
Полная версия:
Tatar Çocuk Oyunları
Yukarıda oyunlar üzerine yaptıkları çalışmalarla öne çıkan bazı bilim insanlarının tanım ve görüşlerine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere oyun kavramı farklı disiplinlerde konu üzerinde çalışmaları bulunan birçok bilim insanı tarafından çeşitli yönleriyle ele alınarak tanımlanmıştır.
“Her insan oyun oynamıştır/oynar, onu tecrübe etmiştir.” gerçeğinden hareketle oyunun ne olduğunu tanımlamaya çalışmak çok kolay gibi görünse de bir olgu olarak oyunun genel bir tanımını yapmak oldukça karmaşıktır. Konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşıldığında oyunun başka bir yönünün keşfedilmesi muhtemel olduğundan oyuna dair yeni tanımların yapılması, bu tanımlarda daha öncekilerinin bir eksikliğinin giderilmesi olağandır. Bundan yola çıkarak bu çalışmada oyunun genel bir tanımı şöyle yapılmıştır: “Oyun; zekâ, çeviklik, beceri, taklit gibi özelliklerden bazen hepsinin aynı anda bazen de bunlardan biri ya da birkaçının birlikte öne çıktığı; kişinin bedensel ve zihinsel bakımdan estetik ve yararlı olana ulaşmada keyif ve heyecanı özgürce yaşayıp mutlu olduğu, insanlığın varoluşundan itibaren hayatının her anında gelişimine katkı sağlayan eğlenceli ve eğitici icadi etkinlik uygulamalarının genel adıdır.”
Tanımda da belirtildiği üzere oyun oynamanın yaşı yoktur, öyle de derler, ancak oyun deyince akla nedense ilk çocuk gelir. Büyüklere nazaran oyun çocuklara has bir uğraşı olarak algılanır. Hâlbuki oyun, beşikteki bebekten ömrünün sonbaharını yaşayana kadar herkes içindir. Seksen yaşındaki bir dede sekiz yaşındaki torunuyla, kırk yaşındaki bir baba yeni emeklemeye başlayan çocuğuyla oyun arkadaşı olabilir. Yani oyun oynamak insanın, hatta her canlının yaratılışında olan bilinçli veya bilinçsiz bir davranış güdüsüdür. Her insan; uygun zamanı, ortamı ve şartları bulduğunda oyun oynamaya yatkındır. Bu açıdan bakıldığında oyun oynamak yetişkinlerden daha çok çocukların işidir. Çünkü oyun oynamaya daha çok zamanı olan çocuklardır.
Günümüzde oyunlar, geleneksel ve modern oyunlar olmak üzere basitçe ikiye ayrılabilir. Modern oyunlardan kastedilen artık günümüzde bilgi çağıyla birlikte bir sektör hâline gelen oyunlardır. Bunlara teknolojik aygıtlarda (bilgisayar, akıllı telefon, tablet vb.) oynanan, çeşitli parçaların birleştirilmesi ya da bozulması (lego, puzzle, jenga vb.) şeklinde oynanan, bir oyun şirketinin oluşturduğu bir hikâye (tabu, monopoly, scrabble vb.) esasında oynanan, eğlence parklarında (atlıkarınca, gondol, kamikaze, zincirli sandalye, salıncak, dönme dolap, çarpışan araba vb.) oynanan oyunlar örnek verilebilir. Ancak bu kitabın konusu Tatar çocuklarının oynadığı geleneksel oyunlar olduğundan modern oyunlardan burada geleneksel oyunların ne olduğuna dikkat çekmek için bahsedilmiştir.
Geleneksel çocuk oyunları anne babalarımızın, nine dedelerimizin; hatta atalarımızın atalarının yüzlerce yıldır çocukluk çağlarında oynayıp bir sonraki kuşağa bir kültür mirası olarak aktardıkları, zamanın değişen şartlarına uyum sağlayarak ister açık ister kapalı alanda olsun; evde, okulda, etkinlik salonunda ya da sahasında, avluda, kapı önlerinde, bahçede, parkta, meydancıkta, düzlükte, çayır-çimende, sokakta, mahallede; yani oyun oynamaya elverişli her yerde araçlı ya da araçsız, bireysel ya da gruplar hâlinde, bazıları türkülü tekerlemeli oynana gelen; asıl işlevi eğlenme olan ama bunu yaparken öğrenme işlevini devreye sokarak çocuğun hem fiziksel hem de zihinsel gelişimine ve sağlığına çok önemli yararları olan ve çocuk var oldukça onların neşesine neşe katacak olan sosyal hayatın değişmez ögesidir.
2. Çağdaş Türk Lehçelerinde Oyun ve Oyna- Sözcükleri
Eski Türkçedeki oyun ve oyna- sözcükleri çağdaş Türk lehçelerinin neredeyse tamamında korunarak aynı anlamlarda kullanılmaktadır. Bununla birlikte bazı lehçelerdeki oyın, oyin, uyın; oyna-, oyni- uyna- gibi farklı fonetik varyantlar o lehçelerin genel fonolojik karakterinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum oyun ve oyna- sözcüklerinin çağdaş Türk yazı dillerindeki kullanımları verilerek aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tabloda, çağdaş Türk yazı dilleri Güney-Batı (Oğuz), Kuzey-Batı (Kıpçak), Güney-Doğu (Karluk), Kuzey-Doğu (Sibirya) ve Çuvaş olmak üzere 5 ana gruba ayrılmıştır. Tablonun başında, oyun ve oyna- sözcüklerinin Türkçenin ilk sözlüğü olarak kabul edilen DLT’teki karşılıkları verilmiştir. Üç sütundan oluşan tablonun ilk sütununda ilgili yazı dillerinin adları, ikinci sütununda oyun teriminin söz konusu yazı dillerindeki karşılıkları ve bu yazı dillerinde kullanılan alfabe ile yazılışları verilmiştir. Tablonun üçüncü sütununda ise bu terimin kaynak olarak alındığı eserlerin metin içi atıfları verilmiş, bir komisyon tarafından hazırlanan eserlerin de adı kısaltma yapılarak gösterilmiştir.


Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Türkçenin ses özellikleri dikkate alındığında oyun ve oyna- sözcükleri Çuvaş Türkçesi dışında tüm Türk lehçelerinde ortaktır. Çağdaş Türk lehçelerinden Tatar ve Başkurt Türkçelerine özgü geniş yuvarlak ünlülerdeki daralma ve bulanmadan kaynaklı düzenli ses olayı neticesinde arka damak “o ve ö” ünlüleri daha kapalı ve dar telaffuz edilir. Tatar Türkçesinde ikinci hecelerdeki yuvarlak ünlüler dar ve düz olarak yazıldıkları (Öner, 2007: 692-694) için oyun ve oyna- sözcükleri Tatar Türkçesinde uyın ve uyna- olmuştur.
3. Oyun ve Oyna- Sözcüklerinin Etimolojisi
Metin And, Oyun ve Bügü isimli eserinde “oyun” sözcüğünün Türkçe’nin en eski sözcüklerinden biri olduğunu eski Uygurca metinlerden örnekler vererek tarihi kaynakların da bunu gösterdiğini ifade etmiştir. Ardından And, bu sözcüğün hem antropolojik hem de dilbilimsel kökenini açıklamaya çalışmıştır. Antropolojik bakımdan sözcüğü açıklamak için şaman adlandırmaları ve şaman törenleri içeriğini göz önüne alarak fikir yürütmüş, şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Orta Asya şamanının türlü adları arasında, örneğin Yakutların kullandığı ad Türkçe bir sözcük olan “oyun”du. Kadın şamana ise Moğolca’dan gelen udahan, orta şamana orta-oyun yüce şamana ulahan-oyun deniliyordu. Daha da önemlisi oyun sözcüğü yalnız şaman için değil, fakat örneğin Türkistan’da şaman töreninin tümüne de deniyordu. Oyun sözcüğünün çeşitli anlamları düşünüldüğünde, bunların hemen pek çoğunun şamanın büyüsel törenindeki çeşitli ögelerde içerildiği görülür. Şaman bu törende dans ediyor, ses ve çalgı ile müziğini yapıyor, yüz kaslarını kullanarak, karnından sesler çıkararak taklit ve dramatik ögelere başvuruyor ve şiir okuyordu. Böylece oyun sözcüğüyle tiyatro, dans ve türlü seyirlik oyunların kökeni şamanda ve onun eyleminde toplanmış oluyordu.” (And, 2012: 37). Dilbilimsel bakımdan fiilin kökünün oy- olduğunu belirten And, ancak öteki sözcüklerle birleştirmek için bir dilbilimcinin uzun araştırmalarının gerekliliğini vurguladıktan sonra bir denemede bulunmuştur: “-n fiilden isim yapma eki, eski çağlarda çok yaygın bir ek olduğundan, ekin başındaki yardımcı ünlü olan (u) sesi de (daha çok eski çağlarda ekin bir parçası sayılmış ve o- fiil köküne geldiği zaman bu o- kökü ile -un eki arasına bir (y) sesi konmuş olabilir ve zamanla bu yardımcı (y) sesi o- köküne katılmış ve oy- ortaya çıkmış; bu kökten de yeni sözcükler türetilmiştir. Pek sağlam olmamakla birlikte bu görüş benimsenirse, örneğin o- fiilini ot[=ot, ilâç] ile birleştirebiliriz. Bir başka deyişle şamanların hastalık yaratan kötü ruhlarla savaşlarında kullandıkları ilâç ile birleşebilir. Böylece o- kökü yardımcı ses (y) ile birleşmeden önceki bir çağda fiil henüz o- iken -t türevi yaratılmış [-t fiilden isim yapma Türkçenin en eski eklerinden biridir], öte yandan bu türevden çıkan ota- (= ilâç vermek, sağlamak), ve otacı (ota-tacı) [= doktor, hekim] türevlerini biliyoruz.” (And, 2012: 37-38).
Etimoloji üzerine önemli çalışmaları bulunan dil bilimcilerin oyun kelimesinin etimolojisine dair görüşleri çerçevesinde konuya bakıldığında oyna– sözcüğünün oyun sözcüğünden türemiş olduğu üzerine görüş birliği olan bir konudur; zira {+A-} isim tabanlarından fiil türeten bir ektir (bk. Erdal 1991: 418-429; Korkmaz 2014: 111-112) ve ikinci hecesinde dar ünlü barındıran isim tabanları bu eki aldıklarında orta hecesindeki söz konusu ünlüyü düşürürler (ör. bediz ‘süs’, *bedize- > bedze- > beze-; beŋiz ‘yüz, beniz’, *beŋize- > beŋze- > benze-; kulun ‘at yavrusu’, *kuluna-> kulna- ‘doğurmak (at için)’). Oyna- sözcüğünün yapısı ve fonetik süreci de bu şekildedir: oyun+a- > *oyuna- > oyna- (Erdal 1991: 422). Ancak oyun sözcüğünün etimolojisi için aynı şekilde kesin bir yargıya varmak güçtür. Türkologların da bu sözcük üzerindeki düşünceleri birbirinden ayrılmaktadır. Clauson (1972: 274), bu sözcüğün bilinen oy- ‘oymak, oyuk yapmak’ fiilinden türemiş olma ihtimalinin tamamen göz ardı edilemeyeceğini ifade eder. Sevortyan (1974: 435), bu sözcüğün farklı anlama sahip bir *oy- fiilinden türediğini Gabain’den aldığı şüpheli oy- ‘(zar) atmak, (zarla) oynamak’ örneğine dayandırır ve Sahaca oy- ‘sıçramak, zıplamak’ fiilinin de bu fiille ilişkili olabileceğini belirtir. Eren (1999: 311) de Ramstedt ve Pop-pe’den aldığı verilere istinaden bu sözcüğü oy- ‘oynamak’ tabanı ve {-(u)n} ekiyle analiz eder. Gülensoy (2007: 644), sözcüğü farazi ve uzun ünlülü *ōy- ‘oynamak’ fiiline dayandırır. Tietze (2018: 190) ise sadece Clauson’un varsayımıyla yetinir. Tatar Türkçesinin etimolojik sözlüğünde Ehmetyanov (2015: 340), sözcüğün kökü olarak Eski Uygurcada tanıklanan oy- fiili ve Sahaca oy- ‘oynamak, sıçramak’ fiili ve aldığı eki de {-gun} eki olarak belirlemiştir. Tüm bu bilgilerden yola çıkarak oyun sözcüğü yalın hâlde Eski Türkçede tanıklanmayan bir *oy- ‘oynamak; dans etmek’ sözcüğünden türemiş olmalıdır. Bu fiilin destekleyicisi çağdaş Saha Türkçesindeki oy- ‘sıçramak, hoplamak’ fiilidir. Sözcükteki yapım eki ise çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği {-Un} fiilden isim yapım ekidir.
4. Tatar Türkçesinde Oyun (Уен) ve Oyna- (Уйна-) Sözcüklerine İlişkin Söz Varlığı
Tatar Tĩlĩnĩŋ Aŋlatmalı Süzlĩgĩ’nde madde başı olarak oyun ve oyna- sözcüklerine dokuzar anlam gösterilmiştir:
oyun: 1. Gönül eğlendirmek için yapılan uğraşı. 2. Özel kurallar, yöntemler ile icra edilen ve gönül eğlendirmeye, dinlenmeye, bedeni sağlamlaştırmaya yönelik bir tür spor sayılan iş. 3. Türlü müzik aletleriyle müzikal eser icra etme işi. 4. Bir sahne eserini seyircilere gösterme. 5. İskambil oyununda en önemli ve istediği kâğıda basma, kapatılabilen kart türü. 6. Belirli bir amaçla yapılan, önceden düşünülen şey; entrikalar, art niyetler, fikirler. 7. Işık yansımaları, renkleri ve benzerlerinin hızlı hızlı değişmeleri, değişik renklere girip çıkmaları, ışıldayıp durmaları. 8. Şaka yaparak söylenen eğlenceli söz. 9. Manevra, askerî uygulamalar (GİİTETİ 1981: 295).
oyna-: 1. Oynamak, eğlenmek. 2. Bir şeyi farkında olmadan döndürmek, hareket ettirmek, gereksiz bir iş ile uğraşmak. 3. Çabucak türlü türlü hareketler yapmak, oynak oynak koşmak (hayvanlar için). 4. Yansıyıp pırıldamak, ışıldamak, aksetmek (güneş ışığı, aydınlık vb. için). 5. Bir müzik aleti çalmak. 6. Bir sahne eseri için rol yapmak, sahnede gösteri sergilemek. 7. Şaka yapmak. 8. Yakışıksız ve yasak şeylerle eğlenmek, meşgul olmak. 9. Askerlik hizmetini yapmak (GİİTETİ 1981: 301).
Mustafa Öner tarafından hazırlanan Kazan Tatar Türkçesi Sözlüğü’nde de Tatar Tĩlĩnĩŋ Aŋlatmalı Süzlĩgĩ ’ne paralel şekilde oyun için dokuz, oyna- için on anlam belirtilmiştir:
oyun: 1. Oyun. 2. Spor oyunu, müsabaka. 3. Çalgı çalma. 4. Sahne oyunu, piyes. 5. Kâğıt oyunu. 6. Entrika. 7. Işık oyunu. 8. Latife, şaka. 9. Harp oyunu, askerî tatbikat (Öner, 2015: 525).
oyna-: 1. Gönül eğlendirmek. 2. Oynamak. 3. Amaçsız olarak eliyle bir şeyler kurcalayıp oynamak. 4. Birisiyle oynamak, alay etmek. 5. Kımıldamak. 6. Çalgı çalmak. 7. Bir müzik eserini icra etmek. 8. Piyes oynamak, tiyatro oyununa katılmak, rol yapmak. 9. Yasak bir şeyi kurcalamak. 10. Askerlik hizmetini yapmak (Öner, 2015: 526).
Türk Dil Kurumu’nun çevrimiçi Güncel Türkçe Sözlük’ünde (TDK https:// sozluk.gov.tr) ise madde başı olarak oyun sözcüğüne 10, oyna- sözcüğüne ise 18 karşılık verilmiştir:
oyun: 1. Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence. 2. Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi. 3. Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü. 4. Seslendirilmek veya sahnede oynanmak için hazırlanmış eser, temsil, piyes. 5. Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma. 6. Şaşkınlık uyandırıcı hüner. 7. Kumar. 8. Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket. 9. Teniste, tavlada taraflardan birinin belirli sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç. 10. Hile, alicengiz oyunu, düzen, desise, entrika.
oyna-: 1. Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak. 2. Kımıldamak, hareket etmek. 3. Bir şeyi sürekli evirip çevirmek veya sürekli olarak ona dokunmak. 4. Bir film, oyun vb.nde rol almak. 5. Film gösterilmek. Tiyatro eseri sahneye konmak. 7. Eşyanın herhangi bir parçası kımıldamak, hareket etmek. 8. Sarsılmak, yeri değişmek. 9. Sporla ilgili çalışmalara katılmak. 10. Müziğin gerektirdiği uyumlu hareketleri yapmak. 11. Büyük bir ustalık, beceri ve kolaylıkla bir işi yapmak. 12. Değişiklik göstermek. 13. Tehlikeye düşürmek. 14. Oyalanmak, gereği gibi yapmamak, boşuna vakit geçirmek. 15. Rastgele yön vermek, aldatmak. 16. Herhangi birine karşı önemsemeyici davranışlarda bulunmak. 17. Tedirgin etmek, rahatsız edici davranışta bulunmak. 18. Değiştirmek, bozmak, tahrif etmek.
Yukarıda her iki Türk lehçesinin bir başvuru kaynağı olarak en çok kullanılan sözlüklerinden yapılan alıntılamalarda görüldüğü üzere sözlük bilimciler tarafından oyun ve oyna- sözcükleri benzer ifadelerle açıklanmıştır. Aynı sözcükler için Türk lehçelerinin diğer sözlüklerine bakıldığında bu benzer açıklamalara rastlanmaktadır.
Duruma göre olumlu ya da olumsuz anlamlarda kullanılabilen oyun sözcüğü en eski dönemlerinden beri Türk yaşam tarzı ve kültüründe kişioğlunun her çağında beden ve zihin gücünün yanında yeteneğin de gerektiği; neşe ve heyecan veren eylemlerin genel adı olmuştur. Kişioğlu bu eylemleri yaparken öğrenmek, eğlenmek, dinç kalmak, kendini göstermek, üstün gelmek, beğenilmek gibi güdülenmelerin doğrudan etkisiyle o anın fiziki ve ruhi uyarılarını yaşar ve o andan keyif alır. Oyunun işte bu özelliklerinden dolayı oyun ile bağlantılı deyişler (türemiş sözcükler, birleşik sözcükler, ikilemeler, deyimler, atasözleri gibi) Türkçenin bütün lehçelerinde olduğu gibi Tatar Türkçesinin söz varlığı içinde de işlek bir şekilde yer almıştır.
Aşağıda oyun ve oyna- sözcüklerinin üç ciltlik Tatar Tĩlĩnĩŋ Aŋlatmalı Süzlĩgĩ (GİİTETİ, 1977, 1979, 1981) ile Tatarca-Türkçe Sözlük (Ganiyev vd., 1997), Kazan Tatar Türkçesi Sözlüğü (Öner, 2015), ABBY Lingvo Electronic Dictionary (Sürüm: X6 Professional 16.2.2.133), iki ciltlik Tatar Tĩlĩnĩŋ Frazelogik Süzlĩgĩ (İsenbet, 1989, 1990) gibi sözlüklerde yer alan veriler taranmış ve bunların Türkiye Türkçesi karşılıkları verilmiştir. Oyun ve oyna- sözcüklerinin geçtiği birçok Tatar atasözü bulunmaktadır. Bu atasözleri müstakil bir çalışmanın konusunu oluşturacak kadar fazla olduğundan hepsi bu çalışmaya dâhil edilmemiştir. Ancak ilgili eserlerden seçilenler bu çalışmada örnek göstermek için Türkiye Türkçesine tercümesiyle birlikte verilmiştir.
4.1. Uyın (Уен): Oyun ve Uyna- (Уйна-): Oyna- Sözcüklerinden Türetilen Tatarca Sözcükler:
uyın (уен): oyun; uyınçak (уенчак): oyuncu, şakacı, afacan; uyınçaklık (уенчаклык): şakacılık, afacanlık; uyınçan (уенчан): oyuncu, şakacı; uyınçı (уенчы): oyuncu, çalgıcı, artist; uyınçık (уенчык): oyuncak; uyınçıl (уенчыл): oyuncu, şaklaban; uyınlı (уенлы): oyunlu; uyınlık (уенлык): oyunluk oyun oynama yeri; uyınsız (уенсыз): oyunsuz, şaka değil; uyna– (уйна-): oynamak, çalgı çalmak; uynak (уйнак): oynak; uynakla– (уйнакла-): oynamak, zıplamak; ışıldamak, parlamak; uynaklat– (уйнаклат-): oynatmak, kıpırdatmak; uynaklık (уйнаклык), oynaklık; uynal– (уйналу): oynanmak, çekiliş yapılmak; uynalış (уйналыш): oynama, oynayış, çekiliş, şans oyunu; uynap (уйнап): şaka yaparak, oyundan, şakayla; uynaş (уйнаш): oynaş, zina; uynaş– (уйнаш-): oynaşmak, zina etmek; uynaşçı (уйнашчы): oynaşçı, zinakâr, fahişe; uynaşçılık (уйнашчылык): oynaşçılık, fahişelik; uynaşlık (уйнашлык): oynaşlık; uynaştır (уйнаштыр-): oynaştırmak; uynaştırgala– (уйнаштыргала-): oynaştırmak; uynat– (уйнат-): oynatmak, kıpırdatmak, çalgı çaldırmak; uynatkıç (уйнаткыч): oynatıcı; uynavçı (уйнаучы): oyuncu, çalgıcı, artist.
4.2. Uyın (Уен): Oyun ve Uyna- (Уйна-): Oyna- Sözcüklerinin Kullanıldığı Tatarca Birleşik Sözcükler:
uyın gına (уен гына): çok kolay; uyın kuyuvçı (уен куючы): sanatçı; uyın ostası (уен остасы): oyun organizatörü; uyın oyıştıruvçı (уен оештыручы): şovmen, gösteri adamı; uyın-cır (уен-җыр): oyun havası, dans; uyın-cıyın (уен-җыен): şenlik, festival; uyınçık kĩbĩk/şikĩllĩ (уенчык кебек/шикелле): oyuncak gibi; uyınçık satuvçı (уенчык сатучы): oyuncak satıcısı; uyınçık yasavçı (уенчык ясаучы): oyuncak üreticisi; uyınga kert- (уенга керт-): oyuna sokmak; uyınga kuy- (уенга куй-): oyuna koy-; uyını-çını bĩrgĩ (уены-чыны бергә): oyunu da gerçeği de bir; uyın-kölkĩ (уен-көлке): eğlence; uyın-kölkĩ kiçesĩ (уен-көлке кичәсе): parti, eğlence akşamı; uyın-kölkĩ söylevçĩ (уен-көлке сөйләүче): meddah, stand-up göstericisi; uyın-kölkĩçĩl (уен-көлкечел): oyunbaz, şakacı; uyın-kölkĩlĩ (уен-көлкеле): gülünç, komik, komedi; uyın-kölkĩsĩz (уен-көлкесез): şakasız, ciddi; uyınlı-çınılı (уенлы-чынлы) / uyını-çını (уены-чыны): yarı şaka yarı ciddi, şaka gerçek karışık; uyın-muyın (уен-муен): oyun-moyun; uynaklap tora torgan (уйнаклап тора торган): oynak oynak; uyna-kölü- (уйна-көл-): oynayıp gülmek, eğlenmek; uynap al- (уйнап ал-): oynamak, eğlenmek; uynap ciber- (уйнап җибәр-): daha yüksek sesle çalmak; uynap kına (уйнап кына): çabucak; uynap torgan (уйнап торган): eğlenceli, ışıltılı; uynap-kölĩp (уйнап-көлеп): güle oynaya, neşeyle; uynaşçı hatın (уйнашчы хатын): oynaş kadın, hafif kadın; uynaşka öndevçĩ (уйнашка өндәүче): kadın satıcısı; uynaştan tugan (уйнаштан туган): gayri meşru, babası belli olmayan, piç; uynıy başla- (уйный башла-): oynamaya başlamak. Her ne kadar Tatarca sözlüklerde bir madde başı olarak verilmese de rastladığımız örneklerde oyun sözcüğü bir isim tamlamasında kullanılarak yeni sözcükler oluşturmaktadır. Aşağıda bu türden birleşik sözcüklere yer verilmiştir. aşık uyını (ашык уены): aşık oyunu; azartlı uyın (азартлы уен): kumar oyunu; dans uyını (бию уены): dans oyunu; domino uyını (домино уены): domino oyunu; ebek uyını (әбәк уены): ebe oyunu; futbol uyını (футбол уены): futbol oyunu; hokkey uyını (хоккей уены): hokey oyunu; karta uyını (карта уены): kart oyunu; karton uyınçık (картон уенчык): karton oyuncak; kılıç uyını (кылыч уены): kılıç uyını; komarlı uyınnar yortı (комарлы уеннар йорты): kumarhane; kurçak uyını (курчак уены): kukla oyunu; kümek uyın (күмәк уен): ortaklaşa oyun, grup oyunu; namussız uyın (намуссыз уен): hileli oyun; olimpi-ya uyınnarı (олимпия уены): olimpiyat oyunu; otışlı uyın (отышлы уен): ütmeli uyın; östel uyını (өстәл уены): masa oyunu; sızık uyını (сызык уены): çizgi oyunu; sport uyını (спорт уены): spor oyunu; süz uyın (сүз уен): söz oyunu; şahmat uyını (шахмат уены): satranç oyunu; şamakay uyını (шамакай уены): palyaço oyunu; uyın atama (уен атама): oyun terimi; uyın barışı (уен барышы): oyun gidişatı; uyın kağiydelerĩ (уен кагыйдәләре): oyun kaideleri; uyın meclĩsĩ (уен мәҗлесе): oyun oturumu; uyun kartası (уен картасы): oyun kağıdı, oyun destesi.
4.3. Uyın (Уен): Oyun ve Uyna- (Уйна-):
Oyna- Sözcüklerinin Geçtiği Tatar Deyimleri at uynat- (ат уйнат-): ata binmede usta olmak, yiğitlik göstermek; atasınıŋ sakalı bĩlen uyna- (атасының сакалы белән уйна-): babasının sakalıyla oynamak; avızında koş uynata (авызында кош уйната): ağzı laf yapmak, söz söylemede usta olmak; barmak uyını uyna- (бармак уены уйна-): şaka yapmak; baş bĩlen uyna- (баш белән уйна-): yaşamını tehlikeye atacak bir şeye girişmek; baş rolnĩ uyna- (баш рольне уйна-): en önemli, en etkili durumda olmak; bĩrĩnçĩ skripka uyna- (беренче скрипка уйна-): herhangi bir işte önder olmak, kilit vazife üstlenmek; biyeley ĩçĩnde uy uynat- (бияләй эчендә ут уйнат-): bir işi gizlice yürütmek; buran uynat- (буран уйнат-): fırtına koparmak, büyük kavga etmek, çok öfkelenmek, bağırmak; buran uynatıp (буран уйнатып): kışın güzel kızaklı atları koşturarak keyifli yolculuk yapmak; cil davıl uynatıp (җил-давыл уйнатып): altını üstüne getirmek, dağıtmak, karmakarışık etmek; cil uynatıp (җил уйнатып): bir işi hızlı hızlı, çabucak yapmak; cil-buran uynatıp (җил-буран уйнатып): çevik ve hızlı hareket etmek; cin ĩçĩnden yodrık uynat- (җиң эченнән йодрык уйнат-): gücü yetmediğinden açıkça düşmanlığını gösterememek, gizli düşmanlık yapmak; dusım-dusım uyna- (дусым-дусым уйна-): dost gibi görünmek, yalandan dost görünmeye çalışmak, ebek-çebek uyna- (әбәк-чәбәк уйна-): birinin gözüne görünmemeye çalışmak; birine yakalanmamaya çalışmak; ikĩ ut bĩlen uyna- (ике ут белән уйна-): aynı anda iki tehlikeli iş ile uğraşmak; kan uyna- (кан уйна-): coşmak, neşeli ve canlı olmak, şevklenmek, kanı kaynamak; kĩti-kĩti uyna- (кети-кети уйна-): birisini gıdıklamak, çocukları parmakla gıdıklayıp güldürmek, gıdı gıdı oynamak; kılıç uynat- (кылыч уйнат-): insanüstü gayret göstermek, egemen olarak yaşamak; kırık kön uyın, kırık kön tuyın kor- (кырык көн уен, кырык көн туен кор-): kırk gün oyun, kırk gün düğün yapmak; kul bĩlen uyna- (кул белән уйна-): elini serbest bırakmak; edepsizleşmek, ahlaksızlık göstermek; kulında at uynata (кулында ут уйната): çok başarılı, gayretli; kunak-kunak uyna- (кунак-кунак уйна-): birbirlerine misafire gidip gelmek, konuklaşmak; kurçak-kurçak uyna- (курчак-курчак уйна-): kukla gibi oynatmak, birisiyle oyuncak gibi oynamak, birine her istediğini yaptırmak; küŋĩl uyna- (күңел уйна-): kusası gelmek, içi bulanmak; hevesi kalmamak, zevki kaçmak, şevki kırılmak; küŋĩlnĩ uynat- (күңелне уйнат-): hislerine dokunmak, duyguları harekete geçirmek, isteklendirmek; küz alddında yoldızlar uyna- (күз алдында йолдызлар уйна-): yüze atılan tokattan ya da alınan darbeden yanakları kızarmak; küz uynat- (күз уйнат-): gözleri oynamak, gözleri fıldır fıldır etmek, güven vermemek, çapkınca bakmak, kaşı gözü oynamak; küzĩ uyna- (күзе уйна-): gözleri ümitle parlamak, bir şeye sahip olmayı dilemek; küzĩ-başı uyna-(күзе-башы уйна-): hevesle yapmak, şevkle uğraşmak, gönül vererek yapmak; küzlerĩ ut uynıy (күзләре ут уйный): gözleri şevkle parlamak, gözlerinde sevinç ve istek belirmek; mehebbet bĩlen uyna- (мәхәббәт белән уйна-): aşk oyunu oynamak, kızlarla şakalaşmak; meydanda at uynat- (мәйданда ат уйнат-): belli bir alanda üstünlük göstermek, adından söz ettirmek, kendi eserlerini, yeteneklerini halk önünde sergileyip ün kazanmak; necegay uyna- (нәҗәгай уйна-): şimşek çakması, ekinlerin boy attığı yaz gecelerinde uzaklarda çakan şimşeğin sessiz yansıması. nervıda uyna- (нервыда уйна-): siniri oynamak, sinirleri bozulmak, sinirlenmek, öfkelenmek; pĩsilĩ-tıçkanlı uyna- (песиле-тычканлы уйна-): kedi fare oynamak; rol uyna- (роль уйна-): oyunda rol almak, birinin bir işte önemli etkisi olmak, yapar gibi yapmak, numara yapmak, içten olmamak; sıyır agaçka mĩngen, köynĩ uyna- (сыер агачка менгән» көйне уйна-): “İnek ağaca çıkmış, türkü çalmış.” Bilir bilmez garmun çalan ya da dilediği şekilde mani söyleyen kimseler için söylenen söz; süz uynat- (сүз уйнат-): laf ebeliği yapmak, söz ebesi olmak, şakalı konuşmak; şap-şakır uyna- (шап-шакыр уйна-): şakır şukur oynamak; şatranj uynat- (шатранҗ уйнат-): sessiz sedasız gizlice iş yürütmek, kandırmak; şomran uynap kal- (шомран уйнап кал-): Bozuk bir yaşama heves edip zevk ve eğlenceye düşkün olmak, kumarda kaybetmek, ahlaksızca yaşamak; tĩş kaznasın uynat- (теш казнасын уйнат-): bütün hüneri yemek yemek olmak; tıçkanlı-meçĩlĩ uyna- (тычканлы-мәчеле уйна-): birisiyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak, şaka yapmak, hile yapmak; tuylı-kunaklı uyna- (туйлы-кунаклы уйна-): karşılıklı davet ile düğüne icabet etmek; ut bĩlen uyna- (ут белән уйна-): tehlikeli işleri sevmek, savaş açmak, işgal etmek; ut çeçĩp, buran uynatıp (ут чәчеп, буран уйнатып): ateş saçarak, fırtına kopararak; ut uynat-(ут уйнат-): alev gibi yalayıp geçmek; ateş gibi kesilmek, kan beynine sıçramak; utız kön uyın kılıp, kırık kön tuyın kılıp (утыз көн уен кылып, кырык көн туен кылып): otuz gün oynayıp, kırk gün düğün yapıp; uyın ĩş tügĩl (уен эш түгел): oyun iş değil, ciddi; uyın kor- (уен кор-): oyun kurmak, hile yapmak; uyın tügĩl…(уен түгел…): kolay değil, zor; uyınga al- (уенга ал-): oyuna/şakaya almak; uyınga birĩl– (уенга бирел-): oyuna kapılmak; uyınga bor– (уенга бор-): oyuna/şakaya çevirmek; uyınga eylendĩr– (уенга әйләндер-): oyuna/şakaya döndürmek; uyınga mavık- (уенга мавык-): oyuna kapılmak; uyınga tart- (уенга тарт-): oyuna çekmek; uyın-muyın kor- (уен-муен кор-): oyun-moyun kurmak, hile yapmak; uyın-muyın tügĩl – çuyın muyın (уен-муен түгел – чуен муен): kolay bir iş değil; uynaklap yör- (уйнаклап йөр-): oynak oynak yürümek; uynaş kıl- (уйнаш ит-): oynaşmak, fahişelik etmek; uynaşçılık it- (уйнашчылык ит-): çapkınlık yapmak, hovardalık etmek; uynaşlık it- (уйнашлык ит-): oynaşmak; yörek uyna- (йөрәк уйна-): aniden heyecanlanmak ya da korkmak, tedirgin olmak, yüreği hop etmek; yözĩnde hesret karaları uyna- (йөзендә хәсрәт каралары уйна-): mutsuzluğu yüzünden okunmak, yüzüne vurmak; yözĩnĩŋ östĩnde karalar uynap tora (йөзенең өстендә каралар уйнап тора): içinin kötülüğü, karanlık düşünceleri yüzüne yansımak.