Полная версия:
Gürcü Kızı yahut İntikam
Gerçi prensin bu son sözü ilk heyecanını gidermekle beraber tavrında da epeyce bir memnuniyet peyda etti ise de ben bir türlü cesaret edebilip de Tigran’ın kendisine ne gibi bir sır açmış olduğunu soramadım. Zaten bunca senelerden beri Rusya idaresinde bulunmakla beraber eski olan kadim kızgınlıkları henüz zail olmamış bulunan prenslere öyle Tigran gibi adamların el kaldırması ancak ölümle cezasının verilebilecek bir cinayet olduğunu anlayacak kadar da bu tarafların ahvaline vukuf peyda etmiştim. Vefat eden Prens Gadilla, sadece Tigran hakkında ölümden daha hafif bir ceza olmak üzere bu daimî işkenceyi tertip etmiş olup yediği tokadın tarzı da kim bilir ne derecelerde namus kırıcı imiş ki oğlu bile babasının kızgınlığını takınarak bir zamana kadar Tigran’ı intikam kızgınlığıyla dövmüş.
Bununla beraber sırrın bu taraflarına kadar merak arzusu içimi yiyip bitiriyordu. Bu derin ızdırap kim bilir yüzümde ne gibi elem peyda etmiş ki prens bile merak ve endişemi anlamış. Zira dedi ki:
“Size arız olan sükûttan Tigran’ın bana hikâye etmiş olduğu hâle de merak ettiğinizi anladım. Memnuniyetinizin tamamlanması için bu hikâyeyi de size etrafıyla şerh etmek istersem de işin üzerinden hayli seneler geçip Tigran’a bir daha tekrar ettirmemiş olduğumdan işi size layığı veçhile anlatamayacağım. İkametgâhımıza gidelim de hikâyeyi Tigran’a naklettirerek dinleriz. Onun olayı bizzat nakletmesi elbette mükemmel olacağından pederimin böyle uzun süren bir intikamda ne kadar haklı olduğunu siz de anlar teslim edersiniz.”
Prensin bu lütfuna büyük teşekkürler ettim. Zaten hikâyeyi kendisi nakledecek olsa idi zaman bile bulmayacaktı. Çünkü işin şu size anlattığım derecesini hikâye edip bitirinceye kadar biz de Peşav karyesine yaklaşmıştık. Tigran’ı akşam sabah döver gibi hareket icra etmesinin sebebi pederinin vasiyetinden ve vasiyetin hikmeti de Tigran’ın bir sillesinden ibaret iken sözü evire çevire iki saatte ancak tamamlayabilen adam asıl hikâyeyi teşkil eden tokat vakasıyla bunun aslını, teferruatını ihtimal ki üç günde de söyleyip bitiremezdi.
7
Vardığımız zaman prensin seçtiği kişiler ve kendi köyüne gönderdiği kadınlar, erkekler meğer bizden evvel varmışlar. Daha biz gezmeye gitmeden evvel prensin vermiş olduğu emirler tamamıyla icra edilmişler. Zira akşamüzeri varışımızda bizi karşılayan uşaklar asıl ikametgâhın içine götürmediler. Köyün alt tarafında bilek kalınlığında akıttığı sularla geniş ve güzel bir göl teşkil eden ve etrafı yüce ağaçlarla süslenmiş bulunan bir pınar başına götürdüler ki, orada on, on iki kadar saz ve söz ekibi, çalarak ve oynayarak bizi karşıladıkları gibi bir tarafta da beş altı kadar keçiler şişlere dizilip kebap edilmekte ve diğer tarafta da belki yüz kadar sahan, tabak, tepsi bir güzel yemek sergisi teşkil ettiği görülmekte idi.
Bu akşam bizi ağırlamak ve eğlendirmek için, şarkıların her kavmi nezdinde âdet olan rakı takımından başka şişelerin içinde şaraplar da bulunduğunu gördüm ise de mahalli âdete uyma mecburiyetinden, ziyafetin tertibi hakkında tek kelime bile konuşmadım. Tercümanım vasıtasıyla prens bana dedi ki:
“Çalgıcılar bir fasıl edinceye kadar biz de birkaç kadeh içeriz. Ondan sonra yemek yiyip bizim prenses ve davet ettiğimiz adamlarımız da buraya geleceğinden kendileriyle de tanışıp konuşursunuz. Bir fasıl da yemekten sonra onların şerefine icra ettirir isek tam uyku zamanımız gelmiş olur. Fakat siz keyfinize bakadurunuz da ben vefat eden pederime verdiğim yemin gereğince vazifemi ifa için Tigran ile bir görüşeyim.”
Ah bana kalsaydı ben ziyafetten de çalgıdan da vazgeçerdim. Beni Tigran ile bir saatçik yalnız bırakmasını her şeye tercih ederdim. Ne çare ki misafirliğim sebebiyle bu yoldaki arzularımı gidermeye iktidarım yoktur.
Prens gitti. Tercümanım Mihran Baron ile yalnız kalıp ispirtonun pek meftunu bulunan tercüman sadece kendi keyfini sürdürmek için evvela bana teklif etti ise de ben bu nevi içkiye alışkın olmadığımı anlatarak kendisini serbest bıraktım. Mihran yekdiğerinin ardından birkaç kadeh çakıştırdığı sırada ben çalgıcı, sanatçı ve oyuncu sıfatıyla oraya gelmiş bulunan Gürcü kadınlarını ve kızlarını temaşaya başladım.
Onlar da beni temaşa ediyorlardı. Hatta birbirlerine beni gösterip birtakım şeyler de söyleşiyorlar idi ki benim hakkımdaki mülahazaları olduğuna şüphe yok ise de benim onları beğendiğim kadar onların da beni beğenmiş olmaları bence şüpheliydi.
Bu Gürcü kadınlarının ne kadar güzel olduklarını sizin gibi doğululara tafsile girişmek ziyade bir külfettir. Siz bunları kendi memleketinizde de görürsünüz. Hele saz çalmaya, şarkı okumaya, dans etmeye gelmiş bulunan bu kızlar Gürcülerin en mahiri, en cüretlisi olup tavırlarındaki mağrur tebessümleri kendilerine pek ziyade yakıştırdıklarından cümlesinin benim üzerimdeki tesirleri ömrüm müddetince beni en ziyade memnun ve bahtiyar eden tesirlerden olduğunu inkâr edemem.
Fakat Gürcistan’da göreceğim hüsnü cemal meğer bunlardan ibaret kalmayacakmış. Bunlar nezdinde bile tam güzel sayılan kadını biraz sonra görecekmişim.
Prens Danyal’ın kaybolması üzerinden yirmi, yirmi beş dakika zaman ancak geçmişti ki kendi ikâmetgâhı tarafından prensin döndüğünü müşahede ettim. İhtiyar Tigran da yanında bulunmasın mı? İşte en ziyade buna sevindim. Anladım ki pederinin hikâyesini bana naklettireceği hakkında verdiği vaat ciddi imiş.
İkisi de tebessümlü bir tavırla yanıma geldiler. Prens Danyal, Tigran’ı bana takdim etti. Herif bana Rusça ve Türkçe sözler söylemeye başladı ise de gerek tercümanım Mihran Baron ve gerek Prens Danyal benimle Fransızcadan başka lisanla konuşamayacağımı herife anlatarak onunla da tercüman vasıtasıyla konuşmaya başladık. Vefat eden prens Gadilla hikâyesini bana anlatması için Danyal tarafından kendisine emir verildiğini söyledi ve bu garip olayı etrafıyla anlatabilmek için daha şimdiden zihnini toplamaya zorlayarak dedi ki:
“Bu mesele roman kitaplarına yazılacak, tiyatrolarda oynatılacak dramlardan zannolunur ise de bir harfi bile yalandan olmayıp evvelinden ahirine kadar her kısmı tarihlere yazılmış hakikatlerdendir.”
Ermeni’nin gayretini artırmak için bu sözünden ziyadesiyle memnun olmuş göründüm. Zaten memnuniyetim de yalan değil ya! Ama ben memnuniyetimi hakiki derecesinden daha ziyade gösterdim. Prens Danyal hazretleri tarafından nail olduğum misafirperverlik asla unutulmaz şeylerden ise de özellikle şu garip hikâyenin bende ebedî bir yadigâr kalacağını temin ettim.
Prensin gelişiyle beraber çalgı, nağme ve dans başladı. Sırasıyla kadehlerin dizilmiş olduğu tepsi de her birimizin önüne getiriliyordu. Misafirler yalnız bizden ibaret olmayıp köydeki papaz ile bazıları kır bazıları beyaz bıyıklı ve birkaçı beyaz sakallı Gürcüler de gelmişler idi ki hepsinin miktarı on kişiyi geçer.
Bu hengâmenin hususi surette hikâyeye değer gördüğüm hâli yalnız Gürcü kadınlarının icra ettikleri oyunlardır. O fidan boylu, ince belli kadınlar İstanbul dansçıları gibi ellerine birer def alıp başlarından yukarıya kollarının uzanabildiği kadar yüksek kaldırıp ayaklarının da yalnız başparmakları üzerine basarak gayet Yörük usullü bir de müzik eşliğinde oynadıkça âdeta ayakları yerden kesilip uçuyorlar zannolunuyordu.
Dans denilen şey, kadim milletlerin en ziyade ehemmiyet verdikleri hünerlerdendi. Milletler, medeni terakkide ilerledikçe bunların danslarındaki çabukluğu ve çevikliği azalta azalta dansı hemen hemen bir yürüme ve basit bir hareket derecesine indirirler. Kafkaslar kadim hâllerinin tümünü muhafaza etmiş oldukları gibi kadim danslarını da muhafaza etmişlerdir. Bu dansların ne derecelerde tiz ve ne kadar güç hareketlerden oluştuğunu tarif mümkün olamadığı gibi bunları sonradan öğrenmeye de imkân yoktur. Ancak insan çocukluğundan itibaren vücudunu bu hareketlere alıştırmalıdır ki üstesinden gelebilsin.
Bu eğlence beni pek tatlı bir surette meşgul etti. Her ne kadar nazarım Tigran’ın söyleyeceği hikâyeye münhasır ise de Prens Danyal’ın işbu konserinde de fena eğlendim. Yemek için verecek tafsilatım yoktur. Geneli etlerden yapılmış yemekleri epeyce nefis Kafkas şaraplarıyla tertip ederek hazırlamak Avrupalıların sahra ziyafetlerini andırıyordu.
Biz sofradan kalkıp parmaklarımızla yemek yediğimizden dolayı mecburen ellerimizi sabun ile yıkarken prensin ikametgâhı tarafından prensesin de geldiğini gördük. Aman ya Rab! Bu ne eda! Bu ne naz ve eda ile yapılan ihtişamlı yürüyüş!
Hele prenses gele gele bize yaklaşıp da Prens Danyal beni ona, onu bana takdim ettiği zaman böyle muteber kadınların insana uzattıkları eli öpmek acaba Gürcüler arasında da âdet midir diye büyük bir iştiyakla karşılayıp bekledim. Ne yazık ki bu âdet onlarda yokmuş. Eğer olsa idi o güzel prensesin elini kim bilir nasıl bir şevk ve hevesle öpecektim ki dünyada bu kadar beyaz bu kadar güzel hiçbir el görmediğimi itiraf ederim.
Avrupalılar insan türünü taksim ettikleri sırada kendilerini Kafkas nesline kıyaslayarak insan cinsi arasında yüzün beyazı, gözün bademi, kaş, burun ve ağzın mütenasibi, çenenin yumru ve kafatasının uzun ve yuvarlak olması ve boy bosça tenasübü berkemal bulunması sebebiyle Kafkas nesli en güzel ve birinciliği almayı hak eder.
Cermenlik, Islavlık, Yunanlılık gibi yeni nesli birçok kadim insanlarıyla karışarak başkaca bir insan cinsi oluşturan Avrupa ahalisi diğer kıtalarda görülen siyah, sarı ve kırmızı renkli ve acayip ve garip yüzlü insanlara nispetle en güzel sayılacağına şüphe edilemez ise de işin içine bir Kafkaslık katmak lazım gelince bu addan beklenilen mükemmel yüz ve endamın tenasübünü şuraya gelip de asıl Kafkaslarda görmelidir.
Ben bir Avrupalı gözüyle bu halkı temaşa ve tetkik ettiğim zaman eleştirecek âdeta hiçbir çirkine tesadüf etmediğimi itiraf ederim. Hakikaten bunların alelade çirkinleri Avrupa’nın alelade güzellerinden daha güzeldirler. Hâlbuki bunların kendi nazarlarında da yüz ve letafetçe birtakım mertebeleri vardır ki, zikredilen mertebenin aşağılarında bulunanlara esirgedikleri “güzel” unvanını zikredilen mertebenin yukarısında bulunanlara layık görerek onlara tahsis ederler.
Prenses Danyal işte umum Gürcülerin benzersiz saydıkları en güzel kadınlardandır. Onun tenindeki beyazlığı Avrupa kadınlarının türlü türlü makyajlarla terbiye edip süsledikleri vücutlarında, ciltlerinde aramak abestir. Avrupa kadınlarının şu farklı renklerdeki güzelleri, Prenses Danyal’ın rengiyle mukayese edilecek olursa mutlaka daha çirkin görülürler. Kaşlarının, kirpiklerinin kılca bolluğundan başka koyu kumral rengini ve belden aşağıya sarkan örgülerin çözüldükleri zaman daha ziyade uzanacaklarını hayal ettirdikleri saçların bereketini ilk nazarda insanın tabii göremeyip suni olduklarına hamledeceği gelir. Zira Avrupalılar alışmış oldukları kendi güzellerini hep tabii olmayan hâlleriyle temaşa etmeye alıştıklarından, tabii olarak güzel olan bir kadını ilk gördüklerinde bir anda tereddüt edip hayrette kalırlar. Fakat ilk hayret ve şaşkınlığın geçmesinden sonra hakikati görüp onu bizzat müşahede edince gerçek ile sahte arasındaki farkı ancak o zaman anlarlar ve asıl güzelliği de o zaman görürler.
Prenses Danyal Avrupa kadınlarının terbiyesini almamış bulunduğundan öyle latif latif hareketler göstermesini ve zarif zarif sözler söylemesini bilmiyordu. Fakat Avrupa terbiyesinin bu cihetlerce cahili olması kendisi için bir kusur sayılır mı? Gerçi Avrupa kadınlarının bu gibi takdim ve tarifleri esnasındaki vaziyet ve hareketleri Avrupa’da başka türlüsünü görmediğimiz için hoşlarımıza gider. Ama biraz düşünelim ki, Avrupa kadınlarının hareketlerinde, tebessümlerinde, zarifane sözlerinde kibrin zillete, istihzanın istihsana karışması ve hele bunların tümü üzerine bir de asıl erkek kendisi imiş de kadınlık sıfatı da erkeğe intikal etmiş gibi erkeği mahcup edecek derecelerde hemen hemen erkeğe meydan okurcasına cüretli tavırlar ilave edilmesiyle asıl kadınlık meziyeti de zayi olup gitmektedir. Kadın denilen şey, gözlerini kaldırıp erkeğin yüzüne baktığı zaman güya hem erkeği hem kendisini mahcup edecek bir sır içermesi icap eder. Bu arada kadın için asıl “naz” denilen bu şeyin gerçeğini de vücuda getirmiş olur. Erkek kendisine hitap ettikçe, kadının cevaptaki çekingenliğinin artması “edep” hasletine en ziyade şayan olan hâllerdendir. Kadının tebessüm hususunda dikkat etmesi de onun vakarını tamamlayan bir özelliktir. Bununla beraber zikredilen hâller kibirden, yapmacıklıktan tamamıyla uzak olması da lazımdır ki asıl kadının ne olduğu o zaman ortaya çıkabilsin.
İşte bu vasıflar ziyadesiyle Prenses Danyal’da toplanmıştır. Prensesi, Paris’in en zarifane bir salonuna götürseler zanneder misiniz ki bu vasıflarıyla salon içinde pek soğuk bir kadın gibi görünsün.
İhtimal ki o salonların sırnaşıklıkla iftihar eden madamları hasetlerinden Prenses Danyal için böyle bir hüküm verebilsinler. Ama o hükmü kaldıracak mahkeme erkeklerin nazar ve vicdanlarıdır. Bir de onlara sorsunlar. O zaman güneş doğduğunda semadaki tüm parlayan yıldızların şaşaası kalktığı gibi prensesin salonda görünmesiyle diğer gök cisimlerinin nasıl söndüklerini anlayıp asıl kendi güzelliklerinin derecesini kendileri de takdir etmiş olurlar.
Prenses benim yanımda dilsiz gibi bulunmadı. Lisanıma vâkıf olmadığı ve arada bir tercüman vücuduna ihtiyaç görüldüğü hâlde benimle pek güzel konuştu. Kendi memleketlerini nasıl bulduğumu sormakla beraber her ne kadar Gürcistan dağları resimlerini müşahede etmiş olduğu Avrupa’nın o düzenli olan beldelerine benzemez ise de buraları görmek de insana başka bir safa verebileceği hakkındaki mülahazalarını pek güzel, pek sırasıyla ortaya koydu. Zannedebilirim ki bir Avrupalı kadın kendi lisanını bilmeyen bir yabancı ile bu kadar sıralı konuşamaz. Ya o acemi yabancıyı kendisi istihzaya başlaması veyahut kendisini o yabancı nezdinde istihzaya düçar etmesi gibi hadiselerden, arızalardan pek de kendisini kurtaramaz.
Bununla beraber düşünmelidir ki, Avrupa kadınları çocukluktan çıkar çıkmaz türlü türlü mürebbiler elinde terbiye görmekte bulundukları hâlde Gürcistan kadınları okuyup yazmak derecesinde bile tahsil ve terbiye görmeyerek insana her ne tavır gösterirler ise yaratılışında olan fıtri tavırlarını göstermiş olurlar.
Prensesin gelişiyle aramızdaki ilk münasebet hasıl oluncaya ve ilk konuşmalar tamamlanıncaya kadar sofradakiler ortadan kaldırılmış olmasıyla saz ve dansın kinci faslına da başlandı. Artık bendeki neşeyi sormayınız. En ziyade merak ettiğim şey Tigran’ın söyleyeceği hikâye değil midir? Eğer Tigran şu anda hikâyeyi nakle başlamış olsa idi kulak bile vermeyecektim.
Gece yarısına yakın bir zamana kadar göl başında eğlendikten sonra ikametgâha döndük. Diğer köylerden gelmiş olan misafirler münasip dairelere tevzi kılınarak yatırıldıkları gibi biz de kendi dairemize geldik. Prens Danyal ihtiyar Tigran’ı da o gece bizim dairemize göndermişti. Kendisinden istenen hikâyeyi hemen söylemeye başladı ise de hikâye uzanıp vakit geçerek uyku da galebe etmekle kalanı ertesi sabah tamamlamaya mecburiyet hasıl oldu.
Bu hikâyeyi size nakil için “Tigran dedi ki. Falan şey falan olmuş dedi.” ifade tarzını benimseyecek olsam hikâyeyi birçok “dediler” ile doldurmak lazım gelecektir. Dolayısıyla hikâyenin bu kısmını Tigran’ın yerine kendimi koyarak güya o hikâye ediyormuş gibi nakil ve rivayet etmeyi tercih ettim.
İKİNCİ KİTAP
MERYEM ÇİÇİYANO
1
İşte Tigran’ın lisanından diyorum ki:
Miladi senenin bin sekiz yüz altmış dördüncüsünde değil miyiz? O hâlde tam altmış sene oluyor ki, şimdi taklidini gördüğünüz dayağı ben akşam sabah yemekteyim. Prensin size söylemiş olduğu gibi bu dayağın kırk yıl kadar devam eden ilk kısmı, böyle taklitten ibaret değildi. Pek ciddi, hakiki ve daimî bir işkence idi. Ondan sonra artık gerek Prens Danyal pederinin intikamından usanmış olsun gerek ihtiyarlığıma merhamet etmeye başlamış bulunsun beni bu işkenceden kurtarıp işi taklide bozmuştur. Pederine vermiş olduğu vaat ve etmiş bulunduğu yemin gereğince tümüyle vazgeçemez. Zira bu Gürcistan asilzadesinin yeminsiz falansız olarak bir kere “yaparım” dedikleri şeyde ömürlerinin son nefeslerine kadar devamları yaratılışlarının gereğidir.
Dolayısıyla prensin size haber vermiş olduğu üzere ben bu şiddetli ve daimî işkenceye hakikatte layık ve müstahakım. Zira pederine el kaldırmışımdır. Benim gibi pespaye bir Ermeni’nin Gadilla gibi büyük bir prense el kaldırması ölümden büyük bir ceza ile cezalandırılmaya şayan küstahlıklardandır. Ömrümün sonuna kadar akşam sabah beni dövmesi de işte ölümden büyük ceza olmak üzere düşünülmüş taşınılmış, kararlaştırılmış bir cezadır. Özellikle ki Prens Gadilla’ya el kaldırışım zavallı asilzadenin elleri bağlanmış olduğu bir felaket zamanında olmasıyla benim ettiğim alçaklığın dehşeti bir kat daha artmış olması ve onun intikam fikrini kat kat şiddetlenmiş bulunması tabii ve zaruridir.
Çocukluk hâliyle işlemiş bulunduğum bu küstahlığın cezasını şu doksan yaşıma yaklaşıncaya kadar akşam sabah kadar çektiğim hâlde vicdanıma sorarsanız bu cezayı hâlâ kendime kâfi bulamadım. Papazlara birkaç defa suçumu itiraf ederek aflarına nail oldum ise de doğrusu ya vicdanıma hâlâ kanaat gelmemiş bulunduğundan ahirette Hak Teâla hazretleri bana kesin affı lütfetmeyecek olursa bu dünyadaki fani hayat gibi ahiretteki vicdani hayat da benim için ebedî bir işkence hükmünü alacak da ben vicdanen kendimi o cezaya da layık bulacağım.
Hayret etmeyiniz senyör! Biz Ermeni isek de bu Kûhistan’ın ahalisinden bulunduğumuz için bizde dahi güzel ahlak ve mert tavırlara mecburiyetimiz vardır. Biz kendi hakkımızda bile doğruyu doğru olmak üzere hükmederiz. Bu hakikati işte size hikâye etmeye başlamış olduğumdan umarım ki doğruluğunu siz de teslim edersiniz.
Hikâyem işbu miladi on dokuzuncu asrın başlarına ait Gürcistan’ın tarihî vakaları arasına dâhil edilmiştir. Hatta her tarafı kahramanlıkla dolu olan o tarihî vakanın en ziyade kahramanca ve şairane kısmını da bu hikâye teşkil eder.
Mutlaka tarih okumuş olduğunuzdan malumunuz olması lazım gelir ki, geçen miladi on sekizinci asrın sonlarına kadar Gürcistan kıtası müstakil bir krallıktı. Tiflis şehri onun payitahtı idi. Birkaç defalar Devlet-i Aliyye ile İran arasında savaşa sebep olmuş ise de Gürcistan hangi tarafa tabi olmuş ise krallık idaresi bozulmamış ve yalnız Gürcistan kralı o devlete haraç vermiştir.
Rusya Devleti, Karadeniz ve Hazar Denizi sahillerine yani Kafkas Dağları’na doğru ilerlediği esnada evvel be evvel Gürcistan krallığını kendi himayesi altına almak hevesine düşmüştür ki o zamanlar Gürcistan Acem devletine tabi sayılarak müstakil ve mesutça idare olunur iken, Rusya’nın himayesi altına girilecek olur ise daha ziyade refah bulunacağı ümit olunmuştu.
İran şahı bulunan Tahmaspkulu Han o zaman Gürcistan kralı olan Erekli Han’a elçiler göndererek pek çok nasihatler verdirdi ve kendisi Gürcistan’dan hiçbir şey istemeyeceğini ve yalnız Gürcistan, Rus nüfuzu altına girerse müthiş tesiri İran’a kadar yaklaşmış olacağından işte bu tesiri yaklaştırmak için Rusya’ya meyletmemesini tavsiyede bulundu. Ancak Erekli Han bu nasihate pek kulak vermeyip İran’la açtığı muharebede Rusya imparatoriçesi Katerina’dan yardım gönderilmiş, Rus askeriyle kendisini güya İran’a tabi olmaktan kurtarmış ise de istiklal namına alamet olmak üzere kendisi “Bütün Gürcistan çarı” olmuş ve Tiflis katolikosu da “Tobolsk Arşeveki” unvanını aldıkları hâlde daha sonra bu unvan Gürcistan’ın Rusya’ya tamamen bağlanmasına sebep oldu. Zira daha Erekli Han’ın sağlığında Tiflis’e gelen birçok Rus mülki ve askerî memuru bütün Rusya’nın çarı olan zat dururken çar unvanını ufacık bir Gürcistan kralının alması adaba uygun olamayacağını ve bu unvan asıl Rus imparatoruna layık olmakla onu kendisine terk ve iade ederek kendisi yalnız “Bütün Gürcistan Çar vekili” adını alırsa Rusya hükümdarının ziyadesiyle memnun kalacağını nasihat ve uyarı yollu anlatmaya başlamışlardı. Erekli Han bu nasihatleri ehemmiyetsizlikle geçiştirmiş ise de onun vefatıyla yerine oğlu XI. Georgiy güya Bütün Gürcistan çarı olduğu zaman bu yoldaki nasihatlere pederi derecesinde mukavemet edemeyerek bir zaaf gösterdiğinden o zaman imparator bulunan I. Paul, kralımız Georgiy’i sıkıştırıp miladi 1799 senesinde Tiflis’te imzalanan anlaşma gereğince Bütün Gürcistan çarı unvanını kendisi aldı ve bu aralık Georgiy’nin vefatıyla büyük oğlu David, çar vekili seçildi ve buna göre bu vekâletin evladına da intikal edebileceği anlaşmaya konuldu. Fakat gerek Tiflis gerek diğer mevkilerde anlaşmanın hükmünün muhafaza edilmesi için Rusya tarafından on bin asker hazırlanmış olduğundan çar vekâletinin evlada intikali konusunda kaydedilen “gerekirse” şartının ne kadar zayıf olduğu derhâl anlaşıldı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
Всего 10 форматов