Читать книгу Kadınlar Alayı – Üç Perdelik Bir Oyun (Джек Лондон) онлайн бесплатно на Bookz (2-ая страница книги)
bannerbanner
Kadınlar Alayı – Üç Perdelik Bir Oyun
Kadınlar Alayı – Üç Perdelik Bir Oyun
Оценить:
Kadınlar Alayı – Üç Perdelik Bir Oyun

4

Полная версия:

Kadınlar Alayı – Üç Perdelik Bir Oyun

LORAINE: (Seslenir.) “Ah, Charley!” (Arkasını kadına döner.) “Dominion Creek çok zengin mi?”

SITKA CHARLEY: “Çok deli zengin.”

LORAINE: “Peki Bay Vanderlip’in orada mülkü olup olmadığını biliyor musun?”

SITKA CHARLEY: “Ben bilmem.” (Gitmeye başlar.)

LORAINE: (Onu alıkoyarak) “Ama Bay Vanderlip çok zengin, değil mi? Bunu biliyor musun?”

SITKA CHARLEY: “Vanderlip çok deli zengin.”

Sitka Charley aniden döner ve sobaya gider. Loraine sol arka taraftan sahneyi geçer ve kendisini bir tezgâhtarın beklediği tezgâha yönelir. Bayan Eppingwell ve Bayan McFee sağdan giriş yaparlar. İkisi de mokasenlerinden kar temizlemekle meşguldürler.

BAYAN EPPINGWELL: (Ayakkabısını ilk o temizler ve birini ararcasına dükkânın içinde göz gezdirir.) “Kaptan Eppingwell’i göremiyorum. Hâlbuki kendisi dakikliğin adamıdır.”

BAYAN McFEE: (Kar temizlemeye devam eder.) “Belki de biraz erken geldik Bayan Eppingwell. Ama dediğim gibi bu maskeli balo daveti ahlaken pek şaibeli. Maskeli olmasının düşük seviyeli dans salonu yaratıklarının gelmek için can atması ve nezih insanları varlıklarıyla utandırmaları demek olduğunu size hatırlatırım. Ben aklımdan geçeni söylerim ve ahlaklı insanların bu duruma maruz kalması rezil bir şey. Günahkâr yüzleri maskelerle kapanmış kabadayılar ve kumarbazlar olacak ve kim tanıyacak onları? Bir de şu Freda denilen kadın var. Dediklerine göre baloncuklarla oynayan çocuklar misali oynuyormuş erkeklerin kalbiyle. Diğerleri ise, arsız aşüfteler, ince kuş tüylerini suratımıza doğru sallamalarına kim engel olacak? Onları kim durduracak, sorabilir miyim?”

BAYAN EPPINGWELL: (Gülümseyerek) “Kapı görevlisi tabii ki. Çok basit. Maskeler kapıda kaldırılmak zorunda.”

BAYAN McFEE: “Ayy, çok basit, derim ben. Muhtemelen kapı gözetleme işini siz alırsınız ve muhtemelen her serserinin yüzünü tanıyorsunuzdur.”

BAYAN EPPINGWELL:

“Onları tanıyan adamlardan birini alırız, örneğin Bay Prince’i. Bak kendisi orada, sobanın yanında. Ondan kapı görevlisi olmasını rica ederiz.”

Prince arka tarafa geçer ve Loraine’e katılır.

BAYAN McFEE: (Her zamankinden daha kaba bir şekilde) “Peki Bay Prince aynı anda günahın çocuklarını tanıyıp nezih kimselerle nasıl arkadaşlık kurabiliyor?”

BAYAN EPPINGWELL: “Çünkü bir erkek olduğu içindir diye zannediyorum. Bak orada Sitka Charley var. Sanırım gelmek isteyecek olsa ona müsaade etmezdiniz.”

BAYAN McFEE: (Yargılarcasına) “Neden ki? Hayır, o çok iyi adam.”

BAYAN EPPINGWELL: “Yine de eminim ki senin deyiminle tüm günah çocuklarını tanıyordur.”

BAYAN McFEE: “Ama o bir Kızılderili ve dans etmez.”

BAYAN EPPINGWELL: (Gülerek) “O zaman onunla konuşarak seni hayrete düşürmüş olmam galiba.” (Sitka Charley’e yaklaşır, bu arada Bayan McFee tezgâha gider. Tezgâhtar onunla ilgilenir.) “Günaydın Charley, Kaptan Eppingwell’i gördün mü?”

SITKA CHARLEY: (Günaydın anlamında başını sallar.) “Evet.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ne zaman görmüştün? Burada mıydı?”

SITKA CHARLEY: “Onu dün gece gördüm ben.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ah!” (Gülerek) Onu sonrasında gördüm zaten. Ama benimle burada buluşacaktı.”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: (Sohbet etmeye çalışır.) “Bu sabah çok soğuk.”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ne kadar soğuk?”

SITKA CHARLEY: “Eksi altmış beş. Satılık köpek var mı?”

BAYAN EPPINGWELL: “Hâlâ köpek almaya mı çalışıyorsun? Bu kez kim için?”

SITKA CHARLEY: “Vanderlip. Sekiz köpek ister.”

BAYAN EPPINGWELL: (Şaşırır ve ilgilenmeye başlar.) “Bay Vanderlip mi?”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: “Köpeği ne yapacakmış?”

SITKA CHARLEY: “Hımm. Köpeğiniz var mı?”

BAYAN EPPINGWELL: (Zihninden ani bir düşünce geçer.) “Evet, satacak köpeğim var, daha doğrusu Kaptan Eppingwell’in var.”

SITKA CHARLEY: “Taze köpekler? Güçlü köpekler?”

BAYAN EPPINGWELL: (Düşünmeye başlar.) “Yani hayır. Şöyle oldu, kendisi daha dün geldi. Uzun bir yolculuk yapmıştı.”

SITKA CHARLEY: “Evet, biliyorum. Bin altı yüz mil. Köpekler bir deri bir kemik, tükenmişler, iyi durumda değiller.”

BAYAN EPPINGWELL: “Köpekleri ne zamana istiyor?”

SITKA CHARLEY: “Hemen şimdi, bugün.”

BAYAN EPPINGWELL: “Köpekleri neden istiyor?”

SITKA CHARLEY: (Umursamaz bir şekilde) “Ha?”

BAYAN EPPINGWELL: “Bay Vanderlip köpekleri ne için istiyor?”

SITKA CHARLEY: “Bu Sitka Charley’i ilgilendirmez. Vanderlip’i ilgilendirir.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ama bilmek istiyorum.”

SITKA CHARLEY: “O zaman Vanderlip’e sor.”

BAYAN EPPINGWELL: “Söyle bana.”

SITKA CHARLEY: “Vanderlip’e sorman daha iyi, bence.”

Bir duraksama, bu sırada Sitka Charley sadece beklerken Bayan Eppingwell düşünür gibidir. Konuşmaya başladığı anda ses tonu değişmiş, ciddi bir hâl alır.

BAYAN EPPINGWELL: “Charley, birlikte Long Trail’de yolculuk ettik, sen ve ben.”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: “Birlikte Hills of Silence’ı geçtik. Son köpeklerimizin de yolda yere yığıldığını gördük. Tökezleyip düştük karları, ellerimizin ve dizlerimizi üzerinde sürünerek geçtik çünkü yiyeceğimiz yoktu ve çok soğuktu. Elimizdeki son yiyecekler çalındı…”

SITKA CHARLEY: (Gözleri parlar, yüzü gaddarca ve memnuniyetle katılaşır.) “Kaptan Eppingwell yemek çalan bir adamı öldürür. Ben diğerini biliyorum.”

BAYAN EPPINGWELL: (Ürperir.) “Evet, çok korkunçtu. Ama Charley sen ve ben yiyeceğe ve ısınacağımıza inanmaya devam ettik.”

SITKA CHARLEY: “Ve Kaptan Eppingwell’e.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ve Kaptan Eppingwell’e. Şimdi o yiyeceğe ve ısınacağımıza olan inancın hatırına bana gerçeği söylemeni istiyorum.”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: (İstekli bir şekilde) “Söyler misin?”

SITKA CHARLEY: (Kafasını sallar.) “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: (Aceleyle) “Bay Vanderlip köpekler istiyor, taze köpekler… Neden?”

SITKA CHARLEY: “Uzun yolculuk yapacak. Çok geceler.”

BAYAN EPPINGWELL: “Nereye? Ne zaman? Söyle her şeyi.”

SITKA CHARLEY: “Nehrin aşağısına. Bu gece gidecek.”

BAYAN EPPINGWELL: “Tek mi gidiyor?”

SITKA CHARLEY: (Başını sallar) “Hayır.”

BAYAN EPPINGWELL: “Onunla kim gidiyor?”

SITKA CHARLEY: “Ben gider.”

BAYAN EPPINGWELL: (Öfkelenerek) “Evet, evet, tabii ki. Ama sen sayılmazsın. Başka kim?”

SITKA CHARLEY: (Başını sallar.) “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: (Muzaffer bir şekilde) “Tam da düşündüğüm gibi. Söyle bana Charley. O, o… Bu korkunç kadın mı? Biliyorsun işte.”

SITKA CHARLEY: “Hımm… Bu kötü kadın, bu lanet gelesi kötü kadın. Hımm. Onunla gider. Bu gece saat on ikide, su çukurunda. Onunla orada buluşacak.”

BAYAN EPPINGWELL: (Hevesli bir şekilde) “Evet, evet. Peki sonra?”

SITKA CHARLEY: “Sonrası onunla gider, çok geceler, nehrin aşağısından.”

BAYAN EPPINGWELL: “Sen de köpekleri getireceksin demek.”

SITKA CHARLEY: “Evet, ben getiririm.” (Dave Harney sol taraftan girer, öfkeli adımlarla yürür.) “Onları şimdi getiririm ben.”

DAVE HARNEY: “Hoşça kal.” (Dave Harney’in olduğu tarafa doğru yürümeye başlar.)

BAYAN EPPINGWELL: “Bir dakika bekle Charley.”

SITKA CHARLEY: (Omzunun üzerinden) “Ben geri dönerim. Sen bekle.” (Dave Harney’e yaklaşır.) “Selam Dave. Bugün soğuk.”

DAVE HARNEY: (Vahşice ona döner.) “Emin olabilirsin ki soğuk. Her zamanki buz gibi hava. Ama ben bırakacağım, soğuğu bırakacağım. Köpeklerimi kızağa çekip adaletin olduğu diyarlara gitmek üzere yola çıkacağım. Bir adamın bir yıl önceden siparişini verip ödemesini yaptığı şeyi alabileceği yere…”

SITKA CHARLEY: “Satacak köpek var mı?”

DAVE HARNEY: “Satacak şekerin var mı?”

SITKA CHARLEY: “Ben köpek alırım.”

DAVE HARNEY: “Ben şeker alıyorum.”

SITKA CHARLEY: “Bende şeker yok. Sende köpek var. Ben sekiz köpek alırım. Ne kadar?”

DAVE HARNEY: “Köpek başına beş yüz dolar.”

SITKA CHARLEY: “Hımm… Sekiz köpek… Dört bin dolar.”

DAVE HARNEY: “Köpekler senin ödemeye razı geldiklerine değer.”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

DAVE HARNEY: “Buraya bak Charley. Bir zamanlar madenciydim. Ama şimdi iş adamıyım. Şekerin var mı?”

SITKA CHARLEY: “Şeker yok.”

DAVE HARNEY: “Biraz şeker için çok köpek verirdim. Şeker yoksa sana dört bine mal olur.” (Gitmek için arkasını döner.)

SITKA CHARLEY: (Onu alıkoymak için bir hareket yapmaz.) “Hımm.”

DAVE HARNEY: (Omzunun üzerinden) “Dört bin.”

SITKA CHARLEY: “Hımm.”

DAVE HARNEY: “Eğer gerçekten istiyorsan o kadar ederler.”

SITKA CHARLEY: “Peki Dave, alıyorum.”

DAVE HARNEY: “Altın tozunu saat birde benim kulübeme getir.”

SITKA CHARLEY: “Şimdi alırım.”

DAVE HARNEY: “Hayır alamazsın. Geri dönüp onlara haklarında ne düşündüğümü söyleyeceğim. Alçak herifler! Kendi lapalarını ve kahvelerini bol bol tatlandırıyorlar. Emin ol ki yapıyorlar bunu. Ya birazını alacağım ya da sebebini öğreneceğim.” (Hışımla sol taraftan kapıdan çıkar.)

Sitka Charley, Bayan Eppingwell’in yanına döner.

SITKA CHARLEY: “Şu Dave Harney tam bir soyguncu. Ama o köpekleri alacak.”

BAYAN EPPINGWELL: “Hadi bana bu kadından bahset Charley. Şu Freda’dan. Adı Freda Moloof, öyle değil mi?”

SITKA CHARLEY: (Dikkatinin Loraine Lisznayi’den başka bir şeye çekildiğini açıkça belli eder.) “Ah, Freda!”

BAYAN EPPINGWELL: (Gülümseyerek) “Ona Freda diyorsun.”

SITKA CHARLEY: “Herkes ona Freda der. Güzel isim. Ben severim.”

BAYAN EPPINGWELL: “Peki nasıl bir kadın?”

SITKA CHARLEY: “Hımm. İyi kadın.”

BAYAN EPPINGWELL: (Kolunun öfkeli bir hareketiyle onun elini tutar.) “Ah!”

SITKA CHARLEY: (Şaşkın görünür ve inatlaşmaya başlar.) “Freda’yı uzun zamandır bilirim. Hımm, iyi kadın. Hımm, dili doğru söyler. Hımm, senin gibidir, korkusu yok. Hımm, senin gibi benle Long Trail’e yolculuk etti. Korkmaz, kalbi yumuşak, köpeklere üzülür. Köpekler yorgunken kızağa binmez. Yorgundur ama yürür. Ve hımm dili doğrudur. Her zaman doğru der. Ben Sitka Charley, bilirim.”

BAYAN EPPINGWELL: “Evet, evet. Devam et.”

SITKA CHARLEY: (Düşünür.) “Freda erkekleri sevmez.”

BAYAN EPPINGWELL: “Bu kadarı çok ama Charley. Peki ya Bay Vanderlip?”

SITKA CHARLEY: (Omuz silker.) “Ben Freda’yı uzun zaman tanırım. Freda, Vanderlip’i kısa zamanda tanır. Belki Freda, Vanderlip’i sever. Bilmem ben. Ama öncesinde erkekleri sevmezdi, bunu bilirim. Belki de Bay Vanderlip’i seversin sanırım.” (Bayan Eppingwell gülümser, Sitka Charley daha olumlu bir havaya bürünür.) “Vanderlip senin kulübene hep gelir. Sen Vanderlip’in kızağına binersin. Biliyorum. Belki Vanderlip’i seversin.”

BAYAN EPPINGWELL: “Anlamıyorsun Charley. Bay Vanderlip’e iyi davranmak için sebeplerim var.”

SITKA CHARLEY: (Şüpheci bir tavırla) “Hımm.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ayrıca Charley, Bay Vanderlip’in o… O kadınla bu gece gittiğini bana söylediğini kimse bilmemeli.”

SITKA CHARLEY: (Sözlerini tartar.) “Belki Freda’ya söylerim.”

BAYAN EPPINGWELL: (Öfkeyle ayağını yere vurur.) “Aptal olma Charley. Dünya üzerinde bunu bilmesi gereken son kişi o. Tabii ki ona söylemeyeceksin. Kimseye söyleme.” (Sitka Charley tereddüt eder.) “Kimseye söylemeyeceğine bana söz ver. Yiyecek ve battaniyenin hatırına bana söz ver.”

SITKA CHARLEY: (Gönülsüzce) “Tamam, söylemem.”

BAYAN EPPINGWELL: “Freda’nın dansçı olduğunu söylüyorlar. Onu dans ederken gördün mü hiç?”

SITKA CHARLEY: (Yüzünde memnun bir ifade ile kafasını sallar.) “Gördüm onu. Güzel dans. Juneau’da dans, iki sene önce ilk kez gördüm. Treadwell Madeni o gün çalışmaz. Çalışacak adam yok. Tüm erkekler Freda dansını görmek için gelir. Freda çok para kazanır. Hımm benle konuşur. Hımm der ki, ‘Charley ben Yukon ülkesine giderim. Benim köpekleri sürersin, Ne kadar?’ O zaman Freda benle Long Trail’den geçer.”

BAYAN EPPINGWELL: “Çok sayıda adamın onu sevdiğini söylüyorlar.”

SITKA CHARLEY: (Kafasını kuvvetle sallar.) “Hımm, öyle. Ben de onu severim, çok severim.”

BAYAN EPPINGWELL: (Hoşgörüyle gülümser.) “Onları aptal ettiğini de söylüyorlar.”

SITKA CHARLEY: “Öyle. Aptallar. Erkekler baloncuk gibi. Freda onlarla oynuyor ve paramparça ediyor. Öylece. Herkes diyor bunu.”

BAYAN EPPINGWELL: “Peki dış görünüşü nasıl bu kadının?”

SITKA CHARLEY: “Sen onu görmedin?”

BAYAN EPPINGWELL: “Hayır. Nasıl biri?” (Freda sağdan girer.)

SITKA CHARLEY: (Freda’ya bakar.) “Orada şimdi.”

BAYAN EPPINGWELL: (Anlayamaz.) “Ne?”

SITKA CHARLEY: (Kafasını Freda’ya doğru sallar.) “Hımm. Freda orada.”

Bayan Eppingwell bakmak için istemsizce döner. Freda girişte durur. Kalabalığı görünce geri çekilir gibi yapsa da sonra yüzünü ve vücudunu sertleştirir. Sonra da mokasenlerindeki karı temizlemeye başlar. Dükkânda sessizlik hâkimdir. Sonra sobanın etrafındaki madenciler arasında bir huzursuzluk baş gösterdi. Adamlar birbirlerinin omuzları üzerinde Freda’ya bakabilmek için kafalarını doğrulttular. Tezgâhtarlar ona bakar. Herkes ona bakar.

Bayan McFee burnunu birkaç derece kaldırır ve oldukça şiddetli bir ahlaki öfkeyi açıkça ilan eder, Bayan Eppingwell’e doğru yürür.

BAYAN McFEE: (Bayan Eppingwell’e hitap eder ancak bakışları Freda’nın üzerindedir.) “Benim düşünceme göre nezih insanların gitmesinin tam sırası.” (Sitka Charley öfkeyle Bayan McFee’ye bakar.)

BAYAN EPPINGWELL: (Alçak sesle) “Hişş. Burası kamuya ait bir yer. Senin ve benim kadar onun da burada olmaya hakkı var. Zavallı kadına hakaret etme.”

BAYAN McFEE: (Homurdanarak) “Benim düşünceme göre hakaret diğer taraftan gerçekleşiyor. Gelin Bayan Eppingwell, gitmemiz lazım. Hava bile kirlendi.”

BAYAN EPPINGWELL: (Rica edercesine) “Lütfen kendinize hâkim olun Bayan McFee. Olay çıkarmayın.”

BAYAN McFEE: (Sesini yükselterek) “Kendime hâkim olmayacağım. Şimdi gelmenin münasip olduğunu düşünmüyorsanız da sizi beklemeyeceğim. Aşüfte kadın!”

Burnu havada Bayan McFee, sağ taraftan çıkışa yönelir. Freda karları temizlemeyi henüz bitirip ayağa kalkmıştır. Bayan McFee, yanından geçip kapıdan çıkarken yüksek sesle burun kıvırır ve eteğini çekiştirir. Dudaklarını sıksa da Freda hareket etmez. Bayan McFee çıkar. Freda küçük süpürgeyi asmaya çalışsa da elleri titrer, kancayı kaçırır ve süpürge yere düşer. Süpürgeyi yerden alır ve düzgünce asar. Sonra döner ve doğruca arka tarafa, tezgâha doğru yürür. Burada kendisini tezgâhtar beklemektedir.

SITKA CHARLEY (Bayan McFee’ye öfkeyle bakar.) “Bu kadın Freda’yı sevmez. Peki neden?”

BAYAN EPPINGWELL: (Kibarca konuşur. “Hiçbir kadın Freda’yı sevmez.”

SITKA CHARLEY: (Afallar, yavaşça) “Sen Freda’yı sevmezsin?”

BAYAN EPPINGWELL: (Öncekinden daha kibarca) “Hayır Charley, ben Freda’dan hoşlanmıyorum.”

SITKA CHARLEY: (Öfkelenir.) “Freda’dan neden hoşlanmazsın?”

BAYAN EPPINGWELL: “Açıklayamam. Anlayamazsın.”

SITKA CHARLEY: (Daha da öfkelenir.) “Ben Sitka Charley. Ben anlarım. Freda’dan neden hoşlanmazsın?” (Kaptan Eppingwell sağ taraftan giriş yapar.)

BAYAN EPPINGWELL: (Kaptan Eppingwell’i görür.) “Kaptan Eppingwell de geldi şimdi.”

Kaptan Eppingwell mokasenlerini çabucak temizleyip derhâl Bayan Eppingwell’in yanına gider. Hâlâ öfkeli olan Sitka Charley sobanın etrafındakilere katılır.

KAPTAN EPPINGWELL: “Her zamanki gibi erkencisin Maud.”

BAYAN EPPINGWELL: “Hayır, tam zamanında geldim. Geciken sensin.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Mümkün değil!” (Saatine bakar ve zafer kazanmışçasına gülümser.) “Biliyordum. Saniyesi saniyesine geldim.”

BAYAN EPPINGWELL: (Gülümser.) “Dawson saatine göre değil.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Ah! Tabii ya. Saatimi değiştirmedim. Hâlâ güneş saatine göre hareket ediyorum. Özür dilerim.”

BAYAN EPPINGWELL: (Gülümser.) “Seni affediyorum. Bu ilk kez oldu ama bunu gerçekten aleyhine sayamam.”

KAPTAN EPPINGWELL: (Yüzüne yakından bakarak) “Ne oldu?”

BAYAN EPPINGWELL: “Archie, sen bildiğim en tatlı adamsın. Tabii ki bir sorun vardı ve sen bana bakar bakmaz anladım. Yenildim.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Her zaman muzaffer olan yenildi mi! İmkânı yok. Buna inanmam.”

BAYAN EPPINGWELL “Ben her zamanki gibiyim. Burada Floyd Vanderlip’i şu şirret kadının etkisinden kurtarmaya çalışıyorum. Onu çaya ve yemeğe davet ettim ve zamanımı cömertçe harcadım ve Flossie de henüz burada değil. Bu gece Freda Moloof ile kaçacak. Her şey hazırlanmış.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Ama, ama… Dur bir dakika. Aydınlat beni, çok iyi takip edemedim. Flossie de kim? Peki bu Vanderlip denilen adam, her kimse, istiyorsa neden kaçamıyor?”

BAYAN EPPINGWELL: “Ne kadar da saçmaladım öyle! Burada olmadığını unutmuşum. Freda Moloof’un kim olduğunu biliyor musun?”

KAPTAN EPPINGWELL: “Tabii, tabii. Alaska’daki en görkemli kürklere ve köpeklere sahip. Muhteşem bir yaratık. Ben… Anlıyorum. Erkeklerle bir çocuğun baloncukla oynadığı gibi oynuyor.”

BAYAN EPPINGWELL: “Bunu daha önce duydum sanki.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Âdeta bir deyim oldu buralarda.”

BAYAN EPPINGWELL: “Köpeklere ıslık çalar gibi kadınlara ıslık çalan adamları duymuştum. Bu kadın erkeklere ıslık çalan kadınlardan olsa gerek.”

KAPTAN EPPINGWELL: (İçtenlikle) “Tek yapması gereken bir adama bakmak.”

BAYAN EPPINGWELL: (Gülümseyerek) “Sanki sana bakmış gibi konuşuyorsun.”

KAPTAN EPPINGWELL: (Gülümseyerek) “Çok ilginç bir kadın.”

BAYAN EPPINGWELL: “Peki neyse, gözlerini ve hilelerini Floyd Vanderlip’in üzerine dikmiş.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Peki bunda ne var? Burası özgür bir ülke.”

BAYAN EPPINGWELL: “Bekle bir dakika. Açıklamaya çalışıyorum sana. Floyd Vanderlip başka biriyle evlenmek üzere nişanlı.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Ooo!”

BAYAN EPPINGWELL: “Floyd Vanderlip büyük, güçlü bir adam. Beş yıl boyunca buzul arazilerinde Eldoradoları kovaladı, geyik ve somon etiyle yaşayıp hayvan gibi çalıştı. Kötülüğe ayıracak hiç boş anı olmadı. Sonra Klondike’e çarptı ve milyonlar değerinde. Ayrıca beş yıl içinde ilk kez oturup dinlendi. Birleşik Devletler’de kendisini bekleyen bir kızı hatırladı. Genç bir kız, ona gelmesi için haber yolladı. Gelir gelmez evleneceklerdi. Kulübeyi çoktan hazırladı. Her neyse, o kişi Flossie. Şu anda buzulların üzerinden geliyor, bana her şeyi anlattı ve her an burada olabilir. Neredeyse hastalanıncaya dek onu aradım durdum. Sonra bu Freda Moloof onu büyüledi. Dedikoduyu duydum.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Sonra el atmaya davrandın. Anlamaya başlıyorum.”

BAYAN EPPINGWELL: “Onun etkisini kırmak için elimden geleni yaptım. Bu adam için ne kadar zaman ve enerji harcadım! Onu kendime bu kadar adamış olmam âdeta skandal gibi bir şey! Sitka Charley ona âşık olduğumu zannediyor. Bunu benim yüzüme söyledi. Ve şimdi hepsi ziyan oldu. Kart oyunu davetleri ve her şey! Klondike’te bir piyano ve hizmetçiye sahip tek kadın karşısında ben neyim ki? Ve bu gece nehrin aşağısına birlikte kaçacaklar.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Freda Moloof’la birlikte mi?”

BAYAN EPPINGWELL: “Freda Moloof’la birlikte. Bak burada şimdi. Muhtemelen yolculuk için bir şeyler satın alıyordur.”

KAPTAN EPPINGWELL: (Freda’ya bakmak için döner, sonra arkasını döner.) “Eğer adam dediğin kadar varlıklıysa kadının daha iyisini bulamayacağını söylemem lazım. Onu şimdi hatırladım. Güçlü kuvvetli bir adamdı, aslan gibi cesurdu.”

BAYAN EPPINGWELL: “Evet, ancak kadın ellerinden çok kürek saplarını okşamış ve onun sorunu da bu. Ben de ne yapacağımı bilemiyorum.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Onu sadece uyarabilirsin.”

BAYAN EPPINGWELL: “Ne yapacağımı bilemiyorum. Floyd Vanderlip rica edilecek türde bir adam değil. Onu etkileyebilmek için yapılacak şey bir barut değirmenini ateşe vermektir. Keşke Flossie’nin ne kadar yaklaştığını bilebilseydim. Haftalardır ne bir ulak ne bir postacı gelmedi. Dyea’dan yirmi gündür posta gelmedi.”

Postacı içeri girer, deriden bir posta kesesi taşır. Dizlerine kadar uzanan sincap derisinden bir parka giymektedir. Başlığı kafasını ve kulaklarını kaplamaktadır ve sadece yüzü görünür. Yüzü ve ağzı buz tuttuğundan konuşması mümkün değildir. Mokasenlerindeki karları temizlemek için durmadan doğruca sobaya ilerler hızlı adımlarla.

KAPTAN EPPINGWELL: “Flossie’den haber getirecek adam bu. Ona sorayım mı?”

BAYAN EPPINGWELL: “Ah, postacı mı? Nihayet! Tam zamanında, evet sor.”

KAPTAN EPPINGWELL: (Postacının yoluna doğru adım atar.) “Haberler ne?” (Postacı konuşamayacağını sessiz bir hareketle belli eder. Kollarını sallar, önce buz kesen ağzına sonra da sobaya işaret eder. Kaptan Eppingwell güler ve geçmesine izin verir.

Bayan Eppingwell’e hitaben) “O kadar çok buz kesmiş ki konuşamıyor. Buzları çözülünceye dek bekleyelim. Sonra ona sorarım. Bu arada…”

BAYAN EPPINGWELL: (Sözünü keser.) “Bu arada Lisznayi ile tanışmalısın.”

KAPTAN EPPINGWELL: “Lisznayi mi?”

BAYAN EPPINGWELL: “Evet, kendisi muhteşem bir kadın. Son keşfimiz. Yeni dünyanın cesur kanıyla birlikte eski dünyadan bir Macar kendisi. Romanya kraliçesinin bir arkadaşı. Kraliçeye model olarak poz vermiş. Kardinaller ve prensler emrine amade. Çok fazla parası var. Tabii ki konumu ve diğer şeyler de. Klondike’e macera tutkusu ve muhtemelen de sıkıldığı için gelmiş. Ondan hoşlanacaksın, biliyorum. Bak işte orada. Buna ne dersin?”

bannerbanner