Top ve tüfek gürültülerinin yeri göğü inlettiği, silahların ölüm saçan kıyamet ateşleri kopardığı dehşetli yıllarda Türk ordusu, kanını son damlasına kadar harcayarak yurdu müdafaaya çalışıyordu. Balkan Savaşı’nda alınan yenilgi üzerine derin bir teessüre boğulan askerlere ve orduya derhâl müdahale edilmesi fikriyle kaleme alınan, aynı zamanda Atatürk’ün hem yakın hem de silah arkadaşı Nuri Conker’in orduda verdiği konferansların bir derlemesi olan «Zabit ve Kumandan» adlı eseri Mustafa Kemal’i öyle etkiliyor ki bu kitaba karşılık olarak yazdığı Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl’de hem arkadaşı Conker’e destek veriyor hem de ordu ile ilgili düşüncelerini ortaya koyuyor. Birbirini tamamlayan ve pekiştiren iki eserde, iyi yöneticilik konusu işlenirken bununla birlikte ordunun yaşadığı başarısızlığın esas çözüm yolu olarak kumanda aşamaları aktarılıyor. Başarıları tüm dünya tarafından kabul edilen bu iki lidere göre düşmana karşı savunma yapılmamalı, doğrudan taarruza geçilmelidir. Zira düşmana gerilen en güzel siper, Türk askerinin göğsüdür. «Patlayan bir-iki düşman mermisinden sonra, kendi toplarının seslerinden üzerine atılmış bir taştan sakınır gibi sağa sola kaçan ve ürken bir askerin yavaş yavaş atan yüreği, hızlı çarpmaya başlar. Biraz sonra muharebeye başlandığı zaman bileklerinde tüfeği tutacak güç de kalmaz. Subayın bu anda görevi, büyük ve önemlidir. Subay, ruhunu bütün erlerinin ruhuna gayet sağlam bir telgraf teliyle bağlamalıdır.»
все жанры