
Полная версия:
Hayat Her Gün Yeniden Başlar
Uyuma be işte çocuk!
Eğer uyursan, sen de herkes gibi BÜYÜRSÜN…”
“
Ne zaman bedenim bir yerlerde takılı kalsa, aklım terk edilmiş bir şehrin en işlek caddesine savrulsa; eskilere gider, tazeliğini koruyan birkaç güzel anıyla sevişerek yalnızlığımı gideririm. Hepimizin olur olmadık zamanlarda tutunduğu anıları var. İlk bayramında aldığın harçlık, babanı boynundan öptüğünde gelen o güzel koku, ilkokulda teneffüse dakikalar kala sınıfı saran taze simit kokusu…
Güzel olanların yüzeyi yumuşak ve ipekten olsa da pek azı uğrar hayatımıza. Belli belirsiz birkaç tebessüme gebedir güzel anılar. Ansızın gelir ve gidişi gelişleri kadar hızlı olur. Bir de her düşümüze sızdığında kanadığımız anılar var. Öyle hızlı falan da gelmez.
Yüreğimizde kanatılmayı bekleyen bir yara misali tatlı tatlı kaşınır.
Ben de zamanla, bazı anıları kurcalamanın sadece ruhu kanırttığını kabuk tutmayan yaralarımdan, kuruyan gözpınarlarımdan, tütünsüz kaldığım gecelerden öğrendim. Sen de geçmişte bıraktığın enkazlarının çevresinde dolanmayı bırak ve sırtını Barış İnce’nin şu satırlarına yasla:
“Kapanmış yara içeriden çürümüyorsa tekrar açılmamalı. Nükseden bir sıkıntı varsa ancak o zaman neşter vurulmalı.”
“
Repertuarım geniştir.
Sana hangi acıdan çalayım?
Tam da şu an gitmek gerek
“Bir ayağı yolda olmak, özgürlük değil miydi?”
Her çakan şimşeğin odama şafağı getirdiği yanılgısına kapıldığım sıradan bir sabah saat altı sularındayım. Kahvem soğuk. Sigaramın dumanını tazeliyorum ciğerlerimde ve ısınıyorum. Dumanının acı tadıyla dertlerimi bastırıyorum.
Düşünüyorum da acaba benim gibi kimler uyumuyordur bu saatte? Kaç kişi koyunlarını henüz atlatamadı gözlerini kapadığında? Kimler ertesi günün beraberinde getireceği acıların kaygısına düşüyordur şu saatte? Ya da kaç yalnız, Ahmet Kaya şarkılarıyla akıtıyordur ruhunu?
Acaba kaç tekrara düşen senaryolu hayat, benim şu an hayalini kurduğum şeyi çaresizce arzuluyordur?
Gitmeyi…
Devir hep daha fazla kazanma devri. Yeniyi, daha iyiyi alma; paranın güç sayıldığı, güçsüzlüğün ise pahalıya patladığı günlerden geçiyoruz. Geleceğin kaygılarına veya geçmişin götürdüklerine o kadar alakadarız ki; şu anın barındırdığı güzellikleri gözden kaçırıyoruz. Ölümlü dünya söylemimiz de bile artık samimiyet yok. Fanilik kavramı cenazeden cenazeye hatırlanan bir kamu spotu olmuş hayatımızda. Kısır bir döngüdeyiz, bir türlü gidemiyoruz.
Oysa tam da şu dakika gitmek gerek. Buralardan, bu zaman döngüsünden, bu yerlerden, herkesten her şeyden… Kutlu bir gidiş olmalı. İşi gücü, aşkları, hırsları, hesapları, insanları, insancıkları hatta kendini bile bir kenara bırakıp bilmediğin yollara, dinlemediğin şarkılara, dokunmadığın tenlere dalmalı. Acıları vestiyere asıp çıkmalı kapıdan. Kapıyı defalarca kitlemeli arkadan. Çünkü peşine takılmamalı hiçbir acı.
Eskimiş bir sırt çantasına biraz iyiliklerini, biraz fedakârlıklarını, biraz da ne olursa olsun hayata karşı yitirmediğin sevgini koymalı. Ama biraz! Eğer yükün ağır olursa yolun da kısalır.
Gitmek gerek…
Tam da şu an gitmek gerek…
Evden bakkala çıkar gibi…
Terliklerinle…
Nereyesi olmayan bir gidiş olmalı bu…
Dönmek mi?
Nasip…
Kimi şehirler kadındır, sevgilidir, eştir
“Yabancısı olduğum bir şehrin gurbetçisiyim. Düşlerim Türkçe, anlamıyorlar.”
Geçenlerde çok sevdiğim bir dostum bana “Son zamanlarda aramızda değil gibisin. Sanki sözlerin bu masada lâkin anlamları başka şehirlerde” dedi. Şaşkınlıkla bakakaldım. İnsanın en yakın arkadaşı tarafından bile anlaşılamaması, düşlerinin, duygularının, yer çekimine yenik düşüp yere çakılması; kişinin yaşadığı şehri anlatılamaz bir boşluğa, yokluğa, hatta suskunluğa sürüklüyor. Doğup büyüdüğün topraklarda sığınmacı olmak zihinsel bir acı.
Sokaklarında yürürken ayağının takılması, güneşin hiçbir evresinde ışığın camına vurmaması, kalabalıkların arasına karıştığında yüzlerdeki dışlayıcı ifade, anlatılmamışlıkların, anlaşılmamışlıkların gırla gitmesi… Mutsuz olmanın insana yüklediği misyonu, yaşadığı şehrin kabul etmemesi durumudur tüm bu refleksler. Şehirler insan bedeni gibidir; tanımlayamadığı, sistemine uygun görmediği maddeleri dışarı atar, kusar. Bunun için yıllar yıllara aceleyle devretmesin, mevsimler öylece gelip geçmesin diye doğru şehri bulmalıyız.
Ömrümü doğru şehri bulma mücadelesiyle geçirdim…
Bazı şehirler vardır; baba gibidir. Kendince katı ilkeleri vardır. Ruhsal zayıflığı, duygusallığı sevmez. Yeri geldi mi döver eli de bayağı ağırdır. Ama sen bilirsin ki o belli etmese de özünde sever seni. Varlığı her zaman güven verir sana.
Fakat eğer bir piçsen, giremezsin bu şehre!
Bazı şehirler anadır, kandır, candır, ailedir. Yemez yedirir, içmez içirir. Hiçbir şey istemeden, durmadan kendinden vermeyi görev edinmiştir. Kızdığı zamanlarda vurur ama vurduğu yerde gül biter. Anlayışı, hayallerine saygısı dipsizdir.
Öksüzsen, pas geçersin bu şehri!
Kimi şehirler kadındır, sevgilidir, eştir. Duygulu adamı can sıkıntısına uğratmayacak kadar güzeldir. Onları sevip, kendini özel hissettirdiğinde sıcak iklimine hemencecik alır seni. Sarıp sarmalar koynunda.
Ama içinde aşka olan inancın kalmamışsa, barındırmaz seni bu şehir sokaklarında!
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов