
Полная версия:
İnsandır Bizim Adımız
Han ve vezir – bir ülkenin evlatları, savaşlarda gerçek dost ve tatlılar.
Dilekleri kabul gördü, duyuldu, Kalplerinin düğümü de çözüldü.
Onlar meşhur bahçeye ulaşıp, atlardan indiklerinde bir ağacın altında beyaz elbiseli birini görürler.
Önünde çok sayıda kitap var. Kendisi de beyaz örtünün üstünde oturup kitap okumaktadır. Kapalı gözleri derinlere dalmış, bu dünya ile hiç ilişkisi yokmuş gibi gözükür.
Han misafirin önüne gelir, selam verir ve der ki:
– Ey, miskin, kimsin sen, ne yaparsın? Bu kitapların da neyin nesidir?
– Ben müneccimim. Hanım, ben kitaplarda yazılana bakarım, gökyüzündeki yıldızlara bakarım ve insanların kalplerini okurum. Han: “Benim kalbimde bir ümidim var. Eğer onu okursan senin hakiki müneccim olduğuna inanırım”, dedi.
Müneccim elindeki kalemini Hana uzatı: “Kalbindeki muradını bu kaleme söyle, ben de kalemin haline bakar, senin ümidini açıklarım.”
Han kalemi alır. “Ya Rabbi benim bir çocuğum olmaz mı acaba?”, der ve dilenciye ettiği niyetini tekrarlayıp kalemi vezire uzatır. O da Hanın yaptığı gibi Allah’tan bir çocuk talep eder ve kalemi müneccime verir.
Müneccim kalemi alır ve birçok yazı yazar, hesap eder. Sonra onlara bakar ve der ki:
– Sizin biriniz Han, ikinciniz onun veziridir. İkinizin de çocuğunuz yok ve kalbiniz bu yüzde sıkışıktır. “Ya Rabbi bizim bir çocuğumu olmaz mı”, diye dilek dilemişsiniz.
Han ve veziri sevinirler ve “Sen gerçek bir müneccimsin”, derler elini sıkar, hürmet ederler;
İki gözünü defterine dikti o,Yıldızlara – yedi göğe baktı o.Yedi göğün iznini doğru çekdi,Gördüklerini onlara açık etti.Dedi: ‘Gökde yeni çıkan yıldız var,Şükredelim: Parlak izi, yolu var.İzin vardır hem kıza, hem oğlana,Dua eder nasibine sevinen.Ulu Allah”tan böyle izin çıkmıştır,Gökte size iki bala doğmuştur.Vakit gelir, iki oğlan doğarsa,Doğru olur dostlar gibi kalsalar.Bir kaseye alıp sular içerler,Ahir zaman dünyayı bilirler.Yürekleri açık olsun bir birine ,Temiz olsun ümitleri ömürde.Kızlar doğsa, tatlı dostluk tatsınlar,Bir birini kardeş gibi sevsinler.Temiz olsun halleri, davranışları,Allah’ıma emanettir canları.Ey, bu dünya! Birinize kız doğsa,Diğerine oğlan doğsa, nur gibi,Onların muradını sorarsınız,El sıkışıp akraba olursunuz.Gökten gelir iki cana aşk emri,Günah olur onlara “hayır’ demek.Kız, oğlan da diri diri ölürler,Kıyamette davacı olup gelirler.Müneccim sözüne kulak asınız,Zulmetmede siz cennete gidiniz.”Han söyledi; “Allah versin balamı,Müjdeye veririm ben sarayımı”.Oğlum doğsa vezirimin evine,Gönderirim elçileri sevine.Hürmet edip, kızını gelin yaparım,Kabrimde rahat rahat yatarım.Oğlan değil, Allah bana kız versin,Duydun, Bahir sen onu gelin yaparsın’.Bahir dedi: “Ey hürmetli hanımızDenk değildir sanımız ve kanımız.Sen beyimsin, ben de senin hizmetçin,Hanna kızın denk isteyemem oğluma.Sözüne kul, kor sadaka vezirin,Öyle açık, helal ise hüznün.Han şanına beni uygun görüysen,İnsan değil, çok yücesin yerde sen!”.Han Babahan sözünü tekrarladı,Andımdan ben dönmem, diye açıkladı.El sıkışıp Bahir ile anlaştı,Ak libaslı alim gördü o işi!Müneccim hanın söylediklerini duydu, mest oldu. Koynundan bir elma çıkarıp üstüne dua okudu, kesti, iki dilimden birini hana, diğerini vezire verdi. Dilek diledi.
Han ve vezir birbirine baka kaldılar, meraklandılar. Verelim bin altın diye baktılar ihtiyara, ama o sırra kadem basmıştı. Kitaplar da yok, oturduğu beyaz taht da yoktu. Uçup gitmiş, yok olmuştu
Çok aradılar, bulamadılar. Akşamüstü Han ve Veziri eve döndüler Yediler içtiler, dilek yapıp, müneccimin verdiği elmayı da yiyip yattılar. O gece ikisinin de hanımları gebe oldu, dokuz ay ve dokuz gün geçtiğinde Babahana kız, Bahire de oğul doğdu
Allah verdi hana sonunda bala -O kendi sevdiğine bulur çare.Kız doğdu, nuru aldı güneşten, aydan,O güzeli unutamaz gören adam.Duyuruldu davulcular davul çalıp,Her tarafa haber oldu müjde yayılıp.Han gençleşti, uzun sürdü düğünler,İsim vermeye ustaları çağırdılar.Dört bir yandan akrabalar geldiler,Babahan’a dilekler ilettiler.Yavrucuğu Bahir yüksek kaldırdı,Hürmet verip altın beşik aldırdı.Merak edip kızın nur çehresine,Bilmediler hangi ismi vermeye.Günler geçti, tartıştılar konuklar,Şarkıcısı, müneccimi, hepsi var.Kitaplarda Zühre’yi gördüler,Kızımıza bu layıktır dediler.Aradan yıllar geçti. Zühre’nin güzelliği dillere destan olmaya başladı.
Gözbebeği cevher gibi parlıyor,Yeryüzünde böyle güzel olmuyor.Yüzünün tazeliği – cennet gülü,Sureti – sanki çıkmış sabah günü.Kaşları – kalemle mi çekiliyor?Sesi ise – sanki bülbül şakıyor.Endamı – sudaki narin kamış,Dudakları – olgun kızıl çilekmiş.Hansarayda hizmet veren insanlar,Onu yakın korumaya aldılar.Sağ tarafta kırk hizmetçi yer aldı,Sol tarafta kırk hizmetçi yer aldı.Hekimleri han arattı, getirtti,Hanın bahçesine canlılık girdi.* * *Bahir’in de büyük idi kıvancı,Yaşlılıkta çocuk gelip yol açtı.Bala dediğin öyle nuru ile doğa,Gelecekse – güneş gibi, nur ola!Gökten indi izin mutlu Bahir’e,Dedi Bahir sabırlı ailesine:Tahir ismi veriyoruz adına,Bu dünyada erişsin muradına.Kuş balası, bülbülü gül bahçenin,Allah’a onun canı emanettir.Tahir ile Zühre’yi nineler, hizmetçiler birlikte büyütüyorlardı. İki yaşları dolduğunda onlar birbirini görmeseler, beraber oynamasalar ağlamaya başlarlardı. Yedi yaşlarından itibaren Han onlara öğretmen tutar ve beraber okutmaya başladılar. Tahir ile Zühre’nin akıllılığına herkes hayrandı çünkü günde birkaç dersi gördüklerinde anında kavrıyorlardı. Beraber gezip, beraber oynayıp onlar artık birbirini iki kardeş gibi sevmeye başladılar. Güzellikleri, asaleti, davranışları herkes tarafından bilinirdi.
Yedi yaşında babası vefat eden Tahir yetim kalır.
Tahir bala yedisini doldurdu,Bahir baba bu dünyayı terk etti.Han Bahir’in ölümünü duymuştu,İşlemlerin gereğini yapmıştı.Hürmet etti o sadık vezirine,Sadık kaldı akrabalık sözüne.Zühre, Tahir’e olan aşkının farkına varmaya başlar. O yıllarda dünyada Tahir ile Zühre’den güzel çift olmadı.
Zühre’nin aşkı gün geçtikçe artar, artık tahammülü kalmamış, sabrı taşar. Günün birinde Tahir uykudayken, Zühre yavaşça yaklaşıp, Tahir’in o nurlu yanağından öpüp kaçar. Tahir uyanıp bakar ve yakınında Zühre’yi bahçede çiçekler toplarken görür. Tahir bağırır: “Ayıp değil mi, Zühre, nedir bu yaptığın? Sen benim kardeşim değil miydin? Zühre, utancından ne yapacağını şaşırır, kıpkırmızı olur, çiçekleri de fırlatıp kaçar. Zühre ondan sonra günlerce Tahir’in karşısına çıkmaya utanır, dere kıyısına yalnız başına gidip gelir. Zühre Tahir’den ne kadar uzak durmaya çalışsa da kalbi Tahir’e o kadar yanaşmaya çalışır, aşkı gün geçtikçe artar. Etrafta güzelliğinden ona baktıkları zaman gözleri kamaşıyor, bakamıyorlardı. Zühre, Tahir’e ne kadar şikayet türküsü söylerse söylesin, Tahir kale almazmış, onun bir kulağından girip, diğerinden çıkarmış. Gene günün birinde, Tahir uykudayken, Zühre dayanamaz onun yanına gelir ve güzel elleriyle yanağını yavaşça okşar. Tahir uyanıp Zühre’nin yanında diz çökerek oturduğunu görür. Tahir, kız arkadaşının bu halini edepsizlik olarak sayar ve elini tersiyle yanağına vurur. Zühre, o gece kendisinin bu haline acır, ağlar ve şu dilekte bulunur:
Muhabbet geldi bana,Uyumadan çıktım tana.Bu bela neden düştüBu zayıf çocuk cana?Sözümü duymaz mısın?Çıkar yol bulmaz mısın?Sen bu aşkın yarısınıTahir’e vermez misin?Bana acımaz mısın?Halimi görmez misin?Bu illetin yarısınıTahir’e vermez misin?Bu belayı tatmadan,Aşk oduna batmadan,Bilmez Tahir sırrımıSenden emir almadan.Yazgıyı belirleyen,Zor günde eden yardım.Gördüğüm bu belanınSonu ve ucu yoktur.Yalvarırım her sabah,Sebep umarım senden,Diliyorum, Yüce Allah,Bu illeti al benden.Zühre’ye gelen mübarek aşkın yarısı da Tahir’in kalbine yerleşir. Onun aşkı da artık ortaya çıkar ve onun gönlü de günden güne sabırsızlıkla yanmaya başlar. Tahir bala, can bala oturamaz, kalkamaz olur, yakışıklı yüzü erimeye, cılızlamaya başlar, canı Zühre’yi arıyordu. Geceleri, gündüzleri ne yemek yiyebiliyor, ne de su içebiliyor. Önceleri her zaman rüzgar esintisine, suyun şırıltısına, ağaçların dallarında şakıyan kuşların, yaprak hışırtıların seslerine karşı yarışan usta şarkıcı Tahir, şen şakrak şarkı söylerken şimdi onun sesi hüzünlü çıkıyordu. Onun hüzünlü türkülerini dinleyen ağaçlar, onların altlarında akan sular, ormandaki bülbüller, hayvanlar da hüzünleniyordu. Ancak bir tek Zühre sanki hiç bir şey bilmiyormuş gibi görünüyordu.
Babahan, Zühre doğduğu zaman şahane bahçesinde kızının eğlenmesi, oynaması için güzel bir kale sarayı inşa etmişti. Kale şırıltılı derenin yakasında, muhteşem bahçenin kendisi gibi güzelliğiyle kulaktan kulağa duyulmaktaydı. Günün birinde Zühre kız arkadaşlarıyla birlikte can sıkıntısını gidermek ve eğlenmek için bahçeye çıkar. Dere kenarında güzel bir ağacın altında oturup, şarkılar söyler, duygularını türkülere söyler. Yüreği çıra gibi yanan ve ona aşık olan Tahir, gizlice peşinden yürür, elini Zühre’nin boynuna atar ve yanında diz çöker. Tahir aşık olduktan sonra Zühre’nin onun kardeşi olmadığını anlar. Zühre Han kızı, kendisinin de vezir oğlu olduğunu duyar. Zühre Tahir’e bakmadan şu türküyü söyler:
Z ü h r e
Yolumda yoldaşımsın,Sırımla sırdaşımsın.Çek elini Tahir’im,Sen benim kardeşimsin!T a h i r
Yolumda yoldaşınım,Sırınla sırdaşınım.Ben vezirin oğluyum,Nasıl da kardeşinim?Z ü h r e
Gözüm gibi gördüm seni,Kendim gibi sevdim seni,Hatırladın mı, Tahir,Beni nasıl incittiğini.T a h i r
Yağ gibi,Eridi altı uzvum,Bilmeden yaptım onu,Affet sen Zühre hanım!Z ü h r e
Bendeki aşk gücünüGözyaşım eder zehir.Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Kâzim hac seferine altı kişi olarak çıkmıştı. Dördü daha önce vefat eder.
2
K. Meçiev doğuştan topaldı.
3
Bızınğı: Meçiev’in doğduğu Şıkı köyünün bulunduğu bölge.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов