Читать книгу Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı (Corci Zeydan) онлайн бесплатно на Bookz (7-ая страница книги)
bannerbanner
Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı
Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı
Оценить:
Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı

5

Полная версия:

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı

Hanımının elbisesini giydirmeye, kokular sürmeye, saçlarını örmeye başladı. Gülnar, denizler gibi derin düşüncelere dalmış olduğu hâlde itiraz etmeden maşitanın eline teslim olmuştu. Maşita, hanımını giydirip kuşattıktan sonra aynayı getirerek dedi ki:

“Hanımcığım bu güzel çehreye bak! Maşallah… Şahane güzellik buna derler.”

Gülnar kendi güzelliğini görmek istemiyor gibi aynaya dönüp bakmadı. Mahzun bir sesle:

“Beni boşuna aldatmaya çalışma, dediğin gibi güzel olsaydım beni böyle mahzun üzgün göremezdin.” dedi.

Maşita derhâl cevap verdi:

“Hanımcığım üzülmeyiniz. Kalbinizi biraz geniş tutunuz. Şimdi haydi yemeğe gidelim.”

Maşita bunu söyledikten sonra hanımını alıp odadan dışarı çıktı. Gülnar kapıdan çıkar çıkmaz Dahhâk’n dönüp dönmediğini anlamak üzere gözlerini bahçeye bitişik olan meydan yönüne çeviridi. Maşita dedi ki:

“Bey pederiniz şayet size Kirmani’den bahsederse istememezlik tavrını takınmamak gerekir. Öyle yapacaksınız, değil mi?”

Gülnar meydandan gözlerini ayırmadığı hâlde onay makamında başını salladı. Zavallı kızcağız kendi fikir ve hislerine o kadar yenilmişti ki köşkte çokça bulunan uşak ve cariyelerin hizmet için etrafında dolandıklarının farkında olamıyordu. Bu dalgınlıkla kimseyi görmeksizin yemek odasına giderek sofraya oturdu. Sofrada soğuk sıcak birçok yemek, meyve vardı. Gülnar söz söylemeksizin biraz yemek yedi. Dahhâk’ın ayak sesine benzer bir ses işittikçe kapıya doğru dönüp bakıyordu. Reyhane, hanımın bu hâl ve hareketine bakarak mahzun oluyor, onu meraktan kurtarmak için boş yere söze tutmaya çalışıyordu. Eline bir elma aldı:

“Hanımcığım! Bakınız bu elmanın rengi ne kadar güzel yanaklarınız gibi kıpkırmızı.” dedi.

Gülnar bu sözler kendisine değilmiş gibi davrandı. Elmayı maşitanın elinden alarak dalgın bir hâlde dişi ile ondan bir parça kopardı. Fakat tam o sırada kapının yavaşça açıldığı işitildi. Gülnar bütün dikkatini kapı tarafına yöneltti. Lokma çiğnenmeksizin ağzında kaldı. Maşita derhâl kapıya giderek açtı, gelen Dahhâk’tı. Gülüşünden belliydi. Fakat kendisi görünmüyordu. Gülnar, Dahhâk’ın çabucak içeri girmesinden biraz telaş etti. Onun yerine getirmekte olduğu memuriyeti hatıra getirerek yüzü yine kızardı. Hislerinin baskısıyla boğazı tıkanır gibi oldu. Bununla beraber kendini topladı. Ağzındaki elma parçasını çiğnemekle boğazına kadar gelen hissiyatı yenmeye çalıştı. Bu sırada Dahhâk terbiyeli bir yürüyüş ile içeri girdi. Maşita hemen sordu:

“Ne yaptın? İnşallah hayırlı hadisen var.”

Dahhâk zevzek bir tavırla bakarak güldüğü hâlde karşıda dikilip durdu. Maşita güzel bir sesle:

“Aa kuzum! Ne yaptın çabuk söyle.” diyerek acele cevabı bekledi. Fakat Dahhâk aldırmadı. Yine gülüyordu.

“A kızım, beni bırak. İstediğim gibi güleyim. Çünkü keyifliyim.” dedi.

Gülnar, hayırlı bir haber makamında anladığı bu hâllerden Dahhâk’ın bu sevincinden mutluluk duyarak masum masum tebessüm etmeye başladı. Sanki tavır ve hâli Dahhâk’a, “Şu getirdiğin güzel haberi söyle.” diyordu.

Dahhâk, Gülnar’a doğru yüzünü çevirerek:

“Hanımefendi! Dostumuz, Horasanlı hakkında siz hangi emeli besliyorsanız o da size karşı onun birkaç katı besliyor. (Yavaşça öksürerek) Bunu pek iyi anladım.” dedi

Gülnar sevincinden birdenbire gülmekten kendini alamadı. Fakat yaptığının bir hafifmeşrep bir hareket olduğunu derhâl anlayarak kendini topladı. Dahhâk’a, “Allah senden razı olsun. Mükâfatını unutmayacağız. Nasıl oldu, bize naklet.” dedi.

21

HUD’A 11

Dahhâk kimse işitmesin diye sağa sola baktıktan sonra nakletmeye başladı.

“Ebu Müslim’e hediye götürdüm. Sanki önceden haberi varmış gibi hemen aşırı memnun bir hâlde kabul etti. Arkadaşı, Bermek oğlunun önünde benim ile konuşmak istemedi. Onu savdıktan sonra yalnızca benimle görüştü. En evvel sizi sordu. Ne hâlde bulunduğunuzu anlamak istedi. Öyle cazibenize kapılmış bir meyil ile soruyordu ki sevincinden kendimi şaşıracaktım…”

Gülnar, Dahhâk’ın bu sözlerini işitince kalbi yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Sevincinden hemen hoplayacak, oynayacaktı. Fakat derhâl bir uşağın önünde bulunduğunu düşünerek kendini topladı. Maşitaya baktı. Sanki ona durma sor, ayrıntısını alalım demek istiyordu.

Reyhane, Dahhâk’a sordu:

“Ebu Müslim sana ne söyledi? Hanımımız hakkında özel bir meylini gördün mü?”

Dahhâk tereddütsüz cevap verdi:

“Deminden ne diyordum, anlamadın mı? Ebu Müslim kat kat fazla meylediyor, sevgi besliyor. Gerçekten zevkiselim sahibi bir adam çünkü bu güzelliği hakkıyla takdir ediyor demek.”

Dahhâk, bu sözleri söylerken sanki mahcup oluyormuş gibi yere bakıyordu. Gülnar da güzelliğinden bahsedilmesinden utandı. Getirdiği iyi haberler hatırı için Dahhâk’ın cesaretini affetti. Susuyordu, maşita sordu:

“Gizli kapaklı söyleme açık söyle, Ebu Müslim ne dedi?”

“Bana dedi ki… Dedi ki… Ne dediğini harfiyen hatırlamıyorum. Fakat her hâlde şunu anladım ki hanımımıza âşıktır. Aynı hislerin hanımefendide bulunmamasından korkuyordu. İşte bu sebepten dün salonda bulunduğu zaman hanımefendiye karşı bu hisle davranmıştı. Fakat hanımefendiyi sevdiğini pederi beye söylememeyi kesin bir suretle bana tembih etti. Beyefendinin işi anlamamasını istemesi bir sebebe dayanır. Bu sebebi son derece de gizli tutuyor. Hatta bana söyleyinceye kadar canımı çıkardı.”

Reyhane: “Acaba bu sır nedir?”

Dahhâk, bu sorudan sonra susar gibi oldu. Sanki söylediği sözlere pişman olmuş gibi yüzünü ekşiterek geriden geriye kapıya doğru gitmeye başladı.

Reyhane çabuk sordu: “Böyle nereye gidiyorsun? Yoksa yaptığın bu güzel hizmete pişman mı oldun?”

Dahhâk, bulunduğu yerde durarak sarığını düzeltmekle meşgul göründüğü hâlde yüzünü Gülnar’a doğru çevirdi. Kolunu gözleri ile maşita arasında engel şeklinde kaldırdı. Gözünü kırpmak, alt dudağını ısırmak suretiyle Gülnar’a bir işarette bulundu. Gülnar, bu işaretten Dahhâk’ın o sırrı maşitanın önünde söylemek istemediğini anlayarak Reyhane’ye:

“Israrda bulunma, bunu ben kendisinden gizlice anlayacağım.”

Maşita tekrar mindere oturarak sustu. Bir an üçü de sessizlikle vakit geçirdiler. Reyhane, odadan çıkmak lazım olduğunu anlayarak Gülnar ile Dahhâk’ı yalnız bırakarak dışarı çıktı.

Gülnar, Dahhâk ile yalnız kalınca yüzüne bir meraklı bakışlarla baktı. Dahhâk, Gülnar’a yaklaştı. Maşitanın çıktığını kontrol etmek üzere kapıya baktıktan sonra dedi ki:

“Size söylemek için Ebu Müslim’in bana verdiği sırrı arz edeceğim. Bunu kimseye söylemeyeceğinize söz verirseniz söyleyebilirim. O suretle bana tembih etti. Bana söz verebilir misiniz?”

Gülnar, gayet önemli ve gizlice bir şeyi öğrenmek için dikkatli bir şekilde boynunu Dahhâk’a doğru uzatarak:

“Evet, sana söz veririm.” cevabını verdi.

“Hanımefendi, Ebu Müslim sizi çok seviyor. Fakat takip ettiği maksadı, siyasi görevini bitirmeden bu uğurda zorunlu olduğu savaşlarda düşmanlarını yok etmeden, zaferi kazanmadan önce hanımlar ile bir münasebette bulunmamaya, vakit geçirmemeye yemin etmiş. Anladınız mı?”

Gülnar gözlerini yere dikerek Dahhâk’ın bu sözlerini düşünmeye başladı. Fakat maksadı tamamen anlayamıyordu.

“Açık söyle, ne demek istediğini tamamıyla anlayamadım.” dedi.

“Hanımefendi siz de biliyordunuz ki Ebu Müslim devlette bir inkılap vücuda getirmek gibi büyük bir vazife ile meşgul, pek çok da düşmanı vardır. En büyük düşmanları Kirmani ile Nasr b. Seyyar’dır. Bunların katletmeden önce Ebu Müslim için bir zafer düşünülemez. Kirmani’nin sizi kendi oğluna nişanladığı kendisine söylediğim zaman pek memnun oldu.”

Dahhâk bu son cümleyi söylerken sakalını kaşıyıp gülüyordu. Gülnar yere bakarak düşünmeye başladı. Gördüğü çelişki karşısında hayret ediyordu. Ebu Müslim kendisine âşık ise Kirmanizade ile nişanlanmasından nasıl memnun olur? Gülnar gözlerini yerden kaldırarak Dahhâk’a meraklı bir yüzle baktı. Hâl ve tavrında üzüntü belirtisi çok belli oluyordu. Dahhâk, Gülnar’ın şaşkınlığını anlayarak dedi ki:

“Hanımefendi, Kirmani’nin oğluyla evleneceksiniz diye memnun olmadı. Onun memnuniyeti kendisini sevdiğiniz, başarı ve zaferini arzu ettiğiniz hâlde Kirmani’nin yanına gideceğinizi anlamasından ileri gelir.”

Gülnar, Ebu Müslim’in kendisinden Kirmani’nin konağında bir hizmet ve yardım beklemekte olduğunu bu hizmetin de Kirmani’nin veya Nasr b. Seyyar’ın katline yardımdan başka bir şey olmadığını anlayarak teklif olunan vakayı pek dehşetli, pek cinayetkârane buldu. Çünkü bu cinayet Kirmani’ye gelin olduktan sonra ona karşı ancak gaddar ve hıyanet ile mümkün olabilecekti. Bu kötülük, cinayet doğrusunu söylemek gerekirse büyük bir suçtur. Gülnar hayatı boyunca böyle şeyleri görmek şöyle dursun hatır ve hayaline getirmemişti. Bu sebepten büyük bir korkuya ve hayrete düşerek sustu. Dahhâk’ın sözlerinden ne anladığını ona söylemeyi kibrine yakıştıramıyordu. Zavallı kızcağız iki taraftan da baskı altında idi. Bir taraftan Ebu Müslim’e olan muhabbet ve tutkusu hangi vesile ile olursa onun memnuniyet ve meylinin gerçekleşmesine sevk ediyordu. Diğer taraftansa terbiyesi, vicdanı onun kocası olacak bir adamın kendi hanesinde eşi sıfatıyla bulunurken katline iştirak etmekten menediyordu. Gülnar kendini gayet çaresiz bir mevkide gördü. İki şeyden birini tercih etmesi lazımdı. Ya Kirmani’nin katline ortak olarak Ebu Müslim’e kavuşmak ya da Kirmanizade ile evlenmeyi kabul etmek yahut bunu reddederek Ebu Müslim’ den mahrum kalmak.

Gülnar bir süre bu iki şey arasında tereddütte kalarak vakit geçirdi. İçinde bulunduğu durumdan yoruldu. Şiddetli bir baş ağrısı, bir can sıkıntısı hissederek birdenbire ayağa kalkmaktan kendini alamadı. Dahhâk ise Gülnar’ın hareketini dikkatle takip ediyor ondan bir cevap bekliyordu. O şekilde ayağa kalktığını görünce büyük bir tereddüt ve şaşkınlık içinde bulunduğunu anlayarak dedi ki:

“Hanımefendi, acele karar vermeyiniz. İyice düşününüz. Bu olay, teklif edilen şey pek ağırdır. Fakat Ebu Müslim’e kavuşmak için bundan başka bir yol yoktur. Çünkü bu adam kararlarında pek ziyade sabittir. Ondan bir türlü dönmüyor.”

Gülnar teklif olunan şeyi daha açık bir şekilde anlamak istiyordu, dedi ki:

“Maksadını tamamen anlayamadım, Ebu Müslim ne dedi ise onu harfiyen bana ne için söylemiyorsun?”

Dahhâk cevap verdi:

“Onun her dediğini harfiyen söylemek lazım gelse konu fazlasıyla uzar. Sözlerinden anlayabildiğim kadarıyla size arz ederim. Kendisi sizi seviyor. Fakat savaşları kazanmak, zaferleri elde etmeden, amacını kesin bir şekilde vücuda getirmeden önce evlenmemeye yemin etmiş. Zafer ise o iki adama karşı galip gelmeyle olacaktır. Üstün gelmek için ihtimal ki onların katli lazım gelir yahut ihtimal ki onların ölmeleri gerekir. Bunlardan birinin önünde bulunursanız Ebu Müslim’e bu hususta yardım edersiniz. Yoksa siz bilirsiniz. Meseleyi yavaş yavaş düşününüz. Ona göre karar veriniz.”

Gülnar, bu önemli mesele karşısında derhâl karar vermekten kendini âciz görerek gizli tutacağına dair verdiği söze rağmen maşita ile görüşünceye kadar kararı ertelemek istedi. Zaten insan bir mesele hakkında karar verememekte olduğunu görünce, kendisine yakın olanlara işi söyleyip fikirlerini almaya kendi nefsinde şiddetli bir meyil hisseder. Sırrı gizli tutmak hakkında verdiği söze önem vermez. Belki de sır tutmak için ortaya çıkan ısrar ve zorlama, o sırrın ifşasına insani teşvik ve arzu eder. Bu hususta kadınlar, ümitsiz oldukları hâlde ince ruhlarının etkisiyle hele muhabbet etmenin cazibesine ve ayrıntılı konularda sır saklamaya erkeklere göre daha başarısızdırlar. Kadınların sır ifşaları genellikle yine sır teslim etmek şeklinde olur. Bir kadına bir sır emanet edip, ifşa etmesini ona tavsiye ederseniz o sırrı bir arkadaşına yine sır olarak söyler. Arkadaşı diğer arkadaşına nakleder. Erkekler sır tutmakta daha fazla başarılı olmakla beraber onlar da bu gibi durumlardan arındırılmış değildir. Meşhur söze göre “İki kişiye geçen bir sır kulaktan kulağa yayılır.” gerçekten bir sır iki dudaktan öteye gitti mi ifşa edilmiş demektir.

Sır sahiplerinin sırlarını söylemekte takip ettikleri maksatları bir yana bırakalım. Bir mesele hakkında tereddüde düşerek bir hüküm vermekten âciz kalan bir insan, danışmak maksadıyla bir sırrı ifşa ederse belki affedilir. Nitekim Gülnar’ın başına öyle bir hâl geldi. Gülnar birkaç seneden beri maşitasıyla sırdaşlık kurmuştu. Onun sadakat ve doğruluğuna çok güveniyordu. Şimdi Ebu Müslim tarafından Dahhâk’a söylenen bu önemli meseleyi ona söylemek ister ise hoş görülmez mi?

Gülnar, bu mesele hakkında kesin bir karar veremeyeceğini anlayınca Dahhâk’ı savarak meseleyi etrafıyla düşünmek, hâline çare bulmak için yalnız kalmak üzere kendi odasına gitti. İçeri girince kapıyı kapatarak yatağa sarıldı. Gülnar yatak üzerinde bir saat kadar kendini hayallere kaptırdı. Zihninden geçenlere iyilik veremiyor fakat dolaşa dolaşa yine başladığı yere geliyordu. Son derece de acı içindeydi. Maşitanın huzuruna fevkalade bir ihtiyaç hissediyordu. Gelmesini büyük bir merak ile bekliyordu. Yatağında uzandı. Yorgunluk, merak onu hâlsiz bırakmıştı. Uykusu geldiğini, üşümekte olduğunu hissetti. Yorgana sarılarak uyudu. Kapıyı kapalı fakat sürmesiz bırakmıştı. Biraz sonra maşitası yoklamak için gelince kendisini uykuda görerek Dahhâk’ın söylediği gizli şeyleri anlamayı hanımdan ziyade merak ettiği hâlde kendi odasına çekildi. Reyhane, Gülnar’ın kendisinden hiçbir şey gizlemeyeceğini kesinlikle biliyordu.

Gülnar gün batımına kadar uyuduktan sonra hizmetkârların gürültüsü üzerine uyandı. Sabah vakti oluyor zannederek gözlerini açtı. Yatak üzerinde oturdu. Maşitası yanı başında oturuyordu. Gülnar elleriyle gözlerini ovuşturtuktan sonra etrafına baktı. Gün batmak zamanında olduğunu anladı. Yanı başında maşitayı görünce ona:

“Çok geç kaldım uyku beni bırakmadı. Uyumuşum…” dedi.

“Hanımcığım! Sırrı anlamak için sizi yalnız bıraktım. Sonra geldim o zaman uyuyordunuz.”

“Bir patırtı işitiyorum bu nedir?”

“Misafirler beyefendi ile salondadırlar. Uşaklar onların hizmetlerinde gidip geliyorlar.”

Gülnar bu sözleri işitince uyanır gibi oldu. Ebu Müslim’in yüzünü görmeye dayanılmaz bir istek hissetti. Maşita bunun farkına vararak dedi ki:

“Bey pederiniz sizi soruyordu. Uykudadır dedim. Salona gitmek istiyor musunuz?”

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Aslı, memleket ahalisinden olup ırk olarak fatihlere uygun olmayan ve sonradan İslamiyet’i kabul edenler.

2

Maşita: Hanımların saçlarını taramasına ve süslenmesine yardımcı olan kadın.

3

İbnü Hallikân Tarihi, cilt 1.

4

Taberi Tarihi, cilt 2.

5

İslam’da başlangıçta çekilen bayrak beyazdı. Bir mızrağa takılıp Cenabı Peygamber tarafından Musab b. Ümeyr’e emanet edilmişti. Heyber kazasına kadar hep bu bayrak gönderildi. Heyber kazası için büyük ve siyah bir bayrak çekildi. Buna râyet deniliyordu. Halifelik sancakları da çeşitliydi. Abbasi halifeleri siyah bayrak kullandılar. Onun için onlara sevde-i tesmiye olunurdu. Benî Talib, Abbasiler üzerine saldırdığı zaman onlar da beyaz bayrak çektiler. Onlara müneyyize adı verildi. Halife el-Memun ise Abbasilerdeki siyah bayrağı kaldırıp gerek bayrakları gerek elbiseyi yeşile çevirdi. Eski Türkler ile Hint’teki Moğol devletlerinde at kıllarından dağınık saça benzer bir işaret yapılmıştı. Bunu Cengiz ile Hülagû dahi kullanmışlardı. Adına haliş deniliyordu. Eyyübiler, Mısır’daki Abbasiler, Selçuklular da halişi kullandılar. Buna Osmanlı Devleti’nde tuğ deniliyordu.

6

Nesep: Soy.

7

İbn Hallikan Tarihi, Cilt 1, Sayfa 503.

8

Ahkâm-ı Sultaniye kitabı.

9

Meraklı bekleyiş.

10

Haber sahibi, haberi getiren.

11

Hile-Düzen.

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:


Полная версия книги

Всего 10 форматов

1...567
bannerbanner