Читать книгу Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat (Babahan Muhammed Şerif) онлайн бесплатно на Bookz (6-ая страница книги)
bannerbanner
Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat
Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat
Оценить:
Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat

4

Полная версия:

Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat

Sind nehri kenarındaki cenkten sonra Celaleddin’in yanında 70 değil, 4000 esker (Nesevi’nin malumatına göre) kalmıştı. Cengizhan da 1226’de değil, 1227 yılında vefat etmiştir.

“Elveda Buhara”da Celaleddin’in Hindistan’dan ülkesine dönerken, yolda Ahlat kalesini kuşattığı tasvirlenmiştir. Evvela, Ahlat kalesi yol üzerinde değil, ülkenin batı tarafında yerleşmiştir. Sonra, Celaleddin Hindistan’dan 1224 yılın başlarında çıkmış ve Kirman’a yürümüştür.

Yavuz Bahadıroğlu’nun tasvirinde Gıyaseddin abisine 1230 yılındaki Yessiçemen muharebesinde ihanet etmiştir. Halbuki, membelere göre, bu hadise 1228’de Moğollar’la İsfahan yanındaki savaşta vuku olmuştur. Mahmud Yalavaç’ın haşşaşiler halifesi olduğu da şüpheli. Mamafıh, Celaleddin uydurma tip Toyhan değil, kurdler tarafından şehit edilmiştir.

Elbette, yazar tarihi olguları bediileştirirken, fantazi etmeye, romana uyduruk şahıslar, olaylar sokmağa hakkı vardır. Ama esasi tarihi şahsiyetler, hadiseler, olgular tasvirinde tarihi gerçeğe riayet etmesi gerekir.Tarihi janr ilkeleri şunu iktiza eder.Yavuz Bahadıroğlu kullanan epizodlar, manzaralar gerçi kahraman karakterini aydınlatmağa, dramatikliği derinleştirmeğe hizmet etmişse de, yukarıdaki yerlerde tarihi gerçekliğe riayet edildiğinde şüphesiz roman yine de kiymetli olurdu. Yavuz Bahadıroğlu bizim ve okurların sevgisini derindan kazanmış bir yazar hamde dostumuz olduğu için de mezkur eksiklikler üstünde genişçe durduk. Bu eksiklikler cuzidir, yazar belki eserin sonki baskılarında mezkur eksikleri rahatca düzeltebilir.

“Malazgirt’te Bir Cuma Sabahı” romanında manevi ruhi yüksek bir ordunun büyük kumandan Sultan Alpaslan başçılığında kendilerinden kat kat üstün haçlı ordusunu nasıl tarumar ettiği ve bu zaferin temelleri edebi yönden güzel bir şekilde açığa cıkarılmıştır. Yazarın dediği gibi: “Gönüllerde aynı dua, beyinlerde aynı düşünce, eller kenet kenet tutuşmuş, insanlar bir inanç manzumesi etrafında kafa, kol, yürek birliği yapmışlar”. Bu birlik zaferin temeli olmuştur.

“Selahaddin Eyyubi” romanında efsanevi komutan ve sultan Selahaddin Eyyubi’nin halkı haçlıların esareti altından azat etme yolunda verdiği mücadelesi anlatılır. Refik Özdek’in “Türklerin Altın Kitabı” eserinde ve başka kaynaklarda belirtildiği gibi Sultan Selahaddin’in kurduğu Eyyubiler devleti ilk orta asırlarda Mısır, Suriye, Filistin sınırlarını da kapsamış ve devletin etnik çoğunluğunu da Türkler teşkil etmiş. Ordu da Türk halklarından oluşmuş. Devletin resmi dili Türkçe olmuş. Selahaddin’in soyu Azerbaycanlı olmuş, daha sonra Selçuklulara hizmet ederken, görev yüzünden Suriye’ye gelmişlerdir. Selahaddin’in babası Necmettin Eyyub Tikrit valisi olmuştur. Musul beyi İmamiddin Zengi onun hizmetlerini ödüllendirip, 1140 yılında Baalbek şehrine vali edip yollamıştır. Necmettin oğlu Selahaddin’in terbiyesi için döneminin en tanınan alimlerini tutmuş ve evladının çeşitli ilimlerden haberdar, fazıl bir delikanlı, yetenekli bir asker olarak büyümesini sağlamıştır. Selahaddin büyüdükten sonra milli birliği temin etmiş, küçük beyliği genişletmiş ve güçlü Eyyubiler devletini kurmaya muvaffak olmuştur. Bu devlet 1462 yılına kadar hüküm sürdü.

Türk halkları devlet kurmuş ve dünya medeniyetinin gelişmesine en büyük katkılarda bulunan halklardan biridir. Türk devletçiliği 3000 yıldan daha çok tarihe sahiptir. Dünyanın çeşitli mekanlarında Türkler milattan önceki dönemlerden günümüze kadar 110’dan daha fazla devlet kurmuşlardır, bunların 15’i büyük imparatorluktur. Bu imparatorlukların en eskisi milattan önce IV yüzyıla aittir. Selçuklular, Harezmşahlar, Amir Timur, Babürlüler, Osmanlılar ve başka Türk imparatorlukları dünya medeniyeti gelişiminde bulunduğu büyük katkılar dünya çapında itiraf edilmiştir. Abbasi Halife tarafından 6 Mayıs 1175 yılında resmen tanınan Sultan Selahaddin’in devleti de ilk orta asırlarda güçlü bir Türk devleti haline gelmişti. Öyle ki, Türklerin teşkil ettiği devletlerde milli ve dini özgürlük söz konusu olmuştur, milli ve dini azınlığı oluşturanlar kanun yoluyla da korunmuştur. Romanda bu durum detaylarıyla beraber kaleme alınmıştır.

Eserde Sultan Selahaddin, Kudüs kıralları Budin (Baudouin), Gui de Lusignan (Gvido Luzinyan; 1192 yılından Kıbrıs hükümdarı, Luzinyanlar sülalesinin kurucusu), graf Reno de Şatio (Renaud de Chatillon) gibi tarihi kişiler, o dönemin olay ve hadiseleri tarihi gerçekliğe uygun bir şekilde tasvir edilmiştir. Romanda kaleme alınan dönemde Yakın ve Uzak Doğu’da zor bir durum hüküm sürmekteydi. 1096 yılında mukaddes zemin –Filistin’i diğer din mensuplarından (Müslümanlardan) kurtarmayı peşkeş edip, dini düşmanlık bayrağı altında başlayan I Haçlı Savaşı neticesinde bu hududun büyük bir kısmı, Selçuklu’dan sonra Fatimi’lerin egemenliği altında olan Kudüs işgal edilmiş, Kudüs krallığı, Edessa, Antiohiya latin knyazlıkları kurulmuş ve işgal savaşları durmadan devam etmekteydi.

Orta asırlarda savaşlar dini bayraklar altında gerçekleştirilmiştir. Buna şaşmamak lazım, zaten orta asrın şeraitinde daha farklı olması mümkün değildi. Günümüzde Yakın Doğu’da Batı ülkeleri, özellikle ABD bunun gibi savaşları biraz farklı bir şekilde, yani “demokrasiyi getirmek” adı altında gerçekleştirmektedir. Bu yol mahiyet açısından XX. yüzyılın ünlü geosiyasetçilerinden Alman asıllı H.Haushofer ve İngiliz asıllı C. Makinder’in yazdığı işgal siyasetini aklamaktan ibaret olan bu geosiyaseti biraz farklı bir şekilde gerçekleştirmenin ta kendisidir. Bu savaşlar neticesinde Lübnan, Irak, Suriye, Afganistan ve başka ülkelerde yüz binlerce masum insanlar helak oldu, milyonlarca insanlar kaçak durumuna düştü. Göçmenler Avrupa’yı titretmekte; dünya çapında terörler gerçekleşmekte. Bu geosiyasetin büyük bir yanlış olduğunu, acı ve çürümüş meyve verdiğini şu an Batı’nın lider başkanları bile itiraf etmektedir. Ama ok yaydan çoktan çıktı, bu bölge dünya savaşı tehlikesini uyandıran bir patlayıcı madde haline geldi. İnsanoğlunun tüm barış yanlısı güçleri bir tarafta birleşip bu tehlikeyi önlemek için bütün çabalarını sarf ediyorlar. Fakat bütün dünya cemiyetlerinin birleşip gösterdiği çabayla bu afeti önleyebiliriz. Ne tür bir bahane altında olursa olsun, başkalarının yer ve mülkü, zenginliğine el koymak, talan etmek, başkalarının hürriyeti, erki ve hukukunu yerle bir etmek, adaleti hor görmek eninde sonunda bumerang gibi işgal edenin alnından vurur. Tarih de bunun şahididir. Yavuz Bahadıroğlu kendi romanında bunlara dikkat çeker.

Eserde günümüzde keskin zıddiyetler ve uluslararası gerginlik yaratabilen yine bir ocak – Kudüs olaylarını da kaleme alınmıştır. Kudüs (Arp. Quds –Mukaddes, mübarek şehir; İbranice İerusalayim şalom, yani selam – barış şehri) ezelden üç dünya dini vekilleri: Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanların mukaddes şehri sayılır. Şehir halife Ömer tarafından 638 yılında Kudüs ehlinin teklifine göre, savaşsız bir şekilde alınmıştır. Halife Ömer Yahudiler ve Hristiyanlara can ve mülk dokunulmazlığı sözü vermiştir, onların haklarını muhafaza eden bir sözleşme imzalanmıştır. Şehrin sonraki başkanları bu anlaşmaya sadık kalmışlardır. Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) hicretten önceki iki-üç yıl, Medine döneminde on altı veya on yedi ay devamınca namazı Kudüs tarafına doğru kılması bu şehri mukaddes diye bildiğinin delilidir. Kıble daha sonra Mekke tarafına değiştirilmiştir. Kudüs’teki mukaddes Aksa Mescidi halife ve onun oğlu Valid tarafından inşa ettirilmiştir. Şehir abat edilmiş, saraylar, mescitler, kervansaraylar, bağ ve bahçeler yapılmış, Mekke ve Medine’den sonra üçüncü bir şehir sıfatıyla önemli siyasi, iktisadi ve medeni, ilmi merkeze dönüştürülmüştür. Bu dönemde Yahudiler de, Hristiyanlar da Kudüs’ü özgürce ziyaret edebilmişlerdir, günümüz dilinde söylesek, orta asırlarda dini erkinlik hüküm sürmüştür. Hatta, Harun ar Reşit’in döneminde Hristiyanlar için misafirhaneler ve kütüphane de yaptırılmıştır. İslam memleketlerinde hüküm süren dini ve milli hoşgörüyü Avrupalı araştırmacılar da itıraf etmektedirler. Ayrıca, Rusyadaki Ekim darbesi karışıklıklarından sonra yurtdışına kaçmak zorunda kalan ve eserleri ABD ve Avrupa’da İngilizcede, daha sonra geçtiğimiz yüzyılın 90’lı yıllarının sonunda Rusya’da Rusçada neşredilen ünlü Rus tarihçisi A.A.Vasilyev (1867-1953) “Bizans İmparatorluğu Tarihi” adlı kitabında “…İslam hoşgörüsüyle diğerlerinden ayrıdır. X. yüzyılda bazı durumlarda Hristiyanların kiliselerine baskınlar gerçekleştirilmiştir, ama onlar dini bir çıkarımla yapılmamıştır; bunun gibi üzücü durumlar sadece tesadüf ve geçici olmuştur. Onlar Hristiyanlardan aldıkları illerde kiliseleri, Hristiyan ibadetlerini genellikle korudular ve Hristiyan hayır işlerine engel olmadılar. Büyük Karl döneminde, IX. yüzyılın başında Filistin’deki kiliseler ve manastırlar tamir edildi ve yenileri de inşa edildi… kiliselere bağlı kütüphaneler teşkil edildi. Ziyaretçiler hiçbir engel olmaksızın mukaddes mekanlara hac yapmaya gidebiliyorlardı”, diye yazmıştı.

Peki, madem böyleyse, çeşitli din mensupları insanlar barış ve huzur içinde yaşıyorken, 1095 yılının Kasım ayında Klermon’da toplanan dini toplantıda Papa II Urban tarafından bu bölgeye Haçlı seferi ilan etmek neden gerekli görüldü? Tarihçilere göre, Haçlı seferi öncelikle yeni yerleri ele geçirmek, zenginlikleri talan etme yoluyla Papa hakimiyetini daha güçlendirmek, kudretini daha da artırmak için lazımdı. Soylular, baronlar, graflar ve şövalyeler için de Haçlı seferi aslında servetlerini arttırmak, hakimiyet elde etmek, şöhret kazanmak için eşsiz bir fırsattı. Feodal zülüm altında ezilen cahil kesim ise bu seferi borçlardan kurtulmanın, iki kuruş para bulmanın bir yolu olarak görmüştü. Bunun üzerine onları Papanın kendisi dini açıdan cesaretlendirmiş, sefere katılanların günahlarından geçileceğini duyurmuştur. Orta asır cehaletiyle toplumu ayaklandırmak için bunlar yeterli olmuştur. Haçlıların garezli niyetlerine o dönemin tarihçileri şahitlik ederler. Bizans’ın o dönemdeki imparatoru Aleksey Komnin oğlu ve veliahdı İoann’a yazdığı vasiyetinde haçlıları “bize nefretle bakan doymaz barbarlar” diye adlandırmıştır. Aleksey’in kızı, döneminin ünlü yazarlarından olan Anna Komnina (1083-1148) ise kendisinin “Aleksiada” adlı eserinde “Boemund (Haçlıların yol göstericilerinden biri –B.M.Ş.) ve onun hemfikirlerinin asıl niyeti gizli: onlar talan etmenin yanı sıra başkenti (yani Konstantinopolis’i – B.M.Ş.) de işgal etmeseler iyiydi”, diye yazmıştı. Kendi döneminin vatandaşlarının şahitliklerinden haçlıların gerçek yüzleri ortaya çıkmıştır.

İlk Haçlı Seferi zamanında Haçlılar beş haftalık şiddetli savaştan sonra 1099 yılının 15 Haziran’ında Kudüs’ü işgal ettiler. Onlar Müslümanları, hatta kadın ve yaşlıları da katlettiler. Aksa Mescidinde saklanan vatandaşları da bırakmadılar, şehri yağmaladılar, hatta Müslümanlara yardım ettikleri gerekçesiyle Yahudileri de öldürdüler, görülmemiş bir vahşilik gösterdiler. Bu bütün dünyayı dehşete düşürdü.

Haçlılar mukaddes mescitleri talan ettiler, onları kiliseye dönüştürdüler. Latinlerin Kudüs krallığı kuruldu, ruhaniler ve soylulardan oluşan meclis Godfrua de Boillion’u kral olarak seçti. Aksa Mescidi kralın sarayına dönüştürüldü. Bu olaydan sonra da Müslümanlar ve Yahudiler yıllarca şehre sokulmadı. Dini ayrımcılık fırladı gitti. Kudüs’ün sonraki kralları etrafta baskıncı savaşlarını devam ettirdi. Her türlü hareketin tam tersi de olur, zülüm yine zülüm doğurur. Haçlıların toplu katliamları, talanları ülkede hürriyet hareketlerinin güçlenmesini sağladı. Sultan Selahaddin bu hareketin öncülerinden biri oldu. Sultan Avrupalı işgal güçlerinin birleşmiş ordularına karşı İslam devletlerinin ittifakını kurmak için çabaladı. Ama onu Selçuklular sultanı da, komşu ülkelerin hükümdarları da, hatta halifenin kendisi de desteklemedi, davet ve çabaları boşa çıktı. “Hristiyan dünyasının kenetlenmesine karşılık İslam dünyasına ne olmuştu böyle, niye bölük pörçük düşmüşlerdi? Neden bu savaşa Halife, Eyyubilerin savaşı diyordu, böyle yapıyordu? Kudüs’ün elden çıkması bütün Müslümanları yaralamayacak mıydı? Öyleyse ne idi bu ilgisizlik, bu gaflet?

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:


Полная версия книги

Всего 10 форматов

1...456
bannerbanner