tarihiyle ilişkili birçok Doğu bilimcisinin eserleri vardır ki lisan veya lisanlarımıza tercüme edilerek aktarılması bir görevdir. Bundan sonra biz Müslümanlar da, biraz bilimsel yöntemlerle incelemelerde bulunmaya çalışmalıyız. Bizden de, örneğin Doktor Sprenger çıkabilmelidir.
Bu şekilde, Kur’an’ın mana bakımından izahı bilimsellikten uzaktır. Bir Exégése (Kutsal Kitap Yorumu) çalışmasına şiddetle ihtiyacımız vardır. Şurası da unutulmasın ki, Kur’an’ın anlam itibariyle izahı, bilimde yetersizdir. Halkın yeni tarz imanını güçlendirmek için herkese elverişli olacak şekilde, Kur’an anlamını izah da lazımdır. (y.n.)
26
Belagat: Sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve kişisine göre söylenmesini öğreten bilimin adı.
27
Bu mısralar, Muallim Naci’nin Fransızcadan dilimize tercüme ettiği bir şiirdendir. Fransız şiirindeki vezin tertibini korumak amacıyla aynı düzen içerisinde çevirdiği anlaşılmıştır.
28
Yazar burada, edebiyat ve söz söyleme sanatları, dil bilgisi hakkında dahi bilgisi olmadığı hâlde söz sahibi olan kişilerin yaklaşımlarına eleştiri getirmektedir. “Ayn” kelimesi, hem göz hem de aynı anda anlamlarında kullanılmıştır. Gözyaşı ve sine kelimelerindeki söz sanatlarından hareketle, şiir ve söz sanatlarına göndermede bulunmaktadır. Alıntılamış gibi yaparak, söz konusu şiirle ya da edebiyat alanında herhangi bir anlam içermeyen cümlelerle eleştiri yapılmasıdır. (ç.n.)
29
Mekke-i Mükerreme’nin diğer adı.
30
Ben-i İsrail: İsrailoğulları. Hz. Yakub’un ikinci adı olan İsrail’den dolayı, onun soyundan gelenlere Tevrat’ta Beney Yisrael, Kur’an-ı Kerim’de Benû / Ben-i İsrail (İsrailoğulları) denilmektedir. (e.n.)
31
“Hnf” kökünden gelen bu kelimenin anlamı etimolojik olarak tartışmalıdır. Süryanice kökenindeki ilk kullanım anlamı, putperesttir. Ancak zaman içinde “inanan, ibadet eden” anlamına dönüşmüştür. Genel kullanım “tevhit” inancına sahip kimseler şeklindedir.
32
Lât: İslâm’dan önce Arap çok tanrıcılığında, üstün bir varlıkla (Allah) insanlar arasında aracılık işlevi yüklenmiş olan ikinci derecedeki tanrılardan Lât adı verilen puttur. Uzza: “Çok yüce, azize” anlamındaki müennes hâlinde bir söyleniştir. Bilhassa Kureyş ve Kinâne kabilelerine ait bir puttur. (ç.n.)
33
Krişna: Yaygın Hint geleneğine göre Vişnu’nun sekizinci avatarıdır ve ona Vişnu’nun bir avatarı olarak tapılır. Çeşitli Vaişnava okullarında ise Yüce Tanrı yani en önemli ve yüksek tanrı olarak tapınılır. (e.n.)
34
Paraklit veya Faraklit, Kitab-ı Mukaddes’in Yunanca metinlerinde Kutsal Ruh için beraberinde gelen anlamında da kullanılan bir sıfattır.
35
Mekke-i Mükerreme’nin yakınında bulunan ve Arap taifesinin her yıl bir ay kadar burada yiyip içip, alışverişten sonra karşılıklı şiir okudukları pazar yeri, çarşı. (ç.n.)
36
Yazarın kullandığı kelime “distinction” ayrım, fark anlamlarına gelir. Bulunduğu çevresel faktörlerden farklı olarak temiz kalmak.
37
Hatice’nin “Kübra”, “büyük” lakabını almasına atfen kelime olduğu gibi korunmuştur.
38
Aynı adı taşıyan yarımadanın güneyinde bulunan dağla özdeşleştirilen Sina Yahudi, Hristiyan ve İslam geleneklerinde Hz. Musa’ya Tevrat’ın verildiği yer olarak kabul edilir. Sina isminin Babil ay tanrısı Sin’den, dağın bulunduğu bölgenin Mısır sınırındaki Sin/Sun adlı kasabadan veya “yanan çalılık” anlamındaki İbranice senehten geldiği şeklindeki görüşlerden ilki daha fazla kabul görmüştür.
39
Bab’ül Mendep, Kızıldeniz’i Aden Körfezi’ne bağlayan boğazın adıdır.
40
Güneybatı Asya’da, Arap Yarımadası’nın güneydoğusu kıyısında yer alır.
41
Sözlükte Şat, “büyük nehir” ve “nehir kıyılarındaki verimli arazi” anlamlarına gelir.
42
Bu kullanım şekli, işaret edilenin Çinliler olduğunu, “sarı” kelimesinin “Sarı Nehir” ile ilgili olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca eserin yazıldığı dönemlerde, insan cinsinin 3 ırka mensubiyetine de atıf yapılmaktadır. Sarı ırk tabiri, özellikle Çin ve Japon halklarını işaret etmektedir. (ç.n.)
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов