Полная версия:
Aforizmalar
33 Kuşlar doğanın çok geç bir ürünüdür.
34 Yalnızca serbest olan madde değil, haşin ve sık olan da varlığa bürünür. Birçok kütle tabiatı ve yapısı gereği kristalindir, ehemmiyetsiz, şekilsiz bir kütle içinde stokiyometrik yaklaşımlarla ve iç içe geçmelerle porfir benzeri bütün formasyonlardan geçen bir görünüm oluşur.
35 Doğa cansız başlangıçlarında bu denli titiz stereometrik olmasaydı, sonunda tahmin edilemez ve ölçülemez hayata nasıl ulaşabilirdi ki?
36 Organik olmayan âlemin en güzel metamorfozu, oluşum esnasında şekilsiz olanın şekle bürünmesidir. Her kütlenin buna dürtüsü ve hakkı vardır. Mika cevheri lal taşına dönüşür ve sıklıkla mikanın içerisinde neredeyse tamamen hapsedilmiş ve sadece en az bağlantı maddesi olarak kristallerin arasında bulunan, dağ kütleleri oluşturur.
37 Bütün kristalleşmeler gerçeğe dönüşmüş bir kaleydoskoptur.
38
Süreklilik (olarak) ile (ve yine de) zıtlık39 Doğa nitelendirilmelere çıkmaz sokağa girmişçesine tepki verir: oradan geçemez ama geri dönmek de istemez; milli oluşum meselesindeki ısrar bu sebepledir.
40 Tüm etkinlikler merkeze Mars ile Jüpiter arasındaki mesafeden daha yakındır.
41 Büyük, ezelden beri var olan veya zaman içinde oluşmuş temel kuvvetler durdurulamaz biçimde gelişir. Yararlı yönde mi zararlı yönde mi gelişirler bu tesadüfidir.
42 “Seyyahlar dağlara tırmanışlarından büyük bir zevk adlıklarında, bu ihtirasları bana göre barbarca, tanrısızca bir şey barındırır. Dağlar doğa gücünün bize neler ifade ettiğinin göstergesidir belki ancak öngörünün ne kadar iyi bir şey olduğunu anlatmaz. İnsanın hangi ihtiyacına yararlar ki? Dağlarda yaşamak istese kışın evini heyelan, yazın ise bir toprak kayması alıp götürecektir. Sürülerini sular alır, tahıllarını fırtınalar. Yola koyulsa her tırmanış Sisifos’un işkencesi olur, her iniş de Vulkan’ın düşüşü; patikaları her gün çakıllarla dolar, dereleri gemiciliğe olanaksızdır. Küçücük sürüleri zor bela yiyecek bulsa dahi veya kendisi onlar için bir şeyler toplasa, ya doğa olayları onları elinden kopartır alır ya da vahşi canavarlar. Bir başına, gariban bir bitki gibi bir yaşam sürdürürdü mezar taşındaki yosun gibi, hiçbir rahat ve cemiyet olmaksızın. Ve dünyanın en güzel enlemlerini, Kuzey Kutbu’nun korkunçluğu ile kaplayan bu çetrefilli yamaçları, bu iğrenç sarp kayaları, bu şekilsiz granit piramitleri, iyi niyetli bir insan nasıl beğenebilir ve bir insan dostu bunları nasıl övebilir?” (Bkz. ek notlar)
43 Onurlu bir insanın halini anlatan bu eğlenceli tezat anlatıma şunu da eklemek gerekir. Eğer ilk dağ sıralarını Nubiya’dan en batıdaki denize kadar geliştirmek ve devam ettirmek ve bunları ara ara kuzeyden güneye bölmek Tanrı’nın ve doğanın hoşuna gitseydi, o zaman öyle vadiler oluşurdu ki atamız Hz. İbrahim öyle geniş bir arazi, Albert Julius da öylesine bir Taşkale bulmuş olurdu ki, zürriyetleri yıldızlarla rekabet edercesine üreyebilirlerdi. (Bkz. ek notlar)
44 Yunanların Entelecheia diye adlandırdıkları şey, daima işlevsel halde bir varlıktır. (Bkz. ek notlar) 45 Bu işlevsel varlık, faal olarak düşünülmüştür.
46 Hayvanların içgüdülerine yönelik soru sadece Monadlar ve Entelechieler kavramı üzerinden çözümlenebilir. Her Monas belirli şartlar altında tezahür eden bir Entelechiedir. Organizmanın ayrıntılı bir araştırması sır perdesinin aralanmasına… (Bkz. ek notlar)
47 Canlı olan her şey etrafında bir atmosfer oluşturur.
48 Bizi uğraştıran doğanın, artık bir doğa olmadığı, Yunanlıların uğraşmış olduğu varlıkla da alakasının olmadığı bir gerçektir.
din ve hıristiyanlık
49 Bizler doğa bilimci olarak Panteist, şair olarak Politeist, ahlaki olarak Monoteistiz.
50 Tanrı, yukarıda durduğumuzda her şeydir, alçakta durduğumuzdaysa zavallılığımızın tamamlayıcısıdır.
51 Yaratılan güçsüzdür, çünkü bir şey aradığında onu bulamaz. Güçlü olan ise Tanrıdır, çünkü yaratılanı aradığında, o hemen elindedir.
52 Sadece iki tane gerçek Din vardır. Biri içimizde ve etrafımızda mevcut olan, görünmez ve tamamen şekilsiz kutsal tanrıyı tanır ve ona tapar, diğeri ise onun en güzel şekline tapar. Bunun arasında kalan her şey putperestliktir.
53 Gerçek olanın her zaman vücuda gelmesi gerekli değildir. Fikren etrafta süzülmesi ve mutabakata yol açması, çan sesi gibi ciddi-latif bir şekilde havada dalgalanması yeterlidir.
54 Dindarlık bir amaç değildir. En berrak huzur hali ile en üstün kültüre erişmek için bir araçtır.
55 Bu nedenle fark edilir ki, dindarlığı amaç ve hedef olarak görenler, çoğunlukla riyakârdır.
56 İman, Sevgi, Umut bir zamanlar sakin, hoşsohbet bir anlarında kendi doğalarının özünde elle tutulur bir güdü hissetmişler, birlikte çabalamışlar ve sevimli bir eser, daha üst manada bir Pandora yaratmışlar: Sabır.
57 Kişilikleri tamamen fikirden ibaret olan insanların hayali olandan bu kadar çekiniyor olmaları, çok ilginçtir. Hamann böyleydi. Başka bir dünyaya ait şeylerden bahsedilmesine katlanamazdı. Bununla ilgili görüşünü bir paragrafta ifade etmişti ancak bu paragrafı, yetersiz bulduğu için, on dört defa değiştirmiş ve yine de yetersiz bulmuştur. Bu denemelerden geriye sadece iki tanesi bize kaldı; bir üçüncüsünü ise biz cesaret ettik ve burada yayınladık ki buna yukarıdaki nedenler sebep olmuştur:
58 İnsan gerçekten, gerçek bir dünyanın ortasına konulmuştur ve öylesine yetenekli organlarla bezenmiştir ki, gerçeğin yanı sıra olası olanı da algılayabilir ve açığa çıkarabilir durumdadır. Bütün sağlıklı insanlar kendi varlıklarından ve etraflarındaki varlıktan emindir. Bununla birlikte ise beyinde kof bir leke vardır, yani hiç bir nesnenin mevcudiyetinin olmadığı bir bölge. Zaten böyle olmaması tuhaf olurdu lakin gözün kendisinde görmeyen bir leke vardır. İnsan eğer bu bölgeye özellikle dikkatini verirse orda derinleşir. Böylece bir zihinsel rahatsızlığa yakalanır. Bu karanlık noktada insan aslında manasız olan ve ne bedene ne de şekle sahip olmayan, boş gece-mekânları gibi korkutan ve kendisini bundan sıyıramazsa eğer hayalet gibi kendisini takip eden başka dünyadan varlıklar sezer.
59 İnsan aklının, reformasyon döneminde özgürleşmeye çalıştığı inkâr edilemez. Yunan ve Roma antikitesi hakkında aydınlanma daha özgür, daha nezih ve zevkli bir yaşamın arzusunu ve isteğini açığa çıkartmıştır. Ancak, kalbin eski zamanların sadeliğine geri dönme isteği ve hayal gücünün yoğunlaşmış bir odak arayışı da bu durumu teşvik etmiştir.
60 Gökyüzünden birden bütün azizler kovulmuş, ilahi bir anne ve narin çocuğu terk edilmiştir. Bütün duyular, düşünceler, hissiyat ahlaklı görevlerini yerine getiren, haksız yere acı çeken erişkin İsa’ya yöneltilmiştir ki bu kişi sonrasında yarı tanrı ilan edilmiş, sonunda gerçek tanrı kabul edilmiş ve ona tapınılmıştır.
61 O, yaratıcının evreni yaydığı bir arka fonun önünde duruyordu. Zihinsel bir etki yayılıyordu kendisinden, acılarını kendimize örnek aldık ve yeniden dirilmesi sonsuzluk için ödenen bir bedeldi.
62 Aslında daha reforme olacağımız ve başkalarına karşı protesto edeceğimiz çok gün var önümüzde, dini anlamda olmasa dahi.
63 İncil’in yayılmasının yararları ve sakıncaları çok tartışıldı ve daha da tartışılacaktır. Farkındayım, şu ana kadar olduğu gibi, zarar vermeğe devam edecektir dogmatik ve fantastik kullanımıyla. Şu ana kadar olduğu gibi de yarayacak, didaktik ve duyumsal algılandığı takdirde.
64 Bu yüzden İncil ebediyen etkisi olan bir kitaptır, çünkü dünya durmadıkça kimse kalkıp: ‘ben onu bütünüyle kavrıyor, bireysel olarak da anlıyorum’ demeye cesaret edemeyecek. Biz ise tevazu içinde: ‘bütünüyle kutlu, ayrıntılarında da uygulanabilirdir’ diyoruz.
65 İncil’in anlaşıldıkça güzelleştiğine eminim, yani genel olarak algıladığımız ve kendimize yorduğumuz her kelimenin, belirli durumlara göre, zaman ve mekân şartlarına göre, kendince, özel ve doğrudan bireysel bir ilişkisinin olduğunu fark ettikçe ve gördükçe güzelleşmektedir.
66 Apokrif: çağımızın henüz ilk yüzyıllarında cemaatlerin bu apokrif yazılar içinde boğulduğu ve günümüzde dahi hâlâ kilise kanunlarının bundan zarar gördüğü bir gerçektir. Ayrıca Hıristiyanlığın siyasi anlamda ve kilise tarihi boyunca bütün güzelliği ve saflığı ile öne çıkamamış olmasının ana sebebi de yine bu apokrif yazılar olduğu gerçeği, tarihsel süreç içerisinde bilinse de, tekrar özetlemek önemlidir.
67 Bu dini çekişmelerin dermansız hastalığı, bazılarının insanlığın en yüce fikriyatını masallara ve boş sözlere dayandırma isteğinden, diğerlerinin de, kimsenin kabul edemeyeceği kaynaklara dayandırmaya çalışıyor olmasından kaynaklanıyor.
68 Bize göre yüceler yücesi, yüce olan, hürmete değer olan, ancak abes ile bezenmiş, hatta rezil bir ampirizme bağlı olan, bizi işkillendiriyor ve insan zor karar veriyor.
69 İsa’nın Hamletvari çöküşü ve daha beteri, etrafını yarı yolda bıraktığı insanlarla bezemiş olmasından ötürü çöküşü fenadır ki, Hamlet sadece birey olarak hareket ediyordu.
70 Mistisizm kalbin skolastiği, diyalektiğin duygusudur.
71 Bilge bir adam, yeni mistiğin kalbin diyalektiği olduğunu ve bu yüzden bu kadar şaşırtıcı ve cazip olduğunu söylemiştir, çünkü insanın sıradan akıl, izan ve dini yollardan ulaşamayacağı şeyleri dile getirir. Kendinde sersemliğe düşmeden onu araştırabilecek cesareti ve gücü gören, Trofonis’in mağarasına dalabilir elbet, ancak sorumluluk kendisine aittir. (Bkz. ek notlar)
72 Hıristiyan mistikler hiç olmamalı, çünkü dinin kendi hâlihazırda gizemler sunmaktadır. Bir de kendileri hemen bilinmeze, öznenin sonsuz derinliklerine inerler.
73 Oryantalist mistik edebiyat, ona inananın dünya zenginliklerinden vazgeçerek o zenginliklere ulaşmasından ötürü üstünlüğe sahiptir. Böylece o hâlâ terk ettiği bolluğun ortasında bulunur ve kurtulmak istediği zevklerin içinde sefa sürer.
74 Her türlü mistik duyuların ötesine geçme ve geri bıraktığınıza inandığınız herhangi bir nesneden kopmaktır. Arındığınız şey ne kadar büyük ve anlamlı ise mutasavvıfın üretimi o kadar zengindir.
75 Hayır işleri ve bu hayırların mükâfatları bittiğinde, Protestanlarda buna yönelik duygusallık başlar.
76 I convertiti stanno freschi appresso di me.1
77 Görevin en önemli noktası saf akla sahip insanın bir ahlakın var olduğunu idrak etmesidir; ihtiraslı, ehlileştirilemez olan kişinin kendi kendine affedemeyeceği hatalar yaptığını idrak etmesi önemlidir. İlk hal narin ilkeleri var saymaya götürür, ikinci hal ise bir uzlaşma sağlanacağına dair bir inanca götürür.
78 Dediler ki New York’ta farklı itikatlara sahip doksan tane Hıristiyan kilisesi mevcutmuş. Şimdi de bilhassa Erie kanalın açılışından bu yana şehir inanılmaz zenginleşiyormuş. Herhalde hangi özel türden olurlarsa olsunlar dini düşünce ve duyguların dinlendirici Pazar gününe, inançlı düşüncelerin eşlik ettiği zorlayıcı çalışmaların da çalışma günlerinde yapılması gerektiği inancındalar. (Bkz. ek notlar)
79 Günah çıkartma olsa olsa, yetişkinlerin ilmihal bilgisi edinmesidir.
80 “Kilise dokunduğu her yeri zayıf düşürüyor.”
81 Öyle ilahiyatçılar var ki, tanrının yeryüzünde kurtuluşa erdirdiği sadece tek bir insan olsun isterlerdi, çünkü böylece kâfirler olmazdı.
82 Hıristiyanlık dini bir amaca yönelik siyasi bir devrimdir. Ancak bu hedefini ıskalamış, sonra da ahlaki olmuştur.
83 Hıristiyanlık putperestlikten ziyade, Yahudilikle tezat içindedir.
84 Praedestinatio2 nedir?
Cevap: Tanrı bizden daha güçlü ve bilgedir, bu yüzden bizleri keyfince oynatır.
85 Mitoloji = Luxe de croyance.3
86
Din: Yaşlı
Edebiyat: Gençliğin dini.
87 Antik tapınaklar insandaki tanrıya odaklanır; ortaçağın kiliseleri yükseklerdeki tanrıya ulaşmaya çalışır.
88 Sırlar mucize anlamına gelmez.
89 İyi bir söz iyi bir yer edinirse; inançlı bir söz elbette daha iyisini edinir.
90 Kömürün tütsüsü nasıl hayatı canlandırırsa; dua da kalbin umudunu canlandırır.
91 İman gizli, evcil bir sermayedir, nasıl dar günlerde bireylerin ihtiyaçları görülen umumi birikim ve yardımlaşma hesapları varsa, buradan imanlı olan sessizce kendi faizini alır.
92 İman görünmeyene sevgidir, güven ise imkânsıza, olanaksıza.
toplum ve tarih
93 Zamanın kendisi bir elementtir.
94 Hepimiz geçmiştekinden yaşar ve geçmiştekinden helak oluruz.
95 İnsanlar yaşadıkları yüzyılın, çoğunlukla bilinçsizce hareket eden uzuvları olarak görülmelidir.
96 Herkes kendine bir sorsun, hangi uzuvla çağına etki edebilir ve ediyordur!
97 En büyük insanlar, yüzyıllarına bir zaaf yüzünden bağlıdırlar.
98 Şu anki dünya onun için bir şey yapmamıza değer değildir, çünkü var olan anda yok olabilir. Geçmiş ve gelecekteki için çalışmamız gerekiyor, ilki kazanımlarını idrak edebilmek için, ikincisi değerini yüceltmek için.
99 Hangi yönetim en iyisidir ? Bize kendimizi yönetmeyi öğreten.
100 Haşmet, ödül veya ceza gözetmeksizin doğru veya yanlış olanı yapmaktır.
101 Hükmetmek ve tadını çıkarmak birlikte yürümez. Tadına varmak kendine ve başkalarına keyifle bağlı olmak demektir. Hükmetmek kendine ve başkalarına en ciddi anlamda iyilik yapar olmak demektir.
102 Hükmetmek kolay öğrenilir, yönetmek zor.
103 Bize yararı olup olmayacağını, kimsenin yüzünden anlayamayız. Soylunun yönetimini kabul ediyoruz, çünkü onun yönetiminde mal varlığımızı güvende görüyoruz. Kendisinden çirkin, dış ve iç ilişkilere karşı koruma bekliyoruz.
104 İnsan en önemli iki özelliğin eksik kaldığını hemen görüyor: akıl ve güç.
105 “Nihil rerum mortalium tam instabile ac fluxum est quam potentia non sua vi nixa.”4
106 Despotizm her bireyin otokrasisini destekler. Bunu da yukarıdan aşağıya kadar sorumluluğu bireye yükleyerek ve böylece icraatın en yüksek derecesini açığa çıkartarak yapar.
107 İki tane barışçıl güç vardır: hak ve nezaket.
108 Hak suçluluğa yöneliktir, polis uygunluğa. Hak tartar ve karar vericidir, polis etraflıca görür ve emreder. Hak bireye yöneliktir, polis genele.
109 Bütün yasalar, dünya ve yaşam sürecinde, ahlaki dünya düzenine yaklaşma çabalarıdır.
110 Ölüm kaldırılabilse buna karşı olmazdık. Ölüm cezasının kaldırılmasının kalıcı olması uzun sürmeyecektir. Kalksa dahi zaman zaman onu geri isteriz.
111 Halk ölüm cezası hakkında karar vermeye kalkarsa, anında kendi hakkını korumaya çalışanlar ortaya çıkar: Kan davası kapıyı çalar.
112 Bütün yasalar yaşlılar ve erkekler tarafından yapılmıştır. Gençler ve kadınlar istisnaları, yaşlılar ise kuralları ister.
113 Sana haksızlık yapılması dünyanın yasasız kalmasından daha iyidir. Bu yüzden herkes yasalara uysun.
114 Haksızlıkların vukuu bulması onların haksız bir biçimde yükseltilmesinden daha iyidir.
115 Nero, dört yıl süren geçici hükümeti esnasında, ki ben Galba, Otho, Vitellius hükümetlerini böyle adlandırıyorum, katledilişinden sonra dünyaya yayılan fenalık kadar fenalık yapamazdı. (Bkz. ek notlar)
116 Hükmetmek için nasıl bir hakka sahip olduğumuz sorusunu sormuyoruz; hükmediyoruz. Halkın bizi iktidardan etme hakkına sahip olmasıyla ilgilenmiyoruz; sadece böyle bir şey yapma meyline girmemesi için sakınıyoruz.
117 Zorba yönetim kaldırıldığında, aristokrasi ve demokrasi arasındaki ihtilaf başlar.
118 Egemenliğin sembolü olarak iltifat zayıf insanlar tarafından kullanılır.
119 Devrimden önce her şey çabaydı; sonrasında her şey talebe dönüştü.
120 Her devrim doğal bir hale yöneliktir, yasasızlık ve utanmazlık haline. (Pikartlar, Anabaptistler, Sans-culotte’lar.)
121 Eşitliği ve özgürlüğü aynı anda vaat eden yasa koyucu veya devrimciler ya hayalperest ya da şarlatandır.
122 Hayali eşitlik, eşitsizliği gösterecek ilk unsurdur.
123 Her insan kendini ayrıcalıklı hisseder.
Bu duyguyla şunlar çelişir:
1. doğal gereksinim,
2. toplum.
1’e. İnsan ondan kaçamaz, yolundan çekilemez, ondan bir şey elde edemez. Sadece perhizle ona itaat edebilir ve ondan önce davranmaktan kaçınır.
2’ye. İnsan ondan kaçamaz, yolundan çekilemez; ondan bir şey elde edebilir, kendi ayrıcalık hissinden ödün verdiği takdirde toplumun avantajlarından ortaklaşa yararlanabilir.
124 Toplum içerisinde herkes eşittir. Hiçbir toplum eşitlik kavramı dışında bir kavramın üzerine kurulu olamaz, ancak özgürlük kavramı için bu geçerli değildir. Eşitliği toplum içinde bulmaya çalışırım; özgürlüğü ise, hem de ahlaklı olanını, yani tabii oluşumu, kendim getiririm.
125 Yani içerisine katıldığım toplum bana şöyle demeli: “Sen her birimizle eşitsin.” Ancak sadece şunu ekleyebilir: “Özgür olmanı dileriz” yani: dileriz ki, kendi kanaatince, özgür iradenle ayrıcalıklarına yönelesin.
126 Bütün hünerimiz, var olabilmek adını varlığımızdan geçmekte yatıyor.
127 Toplumun en üst hedefi ayrıcalıkların neticesini herkese garantilemektir. Her bir akıllı zaten neticeye fazlasıyla kurban vermektedir, hele ki toplum. Bu netice sebebiyle şu anki uzuvların ayrıcalıkları helak olmak üzeredir.
128 Büyük hak, sadece kendi özelinde değil, – çünkü bunu herkes bilir – umumiyet içerisinde de hoşgörülü ve akıllı olmaktır.
129 Böylesine inatçı, çelişkilidir insan. Avantajı için zorluğa gelemez, zararı uğruna her türlü zorbalığı çeker.
130 Şakayla karışık insan tamimiyle hatalardan oluşturulmuş denilebilir. Bunlardan bazıları topluma yararlı, bazıları zararlı, bazıları işe yarar, bazısı da işe yaramaz bulunabilir. İlk saydıklarımın hakkında iyi konuşulur; onlara erdemler denir; ikincisi hakkında kötü konuşulur; onlara hata denir.
131 Dünyaya ilahi bir söz gibi adım atan her büyük fikir, tıkanık müşkülpesent halk için bir bela olur. Çok ama hafif eğitimli birine ise ukalalık verir.
132 Dünyaya ilahi bir söz gibi adım atan her büyük fikir, zorbalık gibi gelir. Bu nedenle beraberinde getirdiği avantajlar kısa zamanda dezavantaja dönüşür. Eğer başlangıç noktasını hatırlatırsanız ve her şeyin başlarda hangi nedenle yapıldığını göz önüne serebilirseniz her kurumu savunabilir ve övebiliriz.
133 Fikirde yaşamak, imkânsızla mümkünmüş gibi uğraşmak demektir. Kişilikle de durum benzerdir; her ikisi karşılaşırsa, o zaman dünyanın kendini yüzyıllarca şaşırmaktan alıkoyamayacağı vakalar gerçekleşir.
134 Tamamen fikirde yaşayan Napolyon, bunun bilincinde değildi. Fikirsel olanı reddetmesine ve gerçekliğini yalanlamasına karşın, diğer taraftan fikri gerçekleştirmeye çalışmıştır. Berrak, kandırılamaz zihni böylesine içsel bir çelişkiyi kaldıramamış ve bunu, zorla da olsa, kendince öz ve asil bir biçimde dile getiriyor olması önemlidir.
135 O fikri ruhani bir varlık olarak görür. Bir gerçekliği yoktur ancak uçtuğunda geriye gerçekliği yalanlanamaz bir residuum (ölü bir kap) bırakır. Bu bize göre yeterince sabit ve cismani olsa da, yaşamının durdurulamaz sonuçları ve hareketleriyle inanç ve güvenle halkını eğlendirse de kendisi bunu farklı izah etmektedir. O an hayatın, hayatiyet ortaya koyduğunu ve verimli bir fikrin sonsuza dek hüküm süreceğini itiraf etmektedir. Dünyanın gidişatına yeni bir ivme, yeni bir yön çizdiğini kabul etmek hoşuna gider. (Bkz. ek notlar)
136 Hiçbir şey çoğunluk kadar tiksindirici değildir, çünkü o çok az güçlü seleflerden oluşmaktadır. Defolu malların satışına izin veren muziplerden, asimile olan güçsüzlerden ve ne istediğiyle ilgili en ufak bir fikre dahi sahip olmayan, para peşinde paytaklayan bir kitledir.
137 “Umumi meselelerdeki payımız çoğunlukla sadece dar kafalılıktan ibaret.”
138 Eski, mevcut inatçı olanın gelişimle, eğitim ve dönüşümle olan mücadelesi hep aynıdır. Düzenden en son müşkülpesentlik ortaya çıkar; bundan kurtulmak için düzeni bozar insan ve yeniden bir düzene ihtiyaç olduğunu anlayana dek bir hayli zaman geçer. Klasisizm ve Romantizm, lonca baskısı ve esnaf özgürlüğü, temel zemini sıkı tutmak ve parçalamak, her zaman sonunda yenisini doğuran aynı münakaşadır. O zaman yönetenin yapacağı en akıllı iş bu savaşa diğer tarafı yok etmeksizin, eşitçe hâkim olmak; ancak bu insanlara verilmiş bir yeti değildir ve tanrı da bunu istemiyor gibi.
139 Donanmış, savunmaya ayarlanmış bir hal karşısında hiçbir devlet dayanamaz.
140 Hünkârlar tarafından gazetelerde basılan pek iç açıcı değildir; çünkü güç fiiliyata geçmeli, konuşmamalıdır. Liberallerin ortaya koydukları her zaman okunabilirdir; çünkü üstün güç sahibi, faal olamadığı için, kendini en azından konuşarak ifade etmek ister. “Bırakın, ödeme yaptıkları sürece, şarkı söylesinler!” der Mazarin, yeni vergilerle ilgili alaycı şarkıları kendisine sunulduğunda.
141 Gazetede bütün resmi resmi haberler tumturaklıdır, geri kalanlar ise tekdüzedir.
142 Birkaç ay gazete okumadıysa insan ve sonra hepsini bir arada okuduğunda bu kâğıt parçasıyla ne kadar vakit kaybettiğini anlıyor. Dünya her zaman taraflara bölünmüştü, bilhassa şu an böyledir. Her şüpheli durumda gazete yazarı bir tarafı diğerine tercih ediyor ve okur da bu doğrultuda günden güne bir meyil veya antipati oluşturuyor, ta ki sonunda bir karar verilene ve olaylara Tanrı’nın işiymiş gibi şaşkınca bakana kadar.
143 Sansür ve basın özgürlüğü daima birbirleriyle savaşacaktır. Muktedirler sansürü talep eder ve uygular, güçsüz olanlar ise basın özgürlüğünü ister. Birileri ne planlarında ne de icraatlarında her lafa karışan, itiraz eden bir varlık tarafından engellenmek istemez, itaat edilmesini ister; diğerleri gerekçelerini ifade etmek ve itaatsizliği yasallaştırmak ister. Bu duruma her yerde rastlanabilir.
144 Ancak burada şunu da söylemek gerekir, güçsüz ve acı çeken taraf da basın özgürlüğünü, entrika kurduğu ve ifşa edilmek istemediği durumda, aynı şekilde baskılamak ister.
145 Onu kötü emelleri için kullanmak istemeyen hiç kimse, basın özgürlüğü diye feryat etmez.
146 Liberal fikirleri dinlediğim zaman insanların kendilerini boş laflarla nasıl da oyaladıklarına şaşırıyorum. Bir fikir liberal olmamalı! Güçlü olabilir, çalışkan, kendi içerisinde tamamlanmış olabilir ki ilahi görev olan, üretken olmayı yerine getirebilsin. Hele ki kavram hiç liberal olmamalı, çünkü onun bambaşka bir görevi var.
147 Ancak liberalliğin aranması gereken yer zihniyetlerdir ve bunlar da canlı mizaçlardır.
148 Zihniyet ise nadiren liberaldir, çünkü zihniyet doğrudan kişinin kendinden, en yakın ilişkilerinden ve ihtiyaçlarından açığa çıkar.
149 Daha ötesini yazmıyoruz, her gün duyulanı bu ölçüte göre değerlendirmeli!
150 Liberal yazarlar şimdi iyiyi oynuyorlar, seyircileri tamamen vekillerden oluşuyor.
151 Hoşgörü aslında sadece geçici bir zihniyet olmalı, takdire ulaştırmalıdır. Tahammül etmek, hakaret etmek anlamına gelir.
152 Gerçek liberallik takdirdir.
153 Bir başına insan pek var olamaz, bu nedenle bir partinin tarafına geçer, çünkü orada huzur bulamasa da rahatlama ve güven bulur.
154 Dilimizde bir kelimeye ihtiyaç duyuyoruz, aynı çocukluk kelimesinin çocuktan türemesi gibi, halkçılık kelimesinin de halktan türeyen şekline ihtiyacımız vardır. Eğitimci çocukluğu duymalı, çocuğu değil; yasa koyucu ve yönetici halkçılığı duymalı halkı değil. Biri daima aynı şeyi söyler, akılcıdır, daimdir, saf ve dürüsttür. Diğeri istemekten ne istediğini bilemez. Ve bu anlamda yasa halkçılığın genel ifade edilmiş iradesi olabilir, olmalıdır da. Çoğunluğun asla dile getiremediği, ancak anlayışlı olanın duyabildiği, akıllı olanın tatmin edebildiği ve iyi olanın seve seve teskin edebildiği bir iradedir bu.
155 Bir ulus olgunlaşabilir mi sorusu tuhaf bir sorudur. Ben bu soruya evet diye cevap verirdim eğer bütün erkekler otuz yaşında insanlar olarak doğabilseydi. Ancak gençlik ebediyen ukala, yaşlılık da ebediyen çekimser kalacağı için asıl olgun olan insan, hep iki arada sıkışmış kalacak ve mucizevi bir biçimde bu işin içinden geçmeye ve sıyrılmaya çalışacaktır.
156 Hiçbir ulus kendi hakkında verdiği hüküm gibisini başka yerden alamaz. Ancak bu büyük avantaja çok geç ulaşır.
157 Gerçek bir Alman, varlığını eğitiminin çeşitliliği ve karakterinin birliği ile ortaya koyar.
158 Alman için en tehlikelisi komşularıyla ve komşularının çıtasından yükselmesidir. Bu denli kendi içinden gelişmeye müsait olan ikinci bir ulus yoktur. Bu nedenle dış dünyanın kendisini bu kadar geç fark etmiş olması kendisi için büyük avantaj olmuştur.
159 Alman’ın zihniyetten yana özgürlüğü vardır. Bu nedenle zevk ve akıl özgürlüğü bakımından eksik kaldığında bunu fark etmez.
160 Almanlar birlikteliklerini korumaya değer vermezler. Ancak kendi içlerinde kalmayı önemserler. Her birinin, bu kim olursa olsun, vermek istemediği, kendince, bir şeyi vardır.
161 Alman bir yazar ulusuna hâkim olmak istediğinde, onları, kendilerine hükmetmek isteyen birinin olduğuna inandırması yeterli olurdu. Hemen öylesine gözleri korkardı ki, kimin tarafından olursa olsun yönetilmeye razı gelirlerdi.